08 EKİM 2005 Sayı: 2005/40 (40)

  Kızıl Bayrak'tan
  AB hayallerinin çöküşü ve AB'ye hizmette buluşanlar
  AB ile müzakere süreci başladı.
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor
  Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı
  "Sosyal Güvenlik Reformu" uygulanmadan iflas etti
Erdemir'de yağma savaşının galibi OYAK
Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?
  Özelleştirme saldırısında yeni hamleler
  Devlet terörü her yerde
  Tarımda yıkım ve emekçi köylülük
  Milliyetçilikler kıskacında sendikacılık ve sınıf mücadelesinde "D"İSK / Y. Akkaya
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/3 (Orta sayfa)
  Fransa'da onbinlerce emekçi grevde
  Kapitalist düzende parçalanmış insan cesetleri de "para eder"!

  İran yine hedef tahtasında!

  Suriye yine hedefte!
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Emekçi Kadın Buluşması gerçekleşti.
  Emekçi Kadın Buluşması; Taleplerimizi kazanmanın yolu mücadeden geçiyor!
  Bültenlerden / Kamu Emekçileri Bülteni
  Savaşsız bir dünya sosyalizmle gelecek!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?

Büyük özelleştirme ihaleleri peşpeşe gerçekleştiriliyor. Telekom ve Tüpraş'ın ardından Erdemir ihalesi de işçi sınıfı cephesinden kayda değer bir dirençle karşılaşmadan gerçekleştirildi. Tamamlanan ihalelerle ilgili onay süreçleri ise devam ediyor. Öte yandan Erdemir dışında bütün özelleştirme ihaleleriyle ilgili olarak sendikalar mahkemelere iptal ve yürütmeyi durdurma davaları açtılar. Onay ve mahkemelerin karar verme aşamaları da kazasız belasız geçildiği takdirde sermaye, özelleştirme saldırısında büyük bir hamleyi başarıyla hayata geçirmiş olacak.

Özelleştirmelerden sermaye devletinin şimdiye kadar 15 milyar dolar civarında bir gelir elde ettiği, bu gelirin yıl sonuna kadar 20 milyar doların üstüne çıkmasının beklendiği ifade ediliyor. Sermaye cephesindeki tartışma konularından biri de özelleştirmelerden elde edilecek bu gelirlerin nerelere akıtılacağı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, bir hafta kadar önce yaptığı açıklamada bu konuya açıklık getirdi. Unakıtan özelleştirmelerden elde edilecek gelirlerin borçların azaltılmasında kullanılacağını söyledi. Unakıtan'a göre borçların azaltılmasıyla faizler düşecek. Faizler düşünce de Türkiye kazanacak. Unakıtan'ın formülüne göre “Faizlerin 1 puan düşmesiyle, Türkiye 3 milyar dolar kazanıyor”.

Şimdiye kadar sermaye sözcüleri özelleştirmeden gelen paraların bütçe açıklarına ya da borçlara harcandığını kabul etmezler, bu durumu gizlemeyi tercih ederlerdi. Borç ödemek için elindekini avucundakini satan hükümet görüntüsü vermemek için uğraşırlar, “borç ödemek için değil, ekonominin kuralları öyle gerektirdiği için özelleştiriyoruz” diye demeçler verirlerdi. Kemal Unakıtan özelleştirme gelirlerinin borç geri ödemeleri için kullanıldığını, kullanılacağını ilk kez bu kadar açık bir biçimde ifade etmiş oldu. Herkes bunun böyle olduğunu bildiği için bakanın itirafı kimsenin dikkatini bile çekmedi.

Maliye Bakanı'nın sözlerine geri dönecek olursak, Kemal Unakıtan özelleştirmeden elde edilecek gelirleri bu işe transfer ederek borç miktarını azaltacağını, bu sayede de faizleri aşağı çekeceğini söylemektedir.

Eğer Türkiye yatırımların ve üretimin sürekli arttığı, bu sayede ulusal gelirin düzenli olarak yükseldiği, artık yeni borçlara ihtiyaç duymayan bir ekonomik yapıya sahip olsaydı, Kemal Unakıtan'ın bu sözlerine inanılabilirdi. Fakat gerçek durumun böyle olmadığı bilinmektedir.

Uygulanan İMF politikaları sayesinde Türkiye'nin ekonomik altyapısı önemli ölçüde tahrip edilmiştir. Türkiye kapitalizmi ancak emperyalizmle kölelik ilişkileri sayesinde ve dışarıdan gelen sermaye transferleri ile ayakta durmayı başarabilmektedir. Faizlerin bilinçli olarak yüksek tutulmasının gerisinde de borçların yüksekliği değil, ülkeye sıcak para çekme kaygısı vardır. Bir an dış ve iç borçların sıfırlandığını varsaysak bile faizlerin düşürülmesi ancak yeni sermaye girişine ihtiyaç duyulmadığında mümkün olacaktır. Ancak durum tam tersidir. Sermaye devletini yönetenler yabancı sermayeyi Türkiye'ye çekmek için sabah akşam çağrılar yapmaktadır. Uluslararası tekellerin sahiplerini Türkiye'de yatırıma ikna etmek için her türlü ödün verilmektedir. Uluslararası tekeller ve borsa spekülatörlerinin tek düşüncesi ise kâr oranlarını daha da arttırmak, paralarını en fazla kâr edebilecekleri ülkelere kaydırmaktır. Dolayısıyla sıcak para ihtiyacı sürdüğü müddetçe faiz oranlarını belli bir düzeyin altına çekmek mümkün değildir.

Üstelik Kemal Unakıtan'ın o çok güvendiği özelleştirmeden sağlanan kaynaklar gelip geçici bir gelir kalemidir. Bu yıl 20 milyar dolar özelleştirme geliri sağlanacak olması bunun her yıl aynı şekilde olacağını göstermez. 2005 ve 2006 planlarındaki özelleştirmeler tamamlandığında devletin elinde neredeyse satacak bir şey kalmayacaktır. Yani bir-iki yıl sonra özelleştirme geliri diye bir şey olmayacaktır. Üstüne üstlük, bugün devlet bütçesine ciddi katkılar yapan, adeta bütçeyi besleyen büyük KİT'lerin hepsi elden çıkartılmış olduğu için iç ve dış borç ihtiyacı daha da ağır bir biçimde kendini ortaya koyacaktır. Kısacası özelleştirme gelirlerinin şu aylarda tahminlerin üzerinde yükselmesi dış ve iç borçların ödenmesi konusunda bir rahatlamaya yol açsa da bu durum geçicidir. Faiz oranlarının aşağı çekilmesi noktasında ise hemen hiçbir kalıcı etkisi olmayacaktır.

Sonuç olarak Kemal Unakıtan her zaman olduğu gibi yalan söylemektedir. Özelleştirme saldırısında sağladıkları başarıyı kullanarak ekonominin geleceğine dair pembe tabloları canlı tutmaya, işçi ve emekçileri sahte hayallerle sersemletmeye çalışmaktadır. Özelleştirmeden gelen paraları eline alıp ahkam kesen Kemal Unakıtan'ın yalan ve foyalarının ortaya çıkması için çok fazla beklemek gerekmeyecektir.

------------------------------------------------------------------------------------------

Grevdeki Serna-Seral Tekstil işçilerine polis saldırısı...

“Yaşasın grev, yaşasın mücadelemiz!”

16 Eylül'den bu yana grevde olan Serna-Seral Tekstil işçilerinin kurdukları grev çadırı “yasal olmadığı” gerekçesiyle 30 Eylül günü polis tarafından kaldırıldı. Yağan yağmurdan korunmak amacıyla 3 Ekim günü tekrar çadır kurmak isteyen işçilere, polis bu kez gaz bombaları ve coplarla saldırarak çadırların kurulmasını engelledi ve 14 işçiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınan işçiler, “polise mukavemet” gerekçesiyle çıkarıldıkları mahkeme tarafından serbest bırakıldılar.

Bu saldırı üzerine işçilerin örgütlü olduğu Teksif Bakırköy Şubesi 5 Ekim günü fabrika önünde bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasına Yol-İş 1 No'lu Şube yöneticileri, Karayolları işçileri, Deri-İş Genel Merkez yöneticileri, Eğitim-Sen ve SES'ten emekçiler destek verdi.

Açıklamadan önce Teksif Bakırköy Şube Başkanı bir konuşma yaptı; Serna-Seral işçisinin her direnişte olduğu gibi grev çadırı kurmak istediğini ancak bunun engellendiğini, işçilerin gözaltına alındığını söyledi. Bugün her yerde iftar çadırları kurulduğunu ve kendilerinin de iftar çadırı kurabileceklerini, bunun için başvurduklarını ifade etti. Sendikanın gerçek emek dostlarıyla kolkola vererek sınıf dayanışmasını hayata geçirdiğini, direniş öncesi sendika genel merkezinin ve Türk-İş'in greve destek vereceklerine dair söz verdiklerini, ancak bu sözlerini tutmadıklarını belirtti.

Ardından Deri-İş Genel Başkanı işçi ve emekçilerin AB'ye girerek değil mücadele ederek haklarını kazanabileceklerini vurgulayan bir konuşma yaptı.

Okunan basın açıklamasında bugüne kadarki süreç, grev çadırının kaldırılması ve yaşanan gözaltılar anlatıldı. Bu saldırıların Serna-Seral işçisini yıldıramayacağı, işçi sınıfının haklı ve meşru mücadelesini engelleyemeyeceği vurgulandı.

Eylem boyunca “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!”, “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Yaşasın grev, yaşasın mücadelemiz!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “Birleşen işçiler yenilmezler!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/Kartal