08 EKİM 2005 Sayı: 2005/40 (40)

  Kızıl Bayrak'tan
  AB hayallerinin çöküşü ve AB'ye hizmette buluşanlar
  AB ile müzakere süreci başladı.
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor
  Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı
  "Sosyal Güvenlik Reformu" uygulanmadan iflas etti
Erdemir'de yağma savaşının galibi OYAK
Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?
  Özelleştirme saldırısında yeni hamleler
  Devlet terörü her yerde
  Tarımda yıkım ve emekçi köylülük
  Milliyetçilikler kıskacında sendikacılık ve sınıf mücadelesinde "D"İSK / Y. Akkaya
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/3 (Orta sayfa)
  Fransa'da onbinlerce emekçi grevde
  Kapitalist düzende parçalanmış insan cesetleri de "para eder"!

  İran yine hedef tahtasında!

  Suriye yine hedefte!
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Emekçi Kadın Buluşması gerçekleşti.
  Emekçi Kadın Buluşması; Taleplerimizi kazanmanın yolu mücadeden geçiyor!
  Bültenlerden / Kamu Emekçileri Bülteni
  Savaşsız bir dünya sosyalizmle gelecek!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Sosyal Güvenlik Reformu” uygulanmadan iflas etti... SSK hastaneleri batırıldı...

Sağlık ve emeklilik hakkımızın gaspedilmesine izin vermeyelim!

Sermaye devletinin binbir yalanla gündeme getirdiği “Sağlıkta Dönüşüm Reformu”, daha başlamadan iflasın eşiğine geldi. 370 adet SSK'ya bağlı sağlık tesisinin ve taşınmaz malının Sağlık Bakanlığı'na devrinin üzerinden daha birkaç ay geçmeden pis kokular yükselmeye başladı. Son günlerde gazetelere yansıyan kabarık gider faturaları bu iflası belgeliyor.

Kimi uzman doktorlar, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığı'na devredilmesinin ardından SSK'nın sağlık harcamalarında 3 katrilyon zarar ettiğini açıkladılar. Artan tepkiler karşısında açıklama yapmak zorunda kalan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu ise, SSK eczanelerinin kapatılması, SSK'nın toplu ilaç alımı yapmasının engellenmesi, SSK'lılar ve Bağ-Kur'luların serbest eczanelere yönlendirilmesinin maliyetinin 800 milyon-2.5 milyar dolar arasında olduğunu doğruladı. Bu rakamın yıl sonu itibariyle 10 milyar dolar seviyesine çıkması bekleniyor. Bu da AKP'nin 600 katrilyon kâr getireceği iddiasıyla yaptığı bu devir işleminin bir talan olduğunu ispatlıyor.

Talan ve yağmanın belgesi: Sosyal Güvenlik Reformu yasalaşmayı bekliyor

İMF, birinci gözden geçirme işlemlerinin ön koşulu olarak öne sürdüğü “Sosyal Güvenlik Reformu”nun bir an önce meclisten çıkarılmasını emretmiş ve görüşmeleri terketmişti. Sağlık Bakanlığı yapacağı işin gerekçeleri konusunda işçi-emekçileri ikna etmesi için bir kitapçık hazırladı. Bu amaçla hazırlanan kitabın başlangıç bölümünde “Neden Sosyal Güvenlik Alanında Reforma İhtiyaç Var?” başlığıyla gerekçeler sıralanmış. Bu gerekçelere göre öncelikli neden şöyle:“Türkiye nüfusu hızla yaşlanıyor, emeklilik sistemi bu nedenle açık veriyor ve durum giderek daha da kötüleşecek. Öte yandan zaten nüfusun tamamını kapsamayan mevcut sosyal güvenlik sistemi yoksulluğa karşı yeterli koruma sağlamıyor. Üstelik gelir gider dengelerini tutturamayan sosyal güvenlik kurumları verdikleri açıklar nedeniyle sürekli olarak ülke ekonomisi üzerinde yük oluşturuyor.” Bunun için de bir an önce “reform” yapılmalıymış?

Bu doğrultuda Çalışma Bakanlığı tarafından İMF güdümünde hazırlanan “Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu Tasarısı Taslağı”nda birçok tartışmalı madde yeralıyor. Taslağa göre, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur kaldırılarak tüm personel ve varlıklarıyla birlikte yeni kurulacak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) çatısı altında toplanıyor. SGK'nın hizmetleri, memurlar yerine sözleşmeli personel eliyle yürütülecek. Yönetiminde özel sektöre de yer verilecek. Kaldırılan kurumların tüm üst yönetimi bu tasarının yürürlüğe girmesiyle “bakanlık müşaviri” olarak atanacak. Yeni kurumun üst yönetimi kurum başkanının teklifi üzerine atanacak.

Bu taslağın yasalaşmasıyla birlikte Sosyal Sigortalar Kurumu ile Genel Sağlık Sigortası Kanunu da yasalaştırılacak. Bu tasarıların yasalaşmasıyla prim gün ödeme sayısı 7 binden 9 bine, emeklilik yaşı ise kademeli olarak 68'e kadar çıkartılacak. Bu yasalarla emekli maaşları düşürülüyor, malulen emekliliğin, ölüm halinde yakınlara bağlanan maaşın hakedilişi zorlaştırılıyor. En temel hedef ise kıdem tazminatının gaspedilmesi.

Türkiye'de kesilen hortumlar uluslararası tekellerin kasalarına bağlandı

Geçen yıl usulsüz veya mükerrer alındığı gerekçesiyle bir milyon Yeşil Kart iptal edilmişti. Bu yıl ise 1 Mart'tan itibaren aynı gerekçeyle 5 milyona yakın Yeşil Kart iptal edildi. Ülkenin birçok yerinde salgın hastalık vakaları görülüyor, bebekler hastane enfeksiyonu salgınlarından ölüyor, SSK'lı hastalar özel hastanelerde yolunuyor. Başbakan Tayyip Erdoğan ise, Yeşil Kart'a muhtaç emekçileri “tilki”likle, “küçük hortumcu”lukla suçluyor. İMF-DB'ye kul kölelik yapan aşağılık uşak takımı, sıra işçi ve emekçilere gelince kaplan kesiliyor. Aslında bu tutum özelleştirme ve talanın yansımasından başka bir şey değildir. Bir taraftan emekçi halk aşağılanarak bu duruma alıştırılıyor, diğer yandan ise yavaş yavaş Yeşil Kart uygulamasının tamamen ortadan kaldırılması hedefleniyor.

Bugün her vurgunun ve usulsüzlüğün altından Tayyip ve avanesi çıkıyor. Her yerden pis kokular yükseliyor. Hortumları kesme iddiasıyla hükümete gelen AKP, göstermelik olarak kestiği bir-iki hortumun ucunu daha da genişleterek yabancı sermayenin kasalarına bağladı. İlaç ve sağlık piyasası tamamen uluslararası tekellere altın tepside sunuldu.

Peki bütün bu yağma ve talan gerçekleşirken “Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı” geçtiği taktirde meydanları zaptedeceklerini söyleyen sendika ağaları neredeler? Ne yapıyorlar? Mitinglerden çekilerek kitleleri saldırıya açık hale getirerek parti kurmaya soyunan DİSK'in baş hainleri ile Türk-İş ve Hak-İş'in baş hainleri, patronlarla kolkola AB'nin kapısını arşınlıyorlar. Bu uşak ruhlu takıma artık hain demek bile hafif kalıyor. Artık gizleme gereği dahi duymadan sermaye ile açıktan işbirliği yapıyor, işçileri açıktan hançerliyorlar.

Bu barikat aşılmadan ne özelleştirme karşıtı mücadele, ne sendikal mücadele, ne de demokratik hak ve özgürlükler kazanılabilir. Devrimcilerin, komünistlerin ve sınıfın ileri öncü güçlerinin önünde öncelikli olarak bu hain barikatı aşma görevi duruyor.