08 EKİM 2005 Sayı: 2005/40 (40)

  Kızıl Bayrak'tan
  AB hayallerinin çöküşü ve AB'ye hizmette buluşanlar
  AB ile müzakere süreci başladı.
  Gençlik geleceğine sahip çıkıyor
  Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı
  "Sosyal Güvenlik Reformu" uygulanmadan iflas etti
Erdemir'de yağma savaşının galibi OYAK
Özelleştirme gelirleri sermayenin derdine derman olabilir mi?
  Özelleştirme saldırısında yeni hamleler
  Devlet terörü her yerde
  Tarımda yıkım ve emekçi köylülük
  Milliyetçilikler kıskacında sendikacılık ve sınıf mücadelesinde "D"İSK / Y. Akkaya
  Demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunu/3 (Orta sayfa)
  Fransa'da onbinlerce emekçi grevde
  Kapitalist düzende parçalanmış insan cesetleri de "para eder"!

  İran yine hedef tahtasında!

  Suriye yine hedefte!
  Kürdistan sorunu, çözüm dinamikleri ve handikapları/2
  Büyükçekmece İşçi Kurultayı hazırlık çalışmalarından
  Emekçi Kadın Buluşması gerçekleşti.
  Emekçi Kadın Buluşması; Taleplerimizi kazanmanın yolu mücadeden geçiyor!
  Bültenlerden / Kamu Emekçileri Bülteni
  Savaşsız bir dünya sosyalizmle gelecek!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Meclis yeni saldırılar için işbaşı yaptı...

Saldırı ve “terör” yasalarına karşı mücadeleye!

Meclis yeni yasama yılına 1 Ekim'de girdi. 4 Ekim gününden itibaren önünde işçi ve emekçilere dönük bir dizi saldırı yasasının onaylanması var. Bunların başında İMF'nin dört gözle beklediği “Sosyal Güvenlik Reformu” geliyor. Ayrıca, Sendikalar Yasası, Kıdem Tazminatı Fonu Yasası ve yeni Terörle Mücadele Yasası vb. düzenlemeler önümüzdeki birkaç ay içerisinde Meclis tarafından onaylanmayı bekliyor.

Milyonlarca işçi ve emekçinin durumunda ciddi değişiklikler yapacak olan bu yasal düzenlemelerin hedefi, 30 yılı aşkın süredir devam eden yapısal bunalımın bedelini başta işçiler olmak üzere emekçi sınıflara ödetmeyi yasal güvenceye almaktır. Böylece işçi sınıfı ve emekçilerin reel ücretleri düşecek, sosyal güvenceler, kıdem tazminatı, emeklilik hakları imkansızlaşacaktır. İşçi ve emekçilerin önemli bir bölümü açlık sınırının da altında yaşayacaktır.

Dikkat çekici bir husus da, sermaye iktidarının işçi ve emekçileri açlık ve sefalete mahkum eden yasal düzenlemeleri baskı yasalarını daha da ağırlaştırarak tamamlama çabasıdır. Bu tutum, kitlelere “AB'ye giriyoruz, demokratikleşmeden taviz vermeyiz” yalanı pompalanırken, öte yandan Terörle Mücadele Yasası'nda yapılmak istenen değişiklik çalışmalarında somutlanmaktadır. Şovenizm körüklenerek linç girişimleriyle, özellikle Kürdistan'da ev ve sokak infazlarıyla toplumsal yaşam daha da baskı altına alınmaktadır. Mecliste görüşülecek “terör” yasalarıyla bu uygulamalara “yasal bir kılıf” geçirilecektir, o kadar.

“Sosyal Güvenlik Reformu”, emekliliği imkansızlaştıracak, sağlığı piyasalaştıracaktır!

“Sosyal Güvenlik Reformu” olarak sunulan düzenleme, dört yasa tasarısından oluşmaktadır: Emeklilik Sigortaları, Genel Sağlık Sigortası (GSS), Sosyal Yardımlar ve Kurumsal Yapı yasa tasarıları.

Önümüzdeki günlerde yasalaştırılması için düğmeye basılacak olan “Sosyal Güvenlik Reformu”, emekli olmuş ya da çalışan, sosyal güvenlik hakkı olan herkesi, hatta henüz doğmamış çocukları bile yakından ilgilendirmektedir. Zira bu yasayla emeklilik işçiler için hayale dönüşecektir. Belirli bir “geçiş dönemi” sonrasında emekli olmak için işçiler 7 bin değil, 9 bin gün prim ödemek zorunda kalacaklardır. Üstelik esnek çalışma giderek tüm kurumlara yayılacak, tam gün çalışma ortadan kaldırılacaktır.

Yine “Sosyal Güvenlik Reformu” çerçevesi içinde yeralan Genel Sağlık Sigortası (GSS) açısından ise durum daha da vahimdir. Henüz yasalaşmadan uygulanmaya başlanmıştır. GSS'nin meclisten geçirilip yürürlüğe sokulmasıyla, sağlık tümüyle piyasa koşullarında bir sigortalılığa dönüştürülecektir. Yani, “ben SSK'lıyım, ben Bağ-Kur'luyum, ben Emekli Sandığı'na bağlıyım” demeniz farketmeyecektir. Hem bir yandan prim ödeyeceksiniz, hem de size “Evet prim ödüyorsunuz ama sistem zarar ediyor. Şimdi de muayene ücreti ödeyeceksiniz” denilecektir. Şimdiden bunların bazıları söylenmektedir.

Yeni bir yağma alanı: Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı

Kıdem tazminatı, işçilerin 1936 yılından bu yana sahip oldukları bir haktır. Belirli bir çalışma süresini doldurmuş işçiye, hizmet sözleşmesinin sonunda, patron tarafından ödenen paraya kıdem tazminatı deniliyor. Kıdem tazminatı, patronların bir işçiyi işten çıkarmasında kısmen caydırıcı bir rol oynuyor, yani işçiler için sınırlı bir işgüvencesi niteliği taşıyor. İşte burjuvazi, Kıdem Tazminatı Fonu Yasa Tasarısı ile önündeki son engeli de kaldırmak istiyor.

Taslak patronların sorumluluğunu yavaş yavaş Fon'a aktarıyor. Fon'la kıdem tazminatları devlet kontrolü altına alınacak. Böylece işçilerin Fon'da toplanan paraları burjuvaziye kaynak olarak aktarılacak, bütçe açıklarını kapatmada kullanılacak. Ayrıca patronlar kıdem tazminatının 15 gün üzerinden hesaplanarak sınırlanmasını istiyorlar.

Taslak kıdem tazminatına hak kazanmayı prim ödeme şartına bağlıyor. Esnek, kuralsız, kayıtdışı çalışmanın ulaştığı boyut dikkate alındığında, kıdem tazminatı hakkına ulaşmanın imkansız hale geleceği ortadadır.

Yeni Sendikalar Yasa Tasarısı ile esnek çalışmanın diğer ayağı tamamlanmak isteniyor

2821 ve 2822 sayılı yasalarda her kesimin şikayetçi olduğu maddeler bulunuyor. Burjuvazi, pazarlığın kapalı kapılar arkasında olmasını ve işçilerin mümkün olduğu kadar dışında kalmasını istiyor. İşçiler ise tam tersine, bu yasalardaki anti-demokratik uygulamaların, işçinin iradesine ipotek koyan maddelerin temizlenmesini, işkolu barajının kalkmasını istiyorlar. Sendika bürokratları ise işçilerden farklı olarak, sendikalardaki iktidarlarını sürdürecek yasa maddelerinin kalmasından hatta mümkünse daha da ağırlaşmasından yanalar.

Taslağı hazırlamakla görevlendirilmiş “Bilim Kurulu”, burjuvazinin isteklerini ve esnek çalışmayı gözeterek, esnek çalışma ruhuna uygun bir taslak ortaya çıkarmış bulunuyor.

Sıkıyönetim ve OHAL'i süreklileştirmenin aracı: Yeni Terörle Mücadele Yasası

Hatırlanacağı üzere, Adalet Bakanlığı birkaç ay önce yeni Terörle Mücadele Yasası ile ilgili çalışmaları tamamlamak için Antalya'da “terör kampı” kurmuştu. Adalet Bakanı Cemil Çiçek başkanlığında bürokratlar, akademisyenler başta Genelkurmay Başkanlığı olmak üzere çeşitli düzen kurumlarından gelen talepleri ele almıştı. TMY'de değişiklik yapmak üzere Ankara'da bir komisyon oluşturulmuştu. Bu komisyonda Başkan Prof. Dr. Feridun Yenisey dışında, Genelkurmay, Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, MİT'in temsilcileri vardı.

Komisyon, mevcut Ceza Muhakemesi Kanunu, TCK veya TMY'de değişiklik yaparak savunmaya ilişkin demokratik hakları budamanın taslaklarını hazırlamıştı.

Gözaltı sürelerini yeniden uzatmak, yakınlarına haber verilmesini geciktirmek, bazı kişiler hakkındaki bilgileri saklamak vb. düzenlemelerle usul yasalarında geriye gidiş sözkonusu iken; bazı kişileri bazı bölgelere sokmama, o bölgeyle haberleşmesini engelleme, bölge dışına çıkarma, kolluk kuvvetlerine izinsiz arama yetkisi verme, Kürt halkının ulusal renkleri olan sarı-kırmızı-yeşil taşımayı yasaklama gibi, sıkıyönetim döneminde bile uygulanmamış tedbirleri tartışıyorlar. Yani, sıkıyönetim ve OHAL kuralları genel yasalara dahil edilerek sürekli kılınmak isteniyor.

“İngiliz önlemi” adını taktıkları TMY değişikliği hazırlıkları ile yapılmak istenen; işçi sınıfı ve emekçilerin sınıfsal, Kürt halkının ulusal ve demokratik taleplerini savunanları baskı ve zorla susturmak; komünistleri, devrimcileri ve ilericileri “teröristler ve teröristlerin yandaşı” diye cezaevlerinde ve mahkeme kapılarında süründürmektir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin önünde iki seçenek var

Geride bıraktığımız yüzyılda işçi sınıfı ve emekçilerin başlıca talepleri arasında sosyal güvenlik hakkı, sağlık ve eğitimin parasız olması vardı. Sermaye sınıfı, şimdi işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini yeterince gerilettiğini düşünerek büyük bir karşı saldırıyla bu üç hakkı da tahrip etmeyi, kullanılamaz hale getirmeyi, sonra da hepten ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Son yıllarda yapılan en önemli “reformlar” bu amaca hizmet eder biçimde gerçekleştirilmektedir.

İşçi sınıfı ve emekçilerin haklarını korumaları ya da yeni haklar elde etmeleri sınıflararası güç ilişkilerindeki konumlarına bağlıdır. Sermaye sınıfı gücünü ekonomik ve siyasal egemenliğinden alır. Başka bir deyişle, gücünü paradan, yasadan ve silahtan alır. İşçi sınıfı ve emekçiler ise gücünü, doğrudan üretim ve hizmet sunumundaki emek gücünden alır. Onlar bu gücü kullanmadan hak alamaz ve koruyamazlar.

İşçi sınıfı ve emekçilerin önünde bugün iki seçenek var. Onlar ya sermayenin egemenliğinde, sosyal dayanışmanın kalmadığı, herkesin kendi paçasını kurtarmaya çalıştığı, altta kalanın canının çıktığı vahşi kapitalist düzende yaşamaya razı olacaklar. Ya da mücadele yolunu tutarak veya mücadeleye daha sıkı sarılarak, sermaye egemenliğini alaşağı ederek paylaşma ve dayanışmanın temel politika olduğu işçi sınıfı iktidarını kuracaklardır.