07 Mayıs 2005
Sayı: 2005/18 (18)


  Kızıl Bayrak'tan
   “Her gün 1 Mayıs!” şiarıyla mücadeleyi yükseltelim!
  Tayyip Erdoğan Sabra-Şatila kasabı
Şaron’un ayağına gitti
  İstanbul’da 1 Mayıs... 60 bin işçi, emekçi
ve genç alanlardaydı
  İstanbul 1 Mayıs’ından yansıyanlar
  1 Ankara...İşçi ve emekçi katılımı zayıf bir 1 Mayıs!
  İzmir’de 1 Mayıs...
İşçi katılımında zayıflık
  1 Mayıs gösterilerinden
  Kayseri’de 1 Mayıs... İşçi ve emekçilerin
coşkusu alana yansıdı
 Ankara BDSP’nin 1 Mayıs çalışması
  1 Mayıs Ankara: Yoğun ve parçalı gençlik
katılımı
  İstanbul Ekim Gençliği’nin 1 Mayıs
çalışmalarından
  2005 1 Mayısı’nın çağrısı… Birleşik, kitlesel ve devrimci bir gençlik
hareketi için mücadeleye!
 Güney Kürdistan sorunu üzerine ön
düşünceler/2 (Orta sayfa)
1 Mayıs hazırlıklarından

 DİSK Genel Başkanı: “Patronlarla
çıkarlarımız ortaktır”!

 Dünya’da 1 Mayıs...
 Venezuella yönetimi ABD’yle askeri
işbirliğine son veriyor
Bölgedeki işbirlikçi-gerici rejimler
emperyalist işgali meşrulaştırıyor
Anti-faşist zaferin 60. yıldönümü
Vietnam; ABD emperyalizminin unutamadığı
yenilgi!
Çok sağcı bir Papa/ Vicente Navarro
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

1 Mayıs'ta Türkiye'nin yarısı eylem alanına çevrildi... İşçiler, emekçiler, gençler ve yoksul Kürt halkı alanları doldurdu... Kızıl bayraklar 1 Mayıs'a damgasını vurdu... Alanlar kızıla boyandı...

“Her gün 1 Mayıs!” şiarıyla mücadeleyi yükseltelim!

İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs, dünyanın dört bir yanında kutlandı. İşçi ve emekçiler her yerde alanlara çıktılar, sömürücü zorbalara ve emperyalist barbarlara karşı öfke ve tepkilerini haykırdılar. Türkiye, yaygın ve kitlesel kutlamaların yapıldığı ülkelerden biri durumunda. Bu bir tesadüf değil; zira Türkiye sınıfsal çelişkilerin giderek yoğunlaştığı, sınıfsal uçurumun derinleştiği ve çatışmaların sertleştiği bir devrim toprağıdır. Bütün mesele bu katı sınıfsal gerçeklere dayalı bir mücadeleyi adım adım geliştirebilmek, işçi ve emekçi hareketinin temel ihtiyaçlarına yanıt verebilmektir.

Bu ihtiyaç her şeyden önce sınıfa devrimci müdahale ve devrimci önderlik ihtiyacıdır. 1 Mayıslar bu ihtiyacı giderme yolunda hem bir olanak hem de bir göstergedir. 2005 1 Mayıs'ı, biriken olanaklarla birlikte, bu zaafı giderme görev ve sorumluluğunu bir kez daha önümüze koymaktadır.

Yaygın ve kitlesel bir 1 Mayıs!

1 Mayıslar ‘80'lerin sonlarından itibaren yasakların çiğnenerek alanlara çıkılmasıyla açılan yoldan giderek yaygınlaşmaktadır. Geçen yılların abartılı rakamlarını bir yana bırakacak olursak, 2005 1 Mayıs'ı, kitlesellik ve yaygınlık bakımından yeni bir düzeyi ifade etmektedir. Toplamda 200 bini aşkın bir katılımla 40'ı il, 5'i ilçe ve biri de bölgesel (Trakya bölgesi merkezli Lüleburgaz mitingi) düzeyde olmak üzere 46 yerde miting ve eylemler düzenlendi. Yıllardır 1 Mayıs yasağının uygulandığı Diyarbakır'da, 33 yıl sonra Bartın'da ve ilk kez Ağrı, Mardin ve Bingöl'de emekçilerin alanlara çıkması; Türkiye'nin en ücra köşelerinde bile 1 Mayıslar'ın kutlanması; tüm yurtta 1 Mayıs rüzgarının esmesi son derece önemli ve anlamlıdır.

Alanlara kızıl bayraklar rengini verdi!

Şovenist histerinin tırmandırıldığı, alttan alta provokasyon ve saldırı tehditleriyle emekçi yığınlara gözdağı verildiği, katı yasakların ve baskıların sürdüğü bir dönemde, bu ölçüde bir yaygınlık ve katılım düzeyinin yanısıra, kızıl bayrakların alanlara rengini vermesi, sınıfsal ve ulusal özgürlük ve taleplerin, devrimci şiarların yaygınca haykırılması ayrıca bir önem taşımaktadır.

En başta büyük kentlerde olmak üzere, miting alanlarında kızıl bayraklar dalgalandı. O gün tek renk kızıldı. Trabzon gibi milliyetçi-şoven provokasyonların tertiplendiği bir yerde ve yaratılan kirli havanın gerici bir basınca dönüştürülmek istendiği pek çok kentte, sermaye iktidarının kirli hesapları bozuldu. İP, CHP ve bir takım gerici sendikaların estirilen gerici rüzgarı arkalarına alıp 1 Mayıs'ın anlam ve içeriğini saptırma hevesleri kursaklarında bırakıldı.

Böylece 1 Mayıs'ta sermaye iktidarının “bayrak provokasyonları”na, karşı en anlamlı yanıt verilmiş oldu.

Kürt emekçileri şovenist saldırılara 1 Mayıs alanlarını doldurarak anlamlı bir yanıt verdi!

İzlenen uzlaşmacı-teslimiyetçi politik çizginin etkisiyle son birkaç yıldır 1 Mayıslar'a giderek daha az ilgi gösteren Kürt emekçiler, Mersin'deki bayrak provokasyonlarıyla tırmandırılan şovenist saldırılara karşı bu yıl alanlara çıkarak tepkilerini gösterdiler. İzmir, İstanbul, Adana ve Mersin'de katılımcı kitlenin hatırı sayılır bir kesimini Kürt emekçiler oluşturdu.

Toplam katılımın bir parça artması ve 1 Mayıs'ın giderek yaygın kutlamalara sahne olmasında Kürt emekçilerinin şovenist saldırılara tepki vermesinin elbette büyük bir payı var. Fakat katılımdaki bu artış, yalnızca buna bağlanamaz. Zira Kürt halkı için şovenist saldırılar yeni bir durum değil. Kürt emekçilerinin bu yıl 1 Mayıs'a gösterdikleri ilginin arkasında, Kürdistan'da giderek artan işsizliğin ve sefaletin de payı büyüktür. Bunu bizzat Kürt illerinde miting düzenleme kararı almak yönünde tabandan gelen bir basınçla karşılaşan Kürt reformistleri dile getirmektedirler. Türkiye metropollerinde yaşayan Kürt emekçiler cephesinden de bu aynı sınıfsal ezilmişliğin katılımı etkilediğini düşünmemek için bir neden yok.

Kuşkusuz bu henüz, olması gereken düzeyde ve nitelikte bir katılım değildir. Resmi rakamlara göre bu yılın Newroz gösterilerine, ezici bir çoğunluğunu Kürt emekçilerinin oluşturduğu 500 bin insan katıldı. Gerçek rakamlar bu sayının çok üstündedir. Oysa Türkiye çapında 1 Mayıs'a toplam katılım, bu rakamın yarısına ancak ulaşabilmektedir. 1 Mayıs tablosuna bir de bu cepheden bakılmalıdır.

Sınıf cephesinden 1 Mayıs'a katılımdaki zayıflık sürüyor!

Bu yüzden milyonlarca emekçinin kölece çalışma karşılığında sefalete mahkum edildiği, milyonlarcasının işsizliğin pençesinde kıvrandığı, bir avuç asalak dışında nüfusun ezici bir çoğunluğunun insanca yaşam koşullarından ve bir gelecek güvencesinden yoksun olduğu, emperyalist bağımlılığın yıkımı git gide daha da derinleştirdiği, kardeş Kürt halkının ulusal hak ve özgürlük taleplerinin zorbalıkla bastırılmaya çalışıldığı bir ülkede yazık ki henüz zayıf bir tablodur bu. Zira toplam 1 Mayıs tablosu içinde işçi sınıfının katılım düzeyi son derece sınırlı, politik ağırlığı ise zayıftır. Olduğu kadarıyla bu, sendika bürokrasisinin cenderesini aşmayan bir katılım düzeyi ve politik ağırlıktır.

Elbette bu zayıf katılım, esas olarak, hangi milliyetten olursa olsun işçi ve emekçilerin, fakat daha özelde Türk işçi ve emekçilerin payına yazılması gereken sınıfsal bir zaaftır. Bu da demektir ki imkanlar hakkıyla değerlendirilememekte, mücadele potansiyeli henüz gerçek kapsamıyla açığa çıkarılamamaktadır. Milyonlarca sanayi işçisinin bulunduğu bir ülkede toplam işçi katılımının onbinli rakamlarla sınırlı kalması başka türlü açıklanamaz.

Pazar gününe denk gelmesine rağmen sendika kortejlerinde-işçi katılımında gözle görülür bir artışın olmaması, temelde yatan sorunun olağan bir sonucudur. Özelleştirmeler başta olmak üzere, sosyal saldırıların bu denli yoğunlaştığı bir dönemde bu zayıflık ayrıca düşündürücüdür. Tam da bu nedenle devrimci güçler payına üzerinde düşünülmesi gereken asıl nokta, yıllardır bu minvalde seyreden sınıf hareketine karşı takınılan kayıtsız tutumdur. Bu ne yeni ne de 1 Mayıslarla sınırlı bir sorundur. Toplam 1 Mayıs tablosu ne denli güçlü ve anlamlı görünürse görünsün, belirleyici olan da budur. Dönemsel ve kısmi bir takım başarıların gölgesinde unutulmaya bırakılan bu sorun ve bu sorun temelinde ortaya çıkan zaaflar eğer giderilemezse, hiçbir kazanım güvence altına alınamaz.

İstikrarlı bir devrimci sınıf mücadelesi için sınıfı kazanmaktan başka bir yol yok!

2005 1 Mayıs'ı küçük burjuva, halkçı akımların bu meseleye gözlerini kapayarak göz dolduracak bir kortej oluşturmak ve kısa yoldan güç olmak heveslerine kapılmaktan kendilerini alamadıklarını bir kez daha göstermektedir. Bilinen sebeplerden dolayı sınıf hareketinin dip noktalarda seyrettiği, fakat yoksullaşamaya bir tepki olarak toplumsal hoşnutsuzluğun arttığı bir dönemde, bu sınıf dışı yaklaşımın belli sınırlarda da olsa bir karşılığı da var. Nitekim bu yıl devrimci kortejlerde -ve önde gelen reformist partilerde- asıl ağırlığını semt gençliğinin oluşturduğu nispi bir artış da sözkonusudur.

Hemen belirtelim ki devrimci parti ve örgüt kortejlerinde -en azından İstanbul'da- bu yıl göze çarpan kısmi güçlenme, her şeye rağmen anlamlıdır. Bunu küçümsüyor değiliz. Ne var ki, bu yönelimle elde edilecek kazanımlar ne denli anlamlı olursa olsun, yaraya merhem olamaz. Öncesi bir yana ‘80 sonrasının canlı politik deneyimleri gözönündedir. Daha kitlesel, daha yaygın devrimci 1 Mayıslar ve istikrarlı bir devrimci sınıf mücadelesi için sınıfı kazanmaktan başka bir yol yok!

İşçi ve emekçiler karşısında güçlü bir devrimci odak yaratma yolunda atılan adımlar güçlendirilmelidir!

Devrimci güç ve eylem birliği yolunda atılan adımlara orta ve uzun vadede bir istikrar kazandırmak da bu temel zaaflar karşısında alınacak mesafeyle yakından bağlantılıdır.

Uzun bir aradan sonra mevcut gündemlere müdahale hedefiyle 8 Mart öncesinde biraraya gelen devrimciler ve komünistler bir adım attılar ve bu adımlar Devrimci 1 Mayıs Platformu olarak ikinci sınavını verdi. Platform, 1 Mayıs öncesinden başlayarak sendika bürokrasisi ve reformist ve liberal sol üzerinde ciddi bir basınç yarattı. Böylece kutlamaların oldu bittiye getirilmesinin, devrimcilerin yok sayılmasının önüne geçildi. Gerici-şovenist rüzgarın önüne bir barikat çekilmesinde de bu adım oldukça önemli bir rol oynadı. Toplamda ise devrimci güçler adına derli-toplu bir görüntü sergilendi, yüzü devrimcilere dönük kesimler üzerinde olumlu bir etki yaratıldı.

Fakat ne yazık ki, oluşturulan platform sınırlı bir takım girişimler sayılmazsa, güçlü bir sınıf ve kitle çalışması yürüterek yüzünü kitlelere dönmekte, bu platformu daha geniş emekçi kesimlere maletmekte başarısız kaldı. Oluşturulan basınç 1 Mayıs alanında sonuna kadar ve tüm yönleriyle değerlendirilemedi. Bir dizi nesnel sorunun ve esasta grupçu yaklaşımların da etkisiyle, alanda bir içe kapanma yaşandı. İşçi-sendika kortejlerinin ayrı bir koldan ve önden alana girmesi, yürüyüşün uzun sürmesi ve bu süre içinde miting alanında yeterince inisiyatif gösterilememesi, parçalı ve kısmen dağınık bir tablo yaratarak, devrimci atmosferin etkisini sınırladı.

Kuşkusuz tüm bu olumsuzluklar ve yetersizlikler ortak hareket etmenin, güç ve eylem birliği yolunda atılan adımları güçlendirmenin önünde bir engel değildir. Önümüzde çetin bir mücadele süreci ve zorlu görevler var. Önümüzde yasak ve baskı çemberini kırarak tüm ülkeyi 1 Mayıs alanına dönüştürme, başta Taksim olmak üzere tüm yasaklı alanları kazanma görevi var.

Önemli ve belirleyici olan, işçi ve emekçilerin karşısına devrimci bir odak olmanın sorumlulukları ve görevleriyle çıkabilmeyi başarmak; yalnızca 1 Mayıslar ve takvime bağlı gündemler üzerinden değil, tüm saldırılar üzerinden etkili ve yaygın bir politik çalışma yürütme, devrimci cüretle yığınların öfkesini tutuşturma kararlılığını göstermektir. Bu başarılabilirse eğer düzenin işçi ve emekçiler üzerindeki çok yönlü gerici ideolojik hakimiyeti ve baskı yoluyla kurduğu tahakküm çok daha hızlı kırılır.

Bu yolda çakılacak hiçbir kıvılcım boşa gitmeyecek, bozkır eninde sonunda tutuşacaktır.