8 Ocak 2005
Sayı: 2005/02(02)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD-İsrail şer ekseninin hizmetindeler
  Sağlıkta özelleştirmenin kılıfı; Sağlıkta Dönüşüm Projesi
  Özelleştirmeler durdurulsun, kölelik yasaları çöpe atılsın!
  Sosyal saldırılara karşı sınıf mücadelesi!
  Sefalet ücreti politikası 2005 yılında da devam edecek
  Patronlar kıdem tazminatını 15 güne indirmek istiyor
  DİSK'in 2004 daporu üzerine
  CHP'de patlayan "cerahat"
  Abdullah Gül siyonist şeflerin huzurunda
  "Yardım koalisyonu", "Bağdat fatihi" feneralden sorulacak
  Tasfiyecilik, sahte dostlar ve ötesi
  Birleşik gençlik kurultayı için ileri!/Orta sayfa
  Birleşik bir gençlik kurultayı için harekete geçildi
  2004'te gençlik hareketi
  Mimar Sinan'da tepki büyüyor
  İşgal karşıtı direniş seçim oyununu bozmaya aday
  Filistin halkının cellatları Irak'ta işbaşında!
  İsrail işgali altında "özgür seçimler"
  Almanya;Burjuva demokrasisinin iç yüzü
  OSİM-DER 1. Olağan Genel Kurulu yapıldı
  Bültenlerden
  BEKO'da kitlesel işçi kıyımı
  Ya barbarlık ya sosyalizm!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

BEKO'da kitlesel işçi kıyımı...

Kadrolu-taşeron tüm işçiler patron
saldırılarına karşı birleşelim!

BEKO 31 Aralık günü 1000 civarında işçiyi işten attı. BEKO'da uygulanan esnek çalışma modeli ile işçilere saldırılar daha da arttırılarak kuralsız ve sınırsız sömürü, kölece çalışma dayatılıyordu. Esnek çalışmayla son yıllarda işçilerin çalışma koşulları daha da ağırlaştırılmış, ücretleri düşürülmüş, sosyal hakları tırpanlanmaya başlanmıştı. İşçilik maliyetlerini düşürerek, işçileri daha az zamanda daha hızlı çalıştırarak üretim rekorlarıkıran, artan kârla birlikte büyüme sağlayan BEKO bu yılı da hedefi olan 7 milyon TV'yi üreterek rekorla kapattı. 
İşçilerin alınterinin her bir damlasının yoğun sömürüsü üzerinden üretilen 7 milyonuncu TV'nin karşılığı işçilere işten atılma bedeli olarak ödetildi. 31 Aralık akşamı vardiya çıkışında işçilerin topluca çıkışı verildi. Fabrika ardından tatile girdiği için kaç kişinin atıldığı kesin olarak bilinmiyor. Ancak 1.000'e yakın işçinin çıkarıldığı söyleniyor.
BEKO'da taşeronlaştırma saldırısı da artıyor. Daha önce Plastik bölümü yan sanayi olarak BEPLAS adlı şirkete verilmiş, kadrolu işçileri işten çıkarılmıştı. Fabrikanın içinden taşınan BEPLAS BEKO'nun diğer taşeronlarını toplamaya başladı.
BEKO içerisinde üretim yapan birçok taşeron şirket şimdi BEPLAS Fabrikası'na taşınıyor. İlk olarak P&E adlı şirkette bulunan hoporlör bandı taşındı. P&E şirketinde çalışan işçiler sözleşmeli olarak REKART adlı şirkete geçirildi. REKART da BEKO'nun içinde çalışan ve garanti belgelerini hazırlayan ayrı bir şirket. Bunun dışında boyahane ve kalıphane bölümü de yan sanayiye geçirildi. Bu bölümlerde çalışan işçilerin tamamı işten çıkarıldı. Çıkarılan işçilerin bir kısmı sözleşmeli olarak ALP PLAS adlı şirkete tekrar alındı. ALP PLAS'a bağlı olarak çalışan işçiler BEPLAS içerisinde üretim yapacaklar. Çünkü kalıphane ve boyahane BEKO'dan BEPLAS'ın içine taşındı. ALP PLAS fabrikası ise BEKO'nun plastiğini ve kumandasını üreten, Bakırcılar Sanayi Sitesi'nde kurulu olan bir fabrika. Fabrikanın sahibi Zekeriya Alp aynı zamanda BEPLAS'ın da sahibi. Dolayısıyla aynı kişi üzerine değişik isimlerle birçok şirketin kurulması ve işçilerin bölünerek ayrı şirketlere geçirilmesi bir oyundan öte anlam taşımıyor. İşçilerin sendikal çalışmasının önüne geçmek, birliğini ve beraberliğini bozmak amacıyla yapılıyor tüm bu düzenlemeler.
Tüm bunlar yaşanırken, BEKO'da örgütlü olan Türk Metal Sendikası'ndan her zaman olduğu gibi hiç ses çıkmıyor. İşten atılacakların listesini patronla birlikte hazırlayan sendikanın oynadığı misyon hakkında diyeceğimiz fazla bir şey yok. Yaptıkları yapacaklarının teminatıdır. Ancak, örgütlü işçilerin birlik olmamaları ve seslerini çıkarmadan gelişmeleri izlemeleri artık kabul edilebilecek durum değildir. Eğer suskun kalmaya devam edilirse yakında kadrolu tek bir işçi bile kalmayacak. Montajdan, dizgiden de bantlar taşeronlara verilecek. İşçiler işten atılacak ya da daha düşük ücretle, sendikasız, sosyal haksız, sözleşmeli olarak taşeronlarda çalıştırılacaklar.
Patronların oyunlarına gelerek dünün taşeron işçilerine küçümsemeyle bakan kadrolu işçiler, sizedir aslında verilen mesaj. Dün kadroluydun, bugün sen de taşeronsun, ya da işsizsin. Bana bir şey olmaz diyordun, ama sıra sana geldi. Kalan kadrolu işçiler sıranın size gelmesini beklemeyin. Kadrolu-taşeron tüm işçiler bir arada olalım ve patronlara hak ettiği cevabı verelim.

BEKO'dan bir işçi/İstanbul

------------------------------------------------------------------------------

Sömürü çarklarını parçalayacak
mitralyözler ellerimizde!

Merhaba işçi ve emekçi kardeşlerim, yeni yılınızı kutlarım.
Tekstil işkolunda ağır koşullar altında çalışan bir işçiyim. Biz işçiler her zaman ağır çalışma koşullarına mahkum edilmişiz. Açlığa, sefalete ve yoksulluğa mahkum ediliyoruz. Her gün bir öncekinden daha ağır koşullar dayatılıyor bizlere. Tüm bu yapılan haksızlıkları görmüyor, sanki bize değil de başkasına yapılıyormuş gibi davranıyoruz. ‘Bize dokunmayan yılan bin yaşasın' derken yılanın bize dokunduğunun farkında değiliz sanki. Tıpkı son asgari ücrete yapılan komik artışa sessiz kaldığımız gibi. Bize sefalet ücretini (350 milyon!) reva görenler, iş kendilerine gelince 6 milyar az diyerek feryat ediyorlar. Ya biz, bizler 350 milyonla nasıl geçinelim! Görünen o ki, biz hakkımızı aramasak bu durum böyle sürecek. Patron ‘alın, bu sizin hakkınız' demeyecek. Bize sefalet ücretini dayatanlar kendi servetlerine servet katıyorlar, sonra çıkıp asgari ücreti belirliyor ve bununla yetinmemizi istiyorlar. Bizleri sömürerek sırtımızdan geçinen bir avuç asalak sermayedar günlerini gün ediyor sayemizde.
Peki sizlere soruyorum arkadaşlar:
Başkalarının lüks içinde yaşamasını sağlıyoruz da biz böyle yaşayabiliyor muyuz' Tekstil işçileri olarak dünyayı giydiriyoruz, kendimiz giyebiliyor muyuz' Gıda işçileri dünyayı doyuruyor, kedilerini doyurabiliyor mu'
Hayır! Açlığa, sefalete mahkum edilmişiz. En güzel koşullarda yaşayan bir avuç sermayedar diyoruz, bir avuçlarsa nasıl bizi böyle rahat sömürebiliyorlar' Çünkü biz kendi sorunlarımızdan uzağız. İşçiler olarak örgütsüzüz, dağınığız. Ama onlar örgütlü, düzenli olarak biraraya gelip yeni hesaplar yapıyor. Bizi daha iyi sömürmenin yollarını arıyorlar. Fabrikalarda birbirimizle konuşmamızı bile yasaklıyorlar. Bizim bir dakika düşünmemizi bile engelliyorlar. Tamamen beynimizi teslim alıyorlar.
Buna kendi fabrikamdan bir örnek vereyim: Sabah 08.30 işbaşı yapıyoruz ve bir kişiden kendi kapasitesini aşan 2-3 işçinin kapasitesi kadar çalışmasını istiyorlar. 3 kişinin ürettiğini bir kişi üretecek yani. Ve maraton başlıyor. Her işçi kendisinden istenen sayı kadar iş çıkarmak için başını kaldırmıyor. Psikolojimiz bozuluyor. Birbirimize karşı saygıyı unutuyoruz. Senden istenen sayı çıkmıyorsa arkadaşın da senin yüzünden fazla çalışacak vb. Bizleri birbirimize düşürmeye çalışıyor patron.
Geçenlerde patron bir toplantı yaptı. Söze şöyle başladı; ‘Yine zam dönemi geldi, ama kimse gelip benden zam istemesin, beğenmeyen varsa kapı orada!' Bizi böyle kabaca aşağıladı. Bizleri insan yerine koymayanlara karşı örgütlenmemiz gerekir. Biraraya gelmemiz, gücümüzü birleştirmemiz gerekir. Bunu yapmak bizim elimizde, biraz gayret edersek, kendi sorunlarımıza sahip çıkarsak gerçekten başarabiliriz. Önemli olan bu ilk adımı atmak. Zaten başka çaremiz de yok. Evet biz her şeyden önce insanız ve insanca yaşamak hakkımız. Biz istedikten sonra her şeyi aşarız. Bir arada olursak, gücümüzü birleştirip örgütlenirsek başaramayacağımız şey yoktur. Sınıfsız, savaşsız, sömürüsüz bir dünyayı kurmak mümkün..
Hepinize sınıfsız, sömürüsüz bir yaşam diliyorum.
Birlik olalım, mücadele edelim, insanca yaşayalım!

Gaziemir'den tekstil İşçisi/İzmir