8 Ocak 2005
Sayı: 2005/02(02)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD-İsrail şer ekseninin hizmetindeler
  Sağlıkta özelleştirmenin kılıfı; Sağlıkta Dönüşüm Projesi
  Özelleştirmeler durdurulsun, kölelik yasaları çöpe atılsın!
  Sosyal saldırılara karşı sınıf mücadelesi!
  Sefalet ücreti politikası 2005 yılında da devam edecek
  Patronlar kıdem tazminatını 15 güne indirmek istiyor
  DİSK'in 2004 daporu üzerine
  CHP'de patlayan "cerahat"
  Abdullah Gül siyonist şeflerin huzurunda
  "Yardım koalisyonu", "Bağdat fatihi" feneralden sorulacak
  Tasfiyecilik, sahte dostlar ve ötesi
  Birleşik gençlik kurultayı için ileri!/Orta sayfa
  Birleşik bir gençlik kurultayı için harekete geçildi
  2004'te gençlik hareketi
  Mimar Sinan'da tepki büyüyor
  İşgal karşıtı direniş seçim oyununu bozmaya aday
  Filistin halkının cellatları Irak'ta işbaşında!
  İsrail işgali altında "özgür seçimler"
  Almanya;Burjuva demokrasisinin iç yüzü
  OSİM-DER 1. Olağan Genel Kurulu yapıldı
  Bültenlerden
  BEKO'da kitlesel işçi kıyımı
  Ya barbarlık ya sosyalizm!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Asgari ücret 350 milyon!..

Sefalet ücreti politikası 2005 yılında da devam edecek!

Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 30 Aralık günü yaptığı son toplantıda, 2005 yılı boyunca geçerli olacak asgari ücreti net 350 milyon lira olarak saptadı. Komisyon, sermayenin son yıllarda tavizsiz bir şekilde uyguladığı düşük ücret politikasını önümüzdeki yıl da aynen devam ettireceğini bu kararıyla ortaya koymuş oldu.
Asgari ücret bu kez yıllık olarak belirlendi. Yani 2005 yılı sonuna kadar asgari ücretliler aynı maaşa talim edecekler. Brüt 488 milyonluk asgari ücretin 140 milyon lirası değişik adlarla kesintiye uğradıktan sonra işçilerin eline net 350 milyon lira geçecek.

Rakamlar belirlenen rakamın
sefalet ücreti olduğunu ortaya koyuyor


350 milyonun sefalet ücreti olduğunu ispat etmek için özel bir çaba gerekmiyor. Bu parayla bir ay boyunca evini geçindirmek zorunda bırakılan işçiler bunu zaten yaşayarak görüyorlar. Sadece işçiler değil hükümettekiler de, asgari ücreti belirleyen komisyondakiler de bu durumu gayet iyi biliyor.
Öte yandan devlet kurumlarının ve sendikaların konuyla ilgili araştırmaları da sefalet ücreti gerçeğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu araştırmaların tek işlevi de zaten bu oluyor, onun ötesinde asgari ücreti belirleme yetkisini elinde tutanlar tarafından dikkate dahi alınmıyorlar.
Türk-İş'in yayınladığı rakamlara göre dört kişilik bir işçi ailesinin 2004 yılı Aralık ayında sadece gıda harcaması için 513 milyon lira gelire ihtiyacı var. Bu ailenin yoksulluk sınırının üstünde yaşam şartlarına kavuşması için gerekli olan miktar ise 1 milyar 562 milyon lira.
Son bir yıl içinde asgari ücret 303 milyondan 350 milyon liraya çıktı. Yani 47 milyon arttırıldı. Aynı dönemde işçilerin tüketmek zorunda olduğu mal ve hizmetlerin toplam tutarı ise 1 milyar 398 milyondan 1 milyar 562 milyona çıkmış yani tam 164 milyon artmış. Yani asgari ücretliler son bir yıl içinde daha da yoksullaşmış, yaşam koşulları daha da zorlaşmış. Fazla söze gerek yoktur, bu tamı tamına bir sefalet tablosudur. Asgari ücretle çalışan milyonlarca işçinin ve onların geçindirmek zorunda olduğu ailelerinin açlık ve yokluk içinde yaşamaya çalıştıklarının ispatıdır.

Tayyip Erdoğan'ın ‘sürpriz'i ve
sendikacıların kırılan hayalleri


Aslında asgari ücretin ne oranda arttırılacağı, İMF ile yürütülen stand-by görüşmeleri sırasında aşağı yukarı belli olmuştu. İMF (6 ay için) yüzde 5 civarında bir zamdan yukarısını kabul etmiyordu. Zaten hem ekonomik programda hem de 2005 Bütçesi'nde ücretlerin yaklaşık yüzde 10 arttırılması öngörülmüş, hesaplar buna göre yapılmıştı.
Buna rağmen Başbakan Tayyip Erdoğan, komisyonun toplantısından bir süre önce gazetecilere ‘asgari ücrette bir sürpriz olabilir' deyince her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Bir taraftan hükümet, bir taraftan da burjuva medya tarafından kamuoyuna asgari ücrete yüksek zam yapılacak beklentisi pompalandı. Yazık ki bu üflemeler hükümetin umduğundan daha fazla karşılık buldu.
Asgari ücretin belirlenmesi konusunda hiçbir söz hakkı bulunmayan, bu konudaki taleplerini dile getirecek örgütsel araçlardan hemen tümüyle yoksun olan, bu yüzden de çaresizce hükümetin açıklayacağı rakamı bekleyen işçilerin içtenlikle inanmasa bile bu açıklamalar yüzünden bir beklenti içine girmesi, koşullar gözetildiğinde anlaşılabilir. Fakat ya sendikaların, sendikacıların tutumuna ne demeli' Şu ya da bu şekilde sürecin içinde olan, yaşananların bilgisine sahip bulunan sendikacıların bu konudaki tavır ve açıklamalarını nasıl değerlendirmeli'
Bazı sendika yöneticileri, Başbakan'ın ‘asgari ücrette sürpriz'e dair sözlerini yorumlarken bunun bir kandırmaca olduğunu teşhir etmek yerine tam tersi bir şekilde davranmış, kimisi bu ‘sürpriz'e dair temennilerde bulunurken, kimisi de şöyle yapmayın böyle yapın diyerek muhtemel sürpriz konusunda hükümete akıl vermeye soyunmuştur. Başbakan'ın sözleriyle ham hayallere kapılanlardan biri olan KESK Genel Başkanı Sami Evren, ‘Başbakan'ın yapacağı en büyük sürpriz asgari ücretten vergiyi kaldırmak olur' diye konuşmuştur.
Elbette bu türden beklentilerin hiçbiri gerçekleşmemiştir. Asgari ücretin vergiden muaf tutulması bir yana doğru düzgün bir artış dahi gündeme gelmemiştir. Asgari ücret tam da sermayenin istediği, İMF'nin buyurduğu gibi, 350 milyon olarak belirlenmiştir.

Yeni asgari ücret sermayenin 2005'teki
ücret politikasının parçasıdır


Asgari ücret 5-6 milyon civarında işçiyi ve ailelerini doğrudan ilgilendiriyor. Fakat bilindiği gibi özel sektörde, özellikle örgütsüz işyerlerinde sigortalı-sigortasız, eski-yeni bütün işçilerin o yıl alacakları ücretin belirlenmesinde asgari ücret bir şekilde dikkate alınıyor. Ücretlere yapılan zamlar üç aşağı beş yukarı asgari ücretteki artışla aynı oranlarda oluyor. Toplusözleşmelerde de asgari ücretteki artışın önemli bir etkisi var. Özetle, asgari ücretin bütün ücretler üzerinde belirleyici bir etkisi sözkonusu.
Bu nedenle, açıklanan asgari ücreti sermayenin ‘kriz var', ‘ekonomik dengeler tehlikede' gibi bahanelerle yıllardan bu yana uygulanan düşük ücret politikasını olduğu gibi devam ettirme niyetini ortaya koymaktadır. Bu yılki toplu sözleşmelerde işverenlerin yıllık yüzde 10 artışı kendileri için bir baraj kabul edecekleri ve bunu aşmamak için her türlü çabayı ortaya koyacakları şimdiden belli olmuştur. Hiç şüphe yok ki eğer işçi sınıfı hareketinde anlamlı bir kıpırdanma, derlenip toparlanma görülmezse, sendikacılar başbakanın dolduruşlarıyla hayaller aleminde gezinmeye, sermaye ise aynı politikayı dayatmaya ileriki yıllarda da devam edecektir.
Zira ücretlerin olabildiğince düşük tutulması, sermayenin temel saldırı politikalarından biridir. Bu saldırının boşa çıkartılması, ücretlerde ve diğer haklarda görece iyileşmelerin sağlanması kapitalist sömürü sistemine karşı mücadeleyi yükseltmeden mümkün değildir.