8 Ocak 2005
Sayı: 2005/02(02)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD-İsrail şer ekseninin hizmetindeler
  Sağlıkta özelleştirmenin kılıfı; Sağlıkta Dönüşüm Projesi
  Özelleştirmeler durdurulsun, kölelik yasaları çöpe atılsın!
  Sosyal saldırılara karşı sınıf mücadelesi!
  Sefalet ücreti politikası 2005 yılında da devam edecek
  Patronlar kıdem tazminatını 15 güne indirmek istiyor
  DİSK'in 2004 daporu üzerine
  CHP'de patlayan "cerahat"
  Abdullah Gül siyonist şeflerin huzurunda
  "Yardım koalisyonu", "Bağdat fatihi" feneralden sorulacak
  Tasfiyecilik, sahte dostlar ve ötesi
  Birleşik gençlik kurultayı için ileri!/Orta sayfa
  Birleşik bir gençlik kurultayı için harekete geçildi
  2004'te gençlik hareketi
  Mimar Sinan'da tepki büyüyor
  İşgal karşıtı direniş seçim oyununu bozmaya aday
  Filistin halkının cellatları Irak'ta işbaşında!
  İsrail işgali altında "özgür seçimler"
  Almanya;Burjuva demokrasisinin iç yüzü
  OSİM-DER 1. Olağan Genel Kurulu yapıldı
  Bültenlerden
  BEKO'da kitlesel işçi kıyımı
  Ya barbarlık ya sosyalizm!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 

Amerikan ordusu iki uçak gemisiyle felaketzedelere ‘yardım' götürüyor...

‘Yardım koalisyonu' ‘Bağdat fatihi'
generalden sorulacak!

Güney Asya'da meydana gelen deprem ve tsunami sonucunda ölenlerin sayısının 150 bine ulaştığı bildiriliyor. Onbinlerce kişinin hala bulunamadığını belirten yardım kuruluşları, ölü sayısının 200 bini aşabileceğini dile getiriyorlar. Yaralı sayısı ise 500 bin olarak tahmin ediliyor.
Felaketin üzerinden iki haftaya yakın süre geçtiği halde, ‘afet' mağduru milyonlarca insan halen ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Açlık, susuzluk ve salgın hastalıkların pençesine bırakılan onbinlerce çocuğa, burjuvazinin önemli katmanlarından biri olan tüccarlar da musallat oldu. Bu tüccarlar, herhangi bir meta değil, çocuk veya organ alıp satıyorlar. Dolayısıyla deprem-tsunami felaketi bu vampirlerin pazarında ciddi bir canlanma yaratmıştır.
Bölgeye giden yardımlar ise, (tıpkı 17 Ağustos Marmara depreminde olduğu gibi) ya gerici rejimler tarafından iç ediliyor, ya da eşe-dosta peşkeş çekiliyor. Bundan arta kalan yardım malzemesi de öncelikle yabancı turistler için kullanılıyor. Ancak tüm bu aşamalardan sonra kalan kırıntılar yoksul halklara ulaşabiliyor.
Kapitalizmin yapısından kaynaklanan bu çarpıklıklar hayatta kalabilenler için yaşamı cehenneme çevirirken, Dünya Sağlık Örgütü'nün kriz ekibinin başkanı David Nabarro, bölgede 5 milyon kişinin gerekli yaşam koşullarına sahip olmadığına dikkat çekiyor. Nabarro, hızla tedbir alınmadığı takdirde ölü sayısının ikiye katlanacağını ve felaketin uzun dönemli etkilerinin ilk andaki ölü sayılarını önemsizleştirecek boyutlara ulaşabileceğini söylüyor. Farklı kurumlara mensup uzmanlar da Nabarro ile hemfikir.

Halklar ve gerici devletler

Kabarık ‘savunma' bütçelerini her yıl daha da arttıran emperyalist-kapitalist devletler, ne kadar ‘insancıl' olduklarını kanıtlamak için zaman geçirmeden taahhüt ettikleri yardım miktarını açıkladılar. Sözkonusu rakamlar 1 ila 15 milyon dolar arasında değişiyordu. Başı çeken ABD'nin taahhüt ettiği miktar 15 milyon dolar. İlk açıklanan rakamların toplamı 100 milyon doları bile bulmuyordu. Oysa BM ve diğer yardım kuruluşları, insani bir felaketi önlemek için 15 milyar dolara ihtiyaç olduğunu açıklamışlardı.
Dünyayı yağmalayan emperyalist güçler gülünç miktarlarda yardım önerirken, halklar yardım seferberliğine başlamışlardı bile. Sorunu çözmekten uzak olmakla beraber, kısa sürede 2 milyarı aşkın para ve yardım malzemesi sağlandı.
Bu konu basına yansıyıp emperyalist devletlerin ‘cimrilik' yaptıkları açıklanınca, rakamlar yükseltildi. 15 milyonu önce 35 milyon dolara yükselten Bush önderliğindeki savaş kundakçısı ekip, Japonya'nın 500 milyon dolar vaadedeceği açıklanınca, miktarı 350 milyon dolara yükseltti. Yarım trilyonluk askeri bütçesi ve Irak işgali için her hafta bir milyar dolar harcadığı gözönüne alındığında, ABD emperyalizminin on katına çıkardığı rakamın gülünçlüğü daha iyi görülür.

Trajediden yararlanma düşkünlüğü

Eleştiriye maruz kalan ABD emperyalizmi, vaadettiği yardımı halkların acılarını hafifletmek için değil, bölgedeki askeri konumunu güçlendirmek için yapıyor. ABD basını ve savaş çetesinin bir takım ‘akıl hocaları' ise, ABD'nin uluslararası alanda yerlerde sürünen saygınlığını yeniden kazanabilmek için bu felaketi iyi kullanamadığı için eleştiriyorlar.
Bu tablonun en iğrenç tarafını ise Irak işgalcilerinin, deprem/tsunaminin vurduğu acılı ülkelerin hükümetlerine özellikle ‘demokrasiyi yayma' adı altında sunduğu BOP'u kabullendirmek için fırsat araması oluşturuyor. ABD emperyalizminin özellikle Endonezya üzerinde yoğunlaşacağı belirtiliyor. Yardımın gönderiliş biçimi de bu sefilliğin tipik bir göstergesi. Örneğin Bush ve haydut ekibi, ‘yardım' çalışmalarında yeralmak üzere, 20 askeri helikopter eşliğinde 1.500 askeri Sri Lanka'ya gönderdi. ABD'nin ‘yardım kuruluşu' USAID yetkilisi, Aceh bölgesinde en azından 10 kadar ABD helikopterinin bulunduğunu söyledi. İngiltere ve Avustralya da ABD emperyalizminin izinden giderek bölgeye asker gönderiyor.
Bu arada ABD, Hindistan, Avustralya ve Japonya'yı içeren bir grup kurup BM'yi devre dışı bırakarak olaya müdahale etmek istiyor. Bush liderliğindeki savaş çetesi, bu ülkelerle Çin'e karşı stratejik işbirliği yapmayı da hedefliyor.
Yaşanan felaketi fırsat bilerek harekete geçen ABD, adı geçen ülkelerle ‘yardım koalisyonu' adı altında bir oluşuma gidiyor. Tabii eşgüdümü, yardım konusunda değil, fakat işgal, yıkım ve katliamlar konusunda uzman olan Amerikan ordusu sağlayacak. İşin başına atanan kişinin ‘şanı' da buna uygun: ‘Bağdat fatihi!' Yani Irak işgalinde Bağdat'ı ‘alan' askeri birliğin komutanı general Rusty Blackman.
Tsunami konusunda halkları uyarmayarak onbinlerce insanın ölümüne neden olan ABD emperyalizmi, şimdi teknik ve askeri üstünlüğünü kullanarak bu korkunç trajediden azami fayda sağlamaya bakıyor. Sadece bu tutum bile, emperyalist-kapitalist düzenin barbarlık yolunda aldığı mesafeyi göstermesi açısından çarpıcıdır.
-------------------------------------------------------------------------

Hitler'in mirasçıları CİA ve Pentagon'da...

Delil yoksa ölene kadar hapis!

Afganistan işgali ile başlayan süreçte CİA ve ABD ordusu, vahşeti doruğa ulaştıran uygulamalara ağırlık vermeye başladılar. Bunun en kaba ve bilinen örneği Guantanamo işkence üssüdür. Gizli tutulan toplama kamplarının yanısıra Bağdat'taki Ebu Garib zindanından yansıyanlar, Anglo-Amerikan demokrasisinin simgesi olmuştu.
Bir süre önce ABD basınında, hem de savaş borazanı Washington Post gibi bir gazetede çıkan haberde, CİA'nin, ABD'nin yakaladığı ‘terör' zanlılarını, Gulfstream 5 tipi bir VIP uçağıyla işkenceli sorgu yapılan ülkelere gizlice götürdüğü ve buralarda işkenceyle sorguladığı bildiriliyor. Haberde, bu uçakların, tutsakları genellikle geceleri Endonezya ve Pakistan'a götürmek ya da buralardan başka yerlere uçurmak için CİA tarafından kullanıldığı vurgulandı.
Demokrasi adına küresel faşizmi yayma çabası içinde olan ABD savaş çetesinden CİA ve Pentagon şefleri, delil yetersizliğinden dolayı mahkeme önüne çıkaramadıkları tutukluları, ömür boyu ellerinde tutmalarına olanak sağlayacak bir yasa çıkarılması için kolları sıvadılar. Kirli savaş şefleri, Guantanamo ve Irak'taki zindanlarda fiilen uygulanan bu faşist yöntemlere yasal kılıf hazırlıyorlar.
Bu cellat takımının amacı; istedikleri kişileri, herhangi bir gerekçe göstermeden, mahkemeye çıkarmadan ve tabii ki avukat tutma ya da kendini savunma hakkından da mahrum bırakarak, süresiz olarak zindana kapatabilmek. Savaş çetesinin mesajı açık insan hakları, uluslararası anlaşmalar, savaş hukuku gibi şeylerle kendimizi bağlamak istemiyoruz; bu insanların nasıl tutuklandıkları, nasıl bir muameleye tabi tutuldukları, yerleri, sayıları, hatta kim oldukları konusunda bilgi vermek istemiyoruz!
Oysa bu tutsakların, kağıt üstündeki burjuva yasalara göre suçsuz kabul edilmesi gerekiyor. Ancak sayısız örnekte görüldüğü gibi, düzenin militarist güçleri için bu yasaların bir bağlayıcılığı yoktur. Sistemin bekası için işkence, cinayet ve her türlü zorbalık mübahtır. Özellikle işkenceci ve katiller çoğu zaman yazılı yasaların üstünde tutulur. Zira kapitalizm bir kölelik düzenidir ve sistemin bekçisi olan kapitalist devletler, baştan sona bir zor aracı olarak örgütlenmiştir. Bu durum sadece bağımlı rejimler için değil, emperyalist ülkeler için de aynen geçerlidir.
Dolayısıyla, Pentagon'un kendisini Gestapo gibi sınırsız yetkilerle donatmak istemesi şaşırtıcı değildir, tersine sistemin mantığına tamamen uygundur. İhtiyaç duyulduğunda bütün kapitalist devletlerde -tabii eğer işçi sınıfı ve emekçiler tarafından engellenmezse- Nazizmin çağdaş bir versiyonunun başa getirilmesi hiç de zor değildir. Almanya'da piramidin tepesindeki tekeller Naziler'den önce, Naziler döneminde ve günümüzde de yaklaşık olarak aynıdır. Yani her üç dönemde Alman devleti aynı sınıfın çıkarlarını korumuştur. Değişen şey, egemen sınıfların öncelikleridir.
Dünyada ‘terörizme karşı' savaş vermekten, Büyük Ortadoğu'ya ‘demokrasi' ihraç etmekten sözediyor ‘neo-con'lar çetesi. Oysa tüm icraatları, yaptıkları şeyin faşizmi küreselleştirmek olduğunu gösteriyor.