6 Kasım '04
Sayı: 2004/44 (36)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist barbarlık ve kapitalist yıkımın pençesindeki dünyada emekçilerin geleceği
  Felaket tsunaminin değil emperyalizmin eseridir.
  Deprem ve onbinleri yutan dev dalgalar
  Özelleştirme talanı sürüyor!
  Soruşturma terörü yine sahnede!
  2004 yılında sınıf hareketi
  2004 yılı ve kamu emekçileri hareketi
  Başbakan'ın Suriye gezisi
  Ekonomik büyüme ve işsizlik
  Kürt liberallerinin AB hüsranı
  BDSP'den sempozyuma çağrı
  Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslim olmayalım!
  Gençlik hareketi ve komünist gençliğin görevleri-2 / Orta sayfa
  İÜ'de ortak çalışmamız güçlenerek sürüyor
  Mimar Sinan Üniversitesi öğrencileri gözetleniyor
  YTÜ Davutpaşa Kampüsü'nde şenlikli eylem
  Irak'ı işgal eden emperyalist ordular acz içinde
  İşgalci askerler katlettikleri Iraklılar'ın organlarını da çalıyor
  Ertelenen Ukrayna seçimleri yeniden yapıldı
  2005'e girerken.../2
  Genç İşçi Bülteni'nden
  Esenyurt-Kıraç İşçi Bülteni'nden
  Toplumcu şair Şükran Kurdakul'u yitirdik
  Katliamlara karşı direniş kazanacak!
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



Ekonomik büyüme ve işsizlik...

Son verilerin ortaya koyduğu gerçekler

DİE?nin yaptığı işgücü anketine göre yılın üçüncü çeyreğinde 120 bin kişi işsiz kaldı. Toplam işsizlik 2 milyon 390 bin, işsizlik oranı ise %9.5 olarak açıklandı. Anketin tanımı ve kapsamı gerçek işsizlik oranını yansıtmaktan tamamen uzak. Çünkü uzun zamandır iş arayıp vazgeçenler, sezonluk çalışanlar, yaptığı işle birlikte ailesini geçindirmek için ek işe ihtiyacı olan kesim bu ankette işsiz olarak geçmiyor. Bunların da dahil olması ile gerçek işsizlik oranı %20?nin üzerine çıkmaktadır.
Diğer taraftan, ekonomik büyümenin yaşandığı bir ülkede işsizlik oranında azalma olması gerekir. Yılın ikinci çeyreğinde açıklanan bir yıllık %14?e varan büyümeye karşın istihdam %2 oranında artmıştı. Bu yüksek yüzdeli büyümeye karşın artan istihdam oranının çok düşük seviyelerde seyrettiğini açıklayan ekonomistler, bu verilerin ekonominin kriz sinyalleri verdiğini açıklamıştı. Burjuvazi için ekonomi, piyasalardan başka bir anlam ifade etmiyor, büyüme ise burjuvazi dışında kimsede karşılığını bulmuyor. İşsizlik oranındaki düşüşü ekonomik büyümenin yansıması olarak sunan Bakan Babacan, ekonomik verileri çarpıtma yolunu tutmuştu. Şimdi ise 120 bin kişinin işsiz kalmış olmasına karşın bir açıklama yapılmış değil. Dahası hükümet gelecek üç yıl içerisinde 1 milyon 700 bin kişiye iş imkanı sağlayacağını açıkladı.
2001 krizinin ardından sermaye önceden planladığı saldırıları daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirdi. Önce yüzbinlerce insanı işinden attı. Çalışma düzenini işyerlerinde hem fiili hem de yasal olarak çekilmez hale getirdi. Milyonların işsizliğini bahane ederek kölelik koşulları altında yoğun sömürüyü dayattı. Sendikal örgütlülük çoğu yerde biçildi ya da pratikte altı boşaltıldı.
Hükümet ekonomik alanda atılım yaptığı, ülkeyi düzlüğe çıkardığı yalanını bıkmadan tekrarlıyor. Ama bu bir şov olmanın ötesine geçemiyor. İşsizlik verileri bunun kanıtlarından biridir. Ne zaman ciddi sorunlar yaratacağı belli olmayan çarpık bir büyümedir sözkonusu olan.

TÜSİAD?ın raporu

Bu verilere karşı bir araştırma da TÜSİAD tarafından yapılmış. Araştırma Prof. Seyfettin Gürsel başkanlığında gerçekleşmiş. Verilere bakıldığında daha gerçekçi bir araştırma olduğu söylenebilir. Örneğin işsizlik oranı %19.5 olarak açıklanmış. Büyüme verileri ile işsizlik verileri karşılaştırılarak varolan çarpıklık da tablolarla aktarılıyor. Kendi mesleğinde iş bulamayanların %82?sinin artık her işte çalışmaya razı olduğu, krizin ardından işten atılma kaygısı ile verimliliğin arttığı araştırmanın önemli bir bölümünü oluşturuyor. Ayrıca işsizlikle ücretlerin ters orantılı olduğu söyleniyor.
Ancak işsizliğin artmasında en önemli sebeplerden biri olarak işgücü maliyetinin yüksekliği gösteriliyor. İşgücü maliyetlerinin düşürülmesi ile işsizlik oranının düşeceği savunuluyor. Böylece patronlar kendi raporlarındaki işsizlikle ücretler birbirine ters orantılıdır denklemine de ters düşüyorlar. İşsizlik azalırsa ücret artar, ücret azalırsa işsizlik artar orantısını kabul edenler, işgücü maliyetlerinin düşürülmesini isteyerek asıl amaçlarını da ortaya koyuyorlar. Hedef işsizlikle mücadele değil ücretlerin düşürülmesi. Sendikalara da atıfta bulunularak sendikaların olduğu yerlerde ücretlerin nispeten yüksek olduğu söyleniyor. Yani sendikalar ücretleri yükselterek işsizliğin sebeplerinden biri oluyorlar. Çalışan kesimlere de herhangi bir talepte bulunmamaları telkin ediliyor.
Patronların ücretleri en düşük seviyede tutmak, hatta olanaklıysa verdiklerini dahi almak istediklerini en sıradan bir işçi dahi görebiliyor. Ancak işçileri işsizlikle korkuttukları için kimse sesini çıkarmaya cesaret edemiyor. Bir de kendi çıkarları için hazırlattıkları raporları Prof. sıfatı takmış satılık uşaklara hazırlatarak işe ?bilimsel?lik katmaya çalışıyorlar.
Raporda patronların yakınmalarının başında ücret eşitsizliği geliyor. İş arama yollarının ilkelliğinden sözedilerek adres olarak ?özel istihdam ofisleri? adı altında işçi simsarları gösteriliyor. Eğitimin endüstriye uygun hale getirilmesi, yani hem ticarileşmesi hem de sermayenin hizmetinde olması talep ediliyor..
Çalışma Bakanı ise işsizlerden sabretmelerini istiyor; ?Ekonomik büyüme işsizlik verilerine de yansıyacak kısa bir süre sonra? diye masal okuyor. Çünkü sefalete ve işsizliğe mahkum ettikleri milyonlara sabır dilemekten başka verebilecekleri hiçbir şey yok.

****************************************************************

İşsizlik en çok kadınları etkiliyor!


Devletin resmi kaynaklarında bu ülkede yoksulluk, hatta açlık sınırının altında yaşayan milyonların varlığından sözedilir. İşsizliğin sürekli arttığı, çalışanların reel ücretlerinin gün geçtikçe eridiği vb. sıklıkla dile getirilir. İşsizliği arttıran, insan emeğini hiçe sayan sermaye politikalarından en başta emekçi kadın etkilenmektedir. Ucuz işgücü olarak bir dönem işletmeleri dolduran kadınlar, kriz anlarında ilk elden kapı dışarı edilenlerdir. Geçtiğimiz haftalarda yayınlanan Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) Raporu kadın emeğinin hızla değersizleştiğinin kanıtı verilere sahip. Rapordaki veriler son bir yılı (2003 yılı 3. dönemi ile 2004 yılı 3. dönemi arası) kapsıyor. Rapora göre son bir yıl içinde;
* Kadınların işgücüne katılım oranı %28.8?den %27.7?ye düştü.
* 6 milyon 439 bin olan istihdam edilen kadın sayısı, 6 milyon 323 bine düştü.
* Eksik istihdam edilen kadın sayısı 131 binden 115 bine inerken, işsiz kadın sayısı da 666 binden 660 bine indi.
* Geçen yıl %9.4 olan kadınlardaki işsizlik oranı %9.5 oldu.
* 24 milyon 707 bin olan işgücüne katılabilecek 15 yaş ve üzerindeki kadın nüfusu, 25 milyon 168 bine çıktı. Bunlardan işgücüne dahil 15 yaş ve üzerindeki kadın nüfusu 17 milyon 602 binden 18 milyon 185 bine çıktı. Buna karşın istihdam edilenler ve işsizlerden oluşan kadın işgücü 7 milyon 105 binden 6 milyon 984 bin kişiye geriledi. İşbaşı yapmaya hazır olup işgücü piyasasında yeralmayan kadın sayısı 582 binden 483 bine düştü. Çalışamaz durumdaki kadınların sayısı da 1 milyon 505 binden 1 milyon 705 bine çıktı.
Genel olarak istihdam edilebilecek kadın sayısı artarken ?istihdam edilen, eksik istihdam edilen ve işsiz olan? işgücü piyasasındaki kadın sayısının azalması kadınların iş hayatından çekilmesi şeklinde yorumlandı ve ev kadınlığını seçen kadın sayısında patlama yaşandığı eklendi. Geçen yıl 12 milyon 584 bin olan ev işleriyle meşgul olan kadın sayısı 13 milyon 248 bin oldu.
Kadınların işgücüne düşük katılımının gerisinde kırdan kente yaşanan göç, İMF ve DB direktifleriyle devletin izlediği işsizleştirme-özelleştirme politikası ve işgücü arzını belirleyen ataerkil kültür ve üstyapı kurumları vardır. Geniş kadın kitlelerinin eğitim düzeyinin erkeklere nazaran düşük olması da işsizlik oranının gerisindeki nedenlerden biridir. Birçok işletmede kadınlara ayrılan istihdam kotası çok sınırlıdır. Birçok iş ?kadın işi? sayılmayarak kadın ve erkek emeği arasında ayrımcılığa gidilmektedir.
Kadına iş yaşamında her fırsatta köstek olan uygulamalar işini kaybeden kadının tekrar iş arama isteğinin azalmasını sağlıyor. Kendini evinin dört duvarı arasına hapseden kadın sınıf mücadelesinin de bir parçası haline gelemiyor. Yüzyıllardır kadının boynunun borcu olarak görülen ev işlerini kabulleniyor ve kendi emeğine yabancılaşıyor. Kadının yaşadığı baskıların, sindirilmişliğin ardında bu eşitsizliği doğal gören kabullenişi de var. Emekçi kadının öfkesini haykırması, örgütlü mücadelenin bir parçası haline gelebilmesi için bu gerici yargılara karşı mücadele etmek gerekiyor. Emekçi kadın diğer sınıf kardeşleriyle birlikte mücadeleye kazanıldığı ölçüde gücünün farkına varacaktır.


B. Utku