12 Haziran'04
Sayı: 2004/23 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ya ABD askeri olunacak ya da sosyalizmin neferi!
  İMF ile kölece ilişkiler sürüyor...
  Sermaye düzeni tepeden tırnağa bir mayfa düzenidir!.
  BM şemsiyesi de işgalcileri rahatlatmaya yetmeyecek!
  İncirlik bölge halklarına yönelik bir saldırı üssü olarak kullanılacak!
  İtalya ve Fransa’da onbinler katil Bush’u protestolarla karşıladı!
  NATO karşıtı faaliyetlerden..
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Büyük Ortadoğu Projesi ve Kürdistan sorunu
  İnsert’ten atılan bir işçinin kaleminden İnsert deneyimi...
  Özelleştirme saldırısını işçilerin birleşik-militan mücadelesi püskürtebilir
  DİSK 12. Genel Kurulu’ndan notlar
  DİSK Genel Kurulu’nda delege konuşmalarından...
  DİSK Genel Kurulu’nda delegelerle konuştuk...
  İsrail meclisi Filistin topraklarını gaspetme tasarısını onayladı.
  Arjantin: İşçilerin eylemleri ve hükümetin çıkmazı
  Kızıl Bayrak 10 yaşında!
  Genç komünistlerle nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak, güneşin önündeki bulutları dağıtan rüzgardır”
  Kızıl Bayrak karanlıkları yırtan aydınlık oldu
  Casstleblair işçisi mücadelesine ve toplusözleşmesine sahip çıkmalıdır!.
  Devrimci değerlerden elinizi çekin!
  TÜPRAŞ yargıya rağmen satılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Eleştiriler, temenniler, iç dökmeler ve iç çekişmelerle geçen sonuçsuz bir genel kurul...

DİSK 12. Genel Kurulu’ndan notlar

DİSK 12. Genel Kurulu 4-6 Haziran tarihleri arasında İstanbul Grand Cevahir Kongre Merkezi’nde yapıldı. Genel Kurul, DİSK’in tarihsel gelişimini, katıldığı ya da düzenlediği eylemleri anlatan görüntülerden derlenmiş sözlü anlatımın olmadığı bir sinevizyon gösterisiyle başladı. Genel Sekreter Musa Çam, Nazım Hikmet’in “Adnan Bey” şiirini okudu. Şiiri hem Nazım Hikmet’i ölüm yıldönümünde anmak hem de bugünkü durumu anlattığı için okuduğunu vurgulayan Musa Çam, protokol sırasında oturan milletvekillerine hitabederek, “Bush o mecliste kesinlikle konuşmamalıdır” dedi. Musa Çam’ın davranışı yoğun alkış ve sloganlarla karşılandı.

Ardından Genel Başkan Süleyman Çelebi açılış konuşmasını yaptı. Özetle şunları söyledi.

1- Berlin duvarı yıkılmadan önce çift kutuplu dünya kapitalizmin iç çelişkilerini gizliyordu. Berlin duvarının yıkılışı iki kutuplu dünyanın sona erişinin bir simgesidir. Berlin duvarının yıkılmasıyla birlikte tek kutuplu dünyaya geçildiği söyleniyor. Bu yanlıştır; çünkü zenginler ve yoksullar olarak yeni bir kutuplaşma ortaya çıkmıştır. Ayrıca emperyalizmin iç çatışmaları da açığa çıkmıştır.

11 Eylül’le birlikte ABD’nin başını çektiği yeni bir paylaşım savaşı başlamıştır. Ekonomik güçlerden ziyade askeri güçler konuşur olmuştur. ABD’nin önleyici savaş stratejisi dünyanın geri kalanı için büyük bir tehdit anlamına gelmektedir. Bu da dünyayı sonu belirsiz bir sürecin içine itmektedir. NATO toplantısı, bu paylaşım savaşında herkesin üzerine düşen rolü tayin etmek için yapılacaktır. BOP adı verilen yeni saldırı planı bu toplantıda resmiyet kazanacaktır. Savaşlar Amerika için sadece egemenliğini güçlendirmenin bir aracı değil, aynı zamanda ekonomik olarak büyümesinin de imkanlarını yaratacaktır. “Tüm bu gelişmeler işçi sınıfının barış mücadelesindeki önemini, rolünü, sorumluluğunu ve bu mücadelenin boyutunu da belirlemektedir. İşçi sınıfı olarak bizlere düşen dünyanın nereinde olursa olsun, savaşlara, çatışmalara karşı aynı safta durmak, barışı savunmak, sınıf kardeşliği temelinde bu mücadeleyi dünya ölçeğinde yaygınlaştırmaktır.”

2- “Sermaye güçleri, özellikle çokuluslu şirketler eliyle, tüm dünyaya kendi çıkarları doğrultusunda kurallar dayatmaktadır. (...) Rekabet adı altında farklı ülkelerdeki emekçiler birbirlerine rakip haline getirilmekte ve bu şekilde daha ucuz üretimin ve artan yoksullaşmanın önü açılmaktadır. Sermayenin bu boyutta yürüttüğü mücadele karşısında işçi sınıfı daha henüz aynı boyutta bir yanıt verebilecek duruma gelememiştir. Ancak bu yönde atılmış çok önemli adımlar vardır. Küreselleşmenin yarattığı olumsuzluklar karşısında giderek genişleyen muhalefet cephesinde işçi sınıfı yine ön saflarda yerini almaktadır. (...) Avrupa ve Amerikan işçi sınıfı hareketleri artık evrensel nitelik kazanmış hak ve özgürlükleri tüm dünya emekçilerine armağan etmeyi başardıkları gibi, bunları korumayı da başaracaklardı. Küresel sermayeye yön veren bu merkezlerdeki sınıf hareketlerinin direnme gücü ve mücadelesi, yoksul ve gelişmemiş ülkelerdeki işçi sınıfı mücadelesinin de desteği olacaktır. Unutulmamalıdır ki işçi sınıfının mücadelesinin başarısı uluslararası sınıf dayanışmasının geliştirilmesi, pekiştirilmesi ve dünyanın her alanına yayılmasına bağlıdır.”

3- Küreselleşmenin sonuçları bizim ülkemizde de işsizlik ve yoksulluğu arttırmıştır. Yaşam standartları düşmektedir. Sosyal haklara büyük bir saldırı vardır. Eğitim ve sağlık gibi hizmetler özelleştirilmektedir. İktidarın çizdiği Türkiye tablosu ile emekçilerin yaşadığı gerçekler arasında büyük farklar vardır. Ekonominin düzeldiği yönündeki tüm iddialara rağmen, son zamanlardaki kimi olaylar ekonominin ne kadar kırılgan olduğunu göstermiştir. Yolsuzluklar yoksullaşmanın, borç batağına itilmenin önemli bir nedenidir. Bu sayede küçük bir azınlık kısa yoldan zengin olmuş ama toplum büyük bir borç yükünü sırtlanmak zorunda kalmıştır. İMF reçeteleri ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişiminin önünde engeldir.

4- “Son zamanlarda yaşadığımız bazı gelişmeler bizleri ve toplumu tedirgin etmektedir. Ülkemiz yeniden çatışmaların içine çekilmek istenmektedir. (...) Bu ülkede Kürt sorununu açık ve net bir biçimde ortaya koymuş, sendikal alanda da tartışmaya açmış bir örgüt olarak diyoruz ki, hangi niyetle olursa olsun ülkemizin yeniden çatışma ortamına çekilmesine tahammül gösteremeyiz. Kürt sorunu bir demokrasi sorunudur. Kürt sorunu bir hak ve özgürlükler sorunudur. Bu sorun asla ve asla milliyetçilik ve şovenizm temelinde çözümlenemez. Böylesi yaklaşımlar sadece sorunu derinleştirir, çözümsüzleştirir, kardeşliğe değil düşmanlığa zemin yaratır. Sınıf kardeşliğini ve dayanışmasını en güçlü bir biçimde örmek ve hangi etnik kökenden olursa olsun, hangi inanıştan olursa olsun hlkların kardeşliğini gerçekleştirmek için örnek olmak zorundayız.”

5- Bu tablo karşısında işçi sınıfı olması gereken noktanın çok gerisindedir. Ücretler ciddi ölçüde düşmüştür, ciddi hak kayıpları yaşanmaktadır. Sendikal örgütlülükte geriye gidiş vardır, toplusözleşme imkanından yararlanan işçi sayısı düşmektedir. Buna karşı emekçiler, emek örgütleri kendilerini ifade edecek kanallar yaratamamıştır. “Ortak mücadele için gösterdiğimiz çabalar, örneğin Emek Platformu düzleminde istenilen etkiyi yaratamamıştır. En kritik dönemlerde, birlikte hareketin en gerekli olduğu dönemlerde kırılmalar yaşanmıştır. Siyasal ve ideolojik farklılıklar, iktidarlarla ilişkilere bakış bu kırılmalarda etkili olmuştur. DİSK, işçi sınıfının birliği için üzerine düşeni yeterince yapmıştır. Biçimsel olarak yan yana durmak artık bizim için bir anlam ifade etmiyor.

6- DİSK’in kuruluş ve mücadele çizgisi farklıdır. Tarihte iz bırakan eylem ve etkinliklerin örgütleyicisi olmuştur. Bugün de aynı durum söz konusudur. DİSK üye sayısının çok üzerinde bir gücü, etkiyi yaratabilecek nitelikte politikalar üretip mücadele edebilmektedir. (Çelebi’nin konuşmasında çeşitli kongre ve sempozyumlar, eğitim çalışmaları, uluslararası ilişkiler ve dayanışmanın örgütlenmesi DİSK’in son dört yılda yaptığı işler olarak sıralanıyor). Cezaevleri ya da Kürt sorunu gibi meselelerde örgütlü mücadelenin içinde yer almış, seçimlerde solun birliği için aktif çaba gösterilmiştir.

“Olaylara şekilci yaklaşan, birlik kavramını fetiş haline getirenler İstanbul’da yapılan 1 Mayıs mücadelesini kavrayamamışlardır. Konulan tavrın doğruluğu iki gün önce kanıtlanmıştır. Daha önce İstanbul’da yalnızca iki tane miting alanı gösterenler, verdiğimiz hak ve özgürlük mücadelesinden sonra tam 16 alanı toplantı ve gösteriler için açmıştır. 1 Mayıs 2004 statükonun bütün mazeretlerini elinden almıştır. Herkes özgürce pankartlarıyla, bayrağıyla, kıyafetiyle belirlediğimiz toplanma noktasına gelmiş, dilediğince sloganlarını haykırmış, özgürce yürümüş, gönlünce türküsünü marşını söylemiş ve aynı disiplin içinde dağılmıştır. Engellemelere, yaratılan olumsuz havaya rağmen DİSK’in ve kardeş örgütümüz KESK’in verdiği söze güvenen binlerce insn 1 Mayıs’ta Saraçhane’de toplanmıştır. İşte DİSK’in farkı buradadır, devrimciliği buradadır. Sözde değil eylemde devrimci olmaktır.”

7- Bütün bunlar DİSK’in her bakımdan farklılığını ortaya koymaktadır. “Yapılanlar ve burada bir kısmı anlatılanlar gelecek açısından DİSK’in izleyeceği hattın asgari zeminini oluşturacaktır. Ülkemiz işçi hareketinin başarısı, hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi, örgütlenmesini büyütmesi kadar uluslararası sınıf dayanışmasını ve ortak örgütlenmeyi geliştirmesine, kadrolarının eğitimine önem vermesine ve bunun altyapısını hazırlamasına, siyasete damga vurmasına da bağlıdır. (...) DİSK her zaman olduğu gibi demokrasinin, özgürlüklerin, bağımsızlığın, laik ve sosyal hukuk devletinin savunulmasında en ön safta mücadelesini sürdürecektir.”

Açılış konuşmasının ardından divan seçimi yapıldı. Kemal Nebioğlu divan başkanlığına seçildi.

Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) ve Alman IG Metall Sendikası temsilcileri kısa birer konuşma yaptılar.

Sonra Deniz Baykal bir konuşma yaptı. Baykal konuşmasında önce DİSK’i övdü, Türkiye’nin demokrasi kültürüne ne büyük katkı yaptığını anlattı. İşçi hareketinin bugün engellerle karşı karşıya olduğunu söyledi. İşçi hareketinin bütün dünyada önemli sorunlar yaşadığını, ancak Türkiye’de yaşananların sadece dünyadaki genel durumun bir yansıması olmadığını; Türkiye’nin kendine özgü koşullarının, dinamiklerinin sorunu daha da ağırlaştırdığını söyledi ve bunu 12 Eylül dönemine bağladı. Söylediklerinin önemli bir kısmına inanmadığını kendisi de, salonda onu dinleyenlerin çoğunluğu da biliyordu. Konuşmanın bitimindeki cılız alkışlar da zaten bunu gösteriyordu.

Deniz Baykal’dan sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı söz aldı. Bakan küreselleşmenin önlenemez bir gelişme olduğunu, bunun sonucunda tam zamanlı çalışmanın ortadan kalktığını, sendikaların güç kaybettiğini söyledi. Yeni iş yasasının parlamentoda çok tartışıldıktan sonra çıkartıldığını, uygulamada bazı sıkıntılar olmakla birlikte büyük aksamaların görülmediğini iddia etti. Yasa hazırlanırken konfederasyonların hepsiyle oturup konuştuklarını, taslağı birlikte hazırladıklarını söyledi. Bakanın konuşması zaman zaman sloganlarla kesildi. Bakan konuşmasının devamında büyümenin yüzde 6’lar dolayında sürmesi halinde işsizliğin 2010 yılında yüzde 10’un altına düşeceği müjdesini vermeyi de ihmal etmedi. Bakanın işsizlikle ilgili bu sözleri daha sonra söz alan konuşmacıların birçoğu tarafından teşhiredildi ve eleştirildi. Konuşmasının bitiminde salonda az da olsa bakanı alkışlayanlar oldu. Başta Basın-İş Genel Başkanı olmak üzere genel kurulun ikinci gününde konuşanların bazıları bu durumu eleştirdi.

* Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu’nun konuşmasında, biraz da 1 Mayıs nedeniyle ortaya çıkan tablo yüzünden olsa gerek, birlik beraberlik mesajları öne çıktı. Salim Uslu hükümetin bazı politikalarını eleştirdi ama bunlara karşı ne yaptıkları noktasında herhangi bir şey söylememeyi tercih etti. Filistin ve Irak’a değindi. Ciddi bir savaş tehdidiyle karşı karşıyayız, savaş istemediğimizi Bush’a ve ABD’ye güçlü bir şekilde göstermeliyiz, dedi.

* En çok alkış alan konuşmalardan birini KESK başkanı Sami Evren yaptı. Konuşmasının başında, dünyada ve Türkiye’de yaşanan sıkıntıların bir takım yöneticilerin beceriksizliğinden kaynaklanmadığını, meselenin bir sistem meselesi olduğunu, kapitalizmin kendini yeniden yapılandırdığını, bunu yaparken de kendi ihtiyaçlarına uygun değişim politikalarını devreye soktuğunu vurgulu cümlelerle ortaya koydu. İki ayrı ekonomi olduğunu; ekonominin düzeldiğini söyleyen televole ekonomistlerinin sermayenin ekonomisinden söz ettiklerini, emekçilerin ekonomisinin onların umurunda olmadığını, emekçilerin ekonomik ve sosyal durumunun gün geçtikçe daha kötüye gittiğini söyledi.

Sendikal hareketin sorunlarının tartışılması gerektiğini, sendikal hareketin meselelerinin mevzuata bağlı kalarak, mevzuatı değiştirerek çözülecek şeyler olmadığını, birleşik emek hareketinin yaratılması için yeni üst birlikteliklerin gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi. Üçlü danışma kurulunda ve ESK’da masaya oturan tarafların eşit şartlara sahip olmadığını, grev hakkı engellendiği sürece “sosyal diyalog”un mümkün olmadığını, dolayısıyla şu süreçte bu masalarda oturmanın bir anlamının bulunmadığını vurguladı.

Emekçilerin sorununun iktidar sorunu olduğunu, işçi ve emekçilerin iktidar mücadelesi vermeleri gerektiğini, sendikaların sadece ekmek mücadelesi veremeyeceğini aynı zamanda demokrasi mücadelesini de omuzlamaları gerektiğini, 12 Eylül’le hesaplaşılmadan bu ülkeye demokrasi getirmenin mümkün olmadığını, AB sürecinin bazı yönleriyle anlamlı olduğunu ama durup dururken oradan buraya demokrasinin gelmeyeceğini söyledi. Konuşmasında Kürt sorununa da değinen Sami Evren yeniden çatışmalı bir ortama girmek istemediklerini vurguladı.

NATO Zirvesi’nde BOP’un konuşulacağını, dün Varşova Paktı’na karşı örgütlenen NATO’nun bugün işçi ve emekçilere, grev yapan işçilere karşı kullanıldığını, Yunanistan’daki olimpiyat oyunlarının güvenliğinin NATO tarafından sağlanmak istendiğini, bugün bunu yapan NATO’nun yarın da herhangi bir ülkede ve Türkiye’de eylem yapanlara, grev yapanlara karşı da kullanılacağını söyledi. Sami Evren, Bush’un, Blair’in Afganistan, Filistin ve Irak’taki katliamların sorumluları olduğunu; bu katiller sürüsü gelip İstanbul’da zirve yaparken bizim evde oturamayacağımızı söyledi ve “Bush’u İstanbul’a sokmayacağız, biz sokaklara inersek onlar gelemez, zirve falan da yapılamaz” diyerek konuşmasını bitirdi. Özellikle ABD emperyalizmi ve NATO Zirvesi’yle ilgili güçlü vurguların salond coşku yarattığı, konuşmanın içten ve yoğun bir şekilde alkışlandığı, sloganlar atıldığı görüldü.

Sami Evren’den sonra TKP Genel Başkanı Aydemir Güler, ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu, SHP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Göğüş birer konuşma yaptılar. Onların ardından Portekiz CGTP temsilcisi kürsüye geldi. CGTP temsilcisi özetle, Filistin ve Irak’ta yaşananların emekçiler açısından büyük acı ve kayıplar anlamına geldiğini, dünyada eşitsizliklerin ve kazanılmış haklara saldırıların arttığını; teknoloji ve yeniden yapılanmanın ulus ötesi şirketlerin güçlenmesine yol açtığını, “Avrupa Sosyal Modeli”nin neoliberal saldırılara karşı desteklenmesi gerektiğini vurguladı.

Filistin Sendikalar Federasyonu (PGFTU) temsilcisi bir konuşma yaptı. Konuşmasında İsrail siyonizminin saldırılarını ve son olarak Refah mülteci kampında yaşanan durumu anlattı. Filistinli emekçilerin ve sendikal hareketin sorunlarını sıraladı. Saldırılar nedeniyle işsizliğin görülmemiş ölçüde arttığını, yoksulluk ve sefaletin büyüdüğünü, eğitim ve sağlık altyapısının büyük ölçüde tahrip edildiğini, bu koşullarda eğitim ve örgütlenme gibi sendikal çalışmaların durma noktasına geldiğini anlattı. İsrail’deki ve bütün dünyadaki sendikaları, emekçileri Filistin’deki katliamlara karşı durmaya çağırdı. Filistinli sendikacının konuşması uzun uzun alkışlandı ve “Filistin halkı yalnız değildir!” ve benzeri sloganlar gür şekilde defalarca atıldı.

Filistinli sendikacıdan sonra Fransa’dan CFDT, Güney Kıbrıs’tan Kıbrıs Rum İşçi Federasyonu (PEO), Kuzey Kıbrıs’tan Dev-İş, Fransa’dan CGT, İtalya’dan CGL, Yunanistan GSEE temsilcileri ve Azerbaycan’dan bir sendikacı konuşmalar yaptı. Onların ardından da Halkevleri genel başkanı kürsüye geldi. Konukların konuşmaları böylelikle tamamlanmış, genel kurulun birinci günü bu şekilde sona ermiş oldu.

Birinci günün konuşmalarında öne çıkan nokta, NATO zirvesine karşı mücadele çağrıları oldu. Konuşmacılar konuyla ilgili güçlü vurgular yaptılar. Delegelerin en duyarlı olduğu, en çok coşkuya kapıldığı konuşmalar da bu konuyla ilgili olanlar oldu.

İkinci günde ilk olarak Sosyal-İş genel başkanı Özcan Kesgeç kürsüye geldi. Özcan Kesgeç oldukça kapsamlı bir konuşma yaptı. Özetle, DİSK’in iş güvencesi yasası konusunda ilk hatayı yasanın 8 ay sonra yürürlüğe girmesini kabul etmekle yaptığını; iş yasası konusunda genel başkanın sonradan, bizi oyuna getirdiler diye yakındığını; uzlaşma kültürünü özümsemekten söz edildiğini ama DİSK olarak sermayenin önerdiği uzlaşma kültürünü değil, işçi sınıfının uzlaşma kültürünün önemsenmesi gerektiğini; 5 Haziran 2002 tarihinde yayınlanan DİSK’in de imzacılarından biri olduğu AB destek bildirisinin 11. Genel Kurulun AB’yle ilgili kararıyla çeliştiğini ve yönetimin bunu izah etmesi gerektiğini; sermayenin artık sendikaları denetim altına almak gibi bir sorununun olmaığını, sermayenin sendikaları tümüyle ortadan kaldırma kararlılığıyla hareket ettiğini; sendikaların üye sayılarının mutlaka artması gerektiğini, ama sendikaların gücünün üye sayılarıyla ölçülmesinin doğru olmadığını, DİSK’in 15-16 Haziran eylemleri sırasında sadece 30 bin üyesinin olmasına rağmen yüzbinlerce işçiyi harekete geçirdiğini; 15-16 Haziran’ı kutlama hakkın kendinde görmediğini, çünkü o zamanın kazanımlarının sonraki süreçte ve özellikle yakın dönemde hakkıyla korunamadığını; küreselleşmenin kapitalizm için yeni bir durum değil sadece yeni bir boyut olduğunu, bugün dünyada emekçilerden başka herşeyin küreselleştiğini ve enternasyonalizmin artık her zamankinden daha önemli bir ihtiyaç olduğunu söyledi.

Genel-İş delegesi Hıdır Aktaş söz alarak çalışma raporu üzerinden eleştiriler getirdi. Kölelik yasasına karşı bir şey yapılmadığını söyledi. DİSK’in bu ülkedeki emekçilerin, öğrencilerin, köylülerin gözü kulağı olmadıkça toplumsal muhalefete önderlik edemeyeceğini; sendika içi demokrasiyi hayata geçirmeden yenilenmenin başarılamayacağını vurguladı. İşçi sınıfının her türlü emperyalist savaşa karşı çıkması gerektiğini, DİSK’in bu mücadeleyi omuzlayarak işçi sınıfına önderlik edebilecek durumda ve güçte olduğunu belirtti.

DİSK eski genel sekreterlerinden Fehmi Işıklar söz aldı. Türkiye’nin Kürt sorununu çözmek zorunda olduğunu, ateşkesin bitirilmesinin kimsenin umurunda olmadığını söyledi. Yeni bir çatışma ortamı istenmediğini belirtti. DİSK’in geçmişte NATO’ya karşı mücadele ettiğini, her genel kurulda “NATO’dan çıkılmalıdır” diyen kararlar alındığını, meseleye Türkiye’nin bağımsızlığını savunma düzleminde bakmak gerektiğini, bu genel kurulun Filistin’deki durumu araştırıp inceleyecek, konuyla ilgilenecek bir komisyon kurulması için karar alması gerektiğini ifade etti.
Bir diğer DİSK eski genel başkanı olarak Rıdvan Budak da sahneye çıktı. “Sınıfın sorunlarını siyaset çözer” diyen Budak, “sahip olduğumuz birikimi siyasete taşıyalım, meclise taşıyalım” diyerek işçileri mecliste siyaset yapmaya çağırdı. Devamla, Hak-İş başkanı işçilerin birliği diyor ama söylediklerini pratikte göremiyoruz, Türk-İş Bayram Meral dönemini arar hale geldi, DİSK ve KESK 1 Mayıs’ta doğru bir çıkış yaptı, AKP şişirilmiş bir balondur, CHP’de örgüt içi demokrasi yoktur, hukuk devleti göstermelik kalmıştır gibi şeyler ifade etti ve konuşmasını “Şimdi DİSK zamanıdır, şimdi muhalefet zamanıdır” diyerek bitirdi.

Sosyal-İş Sendikası Ankara Şube Sekreteri Tahsin Kutan, konuşmasında kölelik yasasına karşı DİSK’i mücadeleden geri durmakla eleştirdi. Yasa çıkartılırken eylemler yöneticiler düzeyinde kaldı, herkes işi bir başkasına havale etti; yasa meclisten geçmez, geçerse yer yerinden oynar diye düşünüldü, hiçbir yer oynamadı. Bu sefer Cumhurbaşkanı’nın mutlaka veto edeceği söylendi, ama o da onayladı, bir de baktık ki yasa yürürlüğe girdi, diyen Tahsin Kutan, hükümet ve sermayenin bu işi tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla hallettiğini belirti. Patronların emekçilerin haklarına saygı duyduğu, özen gösterdiği nerede görülmüş, haklar ancak mücadeleyle kazanılır diyen konuşmacı DİSK’in yeni dünya düzenine ayak uydurduğunu, faşist bir partinin ziyaret edilerek başkanıyla el sıkışılmasının da DİSK içintalihsizlik olduğunu vurguladı. Devamında 12 Eylül konusunda çok konuşulup hiçbir şey yapılmadığını, DGM’lerin adının AB istedi diye göstermelik olarak değiştirildiğini, AB’nin de zaten daha fazlasını istemediğini, cezaevlerinde devrimcilerin katledildiği “Hayata Dönüş Operasyonu”na tam not veren AB’den başka bir tutum da beklenemeyeceğini, ülkemizde cezaevleri inşaatlarının son hızla devam etti&urren;ini, öyle ki alfabede harf kalmadığını, DİSK’in durumunun içler acısı olduğunu, herkesin şapkasını önüne koyup ne yapılmalı diye düşünmesi gerektiğini belirtti.

Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Beysülen konuşmasının girişinde emperyalist saldırganlığa, Afganistan ve Irak’ta yaşanan işgal, katliam ve işkenceye, NATO Zirvesi’ne ve emperyalizme karşı mücadeleye değindi. Küreselleşmenin yoksulluğu derinleştirdiği vurgusunu yaptı.

Basın-İş’ten konuşan Kamil Kartal konuşmasına kan ve gözyaşının oluk oluk aktığı, yoksulluk ve sefaletin büyüdüğü zor bir dönemden geçildiğini vurgulayarak başladı. Yeniden çatışmalı bir ortama dönülmesi ihtimali olduğunu belirtti ve genel kurulu bu ihtimale karşı tutum almaya çağırdı. Biz bu sorunun farklı milliyetlerden işçilerin sınıfsal mücadelesinin ortaklaşmasıyla çözülebileceğini düşünüyoruz diye belirtti. Genel kurulun devam eden ÖO, cezaevlerinde gündemde olan yeni saldırılar konusunda da tutum alması gerektiğinin altını çizdi.

“4857 sayılı yasa gündeme geldiğinde çok sağlıklı şeyler yapamadık. Bunun karşısına bir sınıf örgütü olarak dikilemedik” diyen Kamil Kartal, faaliyet raporunda eleştirilecek bir şey olmadığını, çünkü faaliyet raporunda hiçbir şey olmadığını, yönetimin başarısız olduğunu belirtti. Yeni yönetimin seçilmesi için izlenen yolu da eleştiren Kamil Kartal, DİSK’in gücü sayısal güç değil, bu konfederasyonun 17 tane aktif örgütü var, yönetimin görevi bunlar arasında ayrım yapmak değil, hepsinin iradesini ortaklamaktır, diye konuştu. Tabandan gelen basıncın sendika yönetimlerine taşındığını, ama manipülasyonlarla bunun DİSK yönetimine yansımasının önüne geçildiğini, manipülasyon yapanların sınıfın ve sendikanın koşullarını gözettiklerini söylediklerini aktardı. Bu örgütün sadece 5 sendikanın örgütü olmadığını, önümüzde zorlu bir dönem olduğunu, birkaç kişinin iradesiyle oluşacak bir yönetimin bu süreci göğüsleyemeyeceğini, önden belirlenerek dayatılan yönetim listesine karşı genel kurulun kendi iradesini ortaya koyması gerektiğini söyledi. Son olarak 1 Mayıs başarısının devrimcilere, sosyalistlere ait olduğunu; DİSK yönetiminin tek yaptı¤ının ortaya konulan iradeye uymak ve tutum almak olduğunu bu sayede 1 Mayıs’taki tablonun yaşandığını, DİSK’in devrimcilere, sosyalistlere daha yakın durması gerektiğinin ortaya çıktığını vurguladı.

Genel-İş yönetiminden Erol Ekici söz aldı. Erol Ekici, DİSK’in geçmişiyle bugününü karşılaştırarak bugünkü durumu eleştirenlere yanıt verdi, “Konuşmalarda nostalji yapılıyor, Elbette ki geçmişe sahip çıkacağız. Ama bugün işimizi yapacağız” dedi. Ekici’nin konuşmasındaki bir diğer vurgu, DİSK ve Türk-İş’in farklı olduğu, bugünden sonra Türk-İş anlayışıyla iş yapma olanağının kalmadığı şeklindeydi. Ekici 1 Mayıs’ın sınıfın dostlarıyla kutlandığını, doğru olanın da bu olduğunu ve bunun onurunu yaşadıklarını belirtti.

Kemal Türkler’in eşi Sabahat Türkler yaptığı kısa konuşmada DİSK’in ilkelerini sıraladı. Merter’deki eski DİSK binasının müze yapılması gerekirken satılığa çıkartılmasını eleştirdi.

Gıda-İş yöneticisi Seyit Aslan emperyalist saldırganlığın dizginlerinden boşalmış halde olduğunu; genel kurulun başta işçi sınıfı olmak üzere toplumun bütün ezilen kesimlerinin NATO Zirvesi’ne karşı örgütleme sorumluluğu olduğunu belirtti. 1 Mayıs’a atıfta bulunan Seyit Aslan görevimiz işçi sınıfının bütünlüğünü korumaktır, ayrılıkları körüklememek gerekir, iki ayrı 1 Mayıs yapıldı, buna dayanılarak işçiler arasında ayrım yapılmaması gerekir, her konfederasyon kendi bildiği gibi davranırsa sonuç almak mümkün olmaz, bizim Türk-İş’le alanlarda değil ESK’da, AB ile ilgili politikalarda ayrışmamız gerekir diye konuştu. Seyit Aslan EMEP’in 1 Mayıs politikasını aklamaya çalıştı, bunu da genel kurul salonundaki belirgin Türk-İş karşıtlığını eleştirerek yapma çabasına girdi, sınıfın birliğine vurgu yatı.

Genel-İş Diyarbakır Bölge Başkanı’nın Kürt sorunuyla ilgili konulara ayrılmış, yuvarlak laflardan oluşan kısa konuşmasının ardından Dev Maden-Sen Genel Başkan Yardımcısı Tayfun Görgülü kürsüye geldi. Kısa bir konuşma yapan Görgülü sendika içi demokrasinin zayıflığından yakındı. 5 sendikanın genel başkanlarından liste oluşturulmasını eleştirdi ve bu konuda delegelere açıklama yapılması gerekirdi diye konuştu. Onun ardından kürsüye gelen Tekstil sendikası genel sekreteri Muharrem Kılıç adet yerini bulsun türünden bir konuşma yaptı ve “acımasızca örgütlenmek” gerektiğinden bahsetti.

Dev Sağlık-İş Genel Başkanı Doğan Halis, DİSK kendi farklılığını ortaya koymalıdır, DİSK’te sosyalistlerden ziyade sosyalist politikalara ihtiyaç vardır, sorun inanç meselesidir, sınıfa inanma meselesidir, geçmiş dönemin yöntemleriyle yeni dönemin karşılanamayacağı açıktır, o yüzden büyük ve küçük sendikaların iradelerinin ortaklaştığı bir yönetim oluşturulmalıdır, dedi.
Genel-İş 3 No’lu Şube’den bir delege esas olarak emperyalist saldırganlık, işgal ve NATO Zirvesi’yle ilgili kısa bir konuşma yaptı. Limter-İş Sendikası genel başkanı Cem Dinç, genç olmasının da verdiği deneyimsizlikle birçok soruna değinen fakat tutuk ve etkisiz bir konuşma yaptı.

Sosyal-İş İstanbul merkez temsilcisi olan bir delege bu yılki 1 Mayıs’ın önceki yıllardan çok daha farklı ve olumlu olduğunu söyledi. 1 Mayıs tartışmasının alan tartışması değil anlayış tartışması olduğunu vurguladı. “DİSK’in içerisinde yer almadığı hiçbir eylemin başarı şansının olmadığını gördüm” diyerek konuşmasını noktaladı.

Konuşma yapan bir delege Rıdvan Budak’ın işçi sınıfına parlamentoyu gösterdiğini, oysa DİSK’in ilkelerinde sözü edilen siyasetin bu siyaset olmadığını, işçilerin meclisteki partilerden bir beklentisinin olmadığını söyledi. DİSK’e kilit vuran 12 Eylül generalleri NATO’nun generalleridir, o halde 12 Eylül’ün rövanşını NATO Zirvesi’ni yaptırmayarak almalıyız diyen delegenin sözleri “Kahrolsun ABD emperyalizmi”, “Yılgınlık yok direniş var”, “direne direne kazanacağız” sloganlarıyla karşılandı. Nakliyat-İş genel başkanı Ali Rıza Küçükosmanoğlu o artık herkesin ezberlediği klasik konuşmalarından birini yaptı. Emperyalizmden, emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını başarmış bir ülkede yaşadığımızdan girdi, Avrupa Birliği’nden çıktı. Fakat tam hızını yeni aldığı sırada süresini doldurduğu i¸in divan tarafından konuşması bitirildi.

Birleşik Metal sendikası başkanı Adnan Serdaroğlu’nun konuşması merakla bekleniyordu. Kendi sendikasında yükselen taban dinamizmini arkasına alarak yönetime gelen ve her fırsatta sınıf sendikacılığı vurgusu yapan Adnan Serdaroğlu, aynı zamanda son dört yıllık dönemin birinci dereceden sorumlusu olan Çelebi ile beraber yeni yönetim için ortak liste oluşturan 5 sendika başkanından biriydi.

Adnan Serdaroğlu, bugünkü temel görevin dışarıdaki milyonlarca işçiyi DİSK’e üye yapmak olduğunu söyleyerek söze başladı. Emperyalist saldırılara, NATO, İMF ve Dünya Bankası gibi kurumlar üzerinden kurulan bağımlılık ilişkilerine, halkların iktisadi ve sosyal saldırılarla kuşatılmış olduğu gerçeğine değinerek bir tablo çizdi. Devlet harcamalarının kısılması, kamunun tasfiyesi, yeniden yapılandırma, yoksulların siyasetin dışına itilmiş olması üzerinden emekçilerin karşı karşıya olduğu saldırıların büyüklüğüne vurgu yaptı.

Yasaların sendikal hareketi zayıflatacak yönde değiştirildiğini, sendikal harekete doğrudan ya da dolaylı müdahalelerin giderek arttığını söyledi. Bu gidişe dur demek için DİSK’in öne çıkması gerektiğini, öne çıkmak için DİSK’in diğer konfederasyonlardan farklı olduğunu daha açık bir şekilde ortaya koyması gerektiğini, sınıf hareketinin bugünkü temel sorununun ayrılıklar değil mücadeleden geri durmak olduğunu, emperyalizme karşı aktif mücadelenin değişik görüşlerden ve milliyetlerden işçileri birleştirmenin en sağlam, en güvenilir yolu olduğunu, bu arada kapitalizme karşı mücadele edilmeden emperyalizme karşı tutarlı bir mücadele yürütülemeyeceğini söyledi. İşçi sınıfının ve sendikal hareketin sınıf bilinci doğrultusunda siyasallaşması gerektiğini belirti.

İşçi sınıfının örgütlenmesinde mevcut yapıların, yöntemlerin artık aşılması gerektiğini; fiili, meşru ve militan bir mücadele hattının DİSK için gerekli olduğunu; yönetime seçildikleri takdirde DİSK’te sınıf sendikacılığı anlayışını yerleştirmek için çalışacaklarını, eğer söz verdiklerini yapamayacak olurlarsa yönetimde bir an bile durmayacaklarını belirtti.

Dev Maden-Sen Genel Başkanı Çetin Uygur kürsüye gelerek yeni yönetimin önden belirlenmiş olmasını eleştirdi. Bunun sınıf demokrasisiyle bir alakasının olmadığını söyledi. Erol Ekici’nin kendisiyle ilgili sözlerine de değinen Çetin Uygur, zamanında yönetime geldiğini, fakat bunun nedeninin başkalarının yönetim görevini üstlenmekten kaçması olduğunu, yeniden açıldıktan sonra en zor dönemlerinden birinde DİSK yöneticiliği yaptığını ve hiç değilse çeşitli sorunları aşarak DİSK’i geleceğe taşımayı başardıklarını vb. anlattı.

OLEYİS Genel Başkanı Kamer Aktaş söz aldı. Normalde neden yönetime aday olduğunu ve ne yapmak istediğini anlatması gereken Kamer Aktaş genel geçer bir konuşma yaptı. Herşeyin nedeninin sınıfın örgütsüzlüğü olduğunu, kapitalist-emperyalist sistemin sömürü ve terör ürettiğini, baskı ve saldırıların giderek daha da yoğunlaştığını söyledi. Ardından bugün sendikalarda dipten gelen mücadeleci bir dalga olduğunu, kendi sendikasında da bu dalganın yönetim değişikliğine yol açtığını, bu dalganın önünün kesilmesinin olanaklı olmadığını vurguladı, bu sözleriyle kendini ve yeni yönetime aday olan ekibi bir bakıma dipten gelen dalganın temsilcileri olarak sunmuş oldu.

BANK-SEN Genel Başkanı Yusuf Aydın daha ziyade kendi sektöründe örgütlenmenin sorunlarıyla ilgili kısa bir konuşma yaptı. Sonuç olarak bankacılık sektöründe örgütlenme konusunda sendikasının önünün tıkalı olduğunu, olanaklarının da yetersiz olduğunu, bu anlamda DİSK’ten yardım ve destek beklediklerini ifade etti.

Genel-İş 7 No’lu Şube başkanı İsmail Yurtseven konuşmasında işçi ve emekçilerin bedel ödemeyi göze alan ve gerektiğinde bedel ödeyen sendikacıların peşinden gideceklerini, alanları dolduracaklarını söyledi. Taksim alanının er geç 1 Mayıs alanı yapılacağını vurguladı. Kapsamlı bir örgütlenme seferberliği için genel kurulun karar almasını istedi.

BANK-SEN delegesi Adnan Çağrıcı, genel kurulda en çok tartışma yaratan konuşmalardan birini yaptı. Bu konuşmanın metnini ayrıca yayınladığımız için burada özetlemiyoruz. Çağrıcı konuşmacı delegelere de çatmasına rağmen kürsüden inerken pek çok konuşmacıdan daha fazla alkış aldı. Konuşmacı kürsüden indikten hemen sonra divan başkanı Kemal Nebioğlu, eleştirilere cevaben, 12 Eylül’de 1500 kadar DİSK yöneticisi ve üyesinin gözaltına alındığını, bunların savcıların karşısında ve mahkemelerde DİSK’i savunduklarını iddia etti.

DİSK yurtdışı ilişkiler sorumlusu Yücel Top, uluslararası dayanışmanın önemi ve yakın zamanda bu konuda yapılanlarla ilgili konuştuktan sonra kendisiyle ilgili sözlere cevap vermek üzere Rıdvan Budak söz aldı. Rıdvan Budak’tan sonra divan başkanı Kemal Nebioğlu yeniden söz aldı. Yapılamayanlarda şu ya da bu ölçüde herkesin sorumluluğu bulunduğunu, DİSK’te sendika ağalığından söz etmenin abesle iştigal olduğunu söyledi. DİSK’in sınıf ve kitle sendikası olduğunu, işçi bilimi doğrultusunda sınıfa yol gösterdiğini belirtti. Haksız eleştiriye kimsenin hakkı olmadığını, Türkiye’nin DİSK’e dünden daha fazla ihtiyacı bulunduğunu söyledi.

Kemal Nebioğlu’nun konuşmasının ardından sıra eski yönetimin eleştirilere yanıt vermesine geldi. İlk olarak Eğitim Dairesi Başkanı Ali Şahin söz aldı. Ali Şahin yapılan çalışmalardan örnekler verdi, yönetim olarak kararlarını işçilerle beraber aldıklarını, hiçbir zaman kendi başlarına hareket etmediklerini söyledi. Hukuk Dairesi Başkanı Tamer Atış söz aldı. Tamer Atış yönetime yöneltilen eleştirileri eksik ve zayıf bulduğunu ifade etti. Yönetimde kaldığı süre boyunca diğer yöneticilerle, özellikle de genel başkan Çelebi’yle aralarında bazı sıkıntılar yaşandığını söyledi. Bu sıkıntılara bazı örnekler verdi. Yönetime gelindiği ilk dönemde DİSK yöneticilerinin o zamanki iktidar ortağı MHP’yi ziyaret edeceklerini radyodan öğrendiğini ve beyninden vurulmuşa döndüğünü; bu görüşmei Süleyman Çelebi’nin istediğini ve ısrar ettiğini, sonuç olarak bu görüşmenin kendisinin yazılı itirazına rağmen gerçekleştirildiğini belirtti. Süleyman Çelebi’nin birlikte çalışmayı kolaylıkla bir kenara ittiğini, zaman zaman kendi inisiyatifiyle kararlar aldığını, görüşmeler yaptığını, bunun da yönetimde sıkıntılara yol açtığını ifade etti. Buna örnek olarak Ouml;zcan Kesgeç’in konuşmasında değindiği 5 Haziran 2002 tarihli AB destek bildirisinden yönetimde hiç kimsenin haberinin olmadığını gösterdi. AB destek bildirisini gazetelerde görünce bu durumdan Çelebi dışında yönetimin haberinin olmadığını faksla üye sendikaların yönetimlerine bildirdiğini, ancak faks gönderdiklerinin hiç birisinin kendisine şu ya da bu şekilde bir yanıt iletmediklerini belirtti.

Gene aynı şekilde 9 Temmuz 2002 tarihli ve TOBB, TİSK, Hak-İş, Türk-İş, DİSK başkanlarının katıldığı toplantıyı da basından öğrendiğini, bu toplantıda görüşülen gündemin DİSK’in işveren örgütleriyle oturup konuşacağı türden bir gündem olmadığını, bunun da sıkıntı yarattığını söyledi. Yeterince eleştirilmeyen bir konunun da iş yasası ve iş güvencesi yasalarının çıkışında izlenen politikalar olduğunu belirtti ve bu konuda Çelebi’yi suçlayan ayrıntılar verdi.

Daha sonra Genel Başkan Yardımcısı Hasan Kaya söz alarak tamı tamına bir veda konuşması yaptı. Onun ardından söz alan Genel Sekreter Musa Çam’ın eleştirileri göğüsleme işini üzerine aldığı görülüyordu. Çam, MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ile yapılan görüşmeyi sahiplendi. Bahçeli ile MHP genel başkanı olduğu için değil başbakan yardımcısı olduğu için görüştüklerini, görüşmelerinin de normal olduğunu ifade etti.

Musa Çam Seyit Aslan’ın konuşmasına çok sert yüklendi. Seyit Aslan’ın DİSK’in 1 Mayıs politikası hakkında söz söylemeye hakkı olmadığını söyledi. Bir DİSK yöneticisinin görüşü ve konumu ne olursa olsun bir eyleme, hele de 1 Mayıs’a kendi konfederasyonuyla, kendi sendikasının pankartı altında katılmasının gerektiğini, siyasal görüşlerine katıldığı bir partiyle birlikte başka bir alana gitmesinin çok yanlış bir davranış olduğunu, DİSK kültüründe böyle bir şey olmadığını sert sözlerle vurguladı. Musa Çam’ın bu konuyla ilgili sözleri salondan büyük alkış aldı ve sloganlarla karşılandı.

Musa Çam sendikal hareketteki düşüşle sol hareket arasındaki zayıflama arasında dolaysız bir bağ olduğunu; sol hareket güçlenmeden güçlü bir sendikal hareketin de mümkün olmadığını, o nedenle emekçilerin sol hareketi güçlendirecek çabaların içinde olmalarının gerektiğini; emekçilerin siyaset yapmalarının, ama sol siyaset yapmalarının zorunlu olduğunu belirtti. Bugün dünyada mücadelenin zengin kuzeyliler, yoksul güneyliler diye ayrılan iki kamp arasında yaşandığını ve güneylilerin bir gün mutlaka kazanacaklarını, başarılı olacaklarını söyledi. Son olarak da DİSK’in farklı bir konfederasyon olduğunu ortaya koymasının önümüzdeki dönemde başarılı olabilmesinin temel koşullarından biri olduğunu vurguladı.

Son olarak genel başkan Süleyman Çelebi eleştirilere yanıt vermek üzere söz aldı. Çelebi genel kurulun başarılı bir şekilde yapıldığını; dostun düşmanın gözünün bu genel kurulun üzerinde olduğunu; genel kurulu başka bir noktaya çekmek isteyenlerin heveslerinin kursağında kaldığını, genel kurulun geleceğe umut veren bir genel kurul olduğunu belirtti, “bizim yolumuz, işçi sınıfı ideolojisine inanan herkesle buluşmaktır” dedi.

Önümüzdeki dönemde çalışma yaşamıyla ilgili yeni yasaların gündeme geleceğini; üç-beş yöneticinin bakanla görüşmesiyle istenen şekilde yasalar çıkartılamayacağını; yapılması gerekenin sokağa çıkarak bu manada masaya yumruğu vurmak olduğunu söyledi. “Dört yılda dört eylem yapıldı diyenler yönetime haksızlık ediyor, bunu diyenler hangi eylemi önerdi de yapmadık, hangi eyleme çağırdı da gitmedik.” diyen Çelebi, dört yıllık süreçte gittiği eylemleri sıraladı.

Yönetimin önden oluşturulması konusunda da, “Önden birçok sendikacı arkadaşımızla görüştük, herkesten fikir almaya çalıştık, daha iyi bir DİSK yaratmak içindi bu görüşmeler diyen Çelebi, bir iki kişiyle yürüyen değil, taşın altına elini sokacak daha fazla insandan oluşan bir yönetim istediklerini, yaptıklarının da buna hizmet ettiğini, bunun genel kurulun iradesini çiğnemek anlamına gelmediğini belirtti. DİSK’te sendika ağası olmadığını, DİSK yöneticilerinin birçok sıkıntıya ve imkansızlığa rağmen üzerlerine düşeni yapmaya çalıştıklarını, aldıkları ücretlerin ortalama işçi ücretlerini geçmediğini vb söyledi. Çelebi’nin konuşmasının muhtelif yerlerinde kendisinin DİSK’in neferi olduğunu, bedel ödemekten kaçınmayacağını söylemekten de geri durmadıcurren;ı görüldü.

Sonuç olarak Çelebi, eleştirilerin çoğunun üzerinden atlayan, genel başkanlığa yeniden aday olduğunu açıklayan ajitatif bir konuşma yaparak kürsüden indi.

Genel Kurul’un üçüncü günü yapılan seçimlerde Genel Başkan Süleyman Çelebi, Genel Sekreter Musa Çam, Mahmut Seren (Genel-İş Genel Başkanı), Adnan Serdaroğlu (Birleşik Metal-İş Genel Başkanı), Kamer Aktaş (OLEYİS Genel Başkanı), Nuri Serim (Lastik-İş Genel Sekreteri), Celal Ovat (Gıda-İş Genel Başkanı) yönetime seçildiler.



Genel kurul üzerine düşünceler

* Genel kurula elbette ki NATO Zirvesi’ne karşı mücadele çağrıları damgasını vurdu. Bunun yanında bu yıl yaşanan 1 Mayıs pratiğinin delege bileşiminin geneli tarafından olumlandığını, bir parça da olsa insanlarda kendine güven duygusu yarattığını söyleyebiliriz. NATO ve meşru mücadele konusunda sahiplenilen tutumlar, hem DİSK hem de sınıf hareketi açısından önemli bir kazanım sayılmalıdır.

* Avrupa Birliği konusu DİSK genel kurulu tarafından ancak kıyısından köşesinden tartışıldı. “Çağdaş sendikacılık” anlayışı da öyle. Bu konularda görüş beyan edecek delegeler esasta Birleşik Metal ve Genel-İş delegeleriydi. Fakat bunların yakın zamanda seçilmiş olmaları ve henüz kendilerine güven duyulan yeni sendika yönetimleri üzerinden yeni DİSK yönetiminin oluşturulması hesaplarına eklemlenmeleri, bu tartışmaların önünün kesilmesinde rol oynadı. Fakat gene de 5 Haziran tarihli AB destek metninin teşhir edilmesi, Çelebi’nin bu metni savunacak gücü kendisinde bulamaması, konuşmacıların AB konusunda söz söylerken daha ziyade bu ülkelerdeki işçi ve emekçilerle dayanışma boyutunu öne çıkartmaları şunu gösteriyor: Eğer bu yönde devrimci müdahaleler söz konusu olur, “DİSK’e sınıf sendikacılığını hakim kılaca&curen;ız” diyenler de bir parça olsun sözlerinin arkasında durma yeteneği sergileyebilirlerse, DİSK giderek “çağdaş sendikacılık” çizgisinden uzaklaşacaktır.

* Ön süreçteki sendika genel kurullarında yeni yönetimlerin belirlenmesinde “dipten gelen dalga” belli ölçülerde etkili oldu, özellikle bazı sendikalarda. Kimi yöneticiler bu dalgaya binerek sendika yönetimlerine geldiler. Genel kurul, bu yöneticilerin sadece dalganın sırtına binerek yükselmediklerini, aynı zamanda onu temsil etme hakkını kendilerinde gördüklerini gösterdi. Ağızlarından “sınıf sendikacılığı” sözünü düşürmeyen bu insanların Süleyman Çelebi gibi birinin yeniden seçilmesi konusunda anlaşabilmeleri, hem kendi gerçek konumlarına, hem de onları sendika yönetimlerine taşıyan “dalga”nın gücüne ve sınırlarına işaret ediyor.

* Düne kadar “çağdaş sendikacılık” çizgisini savunan Süleyman Çelebi’nin bir-iki ay içerisinde “sınıf sendikacılığı”nı savunanlarla ortak yönetim oluşturacak çizgiye gelmesi ayrıca irdelenmesi gereken bir olay. Bu sadece DİSK’in ve sınıf hareketinin ihtiyaçlarıyla açıklanacak bir gelişme değil. Cambazlık konusunda Çelebi’nin de bir gelişme içinde olduğu açık.

* TKP’lilerin BM genel kurulu öncesinde sınıf sendikacılığı üzerinden yazıp çizdikleri, konuştukları hatırlarda. AB ve çağdaş sendikacılık anlayışına yönelik olarak söyledikleri de. Fakat bu beyler genel kurulun yaklaştığı günlerde ve bizzat genel kurul salonunda bu konuda seslerini dahi çıkartmadılar. Kuşkusuz bunun nedeni önden yapılmış pazarlıklar ve varılan anlaşmaydı. Bu onların daha şimdiden sendika bürokrasisinin en kötü geleneklerine yöneldiğini gösteriyor.

* Eski yönetimin çalışma raporu 350 sayfadan oluşuyor. Ama bunun büyük bir bölümü, herhangi biri tarafından gazete haberlerinin arşivini elinde bulunduran biri tarafından da yazılabilirdi. Çelebi şuraya gitti, şurda konuştu, şu eylem yapıldı, bu açıklama yapıldı gibi şeylerle rapor doldurulmuş. Örneğin DİSK’e bağlı sendikaların örgütlenme durumları nedir, üye sayıları düşmüş müdür, yükselmiş midir bu raporda bunları görmek mümkün değil.

* EMEP ile DİSK arasındaki ilişkiler en kötü durumda. TÜMTİS ve Nakliyat-İş arasındaki kavga ve çatışmalar zaten bir mesafe doğurmuştu. 1 Mayıs bu mesafeyi daha da arttırdı. Bütün parti başkanları konuştuğu halde ve orada bulunmasına rağmen Levent Tüzel genel kurulda konuşma yapmadı. Erken çıkması gerektiğini bahane ederek ve bir mesaj bırakarak salondan ayrıldı. EMEP’in görüşlerini kürsüden dile getirmek Seyit Aslan’ın talihsizliği oldu. Musa Çam da Seyit Aslan’ı evire çevire azarladı. EMEP’le DİSK arasındaki mesafe bu süreçte daha da artacaktır. DİSK tabanında EMEP’e karşı giderek belirginleşen antipati oluştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.