12 Haziran'04
Sayı: 2004/23 (15)


  Kızıl Bayrak'tan
  Ya ABD askeri olunacak ya da sosyalizmin neferi!
  İMF ile kölece ilişkiler sürüyor...
  Sermaye düzeni tepeden tırnağa bir mayfa düzenidir!.
  BM şemsiyesi de işgalcileri rahatlatmaya yetmeyecek!
  İncirlik bölge halklarına yönelik bir saldırı üssü olarak kullanılacak!
  İtalya ve Fransa’da onbinler katil Bush’u protestolarla karşıladı!
  NATO karşıtı faaliyetlerden..
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  NATO karşıtı faaliyetlerden...
  Büyük Ortadoğu Projesi ve Kürdistan sorunu
  İnsert’ten atılan bir işçinin kaleminden İnsert deneyimi...
  Özelleştirme saldırısını işçilerin birleşik-militan mücadelesi püskürtebilir
  DİSK 12. Genel Kurulu’ndan notlar
  DİSK Genel Kurulu’nda delege konuşmalarından...
  DİSK Genel Kurulu’nda delegelerle konuştuk...
  İsrail meclisi Filistin topraklarını gaspetme tasarısını onayladı.
  Arjantin: İşçilerin eylemleri ve hükümetin çıkmazı
  Kızıl Bayrak 10 yaşında!
  Genç komünistlerle nice 10 yıllara!
  “Kızıl Bayrak, güneşin önündeki bulutları dağıtan rüzgardır”
  Kızıl Bayrak karanlıkları yırtan aydınlık oldu
  Casstleblair işçisi mücadelesine ve toplusözleşmesine sahip çıkmalıdır!.
  Devrimci değerlerden elinizi çekin!
  TÜPRAŞ yargıya rağmen satılır mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Tüpraş, Petkim, Sümerbank, Tekel, Telekom...
Özelleştirme harekatı hız kazandı...

Özelleştirme saldırısını işçilerin
birleşik-militan mücadelesi püskürtebilir

Birkaç haftadır Tüpraş’ın özelleştirilmesi ilgili gelişmeler gündemde.
Hatırlanacağı gibi Tüpraş’ın yüzde 65.76 hissesi 1.3 milyar dolara Tataristan petrol şirketi Tatneft’e bağlı Efremov Kautschuk GMBH ve Zorlu konsorsiyumuna satılmıştı. Petrol-İş Sendikası’nın Tüpraş’ın satışına ilişkin yürütmenin durdurulması için açtığı dava 21 Mayıs’ta sonuçlandı. 24 Mayıs’ta açıklanan yürütmeyi durdurma kararı, ÖİB’nin itirazı üzerine bir üst mahkeme olan Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından 7 Haziran günü kaldırıldı. Böylece Tüpraş’ın özelleştirilmesinin yolu tekrar açılmış oldu. Yürütmeyi durdurma kararı kaldırılan Ankara 10. İdare, “ihalenin başından beri hukuka aykırı olduğu, ihalede kamu yararı ve ülke çıkarlarının gözetilmediği, açıklık ve rekabet ilkelerine uyulmadığı” gerekçesiyle davayı esastan görüşerek iptal etti. Böyce Danıştay kararına kadar Tüpraş’ın satışı durdurulmuş oldu.

Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın ise 7. büyük rafinerisi, %86 ham petrol işleme kapasitesine sahip, yıllık 13 milyar dolar cirosu, brüt 660 trilyon kârı, sigorta değeri 4.4 milyar, geçtiğimiz yıl net kârı 300 milyon dolar olan Tüpraş’ın 1.3 milyar dolara hibe edilmesi özelleştirme yanlılarını dahi ayağa kaldırdı.

Hepsi özelleştirmeci, hepsi İMF-TÜSİAD’cı

Adaleti “mülkün temeli” olan yargının bağımsızlığı ise tekellerin pay kapma kavgasına dokunduğu zaman tartışılıyor. Sonuçta meclisi, medyası, ordusu, yargısı, bürokratı vb. ile bir bütün olarak sermayenin hizmetinde olan bu odakların hiçbiri özelleştirme karşıtı değil. Hepsi hızlı özelleştirmeci, hepsi en sadık İMF’ci, hepsi TÜSİAD’cı, ABD’ci... Peki ne oldu da birçok kesim birden ayağa kalktı. Satılık kalemşörler dahi “yaşasın yargı”, “bu kadar da olmaz ki” demeye başladılar.

“Babalar gibi satarım”cı Unakıtan’ın da açıkladığı gibi “Özelleştirmeleri hangi parti hükümet olsa yapacak, Türkiye’nin bundan başka şansı yok”. Çünkü İMF bunu emrediyor, uşaklara da bunu en hızlı bir biçimde uygulamak kalıyor. Hem de ne pahasına olursa olsun, haraç mezat ne varsa satmak istiyorlar. Ama hazır bal tutmuşken parmak yalayalım/yalatalım derken, işi öylesine azıya aldılar ki, özelleştirmeyi savunanlar dahi karşı çıkmaya başladılar.

Zaten yükseltien itirazların sınırları da; değerinde satılmaması, satışta şeffaflık olmaması, Efremov Kautschuk ve onun Virgin adalarındaki ortağı Renix’in şaibeli geçmişi, rekabet ortamının sağlanmamış olması” vb. “Ulusalcı” ya da biraz “sosyal demokrat” geçinenler ise, özelleşsin ama halka satılsın, özelleşsin ama tesis çalıştırılsın, daha fazla istihdam sağlansın, kamu yararı gözetilsin, haklar korunsun vb. gibi, eşyanın tabiatına aykırı budalaca söylemler kullanıyorlar.

Bugüne kadar özelleştirilen hangi işletmede işten atmalar yaşanmamış, sendikal örgütlülük budanmamış, işletmelerin kapısına kilit vurulmamış, halk bu hizmetleri daha pahalıya satın almamış ki Tüpraş’ta farklı yaşansın. EBK, POAŞ, SEK, SEKA vb.’nin durumu bunun en somut kanıtıdır. Tekel, Telekom, Petkim, Sümerbank, Tüpraş’ı bekleyen akıbet de budur.

Özelleştirme kamunun ve çalışanların yararı için değil tekellerin kârı için yapılmaktadır. Emekçilerin sağlığı, eğitimi, barınması, sefaleti, işsiz kalması vb. sorunlar ne emperyalistlerin, ne işbirlikçilerinin, ne de uşaklarının umrundadır. Özelleşip de “güzelleşen” tek bir işletme yoktur. Binlerce işçi ve emekçi bu acı deneyimi yaşayarak öğrendikleri için bugün “Özelleştirmelere hayır!” diyor, alanlara çıkıyor.

Petrol-İş yönetimi özelleştirmeye hangi
gerekçelerle karşı çıkıyor?

Durum böyle iken 4 bin 726 çalışanın bulunduğu Tüpraş’ta örgütlü Petrol-İş sendikası ne yapıyor? Öyle ya, özelleştirme kararının iptal edilmesini isteyen Petrol-İş yönetiminin davası sonucu iş Danıştay’a kalmış durumda. Üstelik Petrol-İş geçtiğimiz aylarda Irak işgaline karşı, “Bir özelleştirme harekâtı Irak” şiarıyla geniş kesimleri bilgilendirmek ve bilinçlendirmek amacıyla çok yönlü bir kampanya yürütmüş, özelleştirmenin mantığını ABD emperyalizminin Irak işgaliyle ilişkilendirmişti. Emperyalist tekellerin bölge zenginliklerini yağmalamak, kârlarına kâr katmak için ülkeleri işgal etmekten, halkları katletmekten çekinmeyeceğini ortaya koymuştu.

Özelleştirme saldırısını bu kapsam ve içerikte ele alan Petrol-İş’in doğal olarak itirazının da bu temelde olması, özelleştirme saldırısının yağma, talan, işsizlik, örgütsüzlük vb. ile ilişkilendirilmesi beklenirdi. Emek örgütü olan Petrol-İş’in özelleştirme saldırısına işçi ve emekçilerin çıkarlarından bakması beklenirdi.

Ancak Petrol-İş’in Tüpraş’ın satışıyla ilgili itiraz noktaları durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Petrol-İş bürokratları satışın 4046 sayılı yasanın ihaleleri düzenleyen maddelerine uygun yapılmadığı gerekçesiyle, hem Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın ihaleyi sonuçlandırma, hem de Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun satışa onay veren kararlarının iptali için dava açtı. Çünkü Petrol-İş yönetimi Tüpraş’ın açık artırmasız ve pazarlıksız satıldığını, bu durumun da ihale yasasına ve rekabet hukukuna aykırı olduğunu düşünüyor. Arada, sanki özelleştirmenin başka bir amacı varmış gibi, Tüpraş’ın satışı sonrasında tekel oluşacağı, bu durumun da kamu zararına olacağı yönünde bir dava açmayı da ihmal etmedi. Bu yönlü bir itirazı Tüpraş’ı yağmalamak isteyen rakip r tekel değil, Petrol-İş yönetimi yapıyor.

Şu da söylenebilir: “Ne var bunda? Petrol-İş yönetimi burjuvazinin yasal boşluklarından faydalanıyor. Siz gerekçeyi bırakın, sonuca bakın”! Ancak Petrol-İş patronların değil işçilerin örgütüdür. Petrol-İş’in yaptığı itiraz özelleştirmenin kendisine değil, biçimine ilişkindir, burjuva hukukuna uygun olup olmadığı yönündedir. İtirazın gerekçesi Tüpraş işçilerinin değil olsa olsa Tüpraş’a talip tekellerin gerekçesi olabilir.

Özelleştirmeye buradan itiraz eden Petrol-İş’in pratiği de buna uygun şekillenmektedir. Fiili-meşru-militan ve birleşik bir mücadele örgütleyeceğine, özelleştirme saldırısını alanlarda direnişle püskürteceğine, yasal zemine sıkışmış bir “hukuki” mücadele yürütmektedir. “Özelleştirmeleri bir an önce tamamlayın” diye direktifler veren İMF asgari ücreti dahi belirlerken, uşaklarının bunun dışında davranması mümkün olmamıştır. Hortumcuları aklarken baklava çalan çocuklara onlarca yıl ceza veren, katilleri serbest bırakırken katledileni cezalandıran, işten atan patronların hakkını savunurken grev yapan işçiyi tutuklayan “bağımsız” yargının da bunun dışında davranması mümkün değildir.

İtiraz gerekçesinden mücadele yöntemine kadar Petrol-İş bürokratları mücadeleyi düzen sınırlarına hapsolmuş, “hukuki” zemine sıkıştırmış, sermayenin ve hükümetinin işini kolaylaştıran bir tarzda yürütmektedirler. Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ın açıklamaları bunu tüm açıklığıyla göstermektedir. Tüpraş dosyasını hiçbir zaman kapatmayacaklarını ve Petrol-İş’in yargı kararlarını uygulatmak için büyük bir “kararlılık” göstereceğini ifade eden Öztaşkın, “Aksine bir gelişmeye Petrol-İş ve Tüpraş çalışanları en sert şekilde cevap vereceklerdir. Yargı kararı uygulanmazsa eylemsel gücümüzü kullanmak doğal bir haktır” diyor.

Peki Öztaşkın, Tüpraş’ın satışı burjuva hukukuna uygun gerçekleştirildiğine ne yapmayı düşünüyor? Tüpraş işçilerine yargı kararını uygulatmak için göstereceği “kararlılık” nedir?

İşçilerin umudunu ve mücadele kararlılığını sicili bozuk “Türk adaletine” havale eden Petrol-İş bürokratlarının niyeti yasal zeminde arayışlarını tüketene kadar Tüpraş işçilerinin tepkisini denetim altında tutmaktır. Özelleştirme sürecine düzen temsilcileriyle aynı ağzı kullanarak itiraz etmelerinin, işçilerin umudunu “hukuksal” sürece bağlamalarının başka bir açıklaması olabilir mi?

Tüpraş işçileri mücadelelerini
sınıf kardeşleriyle birleştirmelidir!

Tüpraş işçilerinin devletten ve sendika ağalarından bağımsız bir irade göstermeleri, sürece müdahale etmeleri gerekmektedir. Petkim’in satışının yeniden gündeme geldiği, Sümerbank işçilerinin direnişte olduğu, Tekel işçilerini benzer bir saldırının beklediği, Telekom işçilerinin hareketlenmeye başladığı bir dönemde kaderlerini ve mücadelelerini sınıf kardeşleriyle birleştirmelidirler.

Özelleştirmeleri durdurmak için kararlı ve dişe diş bir mücadelenin tabandan örgütlenmesi gerekmektedir. Bu iradeyi özelleştirme saldırısı ile işleri, gelecekleri, örgütlülükleri, kazanılmış hakları doğrudan tehdit altında olan Tüpraş, Petkim, Tekel, Sümerbank, Telekom vb. işçileri göstermelidir.