Geçtiğimiz hafta Normandiya çıkarmasının yıldönümü vesilesiyle, Bushun kimi Avrupa ülkelerine ziyaretleri gündeme geldi. Yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşen protestolarla İtalyan halkından ağzının payını aldıktan sonra Fransaya geçen haydutbaşı, aynı kitlesellikte olmasa da Fransız halkından da gereken cevabı aldı. Fakat Fransada yüreğini biraz olsun ferahlatan gelişmeler de yaşandı. Chiracın yıldönümü konuşması, ABD ile buzları eritme niyetini ortaya koyuyordu. G-8 ve NATO zirveleri öncesinde BOPa destek arayışı girişimleri açısından, ABD için bunun belli bir anlamı olduğu açık.
Yıldönümü konuşmalarında, Normandiya ile ilgili yarım asırlık yalanlar tekrar edilmekle kalınmadı, BOP projesi de onlara dayandırılmaya çalışıldı. Bush, kurtardık, yine kurtarırız sözleriyle özetlenebilecek mesajlar verdi. Chiracın, sözde temsil ettiği halkın muhalefetine rağmen, bu kurtarma mesajına kurtarılma kabulü anlamına gelecek ifadelerle Bushun Normandiya yalanlarına katılması ise, tam da BOP zirveleri öncesinde, ABD ile yakınlaşma isteği olarak yorumlandı.
Oysa Normandiya masallarıyla Avrupada faşizmin ezilmesiyle ilgili gerçeklerin üstünü kapatmaları imkansızdır. Bu kurtarmanın tarihi ile Nazi ordularının Sovyet yurdunun ardından tüm Doğu Avrupadan sürülüp çıkarılması, Berline kadar kovalanması, yani ezilmesi arasında aylarla hesaplanan zaman farkı vardır. Kısacası; ABD Avrupayı kurtarmak için Kızıl Ordunun Nazileri ezmesine kadar beklemiştir. ABD güçleri, yenilmiş bir ordunun, yenilmiş bir komutanın, ezilmiş bir ideolojinin karşısına çıkıp, sahte kahramanlarla sahte kurtarış senaryoları yazmışlardır. Avrupada faşizmin ezilmesine ilişkin masallar ile gerçekler arasındaki uçurumu ortaya koyan tek kanıt tarihler de değildir. Nazizmin ezilmesi ardından hemen tüm Doğu Avrupa ülkelerinin yüzlerini sosyalizme dönmüş olmaları da, kurtuluşlarında kimin gerçek yardım ve deste&urren;i olduğunun başlıca göstergesidir.
ABDnin bugün Irakta yaptığı gibi, Kızıl Ordu, zaferin ardından Avrupada kalıp, kurtardığı ülkeleri işgal ederek rejim değiştirmeye kalkmadı. Faşizmin yenilgisi ardından bölgede kurulan sosyalist halk cumhuriyetleri, o halkların kendi iradeleriyle ortaya çıkmıştı. ABD ve o zamanki dostları ise, iki yıllık bir oyalamanın ardından savaşın bitmesine az bir zaman kala yaptıkları Normandiya çıkarması ile (ki buna o zamanlar 2. cephenin açılması deniliyordu), hem Kızıl Ordunun daha da batıya ilerleyişini durdurmak ve hem de komünistlerin özel bir ağırlıkla yer tuttukları anti-faşist halk direnişlerinin devrimlere varabilecek inisiyatifini kırmak istemişlerdir. Bu çerçevede illa da bir kurtarmadan sözedilecekse bu kapitalist düzenlerin muhtemel bir devrimden kurtarılması olmuştur. Fransa ve İtalya sözkonusu olduğunda bu soyut bir ihtimalden de öteye, son derece somut bhi gerçekliktir.
Durum böyle olduğu halde, Normandiya yıldönümü bahane edilerek, yeniden Amerikan kurtarıcılığı üzerine masallar üretilmesinin hiçbir inandırıcılığı olmasa da, Amerikan emperyalizminin güncel ihtiyaçlarıyla doğrudan bağlantısı bulunuyor. ABD, BOPu da bir tür kurtuluş/kurtarış olarak sunmaktadır dünyaya. Emperyalistlerin diliyle halkların dili hep farklılıklar göstermekle birlikte, bu proje kapsamında üretilen ve kullanılan terimler yüzünden emperyalist dünyada bile bir kavram karmaşası yaşanmaya başlandı. Iraktaki emperyalist güçlere ad koyma konusunda tam bir curcunadır gidiyor. Bir gün işgal kuvveti dediklerine, ertesi gün müttefik kuvvetler; bir gün direniş güçleri dediklerine ertesi gün teröristler diyebiliyorlar. ABD yöneticileri BOP için, bölge haın diktatörlerden kurtarılması, bölgeye demokrasinin yerleştirilmesi gibi tanımlar üretedursun, ABDli aydınların da içinde bulunduğu pek çok düzen kalemi, projenin, bölgenin işgali ve kaynaklarının yeniden paylaşılması üzerine kurulduğunu yazıp çiziyor.
Projenin tartışılıp kararlaştırılması için planlanan iki büyük toplantıdan birincisi, G-8, gerçekleştirildi. Toplantının ortaya çıkardığı tablo, 8 büyüklerin şimdilik bir anlaşma sağlayamadığını gösteriyor. 8 büyükler uzlaşamadı, çünkü paylaşmaya çalıştıkları pasta oldukça büyük ve hiçbiri şefin önerdiği paya razı olma niyetinde görünmüyor. Büyükler uzlaşamadı ama, toplantıya çağrılan birkaç küçük tam bir uzlaşma sağladı. Ne de olsa onların paylaşmayı umdukları bir şey yoktu. Uzaktan koklatılan bir parça kemik dışında tabi. Türk devleti zaten, ya projeye dahil etmezlerse, dışta bırakırlarsa korkusunu her fırsatta dile getiriyordu. G-8 zirvesinde bir eş başkanlık payesiyle onurlandırılarak güya projeye dahil edilmiş oldu. T.C. gibi bir devletin projeye dehil edilmesianlama geldiği ise artık çok iyi biliniyor. ABD şefleri de, NATO şefleri de defalarca dile getirdiler. Türkiye cephe ülkedir. Emperyalist işgal orduları Türkiyeyi saldırı üssü olarak seçmişlerdir. Bu arada, Türk askerini de satın alıp savaşa sürmek isteklerini hiç gizlememekte, gizlemek ne kelime, en iyi ihraç ürününüz türünden aşağılayıcı ifadelerle bunu açıkacei;kdile getirmektedirler.
Son pazarlıkların yapılacağı, son kozların paylaşılacağı NATO Zirvesine ise az bir zaman kaldı. Burada pazarlık masasına oturacak olan da yine emperyalist güçler. Ev sahibi Türkiyeye de ev sahipliği yapmak, yani efendilerini memnun etmek için elinden geleni yapmak düşüyor. Buna, toplantı öncesi İstanbulun temizlenmesi dahil olduğu gibi, toplantı sürecinde sokakların mümkün mertebe temiz tutulması da dahildir.
Tüm haydutlar gibi emperyalist haydutlar da öylesine ödlek ki, toplantıdan aylar önce İstanbulu CİA ajanlarıyla doldurdular. Yetmedi, İstanbul polisini CİAnın emrinde göstericilere, kitle örgütlerine saldırtıyorlar. İstanbul polisinin bunları ve daha fazlasını kendi başına da yapabildiği biliniyor. Ancak CİA ajanları rehberliğinde yürütmesinin farklı bir anlam ve önemi olduğu da ortada. Fakat Türk devletinin efendilerini memnun etme görevi, hiç de bu temizlik görevleriyle sınırlı ve bu kadar basit değil. Asıl BOP için verilecek görevleri ikiletmeden üslenmesi ve yerine getirmesi bekleniyor. Bu da emperyalist işgal ordularına jandarmalık ve maşalık yapmak anlamına geliyor.
Türk devletinin bu görevi reddetmek gibi bir niyeti olmadığı gibi şansı da bulunmamaktadır. Bu çıkışsızlığı kendileri farklı gerekçelere dayandırmaya çalışsalar da, gün gibi ortada olan, herkesin bildiği ve dillendirmekten de kaçınmadığı gerçek, Türkiyenin emperyalizme göbekten bağlı olması olgusudur. Ne kadar ağır olursa olsun, taleplerini geri çeviremeyeceği düzeyde bir bağımlılıktır bu. Sermaye devletinin emperyalizmle ilişkisi böyleyken, egemen sınıfın emperyalist tekellerle göbek bağı daha zayıf değildir. Üstüne üstlük Türkiyenin burjuvaları, işgal edilmiş ülkelerin yakılıp-yıkılmış kentlerinin yeniden inşasında bir taşeronluk kapabilmek için -buna onlar pastadan dilim diyorlar- hiç utanıp sıkılmadan işgali savunabilmişlerdir. Ağızları sulanarak pişmesini bekledikleri pastanın hamurunun Iraklıerin kanıyla yoğrulması da onları zerre kadar ilgilendirmemektedir. Dolayısıyla onlar, pasta dilimini güvenceye alacaksa eğer, Türk askerinin kanını da rahatlıkla feda etmekten çekinmeyeceklerdir. Türkiyenin burjuvaları sadece BOPu desteklemekle kalmamakta, Türkiyenin de projeye dahil edilmesi için tüm imkanlarını seferber etmiş bulunmaktadırlar.
Dünyanın egemenleri yoksul halklara karşı bir haçlı seferine hazırlanıyor. Türkiyenin egemenleri de, kendisi de yoksul bir ülke olan Türkiyenin bu emperyalist işgal ordularının peşinde sefere katılmasını istiyor. Oysa Türkiye halkları, saldırı hedefindeki komşu ülkelerin halklarıyla aynı durumda ve konumdadır. Emperyalistlerle değil, komşu halklarla dayanışma içinde olması, onlarla birlikte hareket etmesi gerekmektedir.
Bu gereklilik, egemen burjuvazi ve devletiyle emekçi halklarımızın yolunun ayrıldığı, ayrılmak zorunda olduğunun da göstergesidir. Türkiyenin emekçi halkları, kendilerini savaşa, demek ki tarifsiz acılara sürüklemeye hazırlanan burjuvazinin peşinden gitmeyi reddetmelidir. Halklarımıza yakışan, barışı, kardeşliği, özgürlüğü, eşitliği vaadeden işçi sınıfı sosyalizminin yolunu tutmaktır. Emperyalizmin dizginlenmesi ve altedilmesi, emekçi halkların işçi sınıfının gösterdiği yoldan mücadeleye atılmasıdır.
Unutmamak gerekir; kendisi için savaşmayan düşmanları için savaşır!..