İşbirlikçi uşak takımı siyonistlerin suç ortağıdır...
Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
Siyonist katliam makinası Filistin halkı üzerine ölüm kusmaya devam ediyor. İsrailin başlattığı son operasyon da gösteriyor ki, siyonist savaş makinasi ortadan kaldırılmadıkça, Filistin halkının yaşadığı acı ve katliamlar sona ermeyecektir. Başta işbirlikçi Türk burjuvazisi olmak üzere tüm ülkeler sözde kınayarak katliamlara destek vermeyi sürdürüyorlar. Giriştiği her katliamdan sonra olanları esefle kınayan onca devlet olmasına rağmen hiçbirinin somut adım atmayacağını, aksine kendisine destek vermeye devam edeceklerini bilen İsrail devleti ise pervasızlıkla katliamlarını sürdürüyor.
Refah mülteci kampına yönelik operasyonda onlarca Filistinli katledildi. Protesto gösterisi yapan halkın üzerine füze atan, ardından topçu ateşine başlayan siyonistler, ardından giriştikleri operasyonu genişleterek katliamı boyutlandırdılar. Saldırılarda çocuklar yine öncelikli hedef olarak seçildi. Binlerce ev yıkılarak onbinlerce insan evsiz bırakıldı. Elektrik ve su şebekeleri tahrip edildi. Buna bir de kuşatma nedeniyle su ve gıda girişinin engellenmesi eklenince ortaya vahim tablolar çıktı.
İsrailin yıllardır yürüttüğü katliamlar dünya halkları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Ancak bunlar eylemli tepkilere konu edilmediği için Filistin direnişi uluslararası destekten yoksun kalıyor. İşbirlikçi burjuvazi ve onun temsilcisi hükümetler ise sadece konuşarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar.
İşbirlikçilerin İsrailin
terörle mücadelesine desteği
T. Erdoğan katliamların hız kazandığı bir dönemde yaptığı açıklamada, İsraili terörle mücadelede daha dikkatli olmaya çağırıyor. Bir yandan sözde İsraili kınarken, diğer yandan da Filistin direnişini terör diye damgalıyor ve İsrailin terörle mücadelesine destek verdiğini açıklamaktan geri durmuyor. Aynı şekilde Abdullah Gül de terörle mücadelede ölçünün kaçırıldığından dem vuruyor. Tüm açıklamalarda İsrailin terörle mücadelesi destekleniyor, sadece bunun şeklinin onaylanmadığı dile getiriliyor. Bu bile İsrailin güvenliği üzerinden gerekçelendiriliyor, terörle mücadelede ayrımsız güç kullanımının İsrailin güvenliğini sağlayamayacağı belirtiliyor.
Bir gazetecinin İsrail ile yapılan anlaşmaların iptali ya da ilişkilerin kesilmesi gibi bir gündem olup olmadığı yönlü sorusuna yanıt veren bir bakan, bunun şimdilik mümkün olmadığını itiraf etti. Bu açıklama hükümetin atabileceği adımların sınırını da gösteriyor. Sadece göstermelik çıkışlar yapılacak, iş pratik bir takım adımlar atmaya gelince de dünya dengeleri ve uluslararası ilişkiler gözetilerek hemen çarkedilecek.
Sahte çıkışlar suç ortaklığının
üzerini örtemez!
Hükümet ve onun adına konuşan herkes bir şekilde bu katliamı kınadı ve diğer devletleri ortak tutum almaya çağırdı. Ama konuşmacılardan hiçbirisi İsraille girilen ekonomik ve askeri anlaşmaların iptali ya da somut bir takım yaptırımlar uygulamak adına hiçbir şey söylemedi. Zira yapılan açıklamalar sadece görüntüyü kurtarmak için sahte çıkışlar olmaktan öte bir anlam taşımıyor. AKP buna ihtiyaç duyuyor, çünkü kendi tabanının bu konudaki hassasiyetlerini gözetmek durumunda.
Bunun bilincinde olan AKP hükümeti, kendisi somut adım atmak yerine diğer işbirlikçi devletleri ortak tavır almaya çağırdı. Oysa onlar da böyle bir şeyin mümkün olmayacağını pekala biliyorlar. Çünkü sadece Birleşmiş Milletlerden karar çıkarabilmek için Amerikan emperyalizminin vetosunu aşmak gerekiyor. Bu ise mümkün değil. İsrail Siyonizmine her bakımdan destek veren ABD böyle bir kararın geçmesine izin vermeyecektir. Bir karar çıksa bile, bunun İsrail nezdinde hiçbir yaptırım gücü olmayacaktır. İsrail bugüne dek Birleşmiş Milletlerden çıkan bütün kararları nasıl elinin tersiyle iterek katliamlarını sürdürdüyse, bundan sonra da aynı tavrını sürdürecektir.
İsrail ve Türkiye aynı
mayanın hamuru
Emperyalizme kölece bağımlılık ilişkileri içinde olan işbirlikçi sermaye iktidarı efendisinin taleplerini görmezden gelerek tek bir adım dahi atamaz. İsrailin bölgedeki en önemli işbirlikçisi konumunda bulunanların şimdi kalkıp esip gürlemelerinin hiçbir karşılığı yoktur. Çünkü İsrailin bölge dışındaki temel dayanağı Amerikan emperyalizmi ise, bölgedeki dayanağı da İşbirlikçi Türk sermayesi ve devletidir. Bu nedenle orada yaşanan tüm katliamlardan Türk devleti de sorumludur.
Geçtiğimiz yıllarda yaşanan Cenin katliamına rağmen Tank modernizasyonu ihalesi İsraile verilmiştir. Ekonomik ve askeri alanda yeni anlaşmalar imzalanmış, İsrailin bölgede yaşadığı tecridi kırmak için önemli olanaklar yaratılmıştır. Birlikte askeri tatbikatlar yapılmış ve ilişkiler sürekli olarak geliştirilmiştir. Bugün de ilişkiler aynen sürmektedir. Yapılan açıklamalara rağmen bu ortaklık her geçen gün daha da ileri taşınmaktadır.
Kuruluşunda bile Kürt halkının ve devrimcilerin kanı bulunan Türk devletinin, komşu halkların yaşadığı katliamlar karşısında adım atmasını beklemek hayaldir. Dahası, Kürt ulusal mücadelesini ezmeye çalışan sermaye devleti bugün Filistindeki katliamları Kürt halkına yaşatmıştır. Köylerin yakılması, zorunlu göç, toplu işkence ve katliamlar olağan hale gelmiştir. İsrail buldozerlerinin sivil yerleşim birimlerini yıkmasının devlet terörü olduğunu söyleyenler, daha dün Kürt illerini açık cezaevlerine dönüştürenler, binlerce köyü yakarak boşaltan ve binlerce insani katledenlerdir.
Sermaye devletinin ve onun temsilcilerinin söylediklerinde bir nebze samimiyet olmadığını siyonistler de çok iyi biliyor, yapılan açıklamaları sorun etmiyorlar. Hatta İsrailli bir bakan T. Erdoğanı açık ve samimi konuştuğu için tebrik bile edebiliyor.
Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltecek tek güç bölgenin ezilen halklarının ve işçi-emekçilerin eylemli dayanışmasıdır. Bulunduğumuz her alanda Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltmek, siyonist savaş makinası ile onun işbirlikçisi Türk devletinin oyunlarını bozmak zorundayız.
Afganistanda suç ortaklığı için
hazırlıklar başladı
11 Eylül saldırılarının ardından BM onayı ile işgal edilen Afganistan büyük bir yıkıma uğratılmıştı. Hava bombardımanıyla yerle bir edilen bu yoksul ülke tam bir cehenneme çevrildi. Ortaçağ karanlığında boğulan Afganlılar, daha derin bir karanlığa mahkum edildi. Talibanın karanlık rejiminden Afgan halkını kurtardık söyleminin ardında yıkım, katliamlar, kitlesel göçler, yoksulluk ve açlık gizleniyordu.
İşgalden sonra geçen iki yılı aşkın süre, Afgan halkının Taliban rejimi döneminden farkı olmayan koşullarda hayatta kalma mücadelesi verdiğini gösterdi. ABD emperyalizminin başa geçirdiği Hamit Karzai ve çevresindeki düşkünler takımının da özünde Talibandan farkları olmadığı anlaşıldı. İşgal güçlerinin desteğine rağmen Karzai ve çetesi başkent Kabilde bile doğru dürüst bir denetim sağlayabilmiş değil. Afgan halkı bu kuklaları meşru bir yönetim olarak kabul etmedi. Afgan kadınlarının özgürleştiğine dair söylemlerin yalanlardan ibaret olduğu anlaşıldı.
Afganistan beklenenin aksine ciddi bir direnişle karşılaşılmadan işgal edilebildi. ABD emperyalizmi bu işgal sayesinde bölgede askeri üsler kurdu. Buna rağmen Afganistana hakim olamadı. Gelinen aşamada Afganistan işgali ABD için bir yük olmaya başladı. Bush ve savaş çetesi bu yükü savaş ve terör örgütü NATO aracılığıyla başka ülkelere pay etmeye bakıyorlar. Tabii bu durumda akla ilk gelen ülke, sadık NATO üyesi Türkiye olmaktadır. ABD Savunma Bakanlığı Pentagon, Türkiyenin Afganistan için daha fazla katkıda bulunması konusunun Washingtonun gündeminde yer aldığını duyurdu.
02 Haziranında devraldığı ISAF (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) komutasını sekiz ay yürüten Türk askerleri, yeniden Afganistana gitmeye hazırlanıyor. Türk ordusunun Şubat 2005te ISAF komutasını almasını isteyen ABD, bu talebini Ankaradaki işbirlikçilerine iletti. Amerikan uşaklarının bu talebe sıcak baktığını belirtmeye ise gerek yok.
Irakta günden güne sıkışan haydut takımı, böylece hiç değilse Afganistandaki yükün bir kısmını uşaklarının sırtına yıkmış olacak. Sözü edilen plana göre, halen 240 askeri Afganistanda bulunan Türkiye, Şubat 2005te bu sayıya en az 1500 asker daha ekleyecek. 28-29 Haziranda İstanbuldaki NATO Zirvesinde konunun netleşmesi bekleniyor. Yansıdığı kadarıyla netleştirilmesi gereken esas konu, bu ülkeye gidecek askeri birliğin masraflarının nasıl karşılanacağı.
Daha önce BM çerçevesinde Afganistanda komutayı alan Türk askeri birliği, bu defa NATO kapsamında bu görevi almaya hazırlanıyor. Ancak bu sefer görev alanı belli bir bölgeyle sınırlı olmayacak, tüm Afganistanı kapsayacak. Afganistanda işgale destek verenler, emperyalist zorbaların suç ortakları olarak iş görecekler.
|