29 Mayıs'04
Sayı: 2004/21 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Barbarların NATO Zirvesi için İstanbul'da fiili sıkıyönetim...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO dağıtılsın!
  DİSK 12. Genel Kurulu'na doğru...
  DİSK Genel Kurulu öncesi sendika yöneticileriyle konuştuk...
  Sermaye işbirlikçisi sendika ağaları yeni saldırılar için mesaide!
  Erdoğan TOBB Genel Kurulu'nda işsizliğe çare buldu!
  Gericilerin Çağlayan mitingi ve EMEP
  Yaz dönemi çalışmasının çok yönlü gündemleri
  Ekim'in Mayıs 2004 tarihli 236. sayısı çıktı...
  Devlet-mafya-futbol üçgeni...
  Ebu Garib'ten Ulucanlar'a...
  "Pişmanlık yasası" yeni hazırlanan TCK ile süresiz hale getiriliyor...
  Siyonist cellatlar Filistin'de etnik temizlik yapıyor
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Irak'taki işkence vahşeti bakanlık onaylı!
  Arap Birliği Zirvesi...
  Uluslararası hareket...
  EMEP'ten düzenle barışmanın yeni adımları...
  Edirne şenliğinde polis terörü...
  YÜT 8. Geleneksel Bahar Şenlikleri...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Emperyalistler savaş, işgal ve saldırıları tırmandırmak için 28 Haziran’da İstanbul’da toplanıyorlar...
Halkların direnişine güçlü bir sınıf desteği örgütlemek için topyekûn bir seferberlik!

Yaz dönemi çalışmasının çok yönlü gündemleri

İki kampanyanın ardından yaz döneminin en temel siyasal gündemi olan NATO Zirvesi’ni karşılamaya hazırlanıyoruz. Emperyalist barbarların gemi azıya aldığı bir dönemde yapılan bu zirvenin taşıdığı olağanüstü önemi ayrıca belirtmeye gerek yok. Tüm dünyanın gözü bu zirve ve zirvenin yapılacağı Türkiye üzerindedir. Başta ABD olmak üzere, emperyalist haydutlar ve işbirlikçi sermaye iktidarı bu zirveye çok büyük bir önem atfediyor. ABD, saplandığı Irak bataklığından kurtulmak için NATO’yu ve NATO’nun olanaklarını devreye sokmaya ve Büyük Ortadoğu Projesi’ni hayata geçirmenin askeri zeminini düzlemeye çalışacak. Sermaye iktidarı ise üç-beş milyar dolar daha koparmak uğruna NATO şemsiyesi altında işgal kuvvetlerinin hizmetinde kendine bir yer arayacak.

Yalnızca onlar değil, tüm dünyada işçi ve emekçiler de bu zirveye hazırlanıyorlar. Emperyalist savaş karşıtı güçler zirvede ne tür kararların alınacağını beklemeden şimdiden seferber olmuş bulunuyorlar.

Emperyalist haydutların bir dizi yeni karar alacağı bu zirve vesileyle emperyalist savaşa ve saldırganlığa karşı biriken tepkileri örgütlemek, direnen halklarla dayanışmayı yükseltmek, NATO Zirvesi ve yaz dönemiyle de sınırlı olmayan, önümüzdeki dönemin en temel gündemi ve en yakıcı görevidir. Bu açıdan ortaya konulacak tepkiler, aynı zamanda çürüyen kapitalizme karşı tüm dünyada yürütülen sınıf mücadelesi için de önem taşıyor. Belirtmeye gerek yok ki, zirvenin İstanbul’da yapılacak olması, Türkiyeli işçi ve emekçilere, onun ileri ve öncü güçlerine, devrimcilere ve komünistlere çok daha ileriden görev ve sorumluluklar yüklüyor.

Fakat gündem ve görevler yalnızca haydutların NATO Zirvesi’ne hakettikleri yanıtı vermekle de sınırlı değil. Bu aynı dönemde, sınıf cephesinden birbiriyle bağlantısı içinde ele alınması gereken üç konu daha var. Birincisi, 6 Haziran’da yapılacak olan DİSK Genel Kurulu, ikincisi, 15-16 Haziran işçi eylemlerinin yıldönümü ve üçüncüsü, asgari ücret için yapılacak ikinci altı ay zamlarıdır. Cezaevlerinde tek tip elbise uygulamalarına dönük saldırı hazırlıkları ve baskılar da bir diğer temel ve yakıcı gündemdir. Hepsi birarada, yaz dönemi çalışmamızın ne kadar yoğun olduğunu göstermektedir.

Kuşkusuz ki bu gündemler birbirlerinden bağımsız değil. Gerek NATO Zirvesi, gerekse sınıf çalışmasının olağan gündemlerini bir bütün olarak ele almak ve bir kampanya şeklinde örgütlemek durumundayız. Siyasal perspektif planında aralarındaki ilişkiyi kurmak, bunu propaganda düzeyinde ortaya koymak işin bir yanı. Elbette, bunu yapacağız. Fakat asıl güçlük alanı, bizi zorlayacak olan asıl mesele, birbirleriyle ilişki halindeki bu siyasal gündemlerin pratik ve somut bir takım biçimler altında ortak bir kampanyaya bağlanması ve dahası, etkili ve başarılı bir tarzda işlenmesidir. Bir başka ifadeyle, kampanyanın temel siyasal propaganda hattının, örgütsel karşılıklarıyla beraber somut mücadele ve eylem biçimlerine bağlanması ve bu alandaki yaratıcılıktır. Öncekilerden, geçmişteki yaz kampanyalarından farklı, daha komplike ve daha çetin bir kampanyayla karşı karşıyalmamız, göstereceğimiz atılganlık, inisiyatif ve yaratıcılığa daha büyük bir rol biçmektedir. Bizi bekleyen topyekûn bir seferberliktir. Bizi bekleyen çok yönlü, eylemli ve çatışmalı bir yaz dönemidir. Parti ve partili güçler, bu çatışmaya örgütsel ve siyasal olarak hazırlanmak, sınıf çalışmasının görev ve sorumluluklarını yerine getirerek işçi ve emekçi kitleleri hazırlamak göeiyle karşı karşıyadır. Bu sürecin sorumluluklarını omuzlamak, sınıfsal bir görev olduğu kadar, direnen halklara borcumuzdur da.

Yaz dönemi kampanyasının
siyasal çerçevesi

Partimizin önümüzdeki dönem boyunca temel gündemlerinden biri, tüm güç ve olanaklarını kullanarak emperyalist savaş ve işgal karşısında direnen halklarla dayanışmayı yükseltmektir. Bu görev, öncelikle işgal ve saldırıların maşası olarak devreye sokulan işbirlikçi sermaye devletine karşı mücadeleyi yükseltmek, işçi ve emekçileri bu mücadeleye kazanmak demektir. Bu temel çabaya paralel olarak, dayanışmanın ve verilecek her türlü desteğin bu kadar yakıcı bir ihtiyaç haline geldiği bir evrede, güncel ve somut planda da güç ve olanaklarını bu görev için seferber edecektir. Bunun bir adımı olarak yaz dönemi boyunca kampanya örgütleyeceğiz. Yaz dönemi kampanyamız, “Emperyalist barbarlığa, kapitalist sömürü ve saldırılara karşı mücadele” temel başlığı ve “İşçilerin birliğhalkların kardeşliği” şiarı altında örgütlenecektir. Bu süre boyunca gündemdeki diğer konular, kampanyanın bu temel eksenine bağlı olarak, “işçilerin birliği” vurgusuyla beraber işlenecektir. Doğal olarak kampanyamız NATO ve NATO Zirvesi gündemi ve Haziran ayı ile sınırlı olmayacak, zirve sonrasında “direnen halklarla dayanışma”yı öne çıkaran bir tarzda, farklı biçim ve etkinlikler altında süduuml;rülecektir.

Elbette NATO zirvesi, yürütülecek kampanyanın da, bu dönemin de en kritik halkasını oluşturmaktadır. Bu süreci güçlü ve militan eylemlerle taçlandırmak, bu eylemlere güçlü katılım sağlamak temel önceliklerimizden biridir. Fakat, kampanyamız yalnızca zaman ve biçim olarak değil, içerik olarak da NATO’ya ve NATO Zirvesi’ne karşı eylemlere indirgenemez. Zira emperyalizme karşı mücadele onun kapitalist sınıf temelinden bağımsız olmadığı gibi, yalnızca onun barbarlık ölçülerine varan açık saldırgan tutumlarına (savaş, işgal vb.) ve askeri örgütlenmelerine (NATO, AB ordusu, kontr-gerilla örgütleri vb.) karşı mücadeleyle de sınırlanamaz. Gericilik ve saldırganlık emperyalizmin özüdür ve bu öz kendisini her alanda ve sayısız biçimlerde ortaya koymaktadır. Emperyalizmi gerici kılan olgu, bir toplumsal sistem olarak &cdil;ürüyen kapitalizmi temsil etmesi, üretici güçlerin gelişmesinin önünde temel bir engele dönüşmesidir. “Emperyalizm çürüyen ve asalak kapitalizmdir. Emperyalist tekeller, azami kârın gerektirdiği her durumda teknik gelişmeyi sınırlayarak ya da yıkıcı alanlarda kullanarak, üretici güçlerin özgürce gelişmesini engellerler. Emperyalizm bir şiddet ve gericilik eğilimidir; çağdaş ¨nyadaki her türlü gericiliğin temel dayanağıdır.” (TKİP, Programı) Emperyalizm “kapitalizmin temel eğilimlerinin ve gelişme yasalarının doğrudan bir ürünü”dür, dolayısıyla ona karşı mücadele, üzerinde yükseldiği sınıfsal temeli, buna dayalı burjuva iktidarı hedef alan bir mücadeleden bağımsız ele alınamaz. Emperyalizme karşı mücadele, özü itibarıyla kapitalizme-burjuva sınıf iktidaın karşı topyekûn bir mücadeledir (siyasi, askeri, iktisadi, kültürel) ve bu mücadele, ancak işçi sınıfının öncülüğündeki bir proleter devrimle başarıya ulaşabilir. Günümüzde emperyalist işgal ve saldırılara karşı yükseltilecek bir direniş de ancak bu emekçi sınıf temelinde başarıya ulaşabilir.

Halklarla dayanışmayı devrimci sınıf çalışması temelinde örgütleyeceğiz! Bu sınıfsal temel, aynı zamanda direnen halklarla sağlam temellere dayalı uluslararası bir dayanışmayı örgütlemenin de zeminidir. Kampanyamızın amacı, zirve vesilesiyle daha bir önem kazanan bu temel politik çerçeveyi işçi ve emekçilere en yalın ve en etkili biçimde anlatabilmek, sermaye iktidarına karşı mücadele ile emperyalizme karşı mücadele arasındaki kopmaz bağları gözler önüne sermek ve onları direnen halklarla dayanışma eylemlerine katmaktır.

Bunlar aynı zamanda, emperyalist savaş ve işgal karşıtı diğer güçlerle ve onların sınıf dışı mücadele anlayışlarıyla aramızdaki temel ayrım çizgileridir. Hangi gerekçeyle olursa olsun, ne bu ayrım çizgilerinin belirsizleştirilmesine izin verebiliriz ne de bu ayrım çizgisini sürecin yakıcı ihtiyacı olan kitlesel eylemlere-platformlara katılmamanın bir gerekçesi yapabiliriz.

Küçük-burjuva halkçı akımların politik pratikleri, işçi sınıfı üzerine, programlarında ona biçtikleri misyondan bile daha geri bir takım eğilimler ve kendine özgü söylemler üretmektedir. İşçiler mücadele etmez, işçi sınıfı emperyalist mücadeleye duyarsız vb... Bu geri söylemler ve eğilimler de gerisin geri sınıf dışı mücadele pratiklerini pekiştirmektedir. Partimiz, emperyalizmi dışsal bir olgu olarak gören, emperyalizme bağımlılığı “ulusal bağımsızlık” sorununa indirgeyen burjuva ve küçük-burjuva akımlar ile emperyalizme karşı mücadelede sınıfsal ayrımları belirsizleştiren halkçı anlayışların karşısına işçi sınıfının devrimci programı ve politikaları ile çıkacak; üzerinde en çok yanılsama yaratılan konulardan biri olan bu sorun üzerinden ideolojik mücadelesini ete kemiğe büründün bir çalışma ve kampanya örgütleyecektir.

Evet, önündeki gerici barikatları parçalayamadığı için uzun bir dönemdir geri konumunu aşamayan işçi sınıfı, emperyalizmi dışsal bir olgu olarak görmekte, emperyalizme karşı mücadele ile sermaye sınıfı arasındaki bağı kuramamaktadır. Bunu kuramadığı ölçüde de burjuva etkilere daha açık hale gelmektedir. Sorunun can alıcı noktası, gelip düğümlendiği nokta da burasıdır. İşçi sınıfı kendiliğinden mücadelesi ile bu bağı ancak bir yere kadar kurabilir, mücadelesini bir yere kadar genişletebilir. Güçlü devrimci bir müdahaleye konu olduğu her durumda ve her yerde, işçiler anti-emperyalist mücadelenin ön saflarında yerlerini alıyorlar ve almaya devam edeceklerdir.

Partimiz, mevcut düzeyi ne kadar geri olursa olsun işçi ve emekçileri NATO Zirvesi vesilesiyle emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı yapılacak eylem ve etkinliklere katmakta ısrarlı olacak, bu temelde bir sınıf çalışması yürütecektir. Merkezi eylemlere katılım sağlamaya paralel olarak, işçi ve emekçileri bulundukları semtlerde, fabrikalarda katılım sağlayabilecekleri türden eylemler-etkinlikler örgütleme yoluna gidecektir.

Merkezi platformlara karşı
ilkeli tutum

Onlarca kurum, kuruluş ve partinin biraraya gelmesiyle oluşan savaş karşıtı ortak platform deneyimleri, alınan eylem kararlarına geniş bir katılım sağlanması için ciddi bir çalışma örgütlenemediğini, katılımcıların bundan uzak durduklarını, bunun yerine medyatik bir takım yol ve biçimlerin tercih edildiğini göstermektedir. Mevcut platformların siyasal iddiasının ve ciddiyetinin bir ölçütü de bu açıdan ortaya koydukları böylesi bir pratiktir. İçinde sendikaların ve meslek örgütlerinin de olduğu bir bileşimde, böyle bir çalışmanın işyerlerine, fabrikalara taşınmaması, bundan uzak durulması bir başka temel zaafiyet alanıdır. Doğal olarak bu aynı zaafiyet, merkezi platform ve eylem kararlarını güçlendirmek üzere yerel imkanları seferber etme görevinden uzak durma biçiminde de kendisini göstermektedir.

Bunlar, bu platformları kuruluş amaç ve hedeflerinden uzaklaştıran-işlevsizleştiren politik ve ideolojik köklere sahip temel zaafiyetler. Partimiz bu platformlara ve bu zaafiyetlere karşı aldığı ilkeli tutumu, eleştirel yaklaşımı sürdürecektir. Öte taraftan partimiz, iç didişmeleri, yönetim ve temsiliyet düzeyinde yapılan dar hesapları elinin tersiyle bir kenara iterek sınıfı merkez alan yaygın bir propaganda çalışması yürütecektir. İşyerlerinde, fabrikalarda ve emekçi semtlerinde bağımsız platformların örgütlenmesine önayak olarak emperyalist savaş karşıtı mücadeleyi işçi sınıfı ve emekçi kitleler temelinde güçlendirecek bir tarzda hareket edecektir.

Başarılı bir kampanya için!

Yaygın bir propaganda çalışması yürüteceğiz. Kampanyanın başarısı, her şeyden önce tüm gücümüzle etkili, yaygın ve isabetli bir propaganda çalışmasını örgütlemeye bağlıdır. Propagandanın dolaysız ve canlı biçimlerini kullanmak, işçi ve emekçilere içerden seslenmenin yol ve yöntemlerine başvurmak bu açıdan önemlidir.

Ama öte taraftan kampanya çalışması propaganda faaliyetine indirgenmemelidir. Açık kitle etkinlikleriyle (basın açıklamaları, sokak gösterileri, konserler, kitleye açık tartışmalar, seminerler vb.) eylemli bir tarzda bir kampanya örgütlenmelidir. Faaliyetin her adımı bu tür etkinliklerle güçlendirilmeli, yakalanan ilişkilerle, elde edilen kazanımlarla kampanya genişletilerek sürdürülmelidir.

Sınıfın ve hedef olarak belirlenen fabrikaların olağan gündemleri, kampanyanın tali bir çalışma hedefi ve konusu değil, doğrudan onun bir parçasıdır. Bu açıdan iki ayrı kampanya değil, tek bir kampanya örgütlüyoruz; kampanyamızın tek bir gündemi var. Bunu işçilerin birliği ve halkların kardeşliği üst başlığında ifade ediyoruz. Fakat buna rağmen, örneğin dışardan bakılınca ikinci altı ay zamları ile NATO ve emperyalist işgal arasında nasıl bir ilişki kurulabileceği, buradan kalkılarak halklarla dayanışma görevinin nasıl somutlanacağı, aralarındaki bağın pratikte çalışmaya nasıl konu edilebileceği gibi bir takım sorular sorulabilir. Ya da bu aynı çalışmanın gençlik, kamu çalışması gibi alanlardaki karşılığının ne olacağı bir sorun olarak görülebilir. “Bize saldıranlar bir ve aynı sınıftır, birleşeli#148; ya da “halkların tepesine bomba yağdıranlar, onları işkenceden geçirenlerle sana sefalet ücretlerini ve sefalet içinde bir yaşamı dayatanlar bir ve aynı sınıftır” demek yeterli olmayacağına göre, ya da siyasal perspektifimizi aynı düzeyde ve aynı kavramsal çerçeve ile tekrar etmek bir çözüm getirmeyeceğine göre, yapılması gereken, sorunun her alana ve gündeme ilişkin yakıcı boyutlarıyla kampanyamız arsnda somut bir bağ kurmak, bunu tercihen bir ya da birkaç şiarla ifade etmektir. Aradığımız ve daha iyisini bulmamız gereken, “Irak’ta esir, fabrikada ücretli köle, okulda müşteri olmayacağız!” türünden bir şiar ya da formülasyondur.

Yukarıdaki şiarı yalnızca bir örnek olarak sunuyoruz. Daha etkili daha çarpıcı şiarlar üzerinde düşünmek de dahil olmak üzere, yaratıcı yol ve yöntemlerle kampanya çalışmamızı güçlendirmek, ona pratik ve somut açılımlar kazandırmak tüm yoldaşlarımızın sahip çıkması gereken bir görevdir. Partiye-partili çalışmaya karşı sorumluluk yalnızca pratik görevlerle sınırlandırılamaz. Pratiğin görevleriyle beraber bu türden sorunların çözümü için çaba harcamak da sorumluluğumuzun, partiye ve çalışmaya ne ölçüde sahip çıktığımızın bir ölçütüdür. Partimizin yıllar öncesinden işaret ettiği “düşünen ve savaşan kadrolar” tam da bunu ifade etmektedir. İşçi sınıfının önderlik boşluğu, bu bakışa sahip kadrolar, bu kadrolara sahip bir parti tarafından yürüuuml;len ısrarlı, iddialı bir sınıf çalışmasıyla doldurulabilir ancak.

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in
Mayıs 2004 tarihli 236. sayısından alınmıştır...)


Yaz dönemi çalışmasını topyekûn bir hazırlıkla karşılayalım!

Oldukça yoğun geçecek olan yaz dönemini kazanmamız, geride kalan kampanyaların deneyimlerini en iyi biçimde özümseyerek, elde ettiğimiz birikimleri en etkili biçimde değerlendirerek her bir gündeme dönük gerekli ön hazırlıkları yapmaya, bir kampanyanın tüm gereklerini yerine getirmeye bağlıdır. Geçmiş kampanyaların ardından yapılan değerlendirmeleri bu açıdan mutlaka bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Buna hizmet etmesi amacıyla bazı noktaları tartışmaya açmak istiyoruz.

Birincisi; farklı türden bir kampanya çalışmasıyla karşı karşıyayız. Çatışmalı, eylemli ve farklı gündemlere sahip bir kampanya örgütleyeceğiz ve çalışmamızı yaz sonuna kadar bu temel kampanya etrafında örgütleyeceğiz. Bunun taşıdığı bir dizi risk, aşılması gereken bir dizi sorun var. Öncelikle, NATO zirvesi nedeniyle sermaye devleti bu dönem boyunca olağanüstü tedbirler alacak, kapsamlı saldırılarla devrimci muhalefeti etkisizleştirmeye, yasaklar ve baskılarla hareket alanını daraltmaya çalışacaktır. Eylemlerin yükselmesini beklemeden bunu yapacağı ise açıktır. Bize düşen görev ise kampanyayı kesintiye uğratmayacak, çalışmayı zayıflatmayacak tedbirleri önden almak ve her türlü saldırıya hazır olmaktır.

Karşı karşıya olduğumuz tek sorun bu da değil. Uzun sayılabilecek bir zaman dilimine yayılması ve aynı süre içinde farklı gündemleri çalışmaya konu etmesi, ister istemez bir dağınıklık ve zamanla verimsizlik yaratma riski taşıyor. Kampanyayı sağlam bir plana ve çalışma disiplinine bağlamak, elbette bu riski belli ölçülerde sınırlar. Fakat örgütsel tedbirlerle de yetinmeyip çerçevesi, hedefleri ve içeriğiyle, temel şiarlarıyla kampanya çalışmasını sağlam bir eksen üzerinde yürütmeyi başarmalıyız. Çalışma tarzımızla da bunu güvence altına almalıyız.

Bu açıdan bakınca göze batan en temel zaaf, çalışmayı bir kampanya tarzında örgütlemeyi başaramamaktır. Geçmiş kampanyaların bir odaktan yoksun olması, öne çıkarıp üzerinde ısrarla duracağı bir fikir, bir hedef etrafında örgütlenememesi ve bunun yarattığı dağınıklıktır. Kampanyayı temel bir şiara ve öne çıkardığı bir soruna bağlı olarak örgütlemek yerine, söz konusu gündeme ilişkin talepler ve şiarlar listesiyle yüklü bir propaganda çalışmasına endekslemek, doğal olarak çok şey söylemek, gündemi tutmak ve herşeyin propagandasını yapmak kaygısının bir ürünü. Dışardan bakılınca içerik yönüyle zengin gibi görünen bu tarz, derdimizi anlatmak ve kitleler üzerinde etki bırakmak açısından son derece zayıf kalmaktadır. İster istemez kampanyayı yalnızca propaganda faaliyetine indirgeme alışkanlı&crren;ına yolaçmaktadır.

Elbette siyasal sorun ve gündemlerin fazlasıyla yüklü, içiçe ve birbirine bağlı olması bir güçlük yaratıyor. Elbette, söylenecek çok şey var. Fakat biz herşeyi bir seferde söyleyebilir miyiz, söylemek zorunda mıyız?

Örneğin; bir seçim döneminde devrimci bir partinin en temelde söyleyeceği şeyler az çok bellidir. Bir seçimden diğerine bunlar çok fazla değişmez. Fakat, her seçim döneminin kendine özgü bir tablosu, yarattığı bir hava, emekçiler cephesinden ifade ettiği anlam, dönemlere ve gelişmelere bağlı olarak sürekli değişir. Bu değişim de en temelde ne söyleyeceğimizi değil ama nasıl söyleyeceğimizi, neyi öne çıkaracağımızı, hangi boyutuyla gündeme taşıyacağımızı belirlerken dikkate almamız gereken hususlardır. Bu aynı şey 1 Mayıs’lar ve tüm diğer kampanyalar için de geçerlidir.

Özetlersek; bir kampanyanın başarısının en temel ölçütü, ele aldığı sorunu-konuyu gündemleştirmeyi başarıp başarmadığı, hedef kitlesi üzerinde bir etki bırakıp bırakmadığıdır. Başka bir deyişle, kitlelerin aklında kalıp kalmadığıdır.
Sözkonusu olan siyasal bir kampanya olduğuna göre, kitleleri harekete geçirip geçirmediği en temel ölçüt olmak durumundadır. Kitleleri harekete geçirmek için ise, taktik planda önüne o verili koşullarda gerçekleştirilebilecek bir hedef koymalı (ya da gerçekleştirmek üzere bir hedef belirlemeli), özlü ve etkili bir propaganda içeriğine sahip olmalı ve bunun ifadesi olan çarpıcı bir şiara-talebe dayanmalı, döne döne bunu öne çıkarmalıdır.

İkincisi; örgütsel ve teknik planda ön hazırlık çalışmalarının zamanında ve eksiksiz yapılmasının önemidir. Söz konusu olan kampanya olunca hazırlıklar da çok yönlü olmak durumundadır. Kampanyanın siyasal çerçevesinin ve hedeflerinin önden belirlenip ortaya konulması, çalışmaya katılacak güçlerin bu temelde eğitilmesi, çalışma gruplarının özel bir tarzda hazırlanması, kampanyanın bir plana ve daha somut bir takım hedeflere bağlanması, kullanılacak araçların önden hazırlanması, yapılacak eylem ve etkinliklerin belirlenmesi vb... Sonraya bırakılan her işin, belirsiz bırakılan her bir meselenin kampanyanın hızını ve temposunu düşürmekle kalmayıp, niteliğini de düşürdüğünü unutmamalıyız.

Üçüncüsü; belirlenen hedefleri gerçekleştirmeye dönük olarak ortaya konulacak pratik çaba, ısrar, inisiyatif ve özellikle de örgütsel yaratıcılıktır. Ön hazırlıkların zamanında ve gereğince yapılması durumunda, ortaya konacak çabanın verimi ve düzeyi de kuşkusuz ki artar. Fakat bu kendiliğinden de olmaz. Kampanya deneyimlerimiz, özellikle örgütsel işlerlik, örgütçü bakış, yaratıcı pratik bakımından aşmamız gereken önemli bir mesafe olduğunu göstermektedir.

Bu sorunu biraz daha açalım.

Kampanya çalışmasının ön hazırlık sürecinden başlayarak sıkı bir şekilde örgütlenmesi, onun yaratacağı politik etkinin, ortaya çıkaracağı imkanların kendiliğinden değerlendirileceği, bu imkanların kendiliğinden bize akacağı anlamına gelmez. Gerekli tüm koşullar yerine getirilerek ekilmiş bir ürün, iyi bir hasat yapılmaz ve özenle toplanmazsa eğer harcanan emekler boşa gider. Ve maalesef biz de yaptığımız çalışmanın sonuçlarını toplama aşamasında ciddi yetersizlikler yaşanmaktadır. Deyim yerindeyse ektiğimiz ürünün çok azını topluyor, geriye kalanları yeterince değerlendiremiyoruz. Ancak zamanında yapıldığında verimi alınacak bu işi, sonrasına erteleyerek heba ediyoruz. Son dönmelerde bir parça değişmekle birlikte, bu tablo, esası itibarıyla hala da temel bir zaaf ve yetersizlik alanı olarak karşımızda durmaktadır. Son duml;nemlerde yürüttüğümüz kampanyalar için haklı olarak yaptığımız “güçlü ve yaygın bir çalışma yürüttük” değerlendirmesi, gelinen yerde elde edilen somut, örgütsel kazanımlar üzerinden de genellenebilmelidir. İddialı, ısrarlı ve etkili bir çalışma derken esas olarak bunu kastediyoruz.

Dördüncüsü; kampanya dönemleri boyunca yoğun biçimde yerine getirdiğimiz propaganda faaliyeti ile ve eylem-etkinlikler arasındaki açı farkını kapatmak konusunda özel bir şekilde yoğunlaşmaktır. Bir başka biçimde ifade edersek, propagandayı kendi başına bir amaç olarak değil, eyleme ve örgütlenmeye hizmet eden, bunu kolaylaştıran bir faaliyet olarak örgütlemeyi başarmaktır. Bu, bir yanıyla yapılacak bazı eylem ve etkinlikleri önden gündemimize almak, somut bir plan ve takvime bağlamak demektir. Yani, bizim ön ayak olacağımız ve kitleleri çağıracağımız eylemleri örgütlemek görevidir. Diğer yanıyla, somut gelişmelerin ortaya çıkardığı imkanları değerlendirmek, sınıfın bağımsız eylemini örgütleme cüreti ve yeteneği gösterebilmektir.

Bugünkü koşullarda merkezi düzeyde sınıfın bağımsız eylemini örgütleyecek olanaklardan ve güçten yoksunuz. Fakat bu, kendi güç ve olanaklarımız ölçüsünde bir takım eylem ve etkinlikler örgütlememizin önünde engel değildir. Yakalamış olduğumuz gelişme düzeyi, daha yaygın ve daha güçlü eylem ve etkinlikleri örgütlememizi dayatıyor. Yeni dönemin ölçütlerinden biri de bu olmak durumundadır.

Öte taraftan, buna paralel olarak, işçi ve emekçilerin geliştireceği bağımsız ve kendiliğinden eylemlere hiçbir biçimde gözümüzü kapatmamalıyız, kapatamayız. Her durumda ve her dönemde, koşullara ve sınıf hareketinin düzeyine bağlı olarak, sınıfın önüne bir takım hedefler koyuyoruz. Olanakları ve fırsatı yakalandığında bu türden eylemlerin sürükleyicisi olmayı başarmalıyız. Bunu ise ancak böylesi dönemlerin, çok yönlü kampanyaların ders ve deneyimleriyle donanan kadrolar başarabilir.

Sonuç olarak; üzerinde çalışma yürüttüğümüz, müdahale konusu yaptığımız sorunlar, mutlaka sınıfın ve toplumun gündeminde zaten bir yer tutuyor, sınırlı da olsa bir takım tepkilere konu oluyor. Uygun koşullarını bulduğunda, emekçi yığınlar bu tepkilerini kendiliğinden eylemlere de dönüştürüyorlar. Propaganda ve ajitasyon, bu tepkileri ve hoşnutsuzlukları açığa çıkarma ve belli bir yön verme faaliyetidir bir bakıma. Biz bunu başarabiliyoruz. Propagandayı belli bir düzeyden yapmayı başaran bir parti olarak bugünkü ihtiyaç, kendiliğinden biriken tepkileri eyleme, propaganda-ajitasyon çalışmasıyla yakalanan ilgi ve ilişkileri örgütlülüğe dönüştürmeyi özel bir tarzda gözetmektir.

Beşincisi; kampanyanın etkisini artıracak ajitasyonel araç, biçim ve yöntemleri daha sık ve daha kapsamlı olarak kullanabilmeliyiz. Hemen her çalışma döneminde karşımıza çıkan bu sorunu çalışma boyunca her yönüyle ele almalıyız

Altıncısı; kampanya süresince temel yayınlarımızın en etkili biçimde kullanımıdır. Kampanyanın en temel araçlarından biri öncelikle yayınlarımızdır. İçeriğiyle, kullanımı ve yarattığı atmosferle, dolaysız biçimde kampanyaya hizmet etmesi büyük bir önem taşıyor. Tüm yayınlarımız hem kampanyanın taşıyıcısı hem de yönlendiricisi olabilmeli, kampanyaya konu olan gündemleri en etkili bir tarzda ve sürekli olarak işlemelidir. Özellikle ortaya çıkan olumlu deneyimlerin genelleştirilmesi, ortaya çıkan sorunlara ışık tutan bir yayın içeriğiyle zenginleştirilmesi, pratik çalışma içindeki yoldaşlarımıza yayını bu cepheden beslemek ve kullanmak gibi bir sorumluluk yüklemektedir.

(TKİP Merkez Yayın Organı Ekim’in
Mayıs 2004 tarihli 236. sayısından alınmıştır...)