DİSK 12. Genel Kuruluna doğru...
Uzlaşmacı-bürokratik sendikacılığın iflası!
4 yıl sonra DİSKin 12. Genel Kurulu 4-6 Haziran tarihlerinde gerçekleşecek. Kongre sermaye saldırılarının azgınlaştığı bir dönemde gerçekleşiyor. Geçen 4 yıllık süreç, işçi sınıfı açısından son derece yıkıcı sonuçlar yaratmıştır. 2000-2001 krizi ile birlikte işsizlik daha da arttı, ücretlerde ciddi bir düşüş yaşandı, sosyal haklar daha fazla tırpanlandı. Yaşam işçi sınıfı ve emekçiler açısından daha da katlanılmaz hale geldi. Özelleştirme ile kamu işyerlerinin bir kısmı kapandı, bir dizi işletme ise sırada beklemektedir.
Kuşkusuz bu süreçte gerçekleşen en kapsamlı saldırı 4857 sayılı yeni kölelik yasası oldu. Böylelikle işçi sınıfı, kuralsız çalıştırılmanın önünün açılmasıyla modern köle haline getirildi, 150 yıl önce kazanılmış hakları bir çırpıda ellerinden alındı.
Böylesine yoğun saldırıların yaşandığı bir süreçte sendika bürokratları sınıfın çıkarlarını savunacakları yerde sermayenin sınıf içindeki ajanları olduklarını bir kez daha kanıtladılar. Bu süreçte sendikal ihanet çizgisi daha da derinleşti. Bunun doğal sonucu olarak sendikalar güç kaybetti, sendikal örgütlülük dibe vurdu, işçi sınıfının sendikalara güveni iyice azaldı.
Kuşkusuz sendikal ihanet şebekesinin bir ayağını da DİSK bürokratları tutmaktadır.
Şanlı tarihin gölgesine sığınanlar
ihanette sınır tanımıyorlar!
90lardan bugüne DİSKin her geçen gün daha da zayıfladığını, son 4 yıllık sürece baktığımızda sendikal bürokrasinin ihanetini DİSK içinde de derinleştirdiğini söyleyebiliriz. Ortada DİSKin ve DİSKe bağlı sendikaların son 4 yılına ilişkin vahim bir tablo var. Bağlı sendikaların büyük çoğunluğunda örgütlülükler zayıfladı. Toplusözleşme süreçleri ihanetle sonuçlandı. İşten atılmalara göz yumuldu, hatta tensikatlar sendika eliyle yapılır hale geldi. Kölelik yasası geçmeden sözleşmelere esnek üretim girdi. Ücretlerde ise ciddi oranlarda erime yaşandı.
Özellikle kölelik yasasının geçmesinden sonra örgütsüz işyerlerinden sendikal örgütlülük yönünde bir hareketlilik yaşanırken, birçok yerde girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Bu olanaklar değerlendirilemezken yüzlerce işçi işini kaybetti Yaşananları daha da uzatabiliriz. Ancak kölelik yasasının çıkışı sırasında DİSKin tutumu herşeyi açıklamaya yeter. DİSK yöneticileri, sadece DİSKe üye işçilerin değil, tüm Türkiye işçi sınıfının kaderini belirleyecek bir yasaya, ihanet belgesinin altına imza atmışlardır.
Bu süreçte DİSKin aldığı tutum utanç vericidir. Bilim Kurulunun hazırlamış olduğu iş yasası henüz yasalaşmadan, 26 Haziran 2001 tarihinde Türk-İş, DİSK ve Hak-İş yöneticileri patronlar ve hükümetle oturup yasayı kabul ettiklerine dair bir protokol imzalamışlardır. İşçi sınıfının yılları bulan kazanımları bizzat sınıf hainleri tarafından altın tepside sermayeye sunulmuştur. Altına imza attıkları yasaya karşı eylem yapmak görevi de solcu DİSK bürokratlarına düşmüştür. Eylem biçimleri ise karalar giyinerek yasanın meclisten geçişini izlemek olmuştur.
Bu vahim tablo, ne yönetimlerin çalışmamasıyla, ne sermayenin her geçen gün artan saldırılarıyla açıklanabilir. Ne de ihanet süreci son 4 yıla sıkıştırılabilir. Bu tablo DİSKteki mevcut sendikal anlayışın doğal bir sonucu, dibe vurmuş halidir.
Uzlaşmacı sendikacılık değil
sınıf sendikacılığı!
1980lerden sonra Türkiye sol hareketinde ideolojik anlamda yaşanan kırılma DİSKe de yansımıştır. Çağdaş sendikacılık (özünde uzlaşmacı, işbirlikçi sendikacılık) biçiminde yaşanan bu kırılma sınıf mücadelesi yerine uzlaşmayı ilke edinen, talepler için mücadele yerine masabaşı anlaşmaları öne çıkartan bir DİSK yaratmıştır. Burada işçiye güvenmek yoktur. Patronun iyiniyeti belirleyicidir. Bu anlayış doğallığında sendikayı bir sınıf örgütü olmaktan uzaklaştırmış, sivil toplum örgütü, sosyal uzlaşı örgütü derekesine indirgemiştir. Eskinin bir dizi yöneticisi de devlet eliyle bürokratlaştırılmış, sendika içi bir kastlaşma yaratılmıştır.
Açıktan savunulan ve bayraklaştırılan çağdaş sendikacılık anlayışı gelen basınçlar sonucu bugün inkar edilmekteyse de özünde değişen bir şey yoktur. Bu zihniyet, bu anlayış, DİSKin iliklerine kadar işlemiştir. DİSKin bir sınıf örgütü, bir sınıf sendikası haline gelmesi için bu sendikal anlayışla mücadele etmek en önemli görevlerden biridir.
Emeğin Avrupası değil,
enternasyonal sınıf dayanışması!
Sınıf uzlaşmacı bir örgüt haline gelen DİSK, sermaye ve uluslararası sermaye ile kurduğu bağlardan kaynaklı AByi savunur bir pozisyona gelmiş, yine gelen basınçlardan kaynaklı yer yer bu tutumdan çarkedebilmiştir. Gelinen aşamada DİSK, ortak bir uzlaşı formülü ortaya atmış, Emeğin Avrupasını savunmaya başlamıştır. Kuşkusuz bunun arkasında DİSKin işçi sınıfının çıkarlarından bakmaması, sermaye ve uluslararası sermaye ile uzlaşma çabaları bulunduğu gibi, Avrupa sendikal hareketinin de etkisi vardır. Avrupada bir dizi sendika, işçi sınıfının sorunlarını sınıf mücadelesi yerine AB Komisyonunda sosyal dialog merkezi ile çözmeye başlamıştır. Sınıf örgütünden geriye sadece sivil toplum örgütü anlayışı kalmıştır. DİSKin de Avrupa sendikal hareketi ile kalıcı bağları bulunduğunu bir kez daha hatırlatalım.
Genel Kurul yaklaşırken
DİSK, Genel Kurula bu sendikal anlayışın ve bürokratik yapılanmanın yarattığı sorunlar ve işçi sınıfı adına yolaçtığı yıkıcı sonuçlarla girmektedir.
Genel kurullar sendikaların en üst yetkili organlarıdır. Sendikal mücadele sorunlarının tartışıldığı, çözüm yollarının üretildiği, mücadele programlarının tartışıldığı kürsüler olmak zorundadır.
DİSKin kongresinde DİSKin süreci masaya yatırılmalıdır. Uzlaşmacı-bürokratik sendikal anlayışlarla köklü bir hesaplaşma yaşanmalıdır. Herşeyden önce sorunlar doğru yerde aranmalıdır. DİSKin bir önceki Genel Kurulundan bu yana bir yönetim krizi yaşandığı biliniyor. Yöneticilerin bir kısmının görevlerini terkettiği de biliniyor. Kuşkusuz bir örgüt için yönetsel mekanizmanın niteliği, iç bütünlüğü, çalışma disiplini/uyumu önemlidir. Bunların da tartışılması gerekir. Ama burada asıl sorun sendikal çizgi sorunudur. Uzlaşmacı bürokratik anlayış ve bu anlayışı temsil edenler defedilmediği sürece, sınıf sendikacılığı çizgisi izlenmediği sürece, DİSKin sınıf adına bir örgüt olarak yaşam bulma şansı yoktur.
Tüm olumsuzluklara rağmen DİSK yönetiminin elini son 1 Mayısta aldığı tutum güçlendirmiştir. Devletin çizdiği sınırların dışına çıkılmış, kararlı, meşru bir mücadele çizgisi izlenmiştir. DİSK bu konuda yer yer yalpalamasına rağmen tutarlı bir çizgi izlemiştir. Son 1 Mayısta aldığı tutumu anlamlı bulmakla beraber DİSKin çizgisi payına bir değişikliği ifade etmediğini belirtmekte fayda var. Genel Kurul öncesinde, içeriden gelen ilerici ve devrimci güçlerin basıncı bu kararı almasına neden olmuştur. Kuşkusuz ki bu tablo tüm DİSK üye ve yöneticilerine heyecan vermiştir. Kendilerinin unuttukları, fiili-meşru mücadelenin gücünü görmüşlerdir.
Koltuk hesapları ve pazarlıklar değil,
mücadele programı temelinde ilkeli birliktelik!
Kuşkusuz Genel Kurulda DİSKin yeni yönetimi belirlenecek. Sendika kongrelerinde koltuk eksenli kavgalar ve pazarlıklar daima yaşanır. Buna dair tablonun ne olduğu konusunda net bir bilgimiz olmasa bile bir takım pazarlıkların önden yapıldığını/yapılacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Büyük ihtimalle tek liste halinde seçime girilecek. Kuvvetle muhtemel, sol-sosyalist güçlerin de içinde olacağı bir yönetim şekillenecek. (Seçim günü herşeyin değişebileceğini bir an bile aklımızdan çıkarmamak gerekiyor.) Mevcut sendikal anlayışla hesaplaşmadan, ihanetlerin hesabı sorulmadan sadece koltuk kaygılarıyla yapılacak bir ittifak sınıf hareketine bir şey kazandırmayacaktır. Tam tersine sol-sosyalist etiketlerle mevcut statükonun devamına hizmet edilerek sınıf hareketinde yeni kayıplara yol açacaktır.
DİSKli işçiler görev başına!
Bugün, işçi sınıfı söz ve karar hakkına sahip değilse, eğer sendika ağaları istedikleri şekilde hareket ediyorlarsa, bu, işçilerin örgütsüzlüğü ve dolayısıyla güçsüzlüğünden kaynaklıdır. Bu duruma karşı yapılması gereken tek şey tabanda örgütlülüklerimizi yaratmaktır. İşçi sınıfının geleceğine sahip çıkmasının, bürokratları defedip sendikalarına sahip çıkmasının tek yolu, işyerlerinde yaratılacak bağımsız taban örgütlülüklerinden geçmektedir. Sendikalarımızın gerçek birer sınıf örgütü olmasını, yönetiminde de işçilerin olmasını istiyorsak, yapılması gereken taban örgütlülüklerimizi bugünden oluşturmaya başlamaktır.
Kurulda NATOya ve ABye karşı alınması gereken tutum ne olmalı?
İçinden geçmekte olduğumuz dönemde DİSK Genel Kurulunun başarısının en önemli ölçütü, gündemdeki somut gelişmelere dönük alınacak kararların niteliğidir.
DİSK Genel Kurulu, geçmiş mücadeleci geleneğe sahip çıktığını ortaya koymak istiyorsa, bunu kuru açıklamalarla değil, NATO Zirvesinin toplanacağı günlerde iş bırakma eylemlerini gündemine alarak gösterebilir. O günlerde hiç değilse örgütlülüğün güçlü olduğu bir dizi işyerinde üretim durdurulmalı ve işçiler alanlara çağrılmalıdır. Genel Kurul NATO Zirvesini tartışacaksa bu yönüyle tartışmalıdır. Yoksa NATOnun ne kadar kötü olduğu, halklara ne getireceği en azından konuyla ilgilenenler tarafından bilinen şeylerdir ve bir de Genel Kurul sonuç bildirgesinde kınanması hiçbir şeyi değiştirmeyecektir.
AB gündemi için de aynı şey geçerlidir. Önümüzdeki günlerde sendikal hak ve özgürlükleri düzenleyen yasaların tartışmaya açılması nedeniyle başlayacak eylem ve etkinliklerin gündeme gelecek olması DİSK Yönetim Kurulu tarafından, Genel Kurulun Şubattan Hazirana ertelenmesinin gerekçelerinden biri olarak gösterilmiştir. Her ne kadar Şubat Haziran arası dönemde DİSKin bu türden eylem ve etkinliklerine kimse tanık olmasa da bu konuda da eylemli bir sürece girilmesi gerektiği ortadadır. Yeni sendika, grev ve toplu sözleşme yasaları da işveren ve hükümetle birlikte oluşturulmuş bilim kurulu tarafından hazırlanmıştır. Genel kurul DİSKin bu bilim kurulundan çekildiğini karar altına almalıdır. Bu yasalardaki değişiklikler tıpkı geçen yıl kabul edilen kölelik yasasında olduğu gibi ABye um çalışmaları kapsamında gündeme getirilmiştir. DİSK Genel Kurulu, çalışma yaşamıyla ilgili yasalarda, Avrupa Birliğinin dayatmaları doğrultusunda değişiklikler yapılmasını onaylamadığını açıkça ilan etmelidir.
|