29 Mayıs'04
Sayı: 2004/21 (13)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme ve siyonizme karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Barbarların NATO Zirvesi için İstanbul'da fiili sıkıyönetim...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO karşıtı eylem ve etkinliklerden...
  NATO dağıtılsın!
  DİSK 12. Genel Kurulu'na doğru...
  DİSK Genel Kurulu öncesi sendika yöneticileriyle konuştuk...
  Sermaye işbirlikçisi sendika ağaları yeni saldırılar için mesaide!
  Erdoğan TOBB Genel Kurulu'nda işsizliğe çare buldu!
  Gericilerin Çağlayan mitingi ve EMEP
  Yaz dönemi çalışmasının çok yönlü gündemleri
  Ekim'in Mayıs 2004 tarihli 236. sayısı çıktı...
  Devlet-mafya-futbol üçgeni...
  Ebu Garib'ten Ulucanlar'a...
  "Pişmanlık yasası" yeni hazırlanan TCK ile süresiz hale getiriliyor...
  Siyonist cellatlar Filistin'de etnik temizlik yapıyor
  Filistin halkıyla dayanışmayı yükseltelim!
  Irak'taki işkence vahşeti bakanlık onaylı!
  Arap Birliği Zirvesi...
  Uluslararası hareket...
  EMEP'ten düzenle barışmanın yeni adımları...
  Edirne şenliğinde polis terörü...
  YÜT 8. Geleneksel Bahar Şenlikleri...
  Basından...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Barbarların NATO Zirvesi için İstanbul’da fiili sıkıyönetim...

Emperyalist haydutların ve yerli haramilerin
korkusu nedensiz değil!

Basına yansıdığı kadarıyla NATO Zirvesi’ne 33 üye ülkenin ve NATO ile ortak hareket eden devletlerin üst düzey yöneticilerinden oluşan 3500 delege katılacak. Bunların 50’den fazlası devlet başkanı ve başbakan gibi haydut şeflerden oluşacak. Elebaşı ABD heyetinin 1000 kişi civarında olacağı tahmin ediliyor. Zirveyi izleyecek basın çalışanlarının da 3500 civarında olması bekleniyor.

Zirve için ne tür güvenlik önlemlerinin alındığı-alınacağının sık sık işlenmesi de ihmal edilmiyor. Üst düzey haramileri, kendi korumaları dışında özel olarak eğitilmiş 1500 kişi koruyacak. ABD heyeti kendisi için 12 zırhlı makam arabası ile elektronik karıştırıcılı ve patlayıcı sensörlü araçlar getirecek. Türkiye’nin de zirve için 500 zırhlı araç satın aldığı söyleniyor. Yansıtılan rakamlara göre zirve için 20 binden fazla polis görev yapacak. Habitat Vadisi’nin hakim noktalarına onlarca keskin nişancı yerleştirilecek vb.

Yazılıp çizilenlerden ve yer yer yetkililerin açıklamalarından da görülebileceği üzere, İstanbul’da adı konmamış fiili bir sıkıyönetim hali var. Okulların erken tatili, Eminönü, Beyoğlu, Beşiktaş, Şişli ilçelerinde nikahların iptali, bu ilçelerde ikamet eden 300 bin kişinin güvenlik taramasından geçirilip fişlenmesi, bölgede çalışanlara emniyet tarafından özel kimlikler verilmesi, sakıncalı sayılanların ücretsiz izne çıkarılması vb.’den tutun da tüm bölgenin uydu destekli kameralarla donatılmasına kadar bir dizi faşist terör uygulamasını içeriyor sıkıyönetim. Binalarda, sokaklarda yapılacak en küçük değişiklikler uydulardan anında kontrol ediliyor. Su altında balık adamlar, sokaklarda CİA, MI6, MOSSAD, MİT ajanları çoktandır cirit atıyor.

Güvenlik önlemi kisvesi altında uygulanan sıkıyönetim hali, ağırlaştırılarak devam edecek. Zirve süresince birçok bölge trafiğe kapatılacak, İstanbul semalarında helikopterler uçacak. Şayet son anda değişmezse toplantının yapılacağı mekanın, Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nın çevresinde 30 km yüksekliğe kadar uçuşlar yasak olacak. Tüm Türk hava sahasını Pentagon denetleyecek.

Bu bilgiler özellikle medyatik cazibesi olduğu için burjuva basında (örneğin Milliyet’de) ayrıntılı bir şekilde yeraldı. Çeşitli yanları öne çıkarılarak işlenmesi sürdürülüyor. Fakat bir de hiç yer almayanlar ya da çok çok kıyıda köşede kısa kısa geçiştirilenler var. Örneğin devletin terörist kuvvetlerinin eylemlere yönelik saldırıları ancak bazı gazete ve TV’lerde kısaca işleniyor. Demokratik hak ve özgürlüklere yönelik kısıtlamalar, yasal kurum, dergi ve gazete büroları, kitle örgütleri, kişilere yönelik tutuklama furyası ya hepten görmezden geliniyor ya da Nisan ayı başlarında olduğu gibi “terör örgütüne, hücre evlerine kapsamlı operasyon” gibi yalanlar eşliğinde sunuluyor. Gerici-dinci oluşumlara yönelik operasyonlar ise zirve için estirilen devlet terörün&uul; meşrulaştırmanın dayanağı yapılıyor.

Korkak haydutların korku terörü

Haydut şefleri rahatlatmak için uygulanan sıkıyönetim önlemlerinin burjuva medyada sermaye iktidarının gücüne gösterge olarak işlenmesi, elbette kitlelerde, toplumsal muhalefette korku havası yaratmak amaçlıdır. Aylar öncesinden başlayarak gemi azıya alan devlet terörü ve faşist baskılarla, NATO Zirvesi’ne karşı hareket halinde olan kesimlerin hiç değilse belli bir kısmının sindirilebileceği hesaplanıyor. Diğer yandan bu hareketi pasifist çizginin etkisinden kurtarmaya, ona devrimci-militan özellikler kazandırmaya çalışan devrimci öğeler “temizlenerek”, kitle eylemlerinin etkisizleştirilmesi hedefleniyor. Sonuçta NATO’ya salt anti-militarizm ya da genel bir savaş karşıtlığı sınırlarında tepki gösteren, kitlelerin daha ileri tepkilerini, eylem biçimlerini kendi barışçıl, geri çizgilerinde tutmaya çalışan çevreler, militan antimperyalistlerin olmadığı koşullarda fazlaca bir rahatsızlık verecek değiller.

Tepeden tırnağa bir savaş ve saldırı aygıtının karşısına barışçıl sınırların ötesine geçmeyi hedeflemeden çıkmanın kimin nezdinde bir hükmü olabilir ki? NATO’yu anti-emperyalist, devrimci bir savaşım bilinciyle, militan bir mücadele hattıyla karşılamadıktan sonra en çekici sloganların bile bir anlamı olmaz. Böylesi bir muhalefetin ancak emperyalist haydutların dudak kenarında alaycı bir tebessüm yaratmak kadar etkisi olabilir. Doğal olarak bu denli sıkı önlemlerin arkasında emperyalist haydutların ve yerli uşaklarının daha farklı ve esasa dair korkusu yatıyor. Ve bu fazlasıyla haklı bir korku.

Korkunun bir yanı, ne kadar gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinden bağımsız olarak, elbette haydutlara yönelik bireysel şiddet eylemleri ile ilgilidir. Ne var ki sıkıyönetim uygulamalarında, “zirve güvenliği”ne verilen önemde esas etkeni bireysel şiddet eylemlerinden duyulan korku oluşturmuyor. Sıkıyönetim temelde işçi-emekçi kitlelerin, gençliğin militan sokak eylemlerini baştan engellemeye dönüktür. Zira egemenler suikastlere, bombalamalara karşı ne denli hassas olurlarsa olsunlar, sistem için asıl kaygı verici olan gelişme kitlelerin militanlaşması, kitle hareketinin gelişip devrimci kanallara akmasıdır. Bireysel şiddet eylemlerinin egemenler tarafından her defasında “terör” demagojisinin, buradan da faşist baskı ve terörü tırmandırmanın malzemesi yapılabildiği bugünkü koşullarda, sistemin efendileri açısından da kitlelerin mücadeleye kanale edilmesinden, hareketin kitlesel olarak militanlaşmasından daha ürkütücü bir şey yoktur. Sonuçta bugün silahların, bombaların, iktidarlara karşı savaşın sınıf ve emekçi kitlelere maledilmesinin yolu buradan geçmektedir. Bunu herkesten çok egemenler biliyor ve buna göre hareket ediyorlar. O yüzden NATO Zirvesi’ne karşı, militan özellikler taşıyan irili ufaklı her kitle eylemi aylardır polisin ve yargının terörüyle karşılanıo.

Öte yandan NATO Zirvesi boyunca, Türkiye’deki sermaye iktidarının emperyalist efendileri nezdinde yeterliliği sınanacak. Ordusu, polisi, medyası, hükümeti vb. ile sermaye devleti en küçük bir olumsuzluğa meyil vermemeyi, belki de ünlü korkak Bush’tan daha çok önemsiyor. Bu arada sermaye devleti, “teröre karşı mücadele”de ne denli maharetli olduğunu dünya aleme gösterme fırsatını da kaçırmamaya çalışıyor. Böylelikle hem efendilerinin takdirini kazanacak hem de en temel ihraç malzemesi olan silahlı kuvvetleri için yeni pazarlar bulacak. Olumsuz bir gelişme, olay vb. ise tüm hayallerinin geçici bir süre de olsa yıkılması demektir. Tüm bunlardan ötürü belki de korkunun en büyüğünü Türk devleti yaşıyor. Ne de olsa onlarca trilyonun bu işe ayrılması, ancak kralın güvenliğini kraldan &cdil;ok önemseyenlerin işi olabilir.
Türkiye’deki haramiler payına ne korkuların ne de uygulanan sıkıyönetimin bir şaşırtıcılığı yok elbette. Onlar sömürücü, işbirlikçi kimliklerine, korkulu yüreklerine uygun bir hazırlık yapıyorlar. Emperyalist efendileri için abartılı bir sorumlulukla hareket ediyorlar. Türkiye işçi sınıfı, emekçi ve ezilen kitlelere, gençliğe ve dünya emekçilerine, işgal, işkence ve katliamlar altında onurluca direnen Ortadoğu halklarına karşı daha büyük bir sorumluluk düşüyor. NATO Zirvesi’ne karşı bu sorumluluğa uygun bir hazırlık, işçi ve emekçiler cephesinden henüz tam olarak yapılmayanı yapmayı, Haziran ayını eylemlerle, gösterilerle tutuşturmayı, faşist baskı ve terör uygulamalarını gene fiili mücadeleyle göğüslemeyi gerektiriyor. Ancak böylesi bir mücadele hattıyla yapılan hazırlıklar, emperyalist haydutların ve yerluşaklarının korkularını gerçeğe dönüştürecek bir eylem gücü ve iradesi yaratılabilir.