1 Mayıs'04
Sayı: 2004/17 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne Denizler'in anısından güç ve ilham alarak hazırlanalım!
  Geleceğin devrimci 1 Mayıslar'ına doğru!..
  12 Eylül ürünü cübbeli faşist terör aygıtı olarak DGM'ler...
  Varşova polis işgali altında!
  Telekom'da özelleştirme süreci başladı!
  Emperyalizme karşı mücadele programı ve EMEP
  BDSP'nin "İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!" pikniği başarıyla gerçekleştirildi...
  Mamak BDSP 1 Mayıs çalışmalarından...
  "Kamu Reformu", sendikalar ve KESK'in tutumu
  TKİP, geçmişin devrimci mirasının biricik gerçek savunucusu ve temsilcisidir
  Irak halkı emperyalist barbarlığa teslim olmuyor
  Siyonistler Arafat'ı ölümle tehdit ediyor!
  İsrail barışın bedelini ödemek istemiyor"
  ABD emperyalizminin Kosova planları
  Medya: "Güç bende artık"!
  Eğitim-Sen Ege Bölge toplantısı yapıldı...
  Kıbrıs ve Annan Planı
  Bültenlerden...
  Bir roman: "Direnen Haliç"
  İsrail: Bir Büyük Cephanelik
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
AB emperyalizminin Kosova planları

Yugoslavya’ya yönelik emperyalist saldırganlığın beşinci yılında bölgede “sukünet” sağlamak bir yana, çatışmalar yeni boyutlar kazanıyor. Mart ayında Kosova’da yaşanan çatışma ve 19 kişinin yaşamını yitirmesi, batılı emperyalist hükümetleri “yeni önlemler” tartışmasına yöneltti. Bu son çatışmada, Sırplara ve diğer azınlıklara yönelik saldırının yanında BM araçları ile Kosova’daki yönetim misyonu (UNMİK) binası da doğrudan hedef seçildi.

Kosova Arnavutları “ayaklanma”nın gerekçesi olarak, bağımsızlık ve ekonomik yardım vaadlerinin yerine getirilmemesini gösterdiler. Bu çatışmaların ateşi soğumadan, 17 Nisan’da Ürdünlü bir güvenlik görevlisi ile iki ABD’li polis çıkan bir çatışmada yaşamını yitirdi.

Bu son gelişmeler üzerine AB merkezlerinde Kosova sorununa yönelik plan ve öneriler tartışılmaya başlandı. AB Kosova’ya geniş bir yönetim özerkliği tanıyacak, ama esas sorumluluğu kendisi üstlenecek! Bu planın gerçekleşmesi, yani Kosova yönetiminin doğrudan AB’ye verilmesi için, BM Güvenlik Kurulu’ndan bu yönde karar çıkartması istenilecek.

Son çatışmalar ışığında Avrupa Parlamentosu’nun bu ayın başında yaptığı toplantıda, Kosova’nın kesin statüsünün tartışılarak karara bağlanması gerekliliğinin altı çizildi. AB’nin planları gözetildiğinde, yaşanan çatışmalar sadece bir gerekçe teşkil ediyor. NATO ve BM’nin bilgisi çerçevesinde Kosova’da Arnavut olmayan gruplara karşı etnik bir saldırının sistemli olarak hazırlanıp uygulandığı biliniyor. AB’nin Kosova’ya yönelik son planı ise, çok kültürlü, etnik çoğulcu bir Kosova inşa etmenin geçmişte kaldığını gösteriyor.
Kosova’ya yönelik planlar, hafta başı Brüksel’de Bosna-Hersek’e yönelik alınan kararla netlik kazandı. AB emperyalistleri yoğun bir tartışma sonucunda, Bosna-Hersek’in güvenliği sorumluluğunun bu yılın Aralık ayından itibaren NATO’ya bağlı SFOR askeri güçlerinden alınarak, AB askeri yapısına devredilmesi kararlaştırıldı. Bu görev için AB Brüksel’de ayrı bir komando karargahı oluşturacak.

Brüksel’de yapılan açıklamaya göre, görev alacak 7 bin askerin 1.800’ünü Alman askerleri oluşturacak. NATO’dan bağımsız askeri bir komando yapılanması oluşturarak önce Bosna-Hersek, ardından Kosova’nın askeri denetimini üstlenecek olan AB, militarist bir güç olarak büyüme yönünde önemli bir adım atmış oluyor. Makedonya ve Kongo’nun ardından Bosna-Hersek ve Kosova adımlarıyla AB militarist misyonunu yayıyor.

“Avrupa Piriştina’da doğdu”

Bir Fransız aylık derginin (Bastille-Republique-Nations) redaktörü, Yugoslavya’ya yönelik emperyalist saldırganlığın 5. yılında yaptığı değerlendirmede, Avrupa’nın Piriştina’da doğduğunu belirterek; AB’nin Yugoslavya savaşı ile kendi “emperyalist-militarist” kimliğini oluşturduğunun altını çiziyor.

‘99 yılında Yugoslavya’ya yönelik saldırganlık, AB emperyalizminin stratejisi açısından bir dönüm noktası oldu. II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya ilk kez -anayasasında yasak olmasına rağmen- başka bir ülkeye karşı saldırgan bir askeri operasyona doğrudan katılarak aktif rol aldı. AB hükümetleri ‘91 yılındaki Körfez savaşının tersine, ABD’den bağımsız olarak, “Avrupa kıtasında” zora son verilmesi için “ortak değerler” temelinde harekete geçtiler. “Liberal”, “eşit”, “hümanist” bir Avrupa’nın geleceğinin sağlanması için “totalitarizmin” son kalesi olan Yugoslavya’nın dağıtılarak varlığına son verilmesi gerekiyordu!

Aralık ‘91’de Almanya, Slovenya ve Hırvatistan’ı resmen tanıyarak, Yugoslavya savaşına doğrudan kapıyı açtı. İlk etapta Hırvatistan’ın tanınması rastlantı değildi. “Bağımsız Hırvatistan” devleti, Mussolini ve Hitler faşizminin doğrudan desteği ile, 1941 yılında inşa edilmişti. Katolik kilisesi ve faşist Utaşa hareketinin saldırıları sonucu bu dönemde yüzbinlerce Sırp katledilmiş, bu vahşi katliamların üstü emperyalist Avrupa tarafından örtülmüştü. 50 yıl sonra bağımsız bir Hırvatistan devleti Almanya ve Vatikan’ın desteği ile yeniden doğdu.

Bosna-Hersek kararı ve Kosova planlarının AB emperyalistlerinin izlediği stratejiyi hayata geçirme adımları olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmış bulunuyor.

AB’nin militarist bir güç olarak dünya sahnesinde yeralması Yugoslavya’nın parçalanmasını gerektiriyordu. Yugoslavya’nın İMF’ye bağımlı kılınması beş yıllık bir süre sonucunda tamamlandı. NATO bombardırmanı sonucu önemli sanayi komplekslerini yitiren Yugoslavya bugün tamamen tekellere bağımlı durumda.

Kosova’daki son çatışmalar ile ardından yaşanan gelişmelere buradan bakmak gerekiyor.



Kolombiya Chavez’e karşı savaş hazırlığında

Kolombiya’da yaşamının tehlikede olduğunu söyleyerek Venezuella’ya göç eden sol liberal politikacı Gloria Gatian, yaptığı açıklamada, uzun dönemdir Kolombiya’daki paramiliter güçlerin Kolombiya ordusu ve CİA uzmanları tarafından eğitilerek Venezuella’ya sızdırıldığını açıkladı.

Başkanlık için ikinci kez aday olacağını açıklayan yeminli anti-komünist Alvaro Uribe, tam bir ABD uşağı olduğunu gizlemiyor. Kolombiya’nın faşist yönetimi, sınırları ihlal ettiği gerekçesiyle, uzun süredir Venezuella’yı savaşla tehdit ederek gerginlik politikası güdüyor. Oysa, Kolombiya’da eğitilen paramilitarist çeteler Venezuella sınırını geçerek, yakın köylerde sistematik olarak terör estiriyorlar.

Paramilitarist güçlerin en büyük destekleyicisi büyük tarım tekelleri. Oligarklar, Hugo Chavez’i bölgenin en büyük tehlikeli kişisi olarak düşman ilan ettiklerini basına verdikleri ortak açıklamalarla belirtmişlerdi. Daha önce de Kolombiya karşı-devrimci ölüm timleri komutanı Karlos Kastano, Venezuella’da paramilitarist savunma komitelerini inşa çabasında olduğunu gizlememişti. Chavez yönetimi döneminde Venezuella’da yaşanan politik cinayetlerin büyük ölçüde bu gruplar tarafında gerçekleştirildiği kesinlik kazanmış bulunuyor. Bugüne kadar 100 köylü önderi bu katliamların hedefi oldu.

‘80’li yıllarda Honduras’ta oluşturulan kontra ordusunun Nikaragua’ya operasyonlar düzenlemesine benzer bir durum bu. Uribe hükümetinin Venezuella’ya yönelik bu karşı-devrimci politikasının gerisinde ABD emperyalizmi duruyor. ABD 2000 yılından bu yana 2 milyar dolar askeri yardım yapmış, gerillayı tasfiyeyi amaçlayan “plan Colombia” temelinde Kolombiya ordusunu bölgenin en etkili askeri gücü konumuna kavuşturmuştur. Son dönemde gerillaya karşı mücadele gerekçesiyle ordu 40 İspanya yapımı AMX-30 panzeri ile takviye edilerek, hazırlıklara hız verilmiştir.

Hiçbir gerekçe olmadan Uribe hükümeti, son toplantısında, “Bağımsız Amerika Devletleri Topluluğu”nun Venezuella’ya müdahalede bulunması konusunda karar çıkartmıştır. Bu topluluk ülkeleri ancak bir üye ülkede “demokrasi” tehlikede olduğu zaman müdahale hakkına sahiptir, ki Venezuella’da tam tersi bir durum sözkonusudur.

Venezulla hükümeti, Kolombiya’nın izlediği bu politikanın gerisinde ABD’nin baskı ve dayatmaları olduğunu belirtiyor ve Venezuella halkının böyle bir saldırıyı güçlü bir direnişle yanıtlayacağından kuşku duyulmaması gerektiğini vurguluyor.