1 Mayıs'04
Sayı: 2004/17 (09)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalist NATO Zirvesi'ne Denizler'in anısından güç ve ilham alarak hazırlanalım!
  Geleceğin devrimci 1 Mayıslar'ına doğru!..
  12 Eylül ürünü cübbeli faşist terör aygıtı olarak DGM'ler...
  Varşova polis işgali altında!
  Telekom'da özelleştirme süreci başladı!
  Emperyalizme karşı mücadele programı ve EMEP
  BDSP'nin "İşçilerin birliği, halkların kardeşliği!" pikniği başarıyla gerçekleştirildi...
  Mamak BDSP 1 Mayıs çalışmalarından...
  "Kamu Reformu", sendikalar ve KESK'in tutumu
  TKİP, geçmişin devrimci mirasının biricik gerçek savunucusu ve temsilcisidir
  Irak halkı emperyalist barbarlığa teslim olmuyor
  Siyonistler Arafat'ı ölümle tehdit ediyor!
  İsrail barışın bedelini ödemek istemiyor"
  ABD emperyalizminin Kosova planları
  Medya: "Güç bende artık"!
  Eğitim-Sen Ege Bölge toplantısı yapıldı...
  Kıbrıs ve Annan Planı
  Bültenlerden...
  Bir roman: "Direnen Haliç"
  İsrail: Bir Büyük Cephanelik
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
1 Mayıs’ta işçiler, emekçiler ve ilerici-devrimci güçlerle birlikte Saraçhane’deyiz...

Geleceğin devrimci 1 Mayıslar’ına doğru!..

Emek güçleri bu yıl 1 Mayıs’ı parçalı olarak kutlayacaklar. Kendi başına ele alındığında büyük bir zaafiyet olarak kabul edilebilecek bu tabloyu tersine çevirmenin yolu, Saraçhane’de yapılması kararlaştırılmış bulunan fiili ve meşru eylemi asgari bir başarıyla gerçekleştirebilmektir.

Herşeye rağmen politik bir kazanım

Sınıf ve kitle hareketinin parçalı ve dağınık tablosuna rağmen günlerce süren alan tartışmalarıyla alevlenen sorunlar, gelinenen yerde KESK ve DİSK’i fiili, meşruluğunu kendi haklılığından alan bir eylemi savunma noktasına getirmiştir. Bu herşeye rağmen gelecek için de sonuçları olabilecek önemli bir politik kazanım sayılmalıdır.

DİSK ve KESK’in, bugün sınıf hareketinin en büyük ihtiyacı olan devrimci mücadele anlayışına ve partiğine uygun bir sendikal çizgiyi temsil etmeklerini söylemey gerek yok. Dahası, yer yer kendi bünyelerinden çıkan ve kendilerini de basınç altına alan mücadeleci irade ve tutumlardan ürktükleri bilinen bir gerçekliktir. Hareketin talep ve ihtiyaçları ile devletin çizdiği icazet sınırları arasında sık sık sıkışan ve genelde tercihini devletin icezet sınırlarına sığınmakta bulan bu iki konfederasyonun bugün 1 Mayıs vesilesiyle geldiği fiili eylem tutumunu herşeye rağmen önemsemek gerekir.

Karmaşık nedenlerle de olsa sonuçta bugün ortaya çıkan tablo, 2004 1 Mayıs’ını son yılların bir ölçüde güdümlü yaşanan 1 Mayısları’ndan önemli ölçüde farklılaştırılması olanağını ortaya çıkarmıştır. Bu imkanının en iyi biçimde değerledirilmesi, bunun için sonuna kadar gidilmesi, bugün izlenmesi gereken devrimci tutumdur. Devrimci güçler, DİSK ve KESK içindeki öncü işçi ve emekçiler şu an itibariyle bu imkana sahiptirler.

Belirsizlikler tablosunun yarattığı tahribat

Tüm süreç boyunca ve özellikle son bir hafta içerisinde, DİSK ve KESK’in şu anda ayrıntısına girmeyeceğimiz gel-gitleri, hemen tüm sol güç ve çevreleri olumsuz etkilemiştir. İçlerinden bazılarının Şişli dışındaki bir alanda 1 Mayıs’ın kutlanılabileceğine dair inançlarını törpülemiş, hatta tümden yıkmıştır. Günlerce belirlenemeyen alan, peşpeşe sergilenen tutarsız yaklaşımlar, bir yandan “politik ayrışma” olarak sunulan çıkışlar ve öte yandan sürekli uzlaşma arayışları, sözkonusu sendikal konfederasyonların yönetimlerine karşı zaten mevcut olan güvensizliği iyice artırmıştır. Bu tablonunu yarattığı en önmeli zaafiyet ise, daha kitlesel ve görkemli yapılabilecek bir 1 Mayıs eyleminin daraltılması sonucunu doğuracak olmasıdır.

Süreç boyunca, sendikal bürokrasi gerçekliğini ve Taksim söyleminin mevcut 1 Mayıs tablosuna müdahale etmedeki önemini kavrayamayan bazı gruplar, sonuçta sürecin dışında kalmışlardır. Aynı şekilde, 1 Mayıs’ı kitlesel olarak kutlayabilmek kadar anlamına ve içeriğine uygun olarak kutlamın da özel bir önem taşıdığını bilmezlikten gelenler, sonuçta Türk-İş’in bölücü eylemini tercih edebilmişlerdir. Başını EMEP’in çektiği bu çevreler devlet destekli bir Türk-İş eylemine kan taşımanın ağır sorumluluğu ile yüzyüzedirler. Yaptıkları tercihe bölünmeyi gerekçe gösterenler neden bölünen eylemin bu tarafında değil de öte tarafında, devlet destekli bölücü Türk-İş’in safında yer aldıklarına kolay bir açıklama getiremeyeceklerdir.

Eylemin başarısı için azami dikkat ve çaba!

Bu andan itibaren emekten yana tüm ilerici ve devrimci güçlerin yapması gereken, Saraçhane’de yapılacak olan eylemin 1 Mayıs’ın sınıfsal özüne uygun kitlesel ve miting havası içinde gerçekleşmesi için azami çaba göstermektir. Artık 1 Mayıs’ın örgütlenmesinde devrimci kurum ve siyasal oluşumlarda bir yerinde yer aldıklarına göre, eylemin tam bir miting havasında geçmesinin zemini sağlanmış demektir. Komünistler kendi paylarına duruşları, tutumları ve sloganlarıyla, eylemin sınıfsal özünü ve devrimci anlamına uygun bir ortamda geçmesi için azami bir dikkat ve çaba göstereceklerdir.



DİSK ve KESK’in ortak açıklamasından...

Taksim 1 Mayıs Alanı işçilere ve emekçilere kapatılamaz!

(...) Yapılan tüm tartışmalar rağmen 1 Mayıs’ın ortak bir mitingle yaşama geçirilmesi konusunda ortak bir noktada buluşamadık. Bunda her şeyden önce etken olan konu, dünyanın sayılı büyük kentleri arasında yer alan İstanbul’da toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkımızı kullanım konusunda karşılaşılan kısıtlama ve yasaklamalar olmuştur. 11 milyonu aşkın nüfusun yüzlerce kilometre kareye yayıldığı bir kentte, İstanbul yönetimi bizlere biri tümüyle kullanım dışı kalmış yalnızca iki seçenek sunmaktadır.

Bizler demokratik hakkımıza getirilen bu kısıtlamanın kaldırılması ve hakkımızı özgürce kullanabilmemiz için gerekli düzenlemeleri yapmaktan sorumlu olan yetkililere bu konuda isteğimizi ilettik. Türk-İş, DİSK ve KESK temsilcilerinden oluşan 1 Mayıs Düzenleme Kurulumuz, 1 Mayıs 2004 mitinginin Taksim Alanı’nda kutlanması için bildirimini İstanbul Valiliği’ne verdi. Ancak yıllardır yapıldığı gibi klişeleşmiş bir yanıt aldık.

Bu yanıtı bizlere verenler de çok iyi bilmektedir ki, İstanbul’da başta Taksim olmak üzere birçok alan resmi, yarı resmi veya özel kurum, kuruluş ve kişiler için kullanılmaktadır. Bu alanda mitingler, konserler, gösteriler başta olmak üzere birçok etkinlik düzenlenmekte, hiçbir resmi başvuru yapılmaksızın halk bu alanda toplanmaya çağrılmakta, yılbaşı partileri de dahil akşam karanlığında geniş katılımlı toplantılar gerçekleştirilmektedir.

(...)

1 Mayıs ülkemizde 1976 yılında ilk kez geniş bir katılımla Taksim Alanı’nda kutlanmış ve bu tarihten itibaren işçi sınıfı ve tüm emekçiler için bu alan 1 Mayıs alanı olarak anılmıştır.

1979 yılından itaberen ise Taksim, yani 1 Mayıs alanı Türkiye’nin emekçilerine yasaklanmış bir bölge ilan edilmiş ve gizli bir devlet politikası haline getirilmiştir. Herkesin girdiği, etkinlik gerçekleştirdiği bir yere bu ülkenin emekçilerinin sokulmamasının, taleplerine hiçbir geçerliliği olmayan yanıtlar verilmesine bizler anlam veremiyoruz.

İstanbul halkının demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmalarına olanak sağlamakla görevli olan yetkililer tam tersine bu hakkının kullanılmasını engelleyici bir tutum içindedirler. Miting alanı diye tarif edilen Abid-i Hürriyet Parkı’ndan bir onarım ve inşa çalışması olsa, 11 milyon nüfuslu bir kentte miting yapılamaycaktır. Bunun hiçbir mantığı, izahı olamaz.

Dünyanın tüm gelişmiş ve demokrasiyle idare edilen ülkelerinde düşünceyi ifade biçimlerinden biri olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı bizdeki kadar yasal ve fiili kısıtlamaya tabi değildir. En büyük caddeler, en büyük meydanlar kendisini ifade etmek isteyen tüm vatandaşların kullanımına açıktır. Emniyet güçlerinin görevi ise bu hakkını kullanmak isteyenlere kolaylık sağlamak, gerekirse onların güvenlik içinde etkinliklerini gerçekleştirmektir. Biz de ise durum tam tersidir.

Tüm bu açıklamalarımızdan da anlışılacağı gibi bizler Anayasa’dan, yasalardan, uluslararası sözleşmelerden doğan haklarımızı özgürlüklerimizi kullanmak konusunda kararlılığımızı ortaya koyuyoruz.

Bugün eğer iki farklı 1 Mayıs kutlaması gibi bir durum ortaya çıkmış ise, nedeni, başta aldığımız kararın arkasında durulmaması ve dayatılana boyun eğilmesindendir. Bizlerlel birlikte yola çıkan, aynı başvuruya imza atan Türk-İş yönetimi, hakkını savunmak, özgürlüğüne sahip çıkmak yerine, kimi kamu görevlilerinin yönlendirmesine uymayı tercih etmiştir. Bu noktadan itibaren yapılan tüm birlik ve beraberlik çağrılarımız, girişimlerimiz başarıya ulaşamamıştır. Türk-İş yönetimi tercihini emekçilerin güç ve eylem birliğinden yana kullanmamıştır. Bu bizim için çok da şaşırtıcı değildir.

27 Nisan 04