24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
“Plana hayır, önemli olan ortak eylem”

Ergatiki Dimokratian, Annan Planı ve referandum sürecini değerlendirdi. Açıklamada, “Plan ABD’nin çıkarlarına hizmet ediyor. Kimse Ada’daki üslerden bahsetmiyor. Önemli olan iki tarafın ortak eylemidir” denildi.

Ergatiki Dimokratia (İşçi Demokrasisi) Annan Planı ve yaşanan sürece ilişkin bir açıklama yayınladı. Açıklamada, Annan Planı’nın “emperyalistlerin ve her iki taraftaki egemen güçlerin çıkarlarına hizmet ettiği” belirtildi.

Referandumda “hayır” denmesi gerektiği belirtilerek, “iki tarafın ortak eylemlerini örgütlemek” için işbirliği çağrısı yapıldı.

İşçi Demokrasisi’nin değerlendirme ve önerileri şöyle:

* Annan Planı çoğu Kıbrıslı Rum ve Yunanistanlı siyasi lider tarafından “dengesiz ve Türk tezlerinin lehine” bir plan olarak nitelendirilmiştir. Hatta, “uluslararası faktör” Türkiye’nin tarafını tutmakla ve Yunan tarafına planı kabul etmesi için baskı yapmakla suçlanmaktadır.

* Kıbrıs sorununa müdahale eden büyük ve küçük çeşitli güçlerin baskı ve tehditleri, bu girişimin başlangıcından itibaren onların çıkarlarına hizmet ettiğini göstermektedir.

* Annan Planı Kıbrıslı Rum milliyetçilerin söylemlerinin tersine Rum tarafının isteklerinin çoğuna cevap vermektedir. Fakat referandumda “evet” ya da “hayır” dememizin kriteri, planın Rum tezlerine ne denli cevap verdiği olmamalıdır.

* Savaşsız, ayrımcılıkların yapılmadığı, yoksulluk ve baskıların olmadığı bir toplum için mücadele verenler için kriter, kendi taraflarının ulusal kazanımları değil, Ada’da barış ve demokrasinin yeşertilebilmesidir.

“Emperyalistlerin planları”

* Kıbrıs sorununa ilişkin son gelişmelerin iyi niyetli çabalarla değil, Birleşmiş Milletler’i ve Kofi Annan’ı denetleyebilen Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından başlatıldığı herkesçe bilinmektedir.

* ABD’nin Kıbrıs sorununa ilgisi, Orta Asya petrollerini kontrol altına almaya ilişkin planları ve dünyanın tek süper gücü olarak yerini daha da sağlamlaştırması noktasından başlamaktadır. Bu planların bir kısmı Irak savaşına ilişkindir ve Annan planının, bu savaşın hazırlık çalışmaları ile aynı dönemde ortaya çıkması tesadüf değildir.

* Geçtiğimiz Mart ayı başında ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman “Büyük Ortadoğu Turu” olarak adlandırılan gezisinden önce, ABD’de yaşayan Rumlar’a yönelik olarak yaptığı konuşmasında, “Kıbrıs sorununun çözümü ABD’nin ulusal çıkarları açısından yaşamsal öneme sahiptir” demişti.

* ABD’nin çıkarları, iki temel müttefiki Türkiye ile Yunanistan’ın işbirliklerini ve ilişkilerindeki istikrarı sağlamaları ve bunun yanısıra adayı “batmayacak bir uçak gemisi” olarak kullanabilmek için, adadaki varlıklarını ve kontrollerini garanti altına almaktır.

AB çatısı sorunu çözmez

* Plan, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk liderler arasında makamların ve yetkilerin paylaştırılmasını ve bu ince “dengelerin” oluşturulmasını detaylı bir şekilde öngörürken, sıradan insanlar için onbinlerce yeni göçmen, iç sınırlar ve ayırım çizgilerinin ve ayırımcılıkların kalıcılaşmasını öngörmektedir.

* Ancak en iyi “hediyeleri” Amerikalılar ve İngilizler almaktadırlar. Üslerini güvence altına alıyorlar ve ihtiyaçları olan tüm kolaylıkları elde ediyorlar. Üstelik de bunları referandumlarla sağlamış oluyorlar.

* Bugün iki tarafta da, emperyalizme ve üslere karşı olduklarını, iki toplum arasında işbirliği, barış ve karşılıklı saygıdan yana olduklarını ilan etmiş olan sol partiler hükümette bulunuyor. Ancak bu tezlerini öne çıkarmak yerine, kendi taraflarının ulusal taleplerinin güvence altına alınmasına yardımcı olmalarını ümit ederek, emperyalistlerin desteğini kazanmak için susuyorlar.
* Planın destekçileri geçmişte yaşananların bugün Avrupa Birliği çerçevesi içerisinde tekrarlanamayacaklarını ve AB’ye katılımın katalizör rolü oynayacağı iddiasını öne sürmektedirler. Benzeri planlar, Avrupa Birliği, NATO ve Birleşmiş Milletler Örgütü’nün garantisi ile Bosna, Kosova, Filistin ve Lübnan gibi başka ülkelerde de uygulanmıştır.

* Adı ister Avrupa Birliği, ister NATO, ister Birleşmiş Milletler olsun, emperyalistlerin garantilerinin ne denli güvenilir olduğunu görmek için bu bölgelerde bugün neler olup bittiğine bir göz atmak yeterli olacaktır.

Milliyetçiliğe de, emperyalizme de karşıyız

* Geçtiğimiz yıl, 23 Nisan’dan sonra sınırların açılmasıyla birlikte barış ve dostluk yanlısı muhteşem bir hareketin tanığı olduk. Onbinlerce Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk resmi siyasi liderliklerinin arzularına karşın, evlerini ziyaret etmek ve düne kadar kendilerine “düşman” olan yabancılarla buluşmak için diğer tarafa geçtiler.

* Orada “düşmanlar” yerine harika bir barış ve dayanışma şenliği havası içerisinde açık kapılar ve donatılmış sofralarla karşılaştılar. Ancak Annan Planı böylesi nezaket ve cömertliklere müsaade etmiyor. Plan, 23 Nisan’dan sonra büyük bir darbe alan milliyetçilik surlarını güçlendirmektedir. Her iki tarafta da milliyetçiliğin yeniden canlandığının ilk işaretleri daha şimdiden görülüyor.

* Annan Planı’nı savunanlar, buna karşı çıkan herkesi milliyetçi olmakla suçluyorlar. Bir de, kapitalist bir sistemde yaşadığımıza göre, bütün plan ve anlaşmaların emperyalist olacağını ve bu durumda seçeneklerimizin, ya emperyalistleri ya da milliyetçileri izlemekten başka çaremiz olmadığını savunanlar var.

* Milliyetçilerle ya da emperyalistlerle olmayı seçme ikilemi sahte bir ikilemdir. Mühim olan, iki tarafın sıradan insanlarını birleştiren inisiyatifleri ortaya koyabilen ve ortak eylemler örgütleyebilen siyasal güçlerin var olmasıdır.

* Bugün gerekli olan, bütün bunlara karşı çıkarak ortak eylemi örgütleyecek inisiyatifi alacak olanların öne çıkmasıdır. Her iki tarafta da barışı savunanlar tarafından güçlü ve enternasyonalist bir “hayır” denilmesi gerekmektedir.

* Böylesi bir hareket ütopya değildir. İki tarafın gençlik örgütleri, kadın örgütleri, kültürel ve diğer örgütlenmeleri tarafından düzenlenen iki toplumlu etkinlikler olumlu girişimlerdir.

* Ada’da barışı sağlamayı, savaşlara, felaketlere, etnik temizliklere yoksulluk ve baskılara yol açanları başımızdan tamamen atmanın önkoşullarını yaratmayı istiyorsak, Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler olarak hep birlikte böylesi bir perspektife yönelmeli ve hareketimizi bu yönde koordine etmeliyiz.

BİA Haber Merkezi
21/04/2004



Özelleştirmeye geçit vermeyelim!

Ülkemizin en büyük madeni olan Divriği-Hekimhan Madenleri (Div-Han Maden) Erdemir’e satılmak suretiyle özelleştirildi. Bölgenin en önemli istihdam alanlarından biri olan Div-Han’a yönelik saldırılar 15 yıldır devam ediyor. Bir yandan 2 binin üzerinde olan işçi sayısı 550’ye düşürülürken, diğer yandan kamu çalışanları da zorla emekliye ve kurum değiştirmeye zorlanıyor. Ayrıca Div-Han taşeronlaştırma ve siyasi kadrolaşma yoluyla da rant alanına dönüştürülmüş durumda.

Erdemir, Div-Han’ı ilk devir aldığında, Divriği ve Hekimhan’da çalışan 650 civarında işçiyi koşulsuz işten çıkardı. Bunun üzerine Divriği ve Hekimhan’da işçiler topluca işyerini terketmeme eylemi başlattılar. Bu eylem Divriği’deki diğer işçiler, kamu çalışanları ve esnaftan yoğun destek gördü. Bir yandan da sendika (Cevher-İş Şube yöneticileri ile Genel Merkez yöneticileri) temsilcileri ile üç işçi temsilcisi Erdemirle yapılan görüşmelere katılıyordu. İki gün süren görüşmeler sonrası Hekimhan’da çalışan işçilerin işbaşı yapmaları üzerine anlaşmaya varılamadı. 2004 yılı sonunda süresi dolacak olan toplusözleşme maddelerine uyulması, Divriği’de işçi çıkarılmaması, istihdam sayısının 510’un altına düşmemesi, bu sayının altına düşmesi durumunda Hekimhan’da iştn çıkartılan işçilerin işe geri alınması konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak işçilere ödenen devlet ikramiyeleri ve primler kesildi. Erdemir’in bazı bölümleri taşerona devretme planı da işçi sayısının artırılması nedeniyle şimdilik bozulmuş oldu.

Erdemir’de toplusözleşmenin 2005’te yenileneceği gözönünde bulundurulursa, işçileri zor bir sürecin beklediği söylenebilir. Özelleştirmeye karşı başarı işçi sınıfının kapitalizme karşı yükselteceği örgütlü mücadeleye bağlıdır.

Yaşasın işçi sınıfının örgütlü mücadelesi!

Bir okur/Sivas-Divriği