1 Mayısa doğru belirsizlikler tablosu
1 Mayısa neredeyse bir hafta kaldı. Sendika konfedarasyonları yaklaşık iki haftadır bir tertip komitesi oluşturmak için toplanıyorlar. Henüz ortada ne bir tertip komitesi var, ne de eylemin yapılacağı yere ilişkin kesin bir belirleme... İki haftalık sendikalar arası görüşme trafiği tam bir iradesizlik tablosuna işaret ediyor. Keskin açıklamalar, Taksim başvuruları, şu alana girmeyiz, bu alan olursa şöyle yaparız açıklamaları arkasına gizlenmeye çalışılan iradesizlik, gelinen aşamada artık üzeri örtülemeyecek bir hal aldı. Görünen o ki böyle giderse, Türkiyede yapılacak olan NATO Zirvesi nedeniyle kendi tarihsel öneminin sınırlarını dahi aşan 2004 1 Mayısı, bir oldu bittiye kurban edilecek. Bugün (22 Nisan Perşembe) yapılan açıklamalara bakılırsa, 1 Mayısın nerede ve nasıl kutlanacağı, kimler tarafından örgütleneceği, 27 Nisan gün&uum; belli olacak.
İradesizler diplomasisi
Peki ne oldu da 1 Mayıs başvurusu son dört güne kaldı? Karışık, dahası her türlü samimiyet tartışmasına açık süreci kabaca da olsa özetlemek bile, tablonun vahametinin anlaşılmasına yetecektir.
Mart ayının sonunda Emek Platformunun bileşenlerinden KESK, DİSK, TMMOB ve TTB, 1 Mayıs gündemli olarak görüşmeye başladılar. Önce dört kurumun birlikte 1 Mayısı örgütlemesi eğilimi hakimdi. Ancak Nisanın ikinci haftasından itibaren biraraya gelen Emek Platformunun İstanbul bileşenleri, İstanbul başvurusunun 4 sendika konfederasyonu tarafından yapılmasına karar verdi. Yer olarak da Taksim belirlendi.
Ancak Ankarada yapılan Emek Platformu Başkanlar Kurulu toplantısında Türk-İş ve Hak-İş bu belirlemeye karşı çıktı. Hak-İş Taksime başvurulması durumunda 1 Mayısa katılmayacağını açıklarken, Türk-İş valilik tarafından belirlenmiş bir yere başvuru yapılmasını istedi ve gerekirse bunu tek başına yapacağını beyan etti. Yapılan diplomasinin sonunda Türk-İş ikna edildi ve geçtiğimiz hafta Perşembe günü Türk-İş, DİSK ve KESK 1 Mayısı Taksimde kutlamak için başvuruda bulundu.
Buraya kadar geçen senelerden alıştığımız bir prosedür aşağı yukarı işledi. Başvuru beklendiği gibi reddedildi. Bunun arkasından da Türk-İş Abide-i Hürriyet için başvurulmasında diretti. Başlangıçta Taksim olmazsa Beyazıt, Sultanahmet gibi alanları önerelim diyen KESK, valiliğin bu konudaki olumsuz mesajlarıyla birlikte yüzünü Zeytinburnu Kazlıçeşmeye doğru döndü. Yapılan görüşmelerde bir kez daha Hak-İş sürecin içine katıldı. Dört konfederasyon Zeytinburnu için başvurmak üzere anlaştı. Fakat başvuruya gidildiğinde, baştan beri birlikte davranan DİSK ve KESKi bir sürpriz bekliyordu. Türk-İş başvuruya gelmemişti. Önceden Zeytinburnuna yeşil ışık yakan valilik ise Türk-İşi bahane ederek çark etti.
Bunun üzerine başından itibaren Abide-i Hürriyete girmeyeceğini söyleyen KESKle, tabanından ne pahasına olursa olsun Taksime çıkalım basıncını alan DİSK, başvurudan bir kez daha vazgeçtiler. İki sendika 20 Nisan günü ikili olarak Kazlıçeşme için başvuracaklarını söylemekteydiler. Gelinen yerde ise tutumlarını 27 Nisan günü açıklayacaklarını ifade etmiş bulunuyorlar. Yani 1 Mayıstan ancak 4 gün önce, 1 Mayıs alanı ve tertip komitesi belli olacak. Kimin ne yapacağı o zaman netleşecek.
Karışık görünen ve anlatılandan da karışık olduğu konusunda kimsenin şüphesi olmaması gereken tablonun özeti bu. 1 Mayısı son dört güne bırakmak, yapılacak eylemin (eğer yapılabilirse) de nasıl örgütleneceğinin en özlü göstergesi sayılmalıdır. Böylece sendika yönetimleri alışıldık tutarsızlıklarını ve samimiyetsizliklerini bir kez daha sergiliyorlar. Bir yandan tecrit alanından kurtulmak, devletin gösterdiği alana gitmemek, 1 Mayısı Taksimde yapmak, fiili olarak Taksime girmekten bahsederlerken, öte yandan da böyle bir eylemin örgütlenmesini son dört güne bırakarak onu büyük bir başarısızlık riski ile yüzyüze bırakıyorlar. Söz konusu olan herhangi bir eylem olsa, bu tablo komik bulunup geçilebilirdi. Oysa söz konusu olan 1 Mayıs gibi temel önemde bir eylemdir ve NATO Zirvesiylebağlantılı yönü de düşünüldüğünde mevcut tablo gerçekten endişe vericidir.
Sınıfsal kaygılar mı, iç hesaplar mı?
Kendi içinde ileri görülebilecek tüm söylemlerine rağmen gelinen aşamanın sorumluluğu DİSK ve KESKin omuzlarındadır. Başlangıçta Taksim savunusu üzerinden bizi hiçbir güç Abide-i Hürriyete sokamaz gibi anlamlı ve desteklenmesi gereken bir tutum ortaya koyan KESK yöneticileri, çok geçmeden Kazlıçeşmeyi ortaya atarak böylece söylediklerinde ne kadar samimi olduklarını göstermiş oldular.
Gerçekte Kazlıçeşme alanının öz itibariyle Abide-i Hürriyetten hiçbir farkı bulunmuyor. Hatta birçok açıdan Kazlıçeşme daha da kötü ve elverişsiz bir alan. Bunu birkaç gündür, biz devletin belirlediğinin dışında bir yer için uğraşıyoruz diyen KESK yöneticileri de iyi bilmektedir. Dahası, ilk başvuru zamanında Kazlıçeşme veya Beykoz Çayırının birbirinden çok farklı olmadığı, bizzat KESK Genel Başkanı tarafından ifade edilmiştir.
Bu aşamadan sonra merkezi bir alanda, özellikle Taksimde 1 Mayısı kutlayıp kutlamamak, bunun için pratikte gerekli azami çabayı gösterip göstermemek, KESK yönetimi için bir ciddiyet ve samimiyet sınavı olacaktır. Biz Abide-i Hürriyete girmeyeceğiz söyleminin ne denli olumlu siyasal kaygılarla ifade edildiği de böylece açığa çıkacaktır. Bu yapılmadığı koşullarda, Abide-i Hürriyete girmeyeceğiz ısrarının hiçbir mantıki ve politik izahı kalmaz. Gerisi 1 Mayısı güç ve itibardan düşürecek ve sınıf mücadelesine zarar verecek ahmakça bir inat olmaktan öteye gidemez ve KESK yönetimini ağır bir sorumlulukla yüzyüze bırakır. Dahası Türk-İş buna ikna edilse bile, eylemin Şişli yerine Kazlıçeşmede yapılması bir kazanım değil gerçekte bir kayıp olacaktır.
DİSK için durumun biraz daha farklı olduğu söylenebilir. DİSK içerisinde bazı genel merkezlerin ve şubelerin Taksim için ciddi basınç uyguladığı biliniyor. Bunun için DİSK içerisinde kurulan bir komite var. Dahası Başkanlar Kurulu bu yönde bir karar da aldı. DİSKin seçim öncesinde olması, Taksim doğrultusunda basınç yapanların elini kuvvetlendiriyor. Mevcut tablo içerisinde DİSK yönetimi fiili bir eylemi göze alamadığı için, bu basınçla iradesizlik arasında sallanıp duruyor. KESKin Kazlıçeşme önerisi bu açıdan yöneticilerin sarılabileceği önemli bir imkan yaratmıştı. KESKle ortaklaşmak söylemiyle tabanın basıncı kırılacak, böylece fiili eylem gibi sıkıntılı bir alternatif de gündemden düşecekti. Ancak Türk-İşin son anda yaptığı (muhtemelen devlet müdahalesiyle) bölücü işguuml;zarlık, DİSKin elini kolunu bağladı. Bu aşamadan sonra DİSK için tek tutarlı ve samimi seçenek, Taksimde ısrardır. Ne var ki iki haftalık sürecin gösterdiği gibi, her iki konfederasyon da kendi söylediklerinin arkasında duracak bir ciddiyet, samimiyet ve iradeden yoksundur.
Tablo devrimcilerin etkisizliğinin
doğal sonucudur
Tablonun bu biçimde oluşmasında devrimci hareketin güçsüzlüğünün ve etkisizliğinin ciddi bir payı var. Sendikalar uzun bir süredir devrimci yapıları 1 Mayıs sürecinde yok sayan tutumlarla mitingleri örgütlemekteydi. Bu yıl bu duruma son vermek amacıyla devrimci güçlerin bir süredir biraraya geldiği biliniyor. Daha çok bu yok sayma tutumunu engellemeye dönük olarak sağlanan birlikteliğin gelinen aşamada ortaya bir tutum koyması, artık ihmal edilemez ve ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiştir.
Ortak platformda biraraya gelen devrimci gruplar, öncelikle KESKi ve DİSKi, 1 Mayısın Abide-i Hüriyet ve Kazlıceşme dışında merkezi bir alanda kutlanması noktasında (fiili ya da izinli) zorlamalıdırlar. KESKin ve DİSKin bu konuda açık ve net bir tutumu, bunun gerektirdiği samimiyeti ve cesareti göstermemeleri durumunda, onların Abide-i Hürriyete girmeyeceğiz tutumuna destek vermenin de bir anlamı kalmayacaktır. Abide-i Hürriyete girmemek adına yapılacak bir Kazlıçeşme eylemi, 1 Mayısa bir şey kazandırmayacağı gibi, sendikalar cephesinden eylemi bölmekten ve güçten düşürmekten başka bir anlam da taşımayacaktır.
Bu tablodan hareketle, devrimci yapıların sendikalar ve kitle örgütlerinden ayrı olarak, salt kendi dar güçlerine dayanarak Taksime çıkmaya kalkmaları anlamlı bir sonuç yaratmayacağı gibi, devletin eline 1 Mayısın terörize edilmesi fırsatını da verecektir. NATO Zirvesi öncesinde bu doğrultuda her türlü fırsatın değerlendirilmeye çalışılacağından kuşku duyulmamalıdır. Devletin bu türden kirli oyunlarına fırsat vermeksizin Taksime çıkabilmenin asgari koşulu, KESK ve DİSKin kamuoyu önünde kitlelere bu yönde açık bir çağrıda bulunmalarıdır. Bu çağrı eyleme bir meşruiyet zemini sağlayacak, Taksime yönelecek kitle katılımını çoğaltacak ve devletin muhtemel oyunlarını da tümden boşa çıkarmasa bile zora sokacaktır.
Bugünkü koşullarda devletin oyunlarını boşa çıkararak, 1 Mayısı medya yoluyla ve fiziki terörle terörize etmesine fırsat vermeksizin Taksime çıkabilmek politik ve moral açıdan büyük bir kazanım olacaktır. NATO Zirvesi öncesinde bu türden bir kazanımın apayrı bir anlamı ve işlevi vardır. Bu nedenle yapılması gereken, her yolla KESK ve DİSKi buna zorlamak ve bu konuda Türk-İşe bağlı sendika şubelerinden de destek almaktır. KESK ve DİSK yöneticilerinin bugüne kadar Taksim üzerine ettikleri onca laf, onları buna zorlamanın haklı bir zeminidir.
Fakat bundan bir sonuç alınamazsa eğer, ki durum biraz böyle görünmektedir, bu durumda tüm sendika konfederasyonlarının ortak eylemini tercih etmek, devrimci açıdan tutulması gereken tek doğru yoldur. Düne kadar Taksimi ileri sürerek Abide-i Hürriyete girmeyeceğiz ısrarında bulunanların da, bunu yapmadıkları, Taksime çıkma iradesi ve yürekliliği gösteremedikleri bir durumda, yapmaları gereken 1 Mayısı bölmek pahasına Abide-i Hürriyetten daha kötü ve elverişsiz bir alan olan Zeytinburnunda ısrar etmek değil, fakat Abide-i Hürriyette yapılacak ortak bir eyleme katılmaktır.
Hazırlıklarımızı tüm hızıyla
sürdürmeliyiz!
1 Mayısa bir hafta kalmasına rağmen hala alanın belli olmamasının eyleme hazırlık çalışmalarını olumsuz yönde etkilediği bir gerçektir. Yine de bu belirsizlik komünistler olarak bizim çalışmamızı herhangi bir biçimde etkilememelidir. Komünistler, izinli ya da izinsiz, Taksimde ya da bir başka alanda, 1 Mayısın sınıfsal içeriğine ve devrimci geleneğine uygun bir tarzda kutlanması için kendi cephelerinden hazırlıklarını güçlendirerek sürdürmek durumundadırlar. Fiili ya da izinli, komünistler ulaşabilecekleri tüm işçi ve emekçileri 1 Mayıs alanına çağıracaklar ve bunu fiilen örgütleyeceklerdir. Hangi koşullarda olursa olsun, hele de gündemde NATO Zirvesinin olduğu bir dönemde, 1 Mayısı dar bir kadro eylemiyle geçiştirmemiz söz konusu olamaz. Eylem izinli değil de fiili olursa eğer, buna rğmen eylem alanına en geniş kitleyi taşımak bizim için vazgeçilemez bir görev ve sorumluluktur.
|