24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri

1 Mayıs’ın anlamı, nitelikleri

1 Mayıs, işçilerin, emekçilerin mücadele, birlik ve dayanışma günüdür!

Devrimci sosyalizme, işçi sınıfı ve emekçilerin toplumsal kurtuluş mücadelelerine yapılan çok yönlü saldırılara, ideolojik saptırmalara ve düzen içi savrulmalara rağmen işçiler, emekçiler ve ezilen halklar yüzlerce yıllık mücadele değerlerine, birikimlerine ve kazanımlarına kıskançlıkla sahip çıkıyor. Bu bağlamda 1 Mayıs’a da sahip çıkıyor, onu enternasyonal bir mücadele günü olarak algılıyor ve kutluyor...

Kuşkusuz 1 Mayıs’ın özünü boşaltma, düzen için kabul edilebilir bir niteliğe ve düzeye indirme çabaları da hiçbir zaman eksik olmadı. Bugün bu saldırılar daha derinlikli ve etkili boyutlar kazanmıştır. Bu saldırıları, tarihsel ve emperyalizmin neo-liberal ve globalizm saldırıları kapsamında değerlendirmek gerekir.

Emperyalist kapitalist sistemin işçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların mücadele değerlerini ve silahlarını işlevsizleştirme politikalarının bir parçası olarak reformist ve düzen içi sol, dünden bu yana oynadığı uğursuz rolü daha da derinleştirerek sürdürmektedir. Türkiye’de ve Kürdistan’da emekçilerin mücadelesi açısından en önemli sorunlardan biri budur. Bu kesim bir yandan emekçilerin değerlerine sahip çıkıyor görünüyor ve bu temelde 1 Mayıslar’da meydanlara çıkıyor, sokaklara iniyor, tumturaklı demeçleri eksik etmiyor. Ancak esas olarak bunun, 1 Mayıslar’ın devrimci, mücadeleci özünü boşaltmak, emekçiler üzerindeki ideolojik ve politik denetimi korumak amacıyla olduğu da açık bir olgudur...

Aslında her 1 Mayıs, bir bakıma bir ayna işlevini görüyor. Toplumsal mücadelenin genel durumunu, bunun ana çizgilerini, sorunlarını ve çıkış yollarının ipuçlarını göstermesi bakımından önemli bir gösterge rolünü görüyor. Burada önemli olan, 1 Mayıs etkinliklerine katılımın nicelik durumundan çok, niteliği ve eylemlerin politik yönüdür.

1 Mayıs’ın başka önemli bir niteliğine parmak basmamız gerekiyor:

1 Mayıs, aynı zamanda uluslararası işçi sınıfının, ezilen halkların enternasyonal düzeyde birlik ve mücadele günüdür. İşçilerin, emekçilerin ve ezilen halkların enternasyonalist mücadele gerekliliği hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar bir zorunluluk haline gelmiştir. Globalist karşı-devrimci saldırının, emperyalist barbarizmin gemi azıya aldığı bir süreçte, enternasyonalist mücadeleyi dönemin sorunlarına yanıt verecek düzeye getirmek gerekiyor. Bunun için “ulusal” düzeyde işçilerin, emekçilerin ve ezilen sınıf ve tabakaların devrimci iktidarını hedefleyen politik mücadelesinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Bu olmadan gerçek anlamda ve sonuç yaratıcı enternasyonalist bir mücadele vermek mümkün değildir. “Yerel ayağı” eksik olan “enternasyonalist” mücadeleler, geçici bi eylem ve gösterinin ötesinde bir etki sahibi olamazlar, olamıyorlar! Bu gerçeklik, son yılların “Küreselleşme karşıtı” hareketin doğruladığı bir olgudur. Bu nedenle ülkedeki iktidar perspektifli mücadeleyi geliştirmek, sağlam temelleri üzerinden yükseltmek, güçlü ve etkili bir enternasyonalist hareket açısından da zorunludur! Bu bağlamda yaklaşmakta olan 1 Mayıs İşçi Bayramı vesilesiyle Kürditan sorunu ile Kürdistan emekçilerinin çok yönlü sorunları arasındaki ilişkiler hakkında, Kürdistan emekçilerinin sorunlarına yaklaşım konusunda satır başlıkları biçiminde bazı değerlendirmeler yapmak gerekiyor.

“Kürdistan sorunu özünde emekçiler sorunudur!”

Hep tekrarladığımız bir tespit var: Kürdistan sorunu özünde bir emekçiler sorunudur! Bunun anlamı şudur: Kürdistan ulusal sorununun çözümü, sınıfsal çıkarları bakımından öncelikle emekçilerin bel kemiğini oluşturduğu bir mücadeleden geçer. Egemen ve orta sınıfların “yurtseverlikleri” ve milliyetçilikleri sınırlı, güdük ve iktidarsızdır; daha da önemlisi etkili bir politik hareket geliştirme yetenek ve olanakları yoktur.

Kürdistan emekçileri, işçileri, kamu çalışanları, küçük üreticileri, yoksul köylüleri, işsizleri salt ulusal baskı ve sömürü altında değillerdir. Bununla birlikte, yoğun bir ekonomik ve toplumsal sömürü ve baskı altında, asgari insani koşullardan uzak bir yaşama mahkumiyeti çekmektedirler. Sömürü çok boyutludur; global ve neo-liberal politikaların bir sonucu olarak bu sömürü daha da derinleşmekte, işsizlik, sendikasızlaştırma, sosyal hakların sistematik bir biçimde kısıtlanması, sağlık, eğitim ve barınma sorunlarının büyümesi; kısacası vahşi kapitalizm dönemini andıran bir gerçekliğin yaşanması en genel anlamda emekçileri mücadele etme zorunluluğuyla karşı karşıya getirmektedir. Ağırlaşan bu ekonomik, sosyal ve siyasal duruma emekçilerin kayıtsız kalması beklenemez.

Ulusal baskıyı günlük yaşayan emekçi, aynı zamanda açlıkla, işsizlikle, yoksullukla boğuşuyor; beslenme, barınma, sağlık, eğitim ve diğer asgari ihtiyaçlarını (kültürel ihtiyaçlar gibi) karşılama telaşı içinde bulunuyor. Ulusal baskı ile ekonomik, sosyal ve kültürel baskıların nasıl içiçe olduğunu, nasıl birbirini beslediğini ve nasıl karşılıklı olarak birbirini koşulladığını Diyarbakır’daki, Batman’daki işçi çok iyi biliyor. Yine Diyarbakır’daki işsiz, bu işsizliğin sömürgeci politikaların, yoksulluğun sömürgeci kapitalizmin bir sonucu olduğunu derinlemesine bilmese de hissediyor, günlük yaşamından çıkarıyor.

Dolayısıyla Kürdistan ulusal sorununun, ekonomik ve toplumsal sorunlardan bağımsız ele alındığında tek ayaklı kalacağı ve bu nedenle mücadelenin toplumsal dinamikleriyle buluşmayacağı açıktır. Son on yılların deneyimi ve günlük yaşamın kendisi bu gerçekliği doğruluyor.

Bu noktada ulusal program kadar, onunla birlikte ulusal kurtuluş mücadelesinin bir sosyal programı, bunun günlük yaşama dair ve günlük talep ve ihtiyaçlara karşılık düşen bir politikası ve çok yönlü mücadelesi olmak zorundadır. 1970’li yıllarda PKK, şu gerçekliği tespit etmişti: İşçiler, köylüler, küçük üreticiler ve diğer ezilen sınıf ve tabakalar, salt ulusal bayrak, ulusal marş için ayağa kalkmaz, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal talepleri için de mücadeleye katılır. Bu nedenle köylülerin toprak talebi, işçilerin ekonomik, toplumsal ve demokratik hakları için mutlaka mücadele edilmelidir! Bu anlayışla Antep’te, Batman’da, Ceylanpınar ve daha birçok alanda işçiler içinde çalışıldı, sendikal mücadelenin içinde etkin yer alındı, kimi alanlarda köylülerin günlük tleplerinin yanında olundu ve bu çalışmaların sonucu da alındı. Ancak uzun vadeli politik hedefleri yitirmeden kitlelerin günlük taleplerini esas alan çalışma tarzı terkedildi, bu da mücadelenin salt soyut kavramlarla sınırlı kalmasına yolaçtı.

Bugün ulusal kurtuluş mücadelesi iddiasında olan bir hareket, mutlaka sosyal bir programa ve bunun günlük çalışmasına, araçlarına sahip olmak durumundadır. Diyarbakır’da işsizlik, yoksulluk diz boyu. Çalışanların sayısız sorunu var. Varolan sendikaların durumu ortada. Kısacası, konumuz mevcut durumun ayrıntılı bir tahlili değil, sosyal program ve bunun günlük mücadelesinin gerekliliğinden söz ediyoruz. Bu noktada ulusal istemlerle, ezilen ve yoksul kitlelerin günlük ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarına dönük mücadelelerini doğru bir biçimde birleştirdiğimizde ve bunu günlük çalışmalarımızda somutlaştırdığımızda mücadele çok daha sağlam temellerde yeniden yükselecektir. Bundan kuşku duymamak gerekir. İşçinin ekonomik-sendikal mücadelesinin yanında ve içinde bir tutum, köylünün başta torak olmak üzere tarımsal girdi, kredi ve diğer sorunlarına duyarlı bir yaklaşım, öğrencinin akademik, demokratik öğrenim için verdiği mücadeleyi destekleyen bir duruş, kadınların özgürlük mücadelesini destekleyen bir çaba genel mücadele ile birleştirildiğinde mücadelemizin ayakları yere basar. Yoksa dar bir “aydın hareketinin” ötesine geçemez!

Genel ulusal taleplerin tek başına en geniş emekçi kitleleri harekete geçirmede yetersiz kaldığı açıktır. Bunu belli ölçülerde yapılan seçim sonuçlarından da çıkarmak mümkün. İstanbul, İzmir, İzmit gibi işçi ve emekçilerin yoğun olduğu kentlerde HADEP-DEHAP’a verilen oyların sınırlı olmasının, başka nedenlerin yanı sıra en önemli nedenlerinden biri bu partilerin sosyal bir programdan ve onun günlük uygulamasından yoksunluktur.

Elbette Diyarbakır’da, yani Kürdistan’da sosyal programın örgütlenmesi, günlük mücadele ve tutum ile Türkiye metropollerindeki programın uygulanması aynı olamaz! Sosyal-sendikal ve demokratik eksenli mücadelede sınıfsal talepler ve bunların yönlendirdiği politikalar belirleyicidir. Burada iş alanında, işkolunda ve giderek bütün alanlardaki sendikal mücadelede ortak örgütlenme ve ortak mücadeleyi esas almak gerekiyor. Bu noktada devrimci yurtsever işçilerin politik çalışmaları, ortak sendikal ve demokratik kavgada gösterecekleri direnç ve kararlılık, Türk ve diğer halklardan işçilerin, emekçilerin demokrasi ve devrimci enternasyonalist bilinçlerinin gelişmesine önemli bir katkıda bulunacaktır. Bunun da iktidar mücadelesine çok önemli bir temel ve olanak sunacağı çok açıktır!

Diyasporadaki Kürt işçi ve emekçilerine yaklaşırken, yaşadıkları ülkelerin somut koşullarını dikkate alan ve bu bağlamda onların sosyal, siyasal, kültürel ve diğer sorunlarını ve ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir politikaya sahip olmak gerekir. Onların günlük yaşamına ve sorunlarına kayıtsız, onlara salt yararlanmacı bir mantıkla yaklaşmanın ilkesel olarak yanlış olduğu kadar pratik olarak da kaybettirdiği bilinmelidir!

Bu 1 Mayıs’ın arifesinde bir de ulusal kurtuluş mücadelemizin bu önemli ve temel ekseni üzerinde durmamız, bu konuda var olan teorik, politik ve pratik eksiklikleri aşmamız bir zorunluluk olmaktadır!

Birlik, mücadele ve dayanışma...

Bugün en çok birlik, mücadele ve dayanışma kavramlarına ihtiyacımız var. Salt ülke düzeyinde değil, uluslararası ölçekte de birlik, mücadele ve dayanışmaya ihtiyacımız var. Hem de çok büyük bir şiddetle... Emperyalizmin bu yeni barbarlık aşamasında dünya işçi sınıfının ve ezilen halkların gerçek ve nihai kurtuluş sorunu; hatta mevcut “Küreselleşme” saldırganlığı ve talan politikalarını püskürtme, yaşam koşullarını biraz daha yaşanabilir bir düzeye getirme sorunu işçilerin ve emekçilerin, dünya ezilen halklarının enternasyonal birlik, mücadele ve dayanışmalarında düğümlenmektedir.

Bu nedenle güncel 1 Mayıs’ı bu anlayış ve kararlılıkla ele almak ve dünya düzeyinde emperyalist ve gerici güçler için bir kabusa dönüştürmek vazgeçilmez bir görev ve sorumluluk olmaktadır! Başka bir ifade ile emperyalist sistemin globalizmine ve sınırsız saldırganlığına karşı, işçi sınıfının ve ezilen halklarının dünya devrimi eksenli devrimci enternasyonalizm anlayışını esas almayan bir işçi devriminin, bir ulusal kurtuluş devriminin başarı şansı yoktur. Bu, sayısız deneyimle kanıtlanmış bir gerçekliktir. Gerçekleşen sosyalizmin başına gelenlerde, daha uzağa gitmeye gerek yok, Kürdistan devriminin tarihte eşi benzeri olmayan bir karşı-devrim hareketiyle yenilgiye uğratılması gerçeğinde devrimci enternasyonalizm boyutunun eksik bırakılması çok önemli bir etkendir. Bu anlamda bu 1 Mayıs ve her mücadele günü dünya devrim ufkumuzu, anlayışımızıve bu doğrultudaki pratik politikamızı geliştirmede, yeni bir aşamaya taşımada bir vesile olmalıdır!

Kürt halkının da 1 Mayıs’ın ifade ettiği birlik, mücadele ve dayanışma kavramlarına şiddetle ihtiyacı var. Salt kendi içinde değil, bölge ve dünya çapında bu kavramları yeniden ete kemiğe büründürmesine şiddetle ihtiyacı var. Kürdistan devriminin yenilgiye uğratılmasının ve utanç verici bir tasfiye sürecine alınmasının en önemli nedenlerinden biri, Newroz ile 1 Mayıs’ın devrimci tarzda ve istenilen düzeyde birleştirilmemesi, devrimin ulusal sınırları pek aşamaması, ezilenleri ve devrimci enternasyonalizmi dış ilişkilerinin odağına oturtamamasıdır. Devrimimizin bu acı deneyimi önümüzde duruyor. Bir yandan güncel gelişmelerin gerektirdiği politik tutumu geliştirirken, bir yandan da uzun vadeli olarak devrimimizin enternasyonalist boyutlarını politik ve pratik düzeyde geliştirmek durumundayız!

Bu noktada ortaya çıkan sonuç ve ders çok açıktır: Dayatılan talan ve soygun programlarını, en son demokratik kırıntıları silip süpüren devletin kendini yeniden yapılandırma, faşizmi sağlamlaştırma ve başta devrimci hareket olmak üzere her türlü muhalefeti bastırma programını püskürtmenin yolu, bugüne kadar ulaşılan birikim ve devrimci olanakları birleştirmekten ve toplumsal muhalefeti tutarlı ve süreklileşen bir politik güç haline getirmekten geçer. Politik güç olmak, iktidarı hedefleyen bir hareketin bütün reflekslerini kazanmak, günlük gelişmelere etkince müdahale gücünü ve yeteneğini kazanmak demektir. Her konuda parçalı duruşlar, parçalı bakışlar hiçbir çözüm olmuyor, bu, sayısız kez doğrulanmıştır. 1 Mayıs’ın temsil ettiği birlik, mücadele ve dayanışma kavramlarının birer yaşam güc¨ olarak somutlaşmasının anlamı toplumsal muhalefetin anılan zaaflarının aşılmasında düğümlenmiştir.

Biji 1 Gulan!..

Sosyalistên Şoreşgerên Kurdistan - Sosyalistê Xeleskarên Kurdistan (Kürdistan Devrimci Sosyalistleri)