24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Bush-Blair çetesinden kasap Şaron’a tam destek...

ABD emperyalizmi siyonist katliamların ve
toprak gaspının suç ortağı

Katliam ve yıkımla özdeşleşen, “terörist devlet” olduğu büyük oranda kabul gören siyonist İsrail, emperyalistlerin, özellikle de Amerikan emperyalizminin tam himayesi altındadır. Kural/yasa tanımazlığı, azgın katliamların altına imza atması, dünyadaki en tehlikeli “kitle imha silahı” depolarından biri olması bu sayededir.

İsrail’in en aşağılık katliamları bile ABD tarafından her zaman “tam destek” bulur. Demokrasi havariliğini kimseye bırakmayan AB emperyalistleri ise, söz konusu İsrail olunca, sergilenen vahşeti ancak “titrek” ifadelerle kınarlar. Tabii bu arada Filistin direnişini de suçlayan ifadeler eşliğinde. Siyonistler, uluslararası kamuoyu ve halklar nezdinde yerleşen “terörist devlet” imajlarından rahatsız olmakla birlikte, kanlı çizgilerini hiçbir zaman terketmemişlerdir. Filistin topraklarının %78’ini gaspettikleri halde, Bush-Blair katillerinin de desteğiyle, Filistinliler’in sıkıştırıldığı o küçücük toprak parçasını daha da gaspetmek için en iğrenç yollara başvuruyorlar. Bunun son adımı, Şaron-Bush görüşmesinde alınan kararla atıldı.

Haydutbaşı Bush,
kasap Şaron’un hizmetinde

Bush’la savaş çetesinin ABD’deki Yahudi lobisiyle etle-tırnak misali bir bütün olduğu farklı çevrelerin sık sık vurguladığı bir gerçek. Emperyalist barbarların Irak işgalinde olsun, Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) olsun siyonist devletin özel olarak gözetilmesi, bu gerçeği pekiştiriyor. Şaron’un hazırladığı “Filistin topraklarını ilhak planı”nı Bush’un kayıtsız-şartsız desteklemesi bu kanıyı daha da güçlendiriyor. Zira bugüne kadarki “Amerikan barışı”nda bile Yahudi yerleşimleri hep gayri-meşru/yasadışı sayılmıştı. Bush-Blair ikilisinin başını çektiği savaş kundakçıları Şaron’un planına destek vererek bu yeni toprak gaspına resmen onay verdiler. Şaron planında, gerici-ırkçı Yahudiler’in İsrail ordusu ile beraber Filistin topraklarını silah zoruyla gaspederek oluşturdukları söz konusu yerleşimler, İsrail’in bi parçası kabul ediliyor. Çünkü Şaron’un önerdiği “nihai anlaşma” hem ırkçı/tecrit duvarını hem de Batı Şeria’daki İsrail işgalini meşrulaştıran bir plandır. Filistin halkı Şaron’un bu kirli planını kesin şekilde reddettiği halde, Bush-Blair haydutları, planın “Filistin devletinin kurulmasında bir fırsat olarak kullanılması” gerektiği türünden iğrenç çağrılarda bulunabiliyorlar.

Beyrut kasabını Beyaz Saray’da ağırlayan Bush, İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Yahudi yerleşimlerinden çekilirken Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimlerinde kalarak işgal toprağını elinde tutma planını ‘alkışladı.’ İsrail’in 1967’deki işgalden önceki sınırlara dönmesini ‘gerçekçi olmayan bir beklenti’, Şaron’un planını ise ‘tarihi ve cesur’ diye niteleyen haydutbaşı Bush, Filistinli mültecilerin İsrail’deki topraklarına dönüş hakkının olmadığını da öne sürdü.

Şaron’un Filistin’den ‘tek yanlı kopuş’ planına göre, İsrail Gazze’deki Yahudi yerleşimlerinden çekilirken, Batı Şeria’daki altı büyük yerleşimi elde tutacak. Önceki ABD yönetimleri, Yahudi yerleşimlerini ‘barış önünde engel’ diye niteleyip, görüşmeleri, ufak tefek değişikliklerle 1967 sınırlarına dönülmesi temelinde yürütüyordu.

İngiliz Başbakanı Tony Blair de, planı memnuniyetle karşılarken, bir İsrailli yetkili, “ABD 56 yıldır duyulmayan türden benzersiz açıklamalarda bulundu” yorumunu yaptı. Görülüyor ki, siyonistler bile bu kadarını beklemiyorlardı. Buna karşın BM ve AB, yeni sınırları tanımayacaklarını belirten “yasak savma” türünden bir açıklama ile konuyu geçiştirdiler.

Filistin yönetimi hala gerici
güçlerden medet umuyor

Şaron’la fikir birliğini kesin bir şekilde ilan eden Bush haydudu, “Amerikan barışı”ndan medet umanları hayal kırıklığına uğrattı. Onlarca yıldır halkları katlederek dünyayı kana bulamakla uğraşan bir emperyalist güçten medet umanların başka bir şey elde etmeleri zaten beklenemezdi.

Saldırgan planın Beyaz Saray’da kabul görmesinden sonra Filistin Yönetimi acilen toplandı. Dışişleri Bakanı Nebil Şaat BM, AB ve Rusya’dan yardım istedi. Başbakan Ahmet Kurey, “Bush kendinde Filistinliler adına ödün verme hakkını buluyor. Bunu kabul edemeyiz” derken; Filistinli yetkililerden Yaser Abdrabbo, “Bush ile Şaron, birbirlerinin siyasi geleceklerini korumaya çalışıyor, ancak İsrail, tüm bölgenin siyasi geleceğini tehlikeye sokuyor” uyarısı yaptı. Müzakere Bakanı Saib Erakat ise, Bush’un yaptığını birilerinin ‘Teksas’ın toprağını Çin’e vermesine’ benzetti. Filistin lideri Yaser Arafat, mültecilerin vatanlarına dönme hakları olduğunu, işgal tamamen bitip, yerleşimlerin inşası durmadan barış kurulamayacağını belirtti.

ABD emperyalizminin tutumu nasıl beklentileri boşa çıkardıysa, BM, AB ve Rusya’dan beklenti içinde olan Filistinli çevreleri de benzer bir hayal kırıklığı beklemektedir. Bu gerici güçlerin Filistin halkının davasına katkı sunmak gibi bir dertleri olmadığı defalarca görüldü. Onların ABD ile ters düştükleri noktalar, Filistin halkının özgürlüğüyle değil, fakat bölgeye dönük çıkarlarını korumakla bağlantılıdır. Bu gerici-emperyalist güçlerin hiçbirisi bugüne kadar siyonist işgal veya katliamlara karşı ciddiye alınabilecek bir tepki ortaya koymuş değil. Hal böyleyken bu gerici güçlere çağrılar yapan Filistinli yöneticilerin durumu, “denize düşen yılana sarılır” misalidir.

Arap rejimleri her zamanki gibi

Rantisi’nin katledilmesini kınayan Arap yönetimleri, İsrail’e karşı fiili bir yaptırıma girmekten kaçınarak, BM Güvenlik Konseyi’nde (GK) siyonistler aleyhine bir karar çıkartmak için olağanüstü toplantı çağrısında bulundular. Siyonist saldırı ve katliamlara karşı “havanda su dövmek”ten başka birşey yapmayan bu çürümüş gerici rejimler işe yaramayan BM kararlarıyla oyalanmaya devam ediyorlar.

BM Güvenlik Konseyi, Hamas lideri Abdülaziz Rantisi’nin İsrail tarafından öldürülmesinin ardından Arap ülkelerinin isteği üzerine acil olarak toplandı. Arap ülkelerinden oluşan bloğun Rantisi’nin öldürülmesini kınayan bir karar tasarısı sunmayı planladıkları belirtilirken, ABD’nin her zamanki gibi bu tasarıyı da veto edeceği biliniyor. Amerikan emperyalizminin, İsrail karşıtı her tür kararı veto ettiği bilindiği halde Arap ülkelerinin bu girişimde bulunması, kendi kamuoylarını aldatmaya dönük “işe yaramaz” bir uğraş olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.

“Tek yol direniş!”

Şaron-Bush katilleri Filistin halkının bu kirli plana karşı direneceğini bildikleri için, katliam ve yıkım politikalarına daha da ağırlık verecekler. Pek muhtemeldir ki ABD emperyalizmi, fiili saldırılara artık doğrudan katılacak. Nitekim Bush’tan alınan tam destek ilan edilirken harekete geçen İsrail ordusu ABD yapımı uçaklarla Hamas’ın Gazze bölgesi sorumlusu Abdülaziz Rantisi’yi katletti. Siyonistler katliamların devam edeceğini ilan ederken, Rantisi’nin öldürülmesinden sonra Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada, “Hamas’ın bir terör örgütü olduğu” ve “İsrail’in kendini savunma hakkı bulunduğu” iddia edilerek, bu alçakça cinayete de açık destek verildi.

Ebu Fienab ve Şeyh Yasin’den sonra Hamas’ın önde gelen üçüncü ismi de katledilmiş oldu. Fakat bu türden kirli savaş yöntemlerinin Filistin halkının özgürlük uğruna yükselttiği direnişi sona erdirmesi mümkün değildir.

Rantisi’nin katlinden sonra bir açıklama yapan Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal, Bush’un tavrıyla birlikte, Filistinliler için tek yolun silahlı direniş olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını söyledi. Suriye’deki Filistin mülteci kampı El Yarmuk’ta kalabalığa bir konuşma yapan Meşal, “İki tarafla mücadele ediyoruz. Biri, dünyanın en güçlü ülkesi ABD, diğeri bölgenin en güçlü ülkesi İsrail” dedi. Meşal, birlik olmazsa bu mücadelenin kazanılamayacağını da kaydetti. Hamas’ın silahlı kanadı İzzedin El Kassam Tugayları tarafından yayınlanan bildiride ise, “Tüm savaşan hücrelerimizle suç varlığını sarsacak 100 misillemede bulunana kadar alarm durumuna geçtiğimizi bildiririz” ifadeleri kullanıldı.

Hamas, İsrail’in saldırısında hayatını kaybeden liderleri Abdülaziz Rantisi için düzenlenen ve yaklaşık 200 bin Filistinli’nin katıldığı cenaze töreninde, “devasa intikam” alınacağını açıkladı. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi-Genel Komutanlığı (FHKC-GK) tarafından yapılan açıklamada da, Hamas lideri Rantisi’nin öldürülmesinin öcünün alınması için İsrail, ABD ve Arap müttefiklerine karşı açık savaş çağrısında bulundu.

Gittikçe azgınlaşan emperyalist/siyonist barbarlığa karşı direnen Filistin halkının, dünya halklarının enternasyonal dayanışmasına her zamankinden daha çok ihtiyacı var.



Siyonistlerin katlettiği Filistinli önderler...

İsrail’in bir “hukuk devleti” olduğunu iddia eden kimi burjuva liberaller, suikastlerin Şaron’un başbakan olmasından sonra başladığını, dolayısıyla İsrail’e ancak bu dönemde “terörist devlet” denebileceğini söylüyorlar. Oysa gerçekler bunun tam tersini gösteriyor. Kitle katliamları bir yana, sadece Filistin direniş önderlerini hedef alan cinayetler zinciri bile, İsrail devletinin ilk günden beri terörist bir devlet olduğunu gösteriyor.

13 Nisan 1973: İç savaşın başlamasından 2 yıl önce, Lübnan’ın başkenti Beyrut’a Mossad ajanları, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün 3 lideri Kemal Advan, şair Kemal Nasır ve Yusuf El Neccar’i katletti.

22 Ocak 1979: El Fetih’in İsrail’deki “özel operasyonlar” dairesi şefi Ali Hasan Salame (Ebul Hasan), Beyrut’ta aracına bomba yerleştiren İsrailliler tarafından öldürüldü.

9 Ekim 1981: FKÖ’nün enformasyon sorumlusu Macid Ebu Sarar, İtalya’nın başkenti Roma’daki otel odasında öldürüldü.

16 Nisan 1988: Tunus’un başkenti Tunus’ta El Fetih’in askeri kanat sorumlusu ve Filistin lideri Yaser Arafat’ın en yakın adamlarından olan Ebu Cihad öldürüldü.

8 Haziran 1992: Fransa’nın başkenti Paris’te, FKÖ’nün güvenlik servisleri sorumlusu Atıf Bseyso öldürüldü.

26 Ekim 1995: İslami Cihad’ın Filistinli lideri Fethi Sakaki Malta’da öldürüldü.

5 Ocak 1996: Hamas’ın “bombacısı” olduğu iddia edilen Yahya Ayyaş öldürüldü.

27 Ağustos 2001: Temmuz 2000’de Corc Habbaş’ın yerine Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreterliğine seçilen Ebu Ali Mustafa, Ramallah’taki ofisine yönelik İsrail helikopter saldırısında öldürüldü.

21 Ağustos 2003: Hamas’ın önde gelen siyasi liderlerinden İsmail Ebu Şanab, İsrail’in Gazze’de aracına yönelik saldırısında öldürüldü..

28 Şubat 2004: İsrail helikopterlerinden düzenlenen füze saldırısında, İslami Cihad’ın askeri kanadının üst düzey komutanlarından Mahmud Cuda dahil olmak üzere 3 Filistinli öldürüldü.

22 Mart 2004: İsrail helikopterlerinin Gazze’de düzenlediği füze saldırısında, Hamas’ın kurucusu ve dini lideri Şeyh Ahmed Yasin, Cuma namazından sonra camiden çıktığı sırada öldürüldü.

Bu cinayetler zincirinin son halkası, yeni Hamas lideri Abdulaziz Rantisi’nin katledilmesi oldu.

FKÖ’nün başına geçtiği 1969’dan bu yana Arafat’a karşı sayısız suikast girişiminde bulunulduğu da biliniyor.



İsrailli gazeteci Reuven Moskovitz:

Sharon terörü Ortadoğu’nun dışına yayıyor!

Tageszeitung: İsrail, Hamas lideri Rantisi’yi öldürdü. ABD Devlet Başkanı Bush yerleşim alanları konusunda Sharon’la anlaşmış görünüyor. Bu suikastleri yapması için yeşil ışık yaktığı söylenebilir mi?

Reuven Moskovitz: Bu konuda bir kuşku yok. Ayrıca aynı şeyi ABD kendisi Irak’ta yapıyor. Şii lider El-Sadr’ı öldürmek için neler yaptığını görüyoruz.

Taz: İsrail Savunma Bakanı Schaul Mofos öldürülen Hamas lideri Yasin’in İsrail’in Bin Laden’i olduğunu söyledi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

R.M: Ben de Hamas’ı ve yaptıklarını doğru bulmuyorum. Fakat Yasin’in İsrail’in Bin Laden’i olarak tanımlamak, onun öldürülmesine haklı bir gerekçe uydurmak içindir. Ayrıca Yasin, Hamas içinde ateşkeş üzerine konuşabilen tek lider durumundaydı. Tabii ki, İsrail’in sınırlarını 1968’deki sınırlara geri çekmesi şartıyla. Yalnız Filistinli direnişçilerin de şunu bilmesi gerekiyor; bu topraklar üzerinde bu halkın da özgürce yaşama hakkı vardır. Bu çatışmanın tarihsel nedenlerini de gözardı etmemek lazım.

Taz: Bush, öyle görünüyor ki İsrail’in yeni yerleşim alanlarıyla genişleme politikasını destekliyor. Bunu nasıl anlamak lazım?

R. M: Bush’un bunu desteklediği doğrudur. Filistinliler kendilerine eskiden ait olan topraklarda %13 gibi bir oranla yaşama hakkına sahip olacaklar. İsrail’de yayınlanan Ma’ariv adlı gazetenin de analiz ettiği gibi, Filistinliler’e Gazze Şeridi ve ertafı çevrilmiş, parçalanmış topraklar kalmaktadır. Bir zamanlar Güney Afrika’da beyazların siyahlara uyguladığını, bugün İsrail Filistinliler’e uygulamaya çalışıyor. Fakat bu uygulamalar barışı getirmez, aksine şiddeti Ortadoğu’nun dışına da taşırır.

Taz: Şimdiye kadar Arafat, ABD tarafından bir biçimiyle korundu. Fakat Sharon artık onun da yokedilmesi gereken bir hedef olduğunu açıkladı. İsrail bu konuda ABD’nin hassasiyetlerine aldırmayabilir mi?

R. M: Kesin değil. Yalnız Sharon iktidarından herşey beklenebilir. Bütün sınırları zorluyorlar. Eğer durdurulamazlarsa felaket kapıda demektir.

Taz: Sharon, Hamas lideri Yasin’in öldürülmesinden sonra, İsrail’in güvenliği için bu gerekliydi dedi...

R. M: Nasıl bir güvenlik? Sharon’un güvenlik konsepti, şiddete daha fazla şiddete dayanmaktadır. Ve şiddet karşı şiddeti beslemektedir. Eğer demokrasiye, özgürlüğe, insan haklarına ve ulusların yaşam hakkına inananlar bu şiddeti engelleyemezlerse, bu durum bu halkların da sonu olacaktır.

Taz: Kudüs’tek iktidar Hamas lideri Yasin’in terörün arkasındaki isim olduğunu açıkladı...

R. M: Hayır. Yasin bu işleri planlayan biri değildi. O felçli ve tekerlikli sandalyeye mahkum bir insandı. Ayrıca bir terör eylemini planlarken ya da bizzat uygularken değil, camiden çıkıp evine giderken öldürüldü. Yasin, hem Filistinlilerce hem de bütün islam alemince tanınan, ruhani bir otoriteydi. Bunu yapmakla bir efsane yarattık.

Taz: İleri sürülen tezlerden biri de, Yasin’in tasfiye edilmesinin sebebi olarak Sharon’un kendi şahinlerini memnun etmek amaçlı olduğudur. Bununla Gazze Şeridi’nden çekilişlerinin bir zayıflık olarak anlaşılmaması gibi bir mesaj verdikleri de söylenenler arasında...

R. M: Sharon, Filistinliler’i teslim alıp bu toprakları da bir hapisne haline getirmeye çalışıyor. Bununla bugünkü durumu daha da dramatikleştirerek, Filistinler’i temizlemenin temel taşlarını döşüyor.

Taz: Filistinliler’in komşu ülkelere göçe zorlanacağını mı kastediyorsunuz?

R. M: Evet. Bu sözünü ettiğim göç olgusu yeni bir şey olmadığı gibi sadece Sharon’a ait bir şey de değildir.

Taz: Yasin ve Rantisi’nin öldürülmesini bu politikaların ilk adımı olarak mı değerlendiriyorsunuz? Yani Filistinliler ya olanları sineye çekecekler ya da İsrail’in 11 Eylül’ü olarak da tanımlanabilecek bir saldırıyla buna cevap verecekler. Tabii ki, bu da Filistinliler’in göç ettirilmesinin zeminini hazırlayacak. Öyle mi?

R. M: Evet, sunulan seçenekler bunlar. Filistinliler’in bu topraklarda göçe zorlanması yeni bir durum değil. 1948’de İsrail’in kurulmasından bu yana bu düşünülen bir şey. Örnek aldıkları ülke ise Türkiye. Türkler’in Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Rumlar’a uyguladıklarını, bugün de İsrail Filistinliler’e uygulamayı ciddi ciddi düşünüyor.

Taz: Çok karanlık bir tablo. Başka bir seçenek yok mu?

R. M: Halkların demokratik müdahalesine ihtiyacımız var. Barışa bir şans daha verilmek isteniyorsa İsrail’in kayıtsız şartsız Batı Ürdün’den çekilmesi gerekiyor. Ve de buraya uluslararası bir barış gücü konumlandırılmak zorunda.

Reuven Moskovitz, 75 yaşında bir gazeteci ve Ortadoğu uzmanıdır.
(21 Nisan 2004 tarihli Alman Tageszeitung gazetesinden...
Çeviren M. Sinan)