24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye’de 1 Mayıs

Dünya tarihinde 1 Mayıs

Kapitalizmin gelişme dönemindeki yoğun baskı ve sömürü, düşük ücretler ve günde 14-18 saati bulan uzun çalışma saatleri, “8 Saatlik İşgünü” talebinin, dünyada işçi sınıfının en temel ekonomik istemlerinden biri olarak ortaya çıkmasına yolaçtı. İlk olarak 21 Nisan 1856 yılında Avusturalya işçi sınıfı grev ve kutlamalarla bu talebi dile getirdi. Bu talep doğrultusundaki mücadeleyi bir işçi bayramı ile bütünleştirmek düşüncesini ilk ortaya atan da yine Avusturalya işçi sınıfı oldu.

Örgütlü mücadelenin başlangıcına damgasını vuran bu eylemler devamlılık kazanarak, diğer ülkelerin proletaryasınca da benimsendi ve dayanışma için önemli bir etki yarattı.

1866 yılında, Amerikan işçileri Baltimore’da topladıkları kongrelerinde, günlük çalışmanın 8 saatle sınırlandırılmasının yasaya bağlanması konusunda bir karar aldılar. Ancak işçilerin bu talebi reddedildi. “8 Saatlik İşgünü” artık Amerikan işçi sınıfının ortak talebi haline gelmişti ve onların örgütlü mücadelelerinin başlangıcına damgasını vuracak, kana bulanan zorlu mücadelelerle, işçi sınıfı bu hakkı zamanla burjuvaziden zorla alacaktı.

1884 yılında Şikago’da toplanan Amerika İşçi Federasyonu ve Uluslararası İşçiler Birliği, “8 Saatlik İşgünü”nü burjuvaziye zorla kabul ettirmek kararı aldılar. Bu karara göre iki yıl sonra, 1 Mayıs 1886’da, 8 saatlik işgünü için genel greve gidilecek, miting ve gösteriler yapılacaktı.

Amerikan burjuvazisi bu karara karşı yoğun bir saldırıya geçti. Burjuvazinin elindeki ve denetimindeki kapitalist basın tekelleri, miting öncesinde, ortalığın kan gölüne çevrileceği türünden kışkırtmalarda bulunuyorlardı. Bunlardan örneğin Chicago Tribune gazetesi, “Kenti yıkıp yakacaklar, öyle mi? Bunun önünü almak için gerekirse Şikago’nun her sokak lambası bir işçinin cesediyle süslenecektir” diye pervasızca saldırıyordu.

1 Mayıs 1886 günü, hemen tüm sanayi merkezlerinde; New York, Philadelphia, Şikago, Louiseville ve Baltimore’de 200 bini aşkın işçi genel greve gitti. Ve Şikago’da 80 binden fazla işçi yürüyüşe geçti, miting ve gösterilerde 8 saatlik işgününün vurgulandığı konuşmalar yapıldı.

Genel grevin ve bu eylemlerin daha da yaygınlaşmasından korkan burjuvazi, silahlı resmi güçlerinin yanısıra ajan-provakatörler tutarak saldırıya geçti. 3 Mayıs günü Mc Cormic fabrikasının önünde toplanan işçiler greve katılmayan diğer işçilere çağrı yaparken, bu silahsız işçilerin üzerine ateş açıldı ve bir işçi öldürüldü. İşçiler bu kanlı saldırıyı protesto etmek için toplandılar ve miting kararı aldılar.

4 Mayıs günü işçiler daha güçlü bir gösteri düzenlediler. Mitingin bitmesine yakın, sayıları bir kaç yüzü bulan polis miting alanına girdi. Hemen ardından, nereden geldiği belli olmayan bir bomba polislerin bulunduğu yere düştü. Bomba atıldıktan hemen sonra miting yeri tam bir savaş alanına döndü. İşçiler kurşun yağmuruna tutuldular. 4 işçi, 7 polis öldü ve pek çok işçi de yaralandı. 8 işçi önderi sendikacı ve yüzlerce işçi tutuklandı. 1,5 yıllık göstermelik bir yargılama sonucunda işçi önderlerinden dördü; August Spies, Albert Parsons, George Engel ve Adolph Fisher idama mahkun edildiler.

11 Kasım 1887’de idam sehpasına giden August Spies; “Sessizliğimizin, bugün boğduğunuz seslerden daha güçlü olacağı gün de gelecektir”, diyordu son sözlerinde. Gerçekten de tüm bu baskılar ve idam kararları tepkilere, uluslararası dayanışmaya ve mücadeleye yol açacaktı.

Üç yıl sonra, 1889 yılında, 14-21 Temmuz günleri arasında Paris’te toplanan II. Enternasyonal’in 1. Kongresinde, 1 Mayıs, dünya işçilerininin birlik, dayanışma ve mücadele için direniş günü olarak kabul edildi. 1 Mayıs’ın her yıl, grevler, gösteriler ve mitingelerle tüm dünyada kutlanmasına karar verildi.

Emeği sermayeye karşı mücadele günü olan 1 Mayıs, burjuvazinin yüreğine her zaman korku salmış; çeşitli ülkelerin burjuvazisini, bu mücadele gününe karşı 1886 Şikago benzeri provokatif tertiplere ve katliamlara yöneltmiştir:

Örneğin, 1906 yılı 1 Mayıs’ında Fransa’da düzenlenen mitinge, burjuvazi ajan provokatörleri ile saldırmış, miting kana bulanmıştır. 1929 yılında ise Almanya’da bir benzeri tertiplenerek polis ve provakatörler işçilere saldırmış, 33 işçi yaşamını yitirmiştir.

Bunun daha yakın tarihe ait bir örneği ise Türkiye’den biliyoruz. Halk hareketindeki yükselişten korkuya kapılan ve bunun 1 Mayıs kutlamaları üzerinden yansımasına tahammül edemeyen Türk burjuvazisi, 1977 yılı 1 Mayısında Kontr-gerilla eliyle büyük bir provokasyon ve katliama başvurdu. Gerçekleştirilen katliamda 36 işçi ve emekçi yaşamını yitirdi.



Türkiye’de 1 Mayıs

1908 Jön-Türk burjuva devrimiyle birlikte işçi örgütlerinin gelişimi hız kazanır. Cumhuriyet öncesindeki 1 Mayıs kutlamaları Osmanlı yönetiminin bu son döneminde görülür.

1 Mayıs 1909’da, Üküp’te, işçilerin düzenledikleri kutlama toplantısı, kitlesel olmasa da ilk 1 Mayıs kutlaması olması bakımından anlamlıdır.

1911 yılında Selanik’te, tütün, liman ve pamuk işçileri, güçlü bir 1 Mayıs gösterisi düzenleyerek bu günü kutlarlar.

İstanbul işçilerinin ilk 1 Mayıs kutlaması ise 1912 yılında gerçekleşir. Pangaltı’daki Belvü bahçesinde düzenlenen bir toplantıyla kutlanır 1 Mayıs. Bu kutlamaya dönemin gazetelerinde, “Osmanlı sosyalistlerinin idaresinde 1 Mayıs kutlandı” başlığı altında yer verilir. Aynı yıl Selanik işçileri de 1 Mayıs’ta büyük bir gösteri düzenlerler.

1912-1921 arasındaki yıllar, hem 1 Mayıs hem de işçi hareketleri açısından, dünya savaşının etkisiyle hareketsizlik yılları olarak yaşanır.

I. Dünya Savaşından sonra ise ilk kez 1921 yılında, işgal koşullarına rağmen, önceki yıllara oranla daha güçlü gösteriler düzenlenir 1 Mayıs’ta. Bu gösteriler aynı zananda işgal ordularına karşı anti-emperyalist eylem biçimine bürünür. Vapur, tersane ve tramvay işçileri o gün greve giderek mavi işçi gömleği, kırmızı boyunbağı ile gösterilere katılırlar. Aynı gün Türkiye Sosyalist Fırkası da Babıali’deki merkezinde tören yapar, akşama kadar marşlar söylenir.

1 Mayıs 1922’de de, yine emperyalist işgal koşullarında tüm büyük şehirlerde mitingler düzenlenir. İşçiler İstanbul’da Enternasyonal’i söyleyerek yürüyüş yaparlar ve bildiriler dağıtılır. Ankara’da ise İmalatı Harbiye işçileri başta olmak üzere, diğer işçilerin de katıldığı bir toplantı düzenlenir. Tüm dünya işçilerine ve İstanbul’da bulunan işçi örgütlerine kutlama telgrafları çekilir.

4 Mart 1923’de İzmir İktisat Kongresi toplanır ve bu kongreye katılan işçi delegasyonunun önerisiyle, pek çok talebin yanısıra, 8 saatlik işgünü ve 1 Mayıs’ın işçi bayramı olarak kutlanması da kabul edilir. Kurtuluş Savaşı yıllarında emekçi sınıfların desteğine ihtiyaç duyan Kemalist burjuvazinin, zaferini kesinleştirdikten sonra artık onlara ihtiyacı kalmamıştır. Nitekim İzmir İktisat Kongresinin tüm bu kararları tümüyle kağıt üzerinde kalır.

1923 yılında 1 Mayıs, bir çok işçi ve aydının tutuklanması sonucunda İstanbul’da kutlanamaz. “1923 Tevkifatı” ile yoğun bir baskı ve terör uygulayan siyasi iktidar, İstanbul Milli İşçi Birliğini, 1 Mayıs gösterisine çağrı bildirilerinin dağıtılması gerekçesiyle kapatır. Türkiye Sosyalist İşçi ve Çiftçi Partisi üyelerinden 20 kişi tutuklanır. Bu baskı ve terör ortamına rağmen, 1 Mayıs Ankara’da mürettipler, askeri fabrika ve şimendifer işçileri tarafından kutlanır.

Bu baskı ve terör 1924 yılında da tekrarlanır. Bu nedenle İstanbul’da hiçbir kutlama yapılamaz. İşçileri “8 Saatlik İşgünü” için mücadeleye çağıran bildirileri dağıtanlar tutuklanır. Amele Teali Cemiyeti’nin Çelik Kol isimli gazetesi kapatılır. Bildiri dağıttığı ve yakasına kırmızı karanfil taktığı gerekçesiyle pek çok işçi gözaltına alınır. Ankara’da küçük çapta bir kutlama yapılır, Boşnak mahallesinde toplantı düzenleyen işçiler marşlar söylerler.

1925 1 Mayıs’ı Amele Teali Cemiyeti’nin düzenlediği bir toplantı ile kutlanır. Yayınlanan 1 Mayıs broşürü nedeniyle Amele Teali Cemiyeti önderleri tutuklanır. Şeyh Sait ayaklanmasını bahane eden Kemalist burjuvazi, Takrir-i Sükun yasasıyla zaten kısıtlı olan işçilerin hak ve özgürlüklerini tümüyle ortadan kaldırır. 27 Mayıs 1925’de hükümet özel bir kararname çıkararak, 1 Mayıs gösterilerini yasaklar. 1 Mayıs’ı resmi “bahar bayramı” olarak ilan eder.

Tüm bu baskılara karşın 1927 yılı 1 Mayıs’ında kutlamalar yapılır. İkdam gazetesi o gün şöyle yazar: “2000’e yakın işçi işini terk etti ve Teali binasında toplanarak hep birlikte ünlü şair Nazım Hikmet’in yazıp bestelediği iş türküsünü söylediler.” Sonuç olarak Amele Teali Cemiyeti yasadışı bir kuruluş olarak kapıtılır, 150 aktif üyesi ve yönetim kurulu tutuklanır.
Cumhuriyet Türkiye’sinde son olarak 1 Mayıs, 1928 yılında kutlandı ve ardından uzun bir sessizlik dönemi başladı. Kemalist burjuvazi işçi sınıfına ve örgütlerine uygulandığı baskı ve terör ile 1 Mayıs kutlamalarını engelledi. 1 Mayıs’ın, işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olarak gerçek içeriğine ve anlamına uygun kutlamalarının yapılabilmesi için kitleler uzun yıllar harekete geçirilemedi. 1960 yılı sonrasında ise, Türk-İş’in girişimiyle, 24 Temmuz ‘İşçi Bayramı’ olarak kubul edildi. Burjuvazi ve gerici Türk-İş yönetimi bu sahte “İşçi Bayramı” ile, tüm dünya işçilerinin dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’ı Türkiye işçi sınıfının bilincinden hepten silmek istiyorlardı.

Uzun yıllar sonra 1 Mayıs, ilk olarak 1976 yılında yeniden ama bu kez onbinlerce işçi, emekçi ve devrimcinin katılımıyla, coşkulu bir biçimde İstanbul Taksim Alanı’nda kutlandı. Türkiye işçi sınıfı yasak zincirini nihayet kırmıştı. 1976 yılındaki bu ilk kutlamada mücadele isteğini ve coşkusunu tüm görkemiyle ortaya koydu. Uzun onyıllar sonra gerçekleştirilen bu kitlesel ve coşkulu kutlamanın etkileri de çok geniş oldu. Devrimciler ve emekçiler arasında büyük bir heyecana, sermaye çevrelerinde ise aynı ölçüde büyük bir korku ve terdirginliğe yol açtı.

Sermaye çevreleri 1 Mayıs’ların mücadele günü haline getirilmesinden duydukları rahatsızlığı 1 Mayıs 1977 öncesinde her vesile ile ortaya koydular. Haftalar öncesinden, özellikle gerici ve faşist burjuva basını aracılığıyla provokatif bir hava yaratmaya çalıştılar. Dönemin DİSK’ine egemen reformist sendika bürokratları da, anti-demokratik ve tekelci tutumlarıyla, böyle bir ortamın doğmasını kolaylaştırdılar. 1 Mayıs 1977 günü Taksim’de toplanan yüzbinlerce göstericiye karşı NATO güdümlü Kontr-gerilla eliyle uygulanan faşist provokasyon sonucunda 36 emekçi ve devrimci yaşamını yitirdi. Fakat 1 Mayısların mücadele coşkusunu kırmak isteyen burjuvazi amacına ulaşamadı. Ertesi yıl (1978) Taksim 1 Mayıs Alanı’nı yine yüzbinlerce işçi doldurmuştu. Üstelik aynı yıl 1 Mayıs Türkiye’nin dört bir tarafından kitlesel gösterilere sahne oldu.

Sıkıyönetimin baskı ve yasaklarına, DİSK yönetiminin teslimiyetçi tutumuna rağmen 1 Mayıs, 1979 ve 1980 yıllarında da, Türkiye’nin bir çok yerinde grevler, boykotlar, iş yavaşlatma ve yasadışı kitlesel gösterilerle militanca kutlandı. Bu görkemli kutlamalar ancak 12 Eylül faşist askeri darbesiyle bir dönem için engellenebildi.



Emperyalist saldırganlığa ve kapitalist sömürüye karşı

1 Mayıs’ta kavga alanlarına!

2004 1 Mayıs’ını emperyalist saldırganlığın dizginlerinden boşaldığı bir dönemde karşılıyoruz. Emperyalist savaş makinası Irak’a ölüm ve yıkım yağdırdı. Fakat Irak bugün direniyor, Irak halkı onuruna sahip çıkıyor. Dünya emekçi halklarının yüreği Irak halkının saflarında atıyor. Kitleler emperyalist savaşa karşı dünyanın dörtbir yanında harekete geçtiler, kitlesel eylemler gerçekleştirdiler. Bu enternasyonal hareketin hedefinde dünya jandarması ABD, ona ortaklık eden öteki haydutlar, emperyalist savaş makinası ve işbirlikçi iktidarlar vardı.

Emperyalist haydutlar, henüz ‘90’ların başında tarihin sonunu ilan etmiş, kapitalizmin ebediliğini kutsamışlardı. Doğu Avrupa’daki yozlaşmış bürokratik rejimlerin çöküşünü, sosyalizm düşmanı gerici kampanyanın başlıca dayanağı olarak kullanmışlardı.

Fakat yalanların çökmesi, kampanyalarının boşa çıkması için 10 yılı ancak bulabilen bir zaman dilimi yetti. Sistemin kirli propagandaları açılmış gözlere, uyanmış beyinlere artık işlemiyor. Bütün o devasa yalan ve aldatma aygıtları, emperyalist savaş karşıtı mücadele ve halkların direnişi karşısında çaresiz kalıyor. Emperyalist-kapitalist barbarlığın kirli, kanlı, sefil yüzü giderek daha çıplak görülüyor. Dünya, emperyalist haydutların fitillediği yeni bir savaşlar ve devrimler dönemini işte böylesi bir tabloyla adımlıyor.

Türkiye’deki sermaye iktidarı da dörtbir koldan bu yeni döneme hazırlanıyor. Nedir ki egemenlerin Türkiye’si emperyalizmin borç dilenen bir kölesi ve saldırı üssüdür. Türk egemenlerinin uşaklığı öylesine köklü, köleliği öylesine derindir ki, savaş öncesinde Amerikalı efendileriyle utanç verici bir kan-para pazarlığı yürütmekte hiçbir sakınca görmediler. Üç-beş kuruş kredi karşılığında, Türkiye’yi, emperyalist haydutlar ittifakının gönüllü hizmetçiliğine sundular.

Dış siyasette artık gizlenme gereği dahi duyulmayan saldırganlığın bir eşi de içeride işçi sınıfına, emekçilere, gençliğe, kent ve kır yoksullarına, mazlum Kürt halkına yöneltilmektedir. İMF-TÜSİAD yıkım programları ile tekelci burjuvazinin servetine servet katılmaktadır. Ülke boydan boya emperyalist ve yerli tekellerin yağma ve talanına açılmış durumdadır. İşçi ve emekçilerin yıkımı her geçen gün daha da derinleşmekte, açlık ve sefalet katlanılmaz boyutlara ulaşmaktadır.

İMF yıkımını sürdürmek ve Irak’a saldırıda ABD’ye uşaklık için iş başına getirilen AKP hükümeti ise tam anlamıyla gemi azıya almıştır. Bu hükümet birbuçuk yıl içinde sayısız saldırıya imza attı. Kölelik yasasını çıkarmakta, özelleştirmeleri ivmelendirmekte, AB’ye uyum adı altında terör devletini tahkim etmekte görülmedik bir pervasızlık sergiledi. Kamu Yönetimi Temel Kanunu, Yerel Yönetimler Yasası gibi bir çok kölelik düzenlemesini de hazır bekletmektedir. AKP hükümeti döneminde ekonomik iyileşme balonunun tüm sermaye çevreleri tarafından büyük bir şevkle şişirilmesine rağmen, ne işsizlik, yoksulluk, açlık azaldı, ne de servet-sefalet uçurumunun derinleşmesi engellenebildi.

Tekelci sermaye iktidarı bir yandan demokratikleşmeden, uygarlıktan, iyi komşuluk ilişkilerinden dem vururken, diğer yandan komşu halklara düşmanlık siyasetinin dozunu kaçırmakta bir beis görmüyor. Şimdi de haydut efendilerini hoşnut etmek için ülkeyi bir baskı ve terör kışlasına çevirerek, canla başla NATO zirvesine hazırlanıyor.

Sefalete ve köleliğe mahkum edilen işçiler!
İşsizlik cehennemine atılan emekçiler!
Geleceği karartılan gençler!
Ulusal varlığı ve hakları yok sayılan Kürt halkı!
Çifte sömürüye ve baskıya tabi tutulan emekçi kadınlar!
Kırda ve kentte yıkıma uğratılan tüm emekçiler ve ezilenler!

1 Mayıs, sömürenler ve ezenler dünyasına karşı enternasyonal proletaryanın 118 yıl önce tutuşturduğu bir meşaledir. O günden beri dünyanın dört bir yanında sömürüye, baskıya ve zulme karşı işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadelesini simgelemektedir. Emperyalist-kapitalist barbarlığın dünyayı ve insanlığı yıkıma sürüklediği, sermaye iktidarının saldırılarını pervasızlaştırdığı bugün, kızıl 1 Mayıs meşalesi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Çünkü devrim ve sosyalizm, kapitalist barbarlıktan kurtuluşun yegane yolu olmaya devam ediyor.

Devrimci 1 Mayıs için bağımsız devrimci sınıf çizgisi etrafında kenetlenelim! 1 Mayıs’ta üretimi durduralım! Fabrikalardan, işyerlerinden, okullardan, semtlerden sokaklara çıkalım! Eylem alanlarında gücümüzü birleştirelim! Sınıf taleplerimizi haykırarak sermayenin saldırılarına karşı direniş kararlılığımızı sergileyelim! 1 Mayıs ve devrim şehitlerimizin hesabını sermaye devletinden soralım! Emperyalizm ve sermaye iktidarının dayattığı yıkım karşısında bu ülkenin ve emekçilerinin sahipsiz ve geleceksiz olmadığını, kurtuluşun devrim ve sosyalizm ile kazanılacağını alanlarda haykıralım! 1 Mayıs’ta emperyalizmin halklara çevrili namlusu NATO Zirvesi’ne geçit vermeme kararlılığıyla alanlara çıkalım! İşgalci zorbaların suratına, direnen halklar cephesinde olduğumuzu güçlü bir biçimde haykıralım!

Kahrolsun emperyalizm ve emperyalist savaş!
Direnen halklar kazanacak! Sosyalizm kazanacak!
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın proletarya enternasyonalizmi!

Türkiye Komünist İşçi Partisi
İstanbul İl Komitesi
Nisan ‘04