24 Nisan'04
Sayı: 2004/08


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'a doğru belirsizlikler tablosu
  DİE raporunun yeni itirafları ve gizledikleri
  İkinci DEP davası sounçlandı...
  Düzen ordusu nasıl demokratlaştı?!
  NATO: Halklara karşı bir kirli savaş örgütü!
  Ordunun asli görevi burjuva düzenin güvenliğidir!
  Devrimci tutsaklardan açıklama...
  İmzalar KESK MYK'sına ulaştırıldı...
  Liseli gençlik yanıt vermek için 1 Mayıs'ta alanları doldurmalı!
  1 Mayıs'ta alanlara!
  1 Mayıs faaliyetlerinden...
  Uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde ve Türkiye'de 1 Mayıs
  Bush-Blair çetesinden kasap Şaron'a tam destek...
  İşgalci haydut takımı "Irak batağı"ndan çıkış yolları arıyor!
  BM'de "insan hakları" ikiyüzlülüğü
  Bugün 23 Nisan, neşe dolamıyor insan!
  1 Mayıs ve Kürdistan emekçileri
  İzmir Eğitim-Sen 3 No'lu 1. Olağanüstü Genel Kurulu
  Bültenlerden...
  Bir-Kar 4. Gençlik Kampı başarıyla gerçekleştirildi...
  Ateş saçan Yürekli yoldaş mezarı başında anıldı
  "Plana hayır, önemli olan ortak eylem"
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
ÖSS ve AOBP’den sonra LGS saldırısı…

Liseli gençlik yanıt vermek için
1 Mayıs’ta alanları doldurmalı!

AKP hükümeti her alanda temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun politikalar geliştirmektedir. Bunları uygulama konusunda kararlı olduğunu ise, diğer tüm saldırılarla birlikte, eğitim alanında gerçekleştirdiği düzenlemelerle de ortaya koyuyor. Bu kapsamda yeni bir tasarı gündeme gelmiş durumda. Buna göre; Ortaöğretim Sınıf Geçme Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak, liselere sınavla giriş şartı getiriliyor. Öğrenciler ancak, 8 yıllık ilköğretimin sonunda gireceği sınavda başarılı olursa, lise öğrenimine devam edebilecek. Başarısız olanlar genel liselere alınmayacak, ama isteği doğrultusunda bir meslek lisesine girebilecek. Bu düzenleme burjuvazinin ikiyüzlü eğitim politikasının bir iz düşümü ve somutlanmasıdır. Ama sorunun bu yanını birazdan ele almak üzere düzenlemenin temel noktalarına ısaca bakalım.

Bu saldırı niteliğindeki düzenlemenin gerisinde de, diğerlerinde olduğu gibi “AB ölçütleri” bahanesi bulunuyor. “Eğitimde AB standartları” denilerek meşrulaştırılmaya, şirin gösterilmeye çalışılan bu taslağın bir reform olma özelliği taşımadığı, tersine, fırsat eşitsizliği uçurumunu derinleştirdiği ortadadır. Taslağın önüne konulan bu asma yaprağına rağmen çirkinliğinin gizlenebilecek bir yanı bulunmuyor.

Yine bu saldırı taslağı ÖSS’yi iki parçaya bölerek, işçi ve emekçi çocuklarının geleceğini erken yaşlarda karartmayı amaçlıyor. Adına LGS denilen ve ÖSS’nin genç beyinlerde yarattığı korkunç etkileri daha erken yaşlarda birkaç kat arttıracak bir sınavla, liseye girebilecek öğrenciler ve hangi liselere girebilecekleri belirlenecekmiş. ÖSS’nin gençliği sindirmek ve gelecek özlemini umutsuzluğa dönüştürmek için yetersiz kaldığını düşünen burjuvazi ve hükümeti, LGS ile yarım bıraktıkları bu işi tamamlayacaklar. Sağlayacağı bu yararın yanısıra, meslek liselerine duyulan ilgisizliğin ve bu okulların (sömürü yuvalarının) kontenjan sorununu da çözecek bu taslak, onlar için bulunmaz bir fırsat niteliği taşıyor.

“Ortaöğretim Kurumları Sınıf Geçme Yönetmeliği Taslağı” adını taşıyan bu yasa değişikliği özetle bunları getiriyor. Artık liselere sadece ‘başarılı’ ve ‘okuma isteğindeki’ öğrenciler girebilecek. Lise öğretimine devam etmek isteyen öğrenci, 8 yıllık ilköğretim sonunda yapılacak sınavda geçer not almak zorunda olacak. Sınavda başarılı olamayan öğrenciler ise herhangi bir meslek lisesine gidebilecek.

MEB, bu sayede, genel liseler önündeki yığılmanın önüne geçmeyi ve ÖSS’deki kazanamayanlar grafiğini düşürmeyi amaçlıyor. Ancak gerçekler bu kadar kolay değişmiyor. Milyonlarca işsizin bulunduğu bir ülkede, üniversite eğitiminin tek kurtuluş yolu olduğu ve meslek liselerinin sömürü ve dayak işkenceleri dışında öğrencilerine hiçbir şey veremediği koşullarda, bu sistem sorunları çözmeyecek, sadece bir miktar gizlenmesine –o da küçük bir olasılıkla- hizmet edebilecektir.

Elbette burada bir başka soru daha ortaya çıkıyor. Bu sistem gerçekten işletilebilecek mi? Üç yılda bir eğitim sisteminde sözde köklü, gerçekte biçimsel ve sistemin temellerini korumaya ilişkin değişiklikler yapılan bir ülkede, bu sistemin ömrünün de ne olacağı belirsiz kalıyor. Gerçekte eğitimdeki eşitsizliği gizlemek ve gençliğin öfkesini dizginleyip kontrol altında tutmak kaygısıyla şimdiye kadar yapılan değişiklikler bir işe yaramadı.

Bunun nedeni kapitalizmdir. Biçimi ne kadar değiştirilse de, üniversite sınavına giren milyonların önemli bir bölümü açıkta kalmakta ve sonuçta sistem onlara hiçbir şey vermemektedir. Bu sistem de göz boyama işlevini en fazla birkaç yıl sürdürebilecek. Sonrasında LGS ile liseye girmiş ilk kuşak üniversite çağına gelecek ve kapitalist eğitimin ikiyüzlü soğuk duvarına çarpıp dağılan umutlarıyla başbaşa kalacaktır.

İşte bu, gericilik çağını yaşayan burjuvazinin eğitim çıkmazıdır ve biçimi ne kadar değiştirilse de özü değişmeyecektir.

Burjuvazi gençliğe ne veriyor?

Bilindiği gibi; kapitalist eğitim, ikilik arzeden yapısıyla bir açmaz teşkil etmektedir. Bir yanda sınırlı bir kesime sunulan özel eğitim, bir yanda da milyonların önüne kirli bir kemik parçası gibi atılan genel eğitim. Egemen sınıflardan gelen sınırlı bir kesim en iyi koşullarda, yönetsel işleri gelecekte ele almalarını sağlayacak bir biçimde özel bir eğitime tabi tutulurken; emekçi çocukları, yoksulluk ve yoksunluklarıyla başbaşa bırakılırlar. Elbette emekçi sınıflardan gelen bu genç kitleler de burjuvazinin çeşitli ihtiyaçları doğrultusunda eğitime tabi tutulacaklardır. Bir yandan “milli” tarih ve “milli” coğrafya gibi derslerle beyinleri yıkanırken, öte yandan kalifiye işçi olarak yetiştirilirler. Burada bir diğer temel sorun da geleceğin kalifiye işçisinin maliyetini minimuma indirmek olduğu i&cceil;in, bu eğitim alabildiğine kalitesiz ve hatta mümkün olabiliyorsa paralı olmalıdır. İşte kapitalizmin eğitime bakışı budur.

Yukarıda ele aldığımız taslak da, bu bakışın en pratik ve özlü ifadesidir. Daha çok erken yaşlarda gençleri sınıfsal durumlarına göre ayırmak ve geleceklerini de kaçınılmaz bir kader olarak alınlarına kazımak! Eğitimi ve buna bağlı olarak gelecek hayallerini tümüyle bir ayrıcalık haline getirmek! Üstelik bunu bir reform gibi göstermek! MEB’in amaçladığı tamı tamına budur.

Öte yandan AKP hükümeti sıkıştığı yerde 12 yıllık kesintisiz zorunlu eğitimden bahsediyor. Peki bu perhizle bu lahana turşusunun yan yana gelmesi mümkün mü? Elbette değil. Hem 12 yıllık eğitim, ama hem de milyonların eğitimden beklentilerinin tümüyle ortadan kaldırılması, bir arada amaçlanabilecek şeyler değildir. Nitekim birincisi sadece bir cila, ikincisi ise acı ve katı gerçektir. Meslek liseleri konusunda –dikkat ediniz, meslek liselerinde değil- TOBB, TİSK, İSO toplantılarında gerçeği dile getirmekten çekinmeyen hükümet sözcüleri, şimdi bunu uygulamaya geçirmek niyetindedirler. Yani söylemlerinde yeraldığı biçimiyle, lise öğrencilerinin yarısı meslek liselerinde eğitim görecek. LGS bunun için uygun görülen ayıklama yoludur.

ÖSS neyi gizliyor?

ÖSS’ye ve onun bir parçası olan AOBP’ye dair yıllardır çok şey söyledik. Bunları burada tekrarlamamıza gerek yok. Ancak söylenmesi gereken, bu yıl 2 milyona varan ÖSS başvurusunun olduğu ve artık bu sorunun düzen tarafından dizginlenemez bir risk içermeye başladığıdır. ÖSS’ye yönelik talep ve yıllarını üniversite kapısında bekleyerek geçiren yüzbinlerce genç artık bir patlama alanı haline gelmiştir. ÖSS beraberinde çok büyük bir sektör de yaratmış, özel dershanelere toplamı trilyonları bulan bir kâr alanı açılmıştır.

Şimdi hem bu kârlı ve doymak bilmez sektöre yeni alanlar açmak, hem de emekçi çocuklarının geleceğini erken yaşlarda burjuvaları kasalarına kilitlemek için, LGS adı altında ortaya çıkardıkları sınav sistemini kabul etmemek gerekiyor. Bu herkesten önce liseli gençliğin omuzlarında ağırlığını hissettiren bir görevdir. Liseli gençlik kendisini içinde bulduğu cendereyi parçalama mücadelesinin içerisine bunu da almalı ve geleceğini çalanlardan hesap sormalıdır.

Üstelik liseli gençliğin sorunu burada bitmemekte, üniversite eğitimin her geçen gün paralı hale getirilmesi ile her an daha da katmerlenmektedir. İşte bu nedenlerle liseli gençliğin kazanılması daha da önemli hale gelmiştir.

Liseli gençlik platformları ve liseli genç komünistler bunun bilincindedirler. Dahası sorunu çözmek üzere liseli gençliği kazanma olanaklarına ve iradesine sahiptirler. Bu alandaki çalışmamızın özel bir yüklenme ile ilerletilmesinin tam zamanıdır. Yaklaşan 1 Mayıs bu konuda özel olanaklar sunmaktadır. 1 Mayıs’ta alanlara taleplerini ve öfkesini taşıyacak olan liseli gençlik geleceğini kazanmak için mücadeleyi yükseltmeli, liseli genç komünistler, iddia ve kararlılıklarını bu alanda sergileyecekleri gelişme ile kanıtlamalıdırlar.

Ekim Gençliği