Emperyalist saldırganlığa ve kapitalist sömürüye karşı mücadeleyi güçlendirmek için
Sınıfın devrimci 1 Mayısını örgütleyelim!
1 Mayıs, dünyada ve tek tek ülkelerde sınıf mücadelesinin barometresidir. O gün, iki düşman dünya; emek ve sermaye dünyası karşılıklı olarak güçlerini ortaya koyarlar, kendilerini ve rakiplerini tartarlar. Boy ölçüşürler.
Bu yıl da öyle olacak. Geçen 1 Mayıstan bu yana yaşamın her alanında süren sınıflar savaşımının gelinen yerdeki olumlu ya da olumsuz tüm sonuçları bir kez daha açığa çıkacak.
Bu yıl işçi sınıfı 1 Mayısı, sermayenin saldırılarının giderek yoğunlaştığı, buna karşı örgütlü mücadelenin giderek daha büyük bir ihtiyaç haline geldiği koşullarda karşılıyor. Dışarıda emperyalist saldırganlık gemi azıya almış bulunuyor. İçerde ise İMF politikalarına dayalı sömürü ve yıkım politikaları işçi ve emekçilerin yaşamını her geçen gün daha dayanılmaz hale getiriyor. Bunu, işçi sınıfının bazı tarihsel kazanımlarının tümüyle tasfiyesini amaçlayan esnekleştirme saldırısı tamamlıyor.
Dış cephede: Emperyalist saldırganlık gemi azıya aldı!
Dünyanın ve işçi sınıfının en temel gündem maddelerinden biri hiç kuşku yok ki emperyalist saldırganlık. Emperyalistler özellikle 11 Eylül saldırılarından bu yana saldırgan politikalarını uluslararası terörizmle mücadele maskesi altında yürütüyorlar. Bu politikanın bir gereği olarak bir yıl önce Afganistana saldırdılar. Şu anda ise 20 günlük bir bombardıman yıkımının ardından Irakı işgal ve talan etmekle meşguller.
Başta ABD olmak üzere emperyalizmin bu kirli politikayı neden uyguladığı artık herkes tarafından aşağı yukarı biliniyor. Propaganda edildiği gibi Afganistan ya da Irak gibi ülkelere özgürlük ve demokrasi getirmek gibi bir niyetlerinin olmadığı, asıl dertlerinin bu bölgelere yerleşmek ve bu ülkelerdeki zenginliklere ve petrol yataklarına el koymak olduğu; bütün dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda biçimlendirmekten, yağma ve sömürüye açmaktan başka bir amaçlarının bulunmadığı açık bir gerçek olarak orta yerde duruyor.
Emperyalistlerin gerici çıkarlara dayalı bu politikası, sadece saldırıya uğrayan ülke halklarının hak ve özgürlüklerini değil aynı zamanda dünyanın ve insanlığın geleceğini de tehdit ediyor.
20 günlük bir bombardımanın ardından bugün Irak büyük ölçüde işgal edilmiş, Irak halkının sahip olduğu zenginliklere emperyalistlerce el konulmuş bulunmaktadır. Emperyalistler daha katledilenlerin cesetleri bile soğumadan, Saddam sonrası Irakta kimin söz sahibi olacağını, yağmadan kimlerin pay alacağını tartışmaya başlamışlardır. Kuşku yok ki bunun bir adım sonrası, saldırının hedefine başka ülkelerin, başka halkların konulması ve savaşın bütün bir Ortadoğuya adım adım yayılması olacaktır. ABDnin İran ve Suriyeye dönük tehditleri, İsrailli yetkililerin Filistinlilere hitaben Iraklıların durumuna bakın da ibret alın türünden tehditkar açıklamaları, bu haydutların kana doymak niyetinde olmadıklarını göstermektedir.
İç cephede: Kapitalist sömürü ve yıkım hızlanarak devam ediyor!
Hükümet savaşta ABD emperyalizminin kirli savaşına destek konusunda adımlar atarken, içerde işçi ve emekçilere saldırı cephesini de unutmadı. Yılan hikayesine dönen görüşmelerin ardından geçtiğimiz günlerde dördüncü gözden geçirme görüşmeleri tamamlandı. Böylelikle iki yıldır uygulanan İMF saldırı programı elden geçirilmiş, 2004 yılı sonuna kadar uygulanacak saldırılar belirlenmiş oldu. Bu saldırıların dökümünü içeren yeni niyet mektubu da açıklandı.
Hükümet yeni niyet mektubu henüz açıklanmadan gereklerini yerine getirmeye başlamıştı. Saldırı programına uygun olarak ek vergiler ve ağır zamlar yürürlüğe sokulmuş, özelleştirme takvimi ilan edilmiş, 2003 bütçesi meclisten geçirilmişti. Bütün bu icraatlar kriz içinde debelenen kapitalist ekonomiyi bir parça olsun rahatlatmak için yapıldı. Ve fatura olduğu gibi işçi ve emekçilerin sırtına yıkılmış oldu.
Elden geçirilen İMF-TÜSİAD saldırı programının en önemli unsurlarından birisi özelleştirmeler. Hükümet bundan aylar önce, daha İMF ile görüşmeler tamamlanmadan 2003 yılında uygulanacak özelleştirme takvimini ilan etti ve 17 yılda yapılan toplam özelleştirmenin yarısını bir yıl içinde yapacağız diyerek iddialı bir biçimde işe koyuldu. Bunun anlamı, son yıllarda bir parça hız kesen özelleştirme saldırısının önümüzdeki dönemde yeniden hız kazanacak olmasıdır.
2003 bütçesi de yakın zaman önce meclisten geçti. Bütçe kaynaklarını arttırmak için ek vergi yasası çıkartıldı ve birçok mal ve hizmete yeni zamlar yapıldı. Nema (zorunlu tasarruf) geri ödemeleri yılları bulan bir takvime bağlandı, kamu işçilerinin birer ikramiyeleri gelecek yıla ertelendi. Yani bütçenin yükü işçi ve emekçilerin sırtına yıkıldı. Buna karşılık bütçe harcamalarının planlanmasında işçi ve emekçilerin çıkar ve ihtiyaçları hiçbir biçimde dikkate alınmıyor. Harcama kalemlerine kabaca bakıldığında bile, bütçede yatırımlara, sosyal harcamalara, maaş ve ücretlere ayrılan payların alabildiğine kısıldığını, bütçenin büyük bir kısmının borç ve faiz ödemelerine ayrıldığını görüyoruz.
Tarihsel hakların gaspı gündemde
İş yasasının değiştirilerek çalışma yaşamına tümüyle esnekliğin hakim kılınması sermayenin son yıllarda ısrarla üstünde durduğu bir konuydu. Bu konuda ilk adımlar Ecevit hükümeti döneminde atılmıştı. Yönetime gelen AKP bu konuda da Ecevit hükümetini aratmadı, yeni iş yasasını meclise getirdi. CHPnin farklı kaygılarla yasaya karşı çıkması ve savaş gündeminin ağırlığı nedeniyle yasanın meclisten geçirilmesi şimdilik mümkün olmadı. Fakat hükümet bu konuda kararlı olduğunu ve bu yasanın mutlaka çıkartılacağını her vesileyle ifade ediyor. Zaten yeni niyet mektubuna konulan bir maddeyle İMFye bu yasanın Nisan ayı içinde çıkartılacağı sözü verildi.
Barbarlık ve sömürüye karşı
sınıf hareketini güçlendirme sorumluluğu
Halklara karşı savaş ve saldırganlığın, dünyada ve Türkiyede emekçi yığınlara karşı uygulanan sömürü ve yıkım politikalarının asıl sorumlusu emperyalist-kapitalist sistemdir. Sermayenin gerici çıkarları mazlum halkların karşısına tankla-topla, emekçilerin karşısına ise sömürü ve yıkım politikalarıyla çıkmaktadır.
İşbaşındaki AKP hükümeti, işçi ve emekçiler için herhangi bir umut olamayacağını çoktan ispatlamış bulunmaktadır. AKP, patronların uşağı, işçi ve emekçilerin düşmanı bir partidir. Meclisteki tek muhalefet partisi durumundaki CHPnin de işçi ve emekçilerin çıkarlarını gözeten bir programının olmadığını biliyoruz. CHP de bir sermaye partisidir. Bunu gerek programıyla, gerek İMF memurlarından ve sınıfa ihanet eden sendikacılardan devşirme kadrolarıyla, gerekse de geçmişte ortaya koyduğu pratikle yeterince ispatlamıştır.
Sendikal ihanetin ulaştığı son noktayı ise İş Yasası üzerinden yaşanan tartışma ve gelişmeler göstermiştir. Sendikal korucular yeni iş yasası taslağının hazırlanması için önden sermaye ve hükümetle birlikte davrandılar. Kurulan sözde bilim kurulunun hazırlayacağı taslağa sahip çıkacaklarına dair bir protokol bile imzaladılar. Sendika konfederasyonları tümüyle sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmektedirler. Dolayısıyla işçi ve emekçilerin önünde bir tek yol vardır. Saldırılara göğüs germek için işçi ve emekçiler yalnızca kendi güçlerine güvenmek, kendi güçlerine dayalı politikalar etrafında örgütlenmek ve mücadeleyi yükseltmek durumundadır.
Emperyalist-kapitalist saldırıları püskürtmenin yolu devrimci bir sınıf hareketinin yaratılmasından geçmektedir. 1 Mayıs bu yolda değerlendirilmesi gereken önemli bir olanaktır.
İşçi sınıfının 1 Mayıs eylem ve gösterilerinde öne çıkması, gerek eylemlerde yer alış biçimiyle, gerekse talep ve şiarlarıyla 1 Mayısa damgasını vurması, sonraki dönemde devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması için önemli bir ilk adım olacaktır. Bunun başarılabilmesi ise 1 Mayıs hazırlıklarını hangi bilinçle ele aldığımıza, buna uygun bir hazırlık döneminin yaşanıp yaşanmamasına bağlı olacaktır.
Sınıf devrimcileri 1 Mayısa hazırlık çalışmalarını yıllardan bu yana işçi sınıfının devrimci 1 Mayısını yaratmak bakışıyla ele almakta ve güçleri ölçüsünde buna uygun bir çaba içerisinde olmaktadır. Geçen yıllar bu bakışın doğru olduğunu, işçi sınıfı damgasını vurmadıkça 1 Mayısların gerçek anlamda devrimci bir içeriğe kavuşamayacağını göstermiştir. O halde sınıf devrimcilerine, öncü, devrimci işçi ve emekçilere düşen sorumluluk açıktır: Sınıfın devrimci 1 Mayısını yaratmak için bir devrimci seferberlik içine girmek! Bu sorumluluk yerine getirildiğinde karşılığı da mutlaka alınacaktır; 1 Mayısta ve 2 Mayısta...
* Irakta işgal ve katliam durdurulsun! Emperyalist haydutlar Ortadoğudan defolsun!
* Türkiyedeki tüm ABD ve NATO üsleri kapatılsın!
* Emperyalistlerle imzalanan gizli-açık tüm anlaşmalar iptal edilsin!
* İMF programları iptal edilsin!
* Özelleştirmeler durdurulsun!
* Savaşa ve faize değil emekçiye bütçe!
* Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
* Tüm çalışanlara grevli-toplu sözleşmeli sendika!
* İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!
* Kölelik Yasası iptal edilsin!
* Sınırsız toplantı, gösteri, örgütlenme ve basın özgürlüğü!
* Hücreler yıkılsın, devrimci tutsaklara özgürlük!
* 1 Mayıs ücretli resmi tatil ilan edilsin!
|