Emperyalist işgal orduları Irak topraklarında yıkım ve kan kustular, kusmaya da devam ediyorlar. Irak halkına özgürlük ve demokrasi getirecekleri yalanıyla bunu yaptılar. Direnişle karşılaştıklarında getirecekleri özgürlüğün ne menem bir şey olduğu tüm açıklığıyla görüldü. Irak halkına özgürlük getirecekleri yalanı çoktan parça parça döküldü. Sivil, asker ayrımı yapılmaksızın tonlarca bomba yağdırdılar, kitle imha silahlarını kullanmaktan çekinmediler. Öyle ki kadın, çocuk, genç, yaşlı binlerce Iraklı emperyalist işgalciler tarafından özgürleştirilmiş durumda. Yüzlerce Iraklı vahşice katledildi, binlercesi toplama kamplarına kapatıldı. Hastaneler yaralılarla dolu, tıbbi imkanlar yok, içme suyu yok, gıda yok... Amerikan bombaları ve kurşunuysa nerede olursa olsun eksik değil. Kısacası işgal güçleri Irakı boydan boya bir ölüm tarlası, bir kan gölü haline getirdiler.
Emperyalistler her ne kadar askeri olarak bozguna uğratılmamışlarsa da, kesin olan şudur ki, şimdiden politik ve moral bakımdan kaybetmişlerdir. Tüm imkansızlıklarına karşın Irak halkı, hiç beklemedikleri düzeyde bir direnişle işgal ordularını karşılamış, tarihsel mezhep kavgaları ve husumetler bir yana itilmiştir. Güneyde planlarını bir Şii ayaklanması üzerine kuran emperyalist işgalciler büyük bir hezimete uğramışlardır. Şii halk, işgalcilerin kendilerine özgürlük değil kölelik getireceği, onların safında yer almanın onursuzlukla özdeş olduğu bilinciyle direnişe geçmiş, onurlu bir direniş sergilemiştir.
Dünya halkları da emperyalist işgalcileri lanetliyorlar. Gün gün sokakları dolduran yüzbinler emperyalizme ve onun sömürücü, kıyıcı politikalarına karşı öfke ve nefretlerini haykırdılar. Savaşın seyri ne olursa olsun, savaş öncesinde emperyalizmin dünya ölçüsündeki iktisadi-sosyal saldırılarına karşı değişik taleplerle büyüyen direniş savaşla birlikte çapı ve hedefleri bakımından yeni bir düzey kazanmıştır. İşte emperyalist işgalcileri politik ve moral bakımından şimdiden yenilgiye uğratan nedenlerden biri de budur. Bundan dolayı tüm askeri üstünlüklerine ve Irak topraklarında ilerlemelerine karşın her zamankinden daha fazla gelecek korkusu ve tedirginliği içerisindedirler.
Emperyalistler bugün için Irakta hedeflerine ulaşsalar dahi, yaşanan gelişmeler tarihsel ölçekte emperyalist-kapitalist sistemin devrimci saldırılarla yüzyüze kalacağının habercisidir. Öyle ki emperyalistler süngü zoruyla sağlamayı umdukları hegemonyaya bir gelecek biçecek inançtan dahi yoksundurlar. Rüzgar eken fırtına biçer! Dizginlerinden boşalan emperyalist saldırganlık kendisini yokoluşa götürecek fırtınanın tohumlarını da beraberinde ekiyor. Emperyalist kapitalizmin sömürü ve yağma politikalarına duyulan nefret ve mücadele isteği dünyanın emekçi halkları arasındaki sınırları silikleştirip onları birleştiriyor. Emperyalistlerin dünya emekçi halklarının devrimci kalkışmasından duydukları korkuyla kurulan ittifakları ise çatırdıyor. Aralarındaki çelişkiler hızla derinleşerek siyasi ve askeri bloklaşmalara evriliyor.
Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri de emperyalist saldırganlığın karşısındalar. Ülkeyi yönetenler de bu karşıtlığın henüz kendisini sınırlı biçimde eylem alanlarında göstermesine karşın korku ve tedirginlik içerisindeler. Çünkü onlar ABDnin işgalci koalisyonunun tartışmasız biçimde iradesiz bir piyonu konumundadırlar. Bu halleriyle de siyasal olarak marjinalleşmişlerdir. Emekçi halka karşı yabancılıkları ve düşmanlıkları gün gibi açık bir gerçektir. Ülke yöneticileri ABDnin safında yerini alırken, emekçi halkın safı da nettir: Dünya halklarının emperyalist işgalciliğe ve sömürgeciliğe karşı birleşik mücadele cephesi. Bu cepheye katılımın bugünkü çapı ve niteliği ne olursa olsun bu tartışılmaz bir gerçektir.
Tüm bu tablo bir yanıyla gelişmelerin hızla emperyalist-kapitalist düzenin iktisadi ve siyasi bir kriz içerisine gömüldüğünü, emperyalistler arasındaki gerici çıkar çatışmalarının her geçen gün daha da derinleştiğini ortaya koyuyor. Diğer yanıyla ise dünyanın işçi sınıfı ve emekçi halkları arasında birlik, dayanışma ve mücadele köprülerinin güçlü biçimde kurulmaya başladığını gösteriyor.
Emperyalistlerin Irakta elde ettikleri askeri başarının kısa dönemde dahi bir soluklanma yaratmayacağı açıktır. Tarihsel gelişmenin yönü açıktır. Bugün Irak, yarın tüm Ortadoğu, sonra dünya, emperyalistlerin gerici çıkarları için kana bulanacaktır. Ancak dünyanın ezilen emekçi halkları her geçen gün bu barbarlığa karşı dünya çapında kitlesel ve militan bir karşı koyuşun güçlerini biriktirmektedirler. Barbarlık arttıkça bu kez karşılarında küçük yengi ve yenilgilerin alevlerinden çıkmış devrimci işçi ve halk ayaklanmalarını bulacaklardır.
İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele değerlerini simgeleyen 1 Mayıs, işte bu koşullar altında, bu yıl çok daha farklı bir anlam kazanıyor. Mevcut imkan ve dinamikler 1 Mayıs ruhunu dünya çapında güçlendirmiştir. 03 1 Mayısı bu birikime dayanarak onu ileri bir noktaya sıçratacaktır. Bu seneki 1 Mayıs birlik, dayanışma ve mücadele değerlerine yakın tarihte görülmemiş ölçekte ve güçte somut bir anlam kazandıracak bir gün olmalıdır. 1 Mayıs işçi sınıfı ve emekçi halkların emperyalist-kapitalist barbarlığa karşı tarihsel önemde bir yanıtı haline getirilmelidir. Bu anlamıyla 1 Mayıs bir hesaplaşma günü olmalıdır.
Emperyalistler ve işbirlikçilerinin her 1 Mayısta duydukları korku bu 1 Mayısta çok daha büyük ölçekte yaşanacaktır. Dünya çapında saflaşan, safları hızla netleşen iki dünya karşı karşıya gelecektir bu 1 Mayısta. Bir yanda emperyalist-kapitalist barbarlık diğer yanda sosyalizm... Bir yanda yağma, kıyım diğer yanda barış, kardeşlik ve özgürlük... 1 Mayısa katılmak, ama daha önemlisi etkin ve güçlü bir katılım örgütlemek işte bu nedenle günün en önemli görevidir.
Emperyalist-kapitalist barbarların ve işbirlikçilerinin korkularını büyütmek, mevcut yağmacılık ve kıyıcılığı durdurmak, emperyalist-kapitalist dünya düzeniyle hesaplaşmak için 1 Mayısta üretimi durdurarak alanlara çıkalım!