Amerikan birlikleri adeta ellerini kollarını sallayarak Bağdata girdiler. Kentin merkezi bölgelerini işgal ettiler. Saddam rejiminin yüzüstü bırakması sonucu Bağdat halkı en azından şimdilik emperyalist işgali çaresizlik içinde izlemekle yetiniyor. Küçük grupların tacizi dışında Bağdatta işgale karşı bir direniş yok.
Bundan faydalanan işgal güçleri Bağdatta gövde gösterisi yapıyorlar. Saddam heykelleri yıkılıyor, sözümona işgalcilerin halkla nasıl da kaynaştığını gösteren düzmece seremoniler sergileniyor.
Bağdatta Saddam rejiminin çöküşü ve işgal yaşanırken ülkenin güneyinde daha farklı bir tablo var. Bu tabloda direniş ve katliam içiçe. Ülkenin güneyindeki Umm Kasr, Basra, Necef ve Nasırıye gibi kentlerde işgal güçleri karşılarında ne teslim olan bir halk buldular, ne de buralarda Bağdatta olduğu gibi rahat hareket edebiliyorlar.
Tüm dünyanın da tanıklık ettiği gibi bu kentler işgalin ilk günlerinde Amerikan ve İngiliz işgal ordularına unutulmaz bir ders vermişlerdi. Bizi çiçeklerle, sevinç gösterileriyle karşılayacaklar dedikleri Irak halkı bu kentlerde işgalcileri silahlı direnişle karşılamış, onları tüm dünyanın gözleri önünde rezil rüsva etmişti.
Bağdatta yaşananlar son günlerde öne çıksa da Irakın güneyinde halen birçok yerde direniş sürüyor. İşgal güçleri bu kentlerde tam olarak kontrolü sağlayabilmiş değil. Güneydeki kentlerde yaşayan, savaştan önce Saddam rejimi tarafından da ezilen, dolayısıyla rejimi değil ama topraklarını işgalcilerden koruma güdüsüyle hareket eden halk elinden geldiğince direniyor.
Güneydeki kentlerden sızan sınırlı haberler, işgalcilerin kıramadıkları bu direniş ruhunu kitlesel katliamlarla ezmeye çalıştığını gösteriyor. Amerikan ve İngiliz işgal birlikleri işgalin ilk gününde Umm Kasrda 200 Iraklı sivili öldürdüler. Necefte ise üç gün içinde 3. Piyade Birliği Komutanının resmi açıklamasına göre en az 1000 sivili katlettiler. Katliamlar bütün şiddetiyle devam ediyor. Direnişi cezalandırmak, küçük düşürülmenin hıncını almak isteyen işgalciler hiçbir kural ve insani değer tanımaksızın sivil halka saldırıyor, katlediyorlar.
Reuters haber ajansının muhabiri Damir Şakolayın anlattıkları, işgalcilerin sadece direnenlere değil, çocuklara ve kadınlara, hatta ölümün eşiğindeki yaralılara bile nasıl soğukkanlıkla kurşun sıktıklarını gösteriyor.
Bir gün sokak aralarındaki enkazların arasında geziniyorduk, bir de ne görelim, Amerikan askerleri enkazların altından kurtulmayı başaran sivilleri öldürüyordu. Yıkıntılar arasından kafasını çıkaran 17 yaşındaki bir gencin Amerikan askeri tarafından alnından vurulmasını unutamıyorum.
Reuters muhabiri Damir Şakolay, Nasıriyedeki bombardımanda yıkılmamış tüm evlerin içinde insan olup olmadığına bakılmaksızın Amerikalılarca yıkıldığını, evlerinden çıkamayan yüzlerce sivilin bu nedenle öldüğünü, enkazların altından sürekli olarak kadın ve çocukların seslerinin duyulduğunu ve bu seslerin hala kulaklarında çınladığını anlatıyor.
İrlandada yayınlanan Evening Herald gazetesininin 8 Nisan tarihli sayısında da benzer bir haber var. Iraklı bir çocuğun bir ABD askeri tarafından öldürülüşünü anlatan haberde şöyle deniyor:
Nick Boggs, çocuğun Iraklı ölü paramilitere doğru eğildiğini görünce kararını verdi. Makinalı tüfeğini ateşledi ve 10 yaşlarındaki çocuğu öldürdü. 21 yaşındaki Alaskalı asker Boggs, 18 ay önce orduya katıldığında günün birinde böylesi bir karar almak zorunda kalacağını tahmin ettiğini söyledi. Boggs, böyle bir şeyin olmamasını dilediğini söylüyor, ama Iraklı çocuğu öldüren ateşi açmış olmaktan da pişmanlık duymuyor.
Bir emperyalist işgalden söz ettiğimize göre bunun katliamsız olabileceğini düşünmek mümkün değil. Hele de işgalcilerin karşısında ülkesi ve onuru için direnenler varsa. Bunu Filistinden biliyoruz. Bunu Cezayirden, Vietnamdan, Yugoslavyadan ve Afganistandan biliyoruz. Yakın tarih, emperyalist işgal ordularının devrimcilere, halklara karşı işledikleri katliam suçlarıyla dolu. Onların tarihlerinin her sayfası birbirinden acımasız, birbirinden vahşi katliamlarda döktükleri kanla yazılmış. Fakat bu katliamlar umdukları gibi onları ölümsüz yapmayacak, egemenliklerini sınırsız kılmayacak. İşçi sınıfı ve direnen halklar bu emperyalist haydutları bir gün mutlaka yarattıkları kan denizinde boğacaklar.
Amerikan-İngiliz işgalci güçlerinin Irak halkına karşı yürüttüğü savaş devam ederken, başka halklar hedef tahtasına çakılmaya başlandı. Bush ve faşist haydutlar çetesi Suriye, İran ve Kuzey Kore halklarını tehdit etmeye başladı. Teröre destek vermek, kitle imha silahlarına sahip olmak, Saddam Hüseyin yönetimini desteklemek vb. türden iddialar geçmişten daha sık ve yaygın bir şekilde ortaya atılır oldu.
ABD-İngiliz işgalci ordularının Bağdata girmesiyle beraber özellikle Suriyeye saldırma niyetleri sık sık ve açıkça dillendirilmeye başlandı. Amerikan dışişleri ve savunma bakanlarının başlattığı tehdit furyası Bushun yakın çevresi ve savaş çığırtkanı Amerikan medyası tarafından sürdürülüyor. Suriyede bir rejim değişikliğinin şart olduğunu yüksek sesle dile getirmeye Rumsfeld ve Powellın iğrenç tehditleriyle başladılar. Bushun danışmanı Condoleezza Riceden Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitze ve Dışişleri Bakan yardımcısı John Boltona, ayrıca Washington Post gazetesi ve NBC televizyonu gibi yayın organlarına kadar şantajlarına hız verdiler. Irak halkına karşı giriştikleri yıkım ve katliamlarla yetinmeyen savaş kundakçıları, ilk fırsatta Suriyeye saldırma niyetlerini ortaya koydular. Bu ülkeyi hedef alacaklarını vurgulayan Bshun çetesindeki kimi isimler, Suriyeyi düşman ilan ettiler.
Gerek Suriye halkı, gerekse İran ve Kuzey Kore halkları ABD emperyalizmine karşı derin bir nefret duyan, bu haydut devlete karşı direnme potansiyeli yüksek olan halklardır. Iraktan sonra Suriye ve İran yönetimleri, ABDnin bölgeye dönük planları önünde bir engel olarak görülüyor. Halklarının anti-emperyalist basıncını da hisseden Şam ve Tahran yönetimlerinin bu koşullarda ABD ile işbirliğine girmeleri pek olası değil. Bu da emperyalist saldırı olasılığını güçlendiriyor.
İngiliz emperyalizmi olası bir Suriye-İran saldırısına katılmayacağını önden açıkladı. Ancak bu açıklama Bush ve savaş çetesinin bu saldırı niyetinden vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Onların yasallık ya da meşruiyet diye bir sorunu olmadığı için, halkların yükselteceği anti-emperyalist direnişten başka bir güç onları durduramaz. Suriye ve İranın hedef alınması durumunda Ortadoğunun bir anti-emperyalist, anti-Amerikan direniş alanına dönüşmesi kaçınılmaz olacak. Ancak böyle bir direnişle ve emperyalist saldırganlığa karşı Ortadoğu haklarıyla dayanışma yükseltilerek bu vahşi işgalciler bölgeden atılabilir.