1 Kasım'03
Sayı: 2003 (06)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme kölece bağımlılık, ...
  Irak halkının direnişi emperyalist işgalcileri sarsıyor!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  NATO Genel Sekreteri Robertson'un Türkiye ziyareti...
  Irak batağında debelenen ABD
  İki farklı Ramazan, iki farklı Türkiye!
  80 yıllık kontrgerilla cumhuriyeti
  25 Ekim "Cumhuriyeti kollama" yürüyüşü...
  Bireysel emeklilik sistemi...
  5 Kasım'da sağlık emekçileri iş bırakıyor...
  Gençlik gruplarından ortak açıklama ve çağrı...
  "Gençliğin sözü söz!" kampanyası hızlanarak sürüyor
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/3
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/Ek bölüm
  Tekelleşen medyanın büyüyen savaşı
  2004 bütçesi ve sendika konfederasyonlarının tepkisizliği...
  Almanya emperyalist askeri müdahalelere hazır!
  Uzlaşmacı ve sınıf işbirlikçi ihanetçi çizgi aşılmalıdır!
  Cumhuriyetin 80. kuruluş yıldönümü...
  Harcanan emek hiçbir zaman boşa gitmez!
  Modern toplumun köle pazarı
  Aaa! Demek bu bir işgalmiş!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Modern toplumun köle pazarı

Modern toplumun köle pazarıdır güzellik yarışmaları. Genç kadınların hayatını mahveden, onları metalaştıran yaldızlı bir platformdur. Kâr amacıyla kadın vücudunun teşhir edildiği, kadınların cinsel objeye dönüştürüldüğü bu şovlar, emperyalist dünyanın kadın vücudu üzerinden para kazanmakta kullandığı etkili bir araçtır.

Kapitalizmin yozlaştırdığı anneler kırklı yaşlara geldiklerinde hayatı çözdükleri inancına kapılırlar. “Ben yaşamadım, bari sen yaşa!” sloganıyla kız çocuklarını bir tüketim girdabının içine iterler. Erkekler tarafından seçilmek üzere yetiştirilen kız çocukları sistemin dayattığı güzellik kriterlerinin keskinliği karşısında afallasalar da, manken edasıyla hayat podyumunda sendelemeden yürümeye çalışırlar.

Bir devletin resmi güzelini seçmek ya da dünyanın en güzelini belirlemeye çalışmak, aslında güzellik ve estetiğe bakışta temel alınacak kriterler yaratma çabasıdır. Böyle bir alana yönelimin sebebi kozmetik ve moda sanayiinin (ve elbette gün geçtikçe gelişen yan dallarının) çıkarlarıdır. Bunun yanı sıra farklılıkları öldürmek, düşünen-üreten insanlar yerine tek düze ve standartlara uygun insanlar yaratmak da amaçlanmaktadır. İnsanı güzel yapanın eylemi olduğu gerçeği yadsınmış ve yapay güzellikler dünyası yaratılmıştır.

Tescilli güzeller

Hepsi uzun boylu, hepsi inci dişli, hemen hemen hepsi ince belli genç kızlarımız... Aynı markaları giyerler, aynı şarkıları dinlerler, sinemada seyretmeye gittikleri filmler dahi aynıdır. Tüm seçimleri onlara uymaları öğretilmiş standartlara endekslidir ve yaşadıkları herşey gelecekte “modern özgür kadın” olabilmelerinin bedelidir. Onlardan farklı giyinen gençler onlar cephesinde yüz hatları, vücut hatları ne kadar düzgün olursa olsun, görmezden gelinir.

Çok erken yaşta hayat güzellik yarışması olarak sunulmuştur kız çocuklarına. Onlar bu yarışmanın sürekli adaylarıdırlar. Bir lolita adayı olarak yetiştirilmiş genç kız, kendisinden farklı bir kızı elbette görmezden gelecektir. Çünkü o kız yarışma dışıdır, standartlara uygun olmadığına göre rakip değildir. Yanı sıra güzel de olmadığı varsayılır farklı olanın. Zira güzellik bir bakım kürü ile yoğurulmuş katı prensipler ve dayatmalar bütünü haline gelmiştir.

İlk öğretim çağında öğrencilerin kendi aralarında düzenledikleri yarışmalar, lisede yetersiz hale gelir. Zira artık boylar uzamıştır, vücutlar gelişmiştir. Duygusal olarak küçük bir kız çocuğundan farksız da olsa, eğer bir bikiniyi podyumda taşıyıp pazarlayabilecek ölçülere geldiyse, genç kız hazır kabul edilir. Artık güzelliği tescillenmelidir. Her sene televizyonda imrenerek seyrettiği o yarışmaların aday adayıdır o da. Anne-babası da emeklerinin boşa gitmemesinin haklı gururunu yaşar elbette.

Yarışmada türlü elemelere tabi tutulurlar. Derken yüzlerce adaydan sadece yirmisi tacı almaya aday olabilme hakkına sahip olur. Diğer yüzlerce genç kıza “üzgünüz ama standartlara uygun değilsiniz” denir kibarca. Her aday taşıyacağı tacın hayaliyle yanıp tutuşurken, geleceklerine veda etmektedirler aslında. Belki de bu yüzdendir, birincinin tacı alırken hep hüngür hüngür ağlayışı.

Yarışma başladıktan bir süre sonra sorular sorarlar genç kızlarımıza. Doğru yanıtları vermeye çabalar yarışmacılar. Beğenilip, taktir edilecek yanıtlar. Bir çoğunun dileği dünyaya barış getirmektir. Diğer bir kısmı aç çocuklar yararına çalışacaktır. Örnek aldıkları kadınlar sorulduğunda büyük bir kısmı tereddütsüz Leydi Diana derler. Bunun nasıl bir ironi olduğunun farkına bile varamadan... Maddi özgürlüğünün yanı sıra yaşadığı hayatın aslında gerçek anlamıyla “esirlik” olduğu ortaya çıkmış bir kadın değil midir o?

Modern toplumun köle pazarıdır güzellik yarışmaları. Bir sürü genç kız kendilerini köleleştiren bu düzende etlerini pazarlamak durumunda kalıyor, bu yolla özgürleşeceklerini sanıyorlar.

Kapitalizm kadını soyarak “özgürleştiriyor”!

Sistem özgür kadın modeli olarak televizyonlarda boy gösteren kadınları sunuyor. Kadınların hayattaki tek sorunu, aile, din vb. sebebiyle dilediklerini giyememeleri, diledikleri yere gidememeleri, dilediklerince para harcayamamaları olarak sunuluyor. Kadınlara varolma nedenlerinin seyredilmek olduğu empoze ediliyor. Durum bu olunca kadın sürekli bu yolla özgürleşmeye (!) çabalıyor. Daha çok makyaj malzemesi satın alıyor, daha mini etekler giyiyor. Her sene modaya göre tekrar tekrar alışveriş yapıyor. Sistem tüketeni “özgür” olarak adlandırırken, üreteni de özgürlüğünden ediyor. Kapitalizm kadını ya güzellik yarışması gibi gösterilere sokarak ya da alışverişe yollayarak, kısaca kelimenin her iki anlamıyla “soyarak” özgürleştiriyor.

Son günlerde Afgan bir genç kızın dünya güzellik yarışmasına katılımı tartışılıyor. Afganistan’da türlü protestolara sebep olan bu konu, basında “Afgan kadını özgürleşiyor” diye lanse ediliyor. Naomi Champel’a bakıp bugün Somali’nin açlık sorununu çözdüğünü söyleyebilseydik, Afgan kızın yarışmasıyla Afgan kızlarının özgürleştiğini de söyleyebilirdik belki. Tüm dünya basınının olaya yaklaşımının arka planında ABD’nin Ortadoğu stratejilerini aklamak olduğu çok açık. Nitekim Türkiye de 1930’lardan bu yana güzellik yarışmalarına katılıyor. Ama kadınlarımız ve toplumumuzda özgürleşme olarak niteleyebileceğimiz hiçbir gelişme yok!

Ayrıca yarışmaya katılan Afgan kızı, Afganistan’da yapılmış bir seçimle bile katılmamış yarışmaya. Yıllar önce ABD’ye kaçmış bir ailenin kızı olarak bireysel inisiyatifiyle katılmış. Bu da kızın yarışmaya katılmasının arka planındaki politikayı öne çıkarıyor. Ne zamandır bir devletin onayı olmadan birileri uluslararası platformda onu temsil edebiliyor? Bu ancak işgal altında bir ülkede gerçekleşebilir.

Peki bu genç kız nasıl bir mesaj verecek? Elbette kadınlar çarşaflardan kurtulmalıdır! Ancak bu mesajın emperyalistlerin kürsüsünden ve hiçbir şekilde Afgan kadınını temsil etmeyen biri tarafından verilmesi tam bir ikiyüzlülüktür.

Kadınların kurtuluşu ancak ve ancak devrimle olacaktır. Özgürlük kavramının güzellik yarışmalarıyla yan yana getirilmediği, tüketim kültürünün yıkılıp önüne geçildiği gün... Kadın ancak devrimci mücadeleyle, mücadeleyle varolmayı öğrendiğinde kurtuluşunun yolunu açabilecektir.

Bu sene güzellik yarışmaları iki aşağılanmaya aynı anda sahne olacak. Hem her sene olduğu gibi kadın cinsinin aşağılanması, hem de Afgan halkının aşağılanması... Seneye de o platformda bir Iraklı genç kadın görmeme dileğiyle...

A. Eylül