1 Kasım'03
Sayı: 2003 (06)


  Kızıl Bayrak'tan
  Emperyalizme kölece bağımlılık, ...
  Irak halkının direnişi emperyalist işgalcileri sarsıyor!
  "Emperyalizm kağıttan kaplandır!"
  NATO Genel Sekreteri Robertson'un Türkiye ziyareti...
  Irak batağında debelenen ABD
  İki farklı Ramazan, iki farklı Türkiye!
  80 yıllık kontrgerilla cumhuriyeti
  25 Ekim "Cumhuriyeti kollama" yürüyüşü...
  Bireysel emeklilik sistemi...
  5 Kasım'da sağlık emekçileri iş bırakıyor...
  Gençlik gruplarından ortak açıklama ve çağrı...
  "Gençliğin sözü söz!" kampanyası hızlanarak sürüyor
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/3
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/Ek bölüm
  Tekelleşen medyanın büyüyen savaşı
  2004 bütçesi ve sendika konfederasyonlarının tepkisizliği...
  Almanya emperyalist askeri müdahalelere hazır!
  Uzlaşmacı ve sınıf işbirlikçi ihanetçi çizgi aşılmalıdır!
  Cumhuriyetin 80. kuruluş yıldönümü...
  Harcanan emek hiçbir zaman boşa gitmez!
  Modern toplumun köle pazarı
  Aaa! Demek bu bir işgalmiş!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Bireysel emeklilik sistemi...

Sermayeye yeni bir soygun kapısı

2001 yılında kabul edilen “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu” ile yasal altyapısı hazırlanan bireysel emeklilik sistemi 27 Ekim tarihinde fiilen uygulanmaya başlandı.

Bireysel emeklilik uygulaması ile devlet çalışanların emeklilik hakkını özel şirketler aracılığıyla alınıp satılan bir serbest piyasa hizmetine dönüştürmeyi planlıyor. Ancak her zaman olduğu gibi saldırıya “iyi niyetli” kılıflar giydirmeye çalışıyor.

Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nun amaç ve kapsam bölümünde şunlar söyleniyor: “Bu kanunun amacı, kamu sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcısı olarak, bireylerin emekliliğe yönelik tasarruflarının yatırıma yönlendirilmesi ile emeklilik döneminde ek bir gelir sağlanarak refah düzeylerinin yükseltilmesi, ekonomiye uzun vadeli kaynak yaratarak istihdamın artırılması ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunulmasını teminen, gönüllü katılıma dayalı ve belirlenmiş katkı esasına göre oluşturulan bireysel emeklilik sisteminin düzenlenmesi ve denetlenmesidir.”

Hatırlanacağı gibi, halen ödenmeyen zorunlu tasarrufların gerekçesi de tasarrufa teşvik söylemine dayanıyordu. İşçi ve emekçilerin ücretlerinden çeşitli adlar altında yapılan kesintiler hortumculara kaynak yapıldı. Bu fonda biriken değerler bir avuç sömürücü asalağa aktarıldı vb. Zaten sermaye hükümetlerinin amacı ve varlık nedeni emekçi halkın refah ve gelir düzeyini yükseltmek değil, sermaye sınıfının daha fazla semirmesini sağlamaktır. Sermaye iktidarı dönemsel saldırılarını sorunsuz uygulayabilmek için “iyileştirme, tasarrufa tevşik, yatırıma yönlendirme, gönüllü katılım” vb. aldatıcı argümanları sıkça kullanıyor. Ancak her seferinde daha da yoksullaşan, işsiz ve aç kalan, köleleşen, sosyal hakları budanan kesim yine işçi ve emekçiler oluyor.

İşçi ve emekçileri düşük ücretle ağır çalışma koşullarına mahkum eden, kölelik yasalarının altına imza atan sermaye iktidarının çalışanları emekli olduktan sonra düşündüğünü iddia etmesi koca bir yalan ve ikiyüzlülük örneğidir. Hükümetin emeklilerin yaşam koşullarını iyileştirmek gibi bir niyeti ve sorunu olsaydı, son nefesini banka kuyruklarında veren emeklilerin ücretlerini “insanca yaşanacak” bir düzeye yükseltirdi. Ancak sermaye sınıfı ve iktidarı eli ayağı tutarken posasını çıkarana kadar sömürdüğü milyonlarca emekçiyi işi bittikten sonra hiç düşünmez. Kapitalist sistemin daha fazla kâr hırsı bu insanlık dışı mantığa dayanır. İliklerine kadar sömür, işi bitince bir kenara at! Bireysel emeklilik sistemiyle artık işçi ve emekçilerin ölüsünden deâr elde etmek istiyorlar.

Bireysel emeklilik sistemiyle sermaye için yeni kaynak yaratılıyor

Son günlerde burjuva medyada bireysel emeklilik sisteminin reklamını ve özendiriciliğini yapan yayınlar sıkça yer alıyor. Devletin karşılamakla yükümlü olduğu sosyal güvenlik hakları “özel” ve “bireysel” bir soruna ve satın alınabilir bir metaya indirgeniyor. Bireysel emeklilik sisteminde en çok “emeklilikte ek bir gelir imkanı sağlanacağı”, “gönüllülük esasına dayandığı”, “sistemde şeffaflık” “ikinci emeklilik hakkı” vb. gibi işin cilası öne çıkarılıyor. Satır aralarında ise bu sistemin “ekonomiye yeni kaynak yaratacağı”, “ekonomiye girecek uzun vadeli fonlarla birçok kronik soruna çözüm üretileceği”, “piyasaya uzun vadeli yatırım yapan yeni bir finansal oyuncu girdiği için Hazine’nin daha düşük faizlerle borçlanabileceği” vb. ile asıl niyetler vurgulanıyor.

Tüm dünyada bireysel emeklilik sistemi ile oluşturulan fon hesaplarında 12.5 trilyon dolar biriktiği, %25’lik payı ile dünyada ikinci büyük tasarruf sistemi olduğu düzen temsilcileri tarafından ifade ediliyor. Bireysel emeklilik sistemi, yarattığı uzun vadeli fonlarla, krizlere gebe kapitalist ekonomilere geçici de olsa soluklanma imkanı sağlıyor. Yaratılan büyük kaynakların yarısına yakını devlet borçlanma senetlerinde değerlendiriliyor. Kaynakların %37’lik kısmı ise hisse senedi yatırımları olarak sermaye piyasasına aktarılıyor ve şirketlere büyük bir mali kaynak ve güç sağlıyor. Dünyadaki örneklerinden de anlaşılacağı gibi bireysel emeklilik fonlarıyla Türkiye’de de sermayeye yeni kaynak yaratılmak isteniyor.

Sosyal güvenlik kurumlarının tasfiyesi hedefleniyor

Hükümet, hazineye fazla yük getirdiği, nüfusun giderek yaşlandığı vb. gerekçesiyle SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı kurumlarını tek çatı altında birleştirme projesine hazırlanıyor. Tek çatı sisteminde sağlık hizmetleri de bu kurumların bünyesinden çıkartılacak. Sosyal güvencelerden elini çeken devlet bu hizmetleri piyasaya açmaya hazırlanıyor. Devlet bireysel emeklilik sistemini özendirme ve çalışanları teşvik etme yoluyla yeni bir soyguna daha hazırlanıyor.

Konuyla ilgili gerçek dışı reklamlardan da anlaşılacağı üzere, işçi ve emekçilere “ikinci bir bahar” değil “kendi kuyusunu kazmaya özendirildiği bir mezar” hazırlanıyor.

Emeklilik gibi temel ve sosyal bir hak reklama konu ediliyor, özel şirketler eliyle alınıp satılan bir metaya dönüştürülüyor ve işleyişi kâr-zarar mantığı üzerine kuruluyorsa, artık o hakkın “sosyal” bir özelliğinden ve içeriğinden, kamusal yararından söz etmek mümkün değildir. Hangi özel şirket kamu hizmeti sağlamak için piyasaya açılır, halkın sağlığı, geleceği ve sosyal refahı için faaliyet yürütür? Dünyada bunun örneği olmadığı gibi Türkiye’de de yoktur.

Zaten Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi Kanunu’nda da düzenlenen ilişkiler çalışanlara “ikinci baharı”nı yaşatacak ikinci bir sosyal güvenlik sisteminin işleyişini değil, şirket-müşteri ile şirketin faaliyet alanları, şirketlerin kuruluş, iflas, birleşme ve devir işlemlerine yönelik faaliyetlerini, idari-adli suç ve cezalarını düzenleyen bir kapsam ve içeriktedir.

Bu sistemle devlet hem çalışanların kazanılmış haklarını gasp ve tasfiye ediyor, hem de bu hakları serbest piyasa koşullarının insafına terkederek işçi ve emekçilere ikinci ve öldürücü darbeyi vuruyor.

Sicili bozuk şirketler bireysel emeklilik
sisteminde de boy gösteriyor

Hatırlanacağı gibi yaklaşık 15-20 yıl önce büyük bir reklam ve kandırma kampanyası ile hayat sigortası cilalanmıştı. Bir dizi şirket “hayat sigortalama” aldatmacasıyla insanların hayatlarını karartmıştı. On yıl sonra katılımcıyı bekleyen pembe tablolar anlatılmıştı. Ancak aradan geçen iki on yıla rağmen ortada bir kazanım olmadığı gibi şirketlerin “zarar” etmesiyle katılımcılar ellerini verip kollarını kurtaramadıkları bir tablo ile yüzyüzeler. Ne ödedikleri milyonlara rağmen bir “kazanç” elde edebildiler, ne de sistemden ayrılabiliyorlar.

O dönem hayat sigortası yapanların birçoğu şimdi bireysel emeklilik şirketine dönüşmüş durumda. Akbank, İş Bankası, Yapı Kredi Bankası bunlardan birkaçı. Geçmiş dönemde fonların değerlendirilmesi masalıyla şişirilen ve milyonlarca kişiyi mağdur eden örnekler ortada. 1960 tasarruf bonosu, 1981 banker faciası, bankerzedeler, dövizzedeler, off-shorezedeler, son banka soygunlarının yanı sıra tasarrufu teşvik ve konut edindirme fonları ve süper emeklilik maceraları... Hemen hepsinde de devlet güvencesi verilmiş, dönemin hükümet yetkilileri insanların karşısına çıkarak “garanti” olmuştu.

Benzer bir tablo bireysel emeklilik sistemi için de sahneye konuluyor. Sicili bozuk şirketlerin yanı sıra bozulacak sicili dahi kalmamış devlet “bireysel emeklilikte mağduriyet yok” diye yırtınıyor. Bu nasıl olacak diye sorduğunuzda karşınıza çıkan yanıtlar şu; Hazine’den izin alan 11 bireysel emeklilik şirketinin, sistemin gözetim ve denetimini sağlamaya yönelik bilgileri oluşturmak amacıyla kurdukları Emeklilik Gözetim Merkezi AŞ bunun garantisiymiş, bu bir. Bireysel emeklilik sisteminde, katılımcıların mağduriyetini önleyecek sağlam ve şeffaf bir kontrol sistemi mevcut olacakmış, bu iki. Batmak üzere olan şirketin “batması”nı önlemek için şirketten derhal sermaye artırımına gitmesi istenecekmiş, kâr payı dağıtımının durdurulması, şirketin varlıklarının bir kısımını satması veya benzer bir takım tedbirlerin de alınması istenebilecekmiş, bu da üç.

Çok değil birkaç hafta önce, denetimlerinde olması gereken İmarbankası’nı denetleyemediklerini itiraf eden bir hükümet kimi kandırıyor? Denetlemekle yükümlü olduğu müteahhitlerin “münferit” olayları yüzünden bu ülkede enkaz altında can veren 90 bin kişinin katili bir devlet kimi kandırıyor? Susurluk kazasıyla açığa çıkan devletin “derin” yüzü halen hafızalardayken hangi “şeffaf”lıktan sözediliyor? Bu ve benzeri örneklerle işçi ve emekçilere acı, ölüm, yıkım ve gözyaşından başka bir gelecek vaadetmeyen sermaye iktidarının yeni vurgun kapısı olarak gördüğü bireysel emeklilik sistemi en az kendi kokuşmuş ve çürümüş düzeni kadar “sağlam”, “saydam” ve “güvenilir”.

İstediğin zaman sisteme gir, 10 yıl öde,
“ikinci baharı”nı mezarda yaşa!

Sayısız “...zede” yaratan çürümüş düzen bireysel emeklilik sistemini “cazip” hale getirmek için çeşit çeşit argümanlar kullanıyor. Bireysel emeklilik sistemine 18 yaşını doldurmuş her birey istediği zaman, istediği fon şeklini seçerek 10 yıl ödeme yapmak kaydıyla katılabilecek ve 56 yaşında emekli olabilecek! Ama 18 yaşını geçmişseniz, diyelim 35 yaşında sisteme girmişseniz, 21 yıl sistemde kalmak kaydıyla yine emekli olabileceksiniz. Eğer 56 yaşında giriş yaptıysanız yine problem değil. Paranızı ödediğiniz koşullarda ve yine 10 yıl sistemde kalarak 66 yaşında mezarda emekliliğe hak kazanıyorsunuz. Rakamlar aklınızı karıştırabilir. Çünkü yaş oranı yükselip ödeme şekliniz düştükçe karşınıza binbir çeşit “kırk katır mı kırk satır mı” seçeneği çıkıyor. Ancak temel sorun bu değil. Çuml;nkü sistem “bireyleri” değil “şirketlerin kârı”nı gözetiyor. İlginç olan bir nokta daha, “emekli” olup maaş hakkını kazanabilmek için 10 yıl sonra şirketle bir anlaşma daha imzalamak zorundasınız. Emekli olmak için “gönüllü” olarak girilen bir sistemde geri ödemeye hak kazanmak için neden böyle uygulamaya ihtiyaç duyulduğunun yanıtı ise yok.

Her gelir grubuna göre ödeme şekli sunan şirketler, sosyal hakları tasfiye edilen milyonlarca işçi ve emekçiye “geleceğinin güvencesi” olarak sunuluyor. Ancak şirket yetkililerinin de vurguladığı gibi, asıl beklenti “bireylerin” değil “kurumların” başvuru yapması. Kamu yönetimi, yerel yönetimler, personel rejimi vb. yasalarla işgüvencesi başta olmak üzere kazanılmış tüm hakları gaspedilen işçi ve emekçiler şimdilik “gönüllülük” yoluyla “ikna” edilmeye çalışılıyor. Sermaye iktidarı tek çatı altında birleştirdiği SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nı hemen olmasa da bir süre sonra tümden tasfiye etmek niyetinde. Sermaye iktidarı ilk adımda sosyal hakları tasfiye edecek, ikinci adımda tasfiye ettiklerini emekçilere geri satarak piyasalaştıracak, üçüncü adımda piyasalaştırdıklarındanekrar kâr elde ederek kasalarını dolduracak.

Emekli maaşları artırılsın!
Sosyal güvenlik kurumlarında işçi-emekçi denetimi sağlansın!

Kamu sosyal güvenlik kurumlarına alternatif değil onun tamamlayıcısı olarak sunulan bireysel emeklilik sistemine gerekçe yapılan temel söylemlerden biri SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı’nın zarar ettiği yalanıdır. Buna ek olarak ruhunu para karşılığı satmaya hazır bu soyguncu sürüsü 400-450 milyon maaş alan emeklilerin “acınası” halini gerekçe gösteriyorlar.

Ancak bütçeden savaşa, faize ve dış borca aktarılan pay çalışanların ve emeklilerin ücretlerine ayrılsa, kendi yarattıkları bu “acınası” tablo çözüme kavuşacaktır. Ancak bu asalak ve işbirlikçi takımının böyle bir niyeti bulunmuyor. Çözümü bu kadar kısa ve basit bir sorunun hem nedeni, hem de sorumlusu kendileridir. Şimdi bunu görmezden gelerek çalışanlara “ikinci bir şans” sağladıklarını iddia ederek soygunlarını katlamaya çalışıyorlar.
En son Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın açlık sınırında yaşamaya mahkum edilen emeklilerin maaşlarına %6.4 ile 7.9 oranında bir artış yapılacağını açıklaması bile, devletin emeklilerin değil emeklilik şirketlerinin geleceğini düşündüğünü göstermektedir.

Kamu sosyal güvenlik kurumlarının zarar ettiği yalanına gelince. Yıllardır bilinçli bir tarzda soyulup soğana çevirilen bu kurumların, denetimi işçi ve emekçilere devredildiğinde, nasıl işler ve işlevli hale geldiği görülecektir.