18 Ekim'03
Sayı: 2003 (04)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak halkının son mesajı
  İMF programlarına hayır!
  Büyük olmak ile büyüklenmek
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Kaynaklar emekçiye değil emperyalist savaşa ayrıldı!
  Kızılay'ın Irak seferi
  Irak'ta işgalci olmanın "yol haritası" çizildi
  Kitlelerin öfke ve tepkisini örgütlemek için daha fazla çaba!
  İmam hatip gerilimi uzlaşmayla sonuçlandı...
  Türkiye işçi sınıfı ve Ortadoğu halklarının zorlu dönemi!
  Bilgi edinme yasası!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/1
  Fanset işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  TKY saldırısına eğitim emekçileri de ortak ediliyor!
  Emperyalist-siyonist saldırganlık azıyor!
  İslam Konferansı Örgütü Malezya toplantısı...
  Bolivya'da büyük halk hareketi...
  Büyük Zindan Direnişi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!
  Savas tezkeresi ve kendini dayatan görevler...
  Tecavüzcü sürüsü!
  Olağanüstü hal başlar mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Irak’ta işgalci olmanın “yol haritası” çizildi

Sermaye iktidarının tezkereyi geçirmesinin ardından bir kez daha görüldü ki, ki yaşanan süreç bir orta oyunundan ibaretti. Tüm kurumlarıyla emperyalizmin hizmetinde olan ve önüne atılacak kemik için emperyalist bir işgale ortak olmaktan, gençlerini ölmeye ve öldürmeye göndermekten geri durmayanlar, tezkerenin geçmesinin ardından “barış” maskelerini bir kenara bıraktılar. Uzun süre önce başlayan hazırlıklar artık tamamlanma aşamasına geldi.

Geçtiğimiz günlerde Genelkurmay istihbarat ve planlama daire başkanları tarafından yapılan açıklamada, ABD adına jandarmalık yapmak için yapılan tüm hazırlık ve planlar ortaya konuldu. Açıklamada görev alınması muhtemel üç bölge üzerinde duruluyor. Buralar direnişin yoğunlaştığı, işgalcilere zor günler yaşatan bölgeler.

İşgalcilerin ülkelerine dönen tabutlar cephe gerisinin karışması anlamına geliyor. Böyle devam ederse ABD ve İngiltere’deki yönetimlerin iktidarlarını koruyamayacağı söyleniyor. Bunun önüne geçmenin, en azından bir süreliğine erteleyebilmenin yolu, işgal cephesini genişleterek tabutları başka ülkelere yollamaktan geçiyor. Bu nedenle bu bölgelerde direnişçilerin saldırılarına hedef olma işi Türk birliklerine bırakılacak.

İşgalciler de onların taşeronluğuna soyunanlar da, tabur tabur gidenlerin tabut tabut geri döneceği gerçeğinin farkındalar. Direniş bölgelerine bir işgalci olarak gidenlerin çiçeklerle karşılanmayacağını çok iyi biliyorlar. Şimdiden gidecek askerlerin şehir savaşı konusunda eğitildikleri belirtiliyor. Bu demek oluyor ki, direnen bölgelerde yaşayan halka karşı topyekûn bir savaş yürütülecek. Nitekim Türk devletinin Kürt ulusal mücadelesini bastırma yöntemleri gayet iyi biliniyor. İşgalci olarak Irak’a gidecek seçme birlikler tüm bu yeteneklerini artık efendileri için sergileyecekler.

Genelkurmay’ın iddiasına göre, bölgede bulunan aşiretler Türk ordusunun öncelikle kendi bölgelerinde konuşlanmasını istiyorlarmış Bu açıklamaları değişik vesilelerle hükümet temsilcileri de yaptılar. Ancak Irak Geçici Hükümet Konseyi komşu ülkelerden asker istemediklerini, bunun sıcak çatışmalara yol açabileceğini belirttiler. Bunun üzerine A. Gül, istiyorlar ama söyleyemiyorlar mealinde bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Karşı açıklamalar geldiğinde, konsey temsilcilerini Amerika’ya şikayet ediyor ve açıklamaların geri alınmasını istiyorlar. Bu olmadığında ise “onların zaten söz hakkı yok, gerçek bir yönetim değiller” diyerek işin içinden çıkmaya çalışıyorlar. Buna rağmen dönüp onların çağrısını istemekten de geri durmuyorlar.

Şimdi aynı şeyi askerler yapıyor ve “Irak halkının ihtiyaç duyduğu yardım ve desteğin verilmesi” gerektiğini dillendiriyorlar. Ne de olsa sahneye çıkma sırası onlara geldi. Şimdiye dek topu hükümete ve meclise atarak kendilerini sorumluluktan kurtarmaya çalışan ordu, işin hukuki prosedürü tamamlanıp sıra işgale ortak olmaya gelince aynı gerekçelerle ortaya çıktı. Ancak mecliste tezkere görüşülürken Irak’tan gelen açıklamalar ve tezkerenin meclisten geçmesinin ardından Irak’taki konsey tarafından dile getirilen tepkiler işin hiç de söylendiği gibi olmadığını gösteriyor.

Bu arada özellikle Türk ordusunun bölgeye girmesinden rahatsızlık duyan Kürt aşiretlerine karşı tehditler savruldu. Kürtlerin geçici konsey içinde Türk askeri varlığına dair “daha pozitif bir tutum içine girmeleri” istendi. Kürtlerin tepkisine karşın Kuzey Irak’ın ikmal yollarının lojistik amaçlı olarak kullanılacağı belirtildi ve herhangi bir saldırı olursa karşılık verileceği tehditi savruldu. Bunlara PKK’ye dönük tehditler eklendi. Ordu hem PKK’yi ortadan kaldırmak istiyor, hem de Kuzey Irak’ta kendi isteği dışında kurulabilecek bir Kürt devletinin önünü kesmeye çalışıyor. En önemlisi de, bölgedeki Kürt varlığını, ABD’ye jandarmalığını meşrulaştırmanın dayanağı yapmaya çalışıyor, şoven bir kampanyayı tırmandırıyor. Yapılan her açıklama ve savrulan her tehditte Kürt ulusunun ulusal hakları inkacirc;r ediliyor ve Türklerle aralarına düşmanlık tohumları ekilmeye çalışılıyor.

Ancak gerçeklerin üzerini örtme çabaları ABD adına orada jandarmalık yapacakları gerçeğini gizleyemiyor. Herkes çok iyi biliyor ki, işgalciler adına “düzen ve istikrarı” sağlamaya çalışanlar da işgalci olacaklardır.

Ama ölüme gönderilecek gençlerimizi ve bunun mali yükünü omuzlamak zorunda kalacak işçi-emekçileri işgale ortak etmek hiç de kolay değil. Bu nedenle işgal karşıtı tepkileri bastırabilmek için bir takım yalanlar söylemekten geri durmuyorlar. “Irak’ın toprak bütünlüğünün ve milli birliğinin korunması, tüm Irak vatandaşlarının hak ve hürriyetlerini teminat altına alacak yeni demokratik iradenin tesisi” yalanlarına sarılıyorlar.

Hükümet ve ordu cephesinden yapılan bu tür açıklamaların ardı arkası kesilmezken, Amerikan emperyalizminin temsilcileri gerçekleri olduğu gibi ifade ediyorlar. Son olarak ABD büyükelçisi Eric Edelman TBMM’de Türk askerinin asayiş işlerine bakacağını söyledi. Edelmen, CHP milletvekili Şükrü Elekdağ’ın Türk askerlerinden ne beklendiğini sorması üzerine, “Türk askerinin barışın korunması için istikrara ve asayişin sağlanmasına yardımcı olacağını” söyledi. Bu, düzen bekçilerinin insani yardımdan ne anladıklarını da ortaya koyuyor.

Bu arada, emperyalist savaş karşıtı tepkiler Genelkurmay’ı rahatsız etmiş olmalı ki, hükümetten gerekli önlemleri almasını istiyor. Eğer bu tepkiler şimdiden bastırılamaz, yaygınlaşmalarının önüne geçilemezse, savaşın insani ve ekonomik faturasının işçi-emekçilere yüklendiği bir dönemde bu hiç başarılamayacak ve işgalcilerle işbirliği yapanlar bunun hesabını vermek zorunda kalacaklar. Bu nedenle tepkilerin henüz oldukça cılız, toplumun ancak politikleşmiş kesimleri tarafından dile getirildiği bir dönemde gerekenlerin yapılması isteniyor.

Bu demek oluyor ki, artık sermaye iktidarı emperyalist savaş karşıtı seslere karşı daha vahşi davranacak, daha geniş kesimler tarafından sahiplenilmelerini engellemek için faşist baskı ve terörü tırmandıracaktır. Tezkerenin geçmesinin ardından düzenlenen sınırlı eylemlere polisin vahşi saldırısı bunun ilk işaretidir.

Genelkurmay’ın istemi aynı zamanda bizim önümüzdeki göreve işaret ediyor. İşgal karşıtı tepkilerin eylemli süreçler içinde ve militan bir şekilde açığa çıkmasını sağlamak, işbirlikçi uşak takımının planlarını bozmak günün en acil görevidir.



Sultanbeyli’de tezkere karşıtı eylemler...

Tezkereye karşı emekçilerde tepkiler yükseliyor. Sultanbeyli’nin Başaran Mahallesi’nde de tezkerenin meclisten geçmesinden 2 gün sonra küçük çaplı bir protesto gösterisi gerçekleşti. Birkaç yüz metrelik yürüyüş güzergahında sloganlar, alkışlar ve ıslıklarla gerçekleştirilen eylem ilk olması dolayısıyla oldukça anlamlıydı. Eylemin sonunda kısa bir konuşma yapıldı, işgal kısaca anlatıldı ve 2 gün sonrasında daha örgütlü ve kitlesel bir eylem gerçekleştirme kararı alındı.

Gösteri, Susurluk sürecinden bu yana mahallede gerçekleşen ilk eylem olması bakımından önem taşıyordu. 2 gün sonrasında gerçekleşen eyleme ise 40 civarında genç katıldı. Bu defa güzergah daha uzundu ve katılımcılar daha coşkulu idi. Eylem sonunda kısa bir konuşma yapılarak ileriye dönük neler yapılacağı tartışıldı. Gençlerin çoğu periyodik olarak bu tür eylemlerin devam etmesinden yanaydılar. Bu eylem sonrasında bir sonraki gün için meşalelerin taşınacağı yeni bir eylem kararının alınmasının ardından kitle dağıldı.

Ertesi akşam gerçekleşen eyleme yine 40 civarında genç katıldı. Gençlerin büyük çoğunluğunun eylemin başlamasına 1 saat kala biraraya gelerek kararlı bir şekilde eylemi beklemesi oldukça anlamlıydı. Katılan gençlerin hemen hemen tamamının işçi olması ve büyük çoğunluğunun askere gitme dönemlerinin yaklaşmış olması, kimlere daha çok görev düştüğünün göstergesi de oldu. Meşalelerle coşkulu bir yürüyüş gerçekleşti. Her 3 eylemde de atılan sloganlar aynıydı. Alkışlar ve ıslık seslerinin yanı sıra “Katil ABD, Ortadoğu’dan defol!”, “Katil ABD, işbirlikçi AKP!”, “ABD askeri olmayacağız!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganları atıldı. Eylemin bitiminden sonra kitlenin dağılmasının ardından polis mahallede terör estirdi. Bir kahveye girerek konuşma yaptı. Amç kitleyi korkutmak ve gözdağı vermekti.

Mahallede gerçekleşen bu 3 eylemi de BDSP çalışanları, Ekmek ve Adalet okurları ve EMEP taraftarları örgütledi. İşgale ve asker göndermeye karşı eylemler devam edecek. Daha örgütlü, daha kararlı ve gençliğin dinamizmini açığa çıkaran, mücadelenin bir öznesi yapan bir çalışmayla gençlik kendini en ön saflarda bulacaktır.

Gençlik Amerikan jandarması olmamaya kararlıdır ve baskılara boyun eğmeyecektir!

BDSP çalışanları/Sultanbeyli