Görüntüyü kurtarma çabaları...
Kızılayın Irak seferi
Asker gönderme tezkeresinin meclisten geçmesinin ardından, konuya ilişkin tartışmalar farklı bir düzlemde sürüyor. Hükümet ısrarla, Türkiyenin henüz asker gönderme konusunda bir karara varmadığını, tezkerenin böyle bir anlam taşımadığını söylüyor. Ancak bu ucuz yalan, ülkede kendisine inanacak bir aptalı neyse ki bulamıyor.
Asker gönderme tartışmalarının bir diğer boyutu, Türkiyenin Iraktaki konumuna ilişkin. Hükümet, Iraka göndereceği askeri güçle orada bir işgalci güç olmayacağını iddia ediyor. Söyledikleri püsküllü yalanlarla, işçi ve emekçilerin kafalarını karıştırabilmek için ellerinden geleni yapan AKP yöneticileri tüm dünya halklarının önünde komik bir duruma düşüyorlar.
Irakta emperyalist işgale karşı giderek büyüyen direniş, artık bir savaş görünümü veriyor. Direnişçiler ülkelerinde hiçbir koşulda ve biçimde yabancı ülke askeri görmek istemiyorlar. Daha önce BM binasına ve şimdi de Türkiyenin Bağdat Konsolosluğuna yapılan saldırılar, direnişçilerin bu konuda son derce net olduklarını bütün açıklığı ile ortaya koyuyor. Dahası, Iraklı Kürt gruplar ile ABD kuklası Irak Geçici Hükümet Konseyinin yaptığı açıklamalar da, Türkiyeyi işgalci bir güç olarak ülkelerinde istemedikleri yönünde. Buna rağmen sermaye iktidarı akıllara zarar bir mantık ve söylemle, göndereceği onbin ya da daha fazla askerle Irakta işgalci ülke pozisyonunda olmayacağını iddia ediyor.
Oysa hem Iraktaki gelişmeler hem de ordunun hazırlıkları, Türkiyenin bölgede amansız bir işgalci güç olacağını anlatıyor.
Barış gücünün savaş makinesi
Sermaye iktidarı, Iraka göndereceği silahlı kuvvetlere Barış Gücü ismini veriyor. Bu sinir bozucu ironi bizler için oldukça tanıdık. Zindanlardaki katliama hayata dönüş, pişmanlık yasasına topluma kazandırma yasası ismini veren aynı arsız anlayış, şimdi de işgal gücünü barış gücü adını veriyor.
Iraka barış ve istikrar götürmekle görevli, sayısı 6 ile 50 bin arasında değişebilecek Barış Gücünün bileşime ise şöyle: Gönderilecek tugayların omurgasını, 1. Türk Taktik Tümen Komutanlığı karargâhına bağlı 28. Mekanize Piyade Tugayı ve Çankırıdaki 9. Zırhlı Tugayı oluşturuyor. Bu tugaylar arasında jandarma ve Özel Kuvvetler Komutanlığı unsurları da bulunacak. Gönderilmesi planlanan bu özel kuvvetler; Kayseri 1. Komando Tugayı ile Bolu 2. Komando Tugayı, Mardin 70. Mekanize Tugayı, Diyarbakırdaki 16. Zırhlı Birlik, Vandaki 23. Güvenlik Tugayı, Hakkâri Dağ Komando Tugayı, Şırnaktaki 6. ve 23. Piyade tugayları. Liste belki daha da uzatılabilir.
Önemli bir kısmı profesyonel katiller ve gerçek canilerden (19 Aralık ve Ulucanlar katliamlarından tanıyoruz onları) oluşan bir Barış Gücü! Sermaye iktidarına da bu yakışır doğrusu!
Kızılay da kan kokusunu aldı!
Gerek Başbakanın, gerekse Dışişleri Bakanının konuya ilişkin konuşmalarında oldukça dikkat çeken bir cümle var; Türkiye Irakta işgalci görüntüsü vermemek için özen göstermeli. Onlar için önemli olanın görüntüyü kurtarmak olduğunu açık seçik ortaya koyan bir cümle bu.
Hükümet, işgalci görüntüsünü kurtarabilmek için çeşitli adımlar atmaya başladı. Bu adımlardan ilki Kızılayın göçmen ailelerin kullanımına verilecek 2500 battaniye, çadır, tıbbı malzeme ve soba yardımı. Bunlarla birlikte Kızılay tüm cömertliği ile Iraklılara Ramazan boyunca (yalnızca ramazan ayı boyunca) kuru gıda yardımı yapacak. Kızılayın asker sevkiyatından önce bölgeye gitmesi ve yapacağı yardımlarla Irak halkında Türkiyeye ilişkin bir sempati yaratması bekleniyor. Iraklı direniş güçlerinin bu sempatik girişimi nasıl karşılayacakları ise şimdiden ortadadır.
Amaç görüntüyü kurtarmak olunca yapılan yardımlar da iğreti duruyor. Irakta yaşanan sorunlar ve sıkıntılar ortadayken birkaç parça battaniye ve erzak ile sorunların çözümüne katkı sunacağını ancak işgalci kuvvetler düşünebilir.
Sermaye iktidarı ne zaman görüntüyü kurtarmaya çalışsa devreye Kızılay giriyor. Onbinlerce insanımızın ölümü ile sonuçlanan depremlerde Kızılayın ve devletin yaptığı şey kurtarma ve yaraları sarma çabası değil görüntüyü kurtarmaktı. Depremden kurtulanlar açlık ve soğuktan yaşamlarını kaybederken, devlet ve onun yardımsever eli Kızılay yalnızca izlemekle yetindi. Deprem bölgesine gönderilen çadırlar yırtık, battaniyeler incecik, sobalar bozuk çıktı. İnsanlar göz göre göre açlık ve soğuktan kırılırken, Kızılay yönetimi ceplerini doldurmakla meşguldü.
Kan emici Kızılay yöneticileri öylesine pervasızca hareket ediyorlardı ki, ortaya çıkan yolsuzluklar, iç edilen paraların dökümlerinin çarşaf çarşaf gazetelerde yayınlanması umurlarında bile olmadı. Bülent Ecevit döneminde haklarında yapılan soruşturmaların sonuç vermemesi onları daha da cesaretlendirdi. Bugün, artık bu kan emici güruhun tüm meşruluğunu yitirmiş olması ve hükümetin Irak seferiyle temiz bir sayfa açma isteği, yapılan denetimler sonucu Kızılay yöneticilerinin görevden alınması ile sonuçlanıyor.
Düzenlenen raporlarda Kızılayın artık görev yapamaz hale geldiği, İhalelerdeki düzensizlik, personel alımlarındaki kayırmacılık, gayrimenkullerin değerlendirilmesindeki savurganlık nedeni ile derneğin 438 milyar 126 milyon lira zarara uğratıldığı saptandı. Kızılayda yapılan yolsuzluk asla birkaç yüz milyar lira ile ölçülemez. Hemen herkesin arpalık olarak kullandığı bu kurum, şimdi de Irak seferi sırasında, yeni büyük iç etme operasyonlarına hazırlanıyor.
Uşaklıkta sınır tanımıyorlar!
ABDnin askerlerine kalkan aradığı, işgale karşı silahlı direnişin ABDyi her geçen gün biraz daha köşeye sıkıştırdığı herkes için aşikarken, sermaye iktidarının aldığı asker gönderme kararı Türk sermaye iktidarının, efendi-uşak ilişkisinde ne derece alçaldığını anlatıyor. Egemenler Irak direnişine karşı aldığı bu saldırgan tutumu savunabilmek için çeşitli yalanlara ve ucuz demagojilere başvuruyor. Ancak sermaye iktidarı, aldığı utanç verici işgale ortak olma kararını, yalanları ile asla gölgeleyemeyecek. Amerikan işbirlikçileri hem Irak halkının, hem Türkiye emekçilerinin, hem de tüm dünya halklarının nefreti ve öfkesinden başka bir şey kazanamayacaklardır.
|