18 Ekim'03
Sayı: 2003 (04)


  Kızıl Bayrak'tan
  Irak halkının son mesajı
  İMF programlarına hayır!
  Büyük olmak ile büyüklenmek
  Savaş ve işgal karşıtı eylemlerden...
  Kaynaklar emekçiye değil emperyalist savaşa ayrıldı!
  Kızılay'ın Irak seferi
  Irak'ta işgalci olmanın "yol haritası" çizildi
  Kitlelerin öfke ve tepkisini örgütlemek için daha fazla çaba!
  İmam hatip gerilimi uzlaşmayla sonuçlandı...
  Türkiye işçi sınıfı ve Ortadoğu halklarının zorlu dönemi!
  Bilgi edinme yasası!
  Dünya, Türkiye ve sol hareket/1
  Fanset işçisiyle dayanışmayı yükseltelim!
  TKY saldırısına eğitim emekçileri de ortak ediliyor!
  Emperyalist-siyonist saldırganlık azıyor!
  İslam Konferansı Örgütü Malezya toplantısı...
  Bolivya'da büyük halk hareketi...
  Büyük Zindan Direnişi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor!
  Savas tezkeresi ve kendini dayatan görevler...
  Tecavüzcü sürüsü!
  Olağanüstü hal başlar mı?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
6. gözden geçirme görüşmeleri tamamlandı...
Saldırılar yoğunlaşarak devam edecek!

İMF programlarına hayır!

Emperyalizme kölece bağımlılığın en önemli parçalarından biri, İMF ile imzalanan stand by anlaşması ve bu anlaşma uyarınca üç yıldır uygulanan “istikrar programı”dır. İMF heyetleri hükümetin bu programı kararlılıkla uygulayıp uygulamadığını denetlemek ve yeni isteklerini iletmek üzere üç ayda bir Türkiye’ye geliyorlar. Denetleme sonunda eğer gidişattan memnun kalmışlarsa geçer not veriyorlar ve Türkiye ancak bu sayede belli bir kredi dilimini almaya hak kazanıyor.

Bu denetlemelerin sonuncusu geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Haftalardır Türkiye’de bulunan İMF heyeti, hükümetin ve diğer devlet birimlerinin çalışmalarını ayrıntılı bir şekilde “gözden geçirdi”. Ancak bununla da yetinmedi, kolları sıvayıp 2004 yılı bütçesinin hazırlanması işinde de “hükümete yardımcı oldu.”

İMF bütçe hazırlıklarını yakından denetledi

Hükümet 2004 yılı bütçesini oluşturmaya çalışıyor. 2004 yılında yerel seçimlerin yapılacağını gözönüne alan İMF heyeti, bütçe taslağı hazırlığı yapan hükümeti ve ilgili devlet birimlerini yakın markaja aldı. Daha doğrusu gözden geçirme görüşmelerinin büyük bölümünü bütçe tasarısıyla ilgili hazırlıklar oluşturdu. Heyet, kendi ön hazırlıklarının ve konuyla ilgili ön görüşmelerinin ardından, 8 Ekim günü, yani bütçeyle ilgili Yüksek Planlama Kurulu (YPK) toplantısından önce, Başbakan Yardımcısı Abdullatif Şener’i ziyaret etti. İMF yetkilileri bakanla yaptıkları bu görüşmede bütçe konusundaki direktifleri masaya koydular ve YPK toplantısından bu direktiflere uygun bir sonuç çıkması gerektiğini, aksi takdirde gözden geçirme görüşmeleinin tamamlanmış olmayacağını bildirdiler.

Nitekim birkaç ayrıntı dışında YPK toplantısından İMF’nin istediği gibi bir bütçe tasarısı çıktı. Teşvikler ve yatırımlara ayrılacak kaynaklar konusunda yaşanan küçük pürüzler de toplantı sonrasında yapılan görüşmelerde giderildi ve gözden geçirme görüşmelerinin bittiği ancak bundan sonra ilan edildi. Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak; 2004 yılı bütçe tasarısını İMF heyeti bizzat hazırladı ve meclisten geçirip uygulamaya sokması için hükümete teslim etti.

Görüşmeler bitti, ek niyet mektubu tamam

Tamamlanan 6. gözden geçirme görüşmelerinin sonuçlarını Devlet Bakanı Ali Babacan ve İMF Türkiye masası şefi ortak düzenledikleri bir basın toplantısıyla açıkladılar. Alışıldığı üzere, gözden geçirme görüşmeleri sırasında İMF yetkilileri, hükümetin bir önceki niyet mektubunda belirtilen görevleri ne ölçüde yapıp yapmadıklarına bakıyor, eksiklikleri belirliyorlar. Hem bu eksikliklerin nasıl giderileceğini, hem de İMF’nin yeni direktiflerini içeren yeni bir niyet mektubu hazırlanıyor. Prosedür bu kez de değişmedi. Yapılan görüşmeler sonunda yeni bir niyet mektubu hazırlandı. Hazırlanan bu niyet mektubu henüz açıklanmadı, ama hem hükümet hem de İMF yetkililerinin yaptıkları değerlendirmeler, hükümetin ekonomi alanında uygulamaya soktuğu yeni politikalar ve nihayet 2004 yılı bütçe tasarısının içeriği, niyet mektubunda nelerin yazılı olduğunu üç aşağı beş yukarı gösteriyor.

Hükümetin temel görevi “yapısal reformlar”

İMF heyeti Türkiye’ye geldiği günden itibaren bir yandan hükümeti övdü, bir yandan da “yapısal reform”lara dikkat çekti. “Hükümetin aldığı tedbirlerle ekonomi düzelme yoluna girdi. Bundan sonra da mali disipline uyarak yapısal reformlar sürdürülmeli. Ekonomide çok daha iyi noktalara gelmek bunlara bağlı” denilerek hükümetin yapısal reformları gerçekleştirmek konusunda daha kararlı olması isteniyordu. “Yapısal reformlar”dan kastedilenler ise Kamu Reformu Yasası ile Bankacılık Kanunu’nda yapılması düşünülen değişikliklerdi.

“Kamu Reformu” başlığı altındaki değişiklikler devletin kendi asli işlevleri dışındaki alanlardan çekilmesini, kamu tarafından yapılan mal ve hizmet üretiminin piyasaya açılmasını, yani özelleştirilmesini hedefliyor. Bankacılık Yasası’ndaki değişiklik ise banka hortumlamalarının önüne geçme iddiasıyla yapılıyor. Zira hem İMF hem de tekelci sermaye, hortumlamalar nedeniyle finans sisteminin zarar gördüğünü, inandırıcılığını yitirdiğini düşünüyor, “kara para” statüsüne alarak hortumlamaların önüne geçmeyi tasarlıyorlar.

Özelleştirme kararlılığı devam ediyor

Özelleştirme saldırısında kararlılık gözden geçirme görüşmelerinde de vurgulandı. Bu kararlılık 2004 yılı bütçe tasarısına da yansıtıldı. Buna göre hükümet 2004 yılında özelleştirmelerden 4.8 katrilyon liralık bir gelir bekliyor.

Zaten pratikte de özelleştirme saldırısının hız kesmeden sürdüğü gözleniyor. Petro-kimya sektöründeki özelleştirmeler konusunda, alıcı konumundaki sermaye grupları Petrol Yasası’nın çıkmasında ısrarlı oldukları için, bir gecikme yaşanıyor. Ama diğer alanlarda peşpeşe ihalelere çıkılıyor. Ülkenin değişik yerlerindeki küçük ölçekli pek çok işletme ya da kamuya ait taşınmazlar yok pahasına satılıyor. Örneğin Ekim ayı içinde üç şeker fabrikasının satışı için ihale açılması planlanıyor.

Kamuda tasfiye özelleştirilecek işletmelerde yoğunlaşacak

Önceki niyet mektubunda kamu kurumlarında 45 bin 800 atıl kadro (yani işten atılması gereken işçi ve emekçi) olduğu tespit edilmiş, bunlardan 20 bin kadarının Eylül ayı sonuna kadar tasfiye edileceği sözü verilmişti. Hükümet bu sözünü tam olarak tutamadı. Yeni planlamada “atıl istihdam”ın tasfiyesi büyük ölçüde özelleştirme saldırısının başarısına bağlanmış bulunuyor. Görüşmelere katılan hükümet yetkilileri, özelleştirilmesi planlanan kamu kuruluşlarında istihdam edilenlerden 32 bin kadarının emekliğinin geldiğini, bunların emekli edilmesi durumunda “atıl istihdam” sorununun esas olarak çözülmüş olacağını söylediler. Bu da önümüzdeki dönemde özelleştirilecek işletmelerde zorunlu emeklilik uygulamalarının ve işten atmaların çok daha yoğun olarak gündeme gelecegini gösteriyor.

Serbest bölgelerde muafiyetler devam edecek

Bilindiği gibi serbest bölgelerde faaliyet gösteren şirketler bir takım teşviklerden ve vergi indirimlerinden yararlanıyorlar. Bu bölgelerde çalışan işçiler de gelir vergisi vermiyorlar. Hükümet ve İMF bu ayrıcalıkların kaldırılıp kaldırılmaması konusunda kısa süreli bir anlaşmazlık yaşadılar. İMF hem şirketlerin kimi ayrıcalıklarının kaldırılmasını, hem de buralarda çalışan işçilerden gelir vergisi alınmasını istiyordu. Hükümet ise bu konunun Türkiye’nin AB’ye girmesinden sonra ele alınmasının daha uygun olduğunu söylüyordu.

Sonuçta serbest bölgelerde bundan sonra faaliyete geçecek şirketlerin gelir ve kurumlar vergisinden muaf tutulmaması, eski şirketlerin ve işçilerin muafiyetlerinin ise belli bir program çerçevesinde kaldırılması noktasında anlaşıldı.

İMF programlarına hayır!

Görüşmelerden sonra yapılan açıklamada ekonominin iyi yolda olduğu yönündeki sözler tekrarlandı, ama işçi ve emekçilerin içinde bulunduğu koşullardan, yoksulluk ve işsizlik gibi sorunların nasıl çözüleceğinden hiç bahsedilmedi. Bu da İMF’nin dış borç geri ödemelerini garantiye almak ve ülke ekonomisine emperyalist tekellerin çıkarları doğrultusunda biçim vermekten başka bir derdi olmadığını yeniden gösterdi.

AKP hükümeti sadece siyasal ve askeri konularda değil, ekonomik konularda da emperyalist politikaların maşalığını yapıyor. Uşaklık görevinin gereklerini bir taraftan Irak’a asker göndererek, bir taraftan da İMF politikaları doğrultusunda işçi ve emekçi yığınları işsizlik ve açlığa mahkum ederek yerine getiriyor. AKP hükümeti bölge halklarına ve emekçilere düşmanlık yaparak efendilerine kendini ispatlamaya çalışıyor.

İşçi ve emekçilerin ise emperyalist sömürü ve savaşa karşı mücadeleyi yükseltmek dışında bir çözümleri, kurtuluşları yok.



Şeker fabrikaları özelleştiriliyor!

Şeker fabrikaları ile ilgili kapsamlı bir özelleştirme planı mevcut. Kütahya Şeker Fabrikası ile Kayseri ve Amasya Şeker Fabrikalarının hisselerinin satışı için bu ay ihaleye çıkılıyor.

Ayrıca Özelleştirme İdaresi 6-7 adet şeker fabrikasının paket halinde özelleştirilmesi için de hazırlık yapıyor. 5-6 paket halinde toplam 27 şeker fabrikasının hepsinin gelecek yıl Mayıs ayından itibaren özelleştirilmesi düşünülüyor.

Özelleştirilen şeker fabrikalarının sadece bir kısmında üretime devam edilecek. Çoğunda ise üretime son verilecek. Satın alanlar fabrikaların arazisini veya binasını başka işler için kullanacaklar.

Zaten şeker sektöründeki özelleştirmeyi asıl isteyenler bu fabrikaları satın almak isteyenler değil, Türkiye’ye ellerindeki şeker stoklarını satmak isteyen emperyalist tarım tekelleri. Onların beklentisi Türkiye’de pancar ve şeker üretiminin tamamen bitirilmesi. İhtiyaç duyulan şekerin ise uluslararası tekellerden alınması. Bu ise yüzbinlerce pancar üreticisi ve fabrikalardaki onbinlerce işçi için kapsamlı bir yıkım anlamına geliyor.



Savaş harcamaları gizleniyor

6. gözden geçirme ile ilgili yapılan basın toplantısında bir gazeteci Devlet Bakanı Ali Babacan’a “Irak’a asker göndermenin maliyetini çıkardınız mı? Bunu İMF ile görüştünüz mü?” diye sordu.

Ali Babacan ise İMF ile bu konuda bir görüşmelerinin olmadığını, Irak’ın güvenliği meselesine çok önem verdiklerini, dolayısıyla böyle önemli bir gelişmenin ekonomik maliyetine bakılamayacağını, ne harcama gerekiyorsa yapılacağını söyledi.

Bu sözler konuyla ilgili bir rahatlıktan ziyade savaşla ilgili harcamaları işçi ve emekçilerden gizleme çabasının göstergesidir. Gerçek şu ki, normal zamanlarda bile devlet bütçesinin çok önemli bir kısmı ordunun ve diğer militarist aygıtların harcamalarına ayrılmaktadır. Binlerce askerin Irak’a gönderildiği koşullarda bu harcamalar katlanarak artacaktır. Bu paranın bir kısmını Amerika karşılasa bile faturanın asıl büyük bölümü vergilerle, zamlarla, ücretlerin düşürülmesiyle, bir takım hakların budanmasıyla işçi ve emekçi yığınlara ödettirilecektir.

İşçi ve emekçilerin ezici bir çoğunluğunun Irak’taki işgale ve buraya Türkiye’nin asker göndermesine karşı olduğunu bilen hükümet, tepkileri daha da arttırmamak için savaş harcamalarını şimdilik gizleme yolunu seçmektedir.