Bir süredir okullarda faşist bir terör dalgası yükseliyor. Özellikle dönem başlangıcında, ABDye yönelik saldırının ardından emperyalist savaşa karşı yapılan her etkinlik, okul yönetimi ya da polisin faşist zoruyla karşılaştı. Bazı okullarda savaş karşıtı her afiş ya da bildirinin daha önce hiç olmadığı bir biçimde sökülmesi ve toplanması, dahası afiş asan ve bildiri dağıtan öğrencilerin gözaltına alınması, dönem boyunca sıradanlaştırılmaya çalışıldı. Bazı okullarda savaş karşıtı eylemelere polis müdahale etti. Öğrencilerin şehirde yaptıkları eylemlerde bu müdahale daha da sertleşti. Saldırının yoğunlaştığı okullarda yapılan bir dizi etkinliğin ardından, okul idaresinin ya da kolluk güçlerinin bu müdahaleleri boşa çıkarıldı. Bunların yanı sıra yine soruşturma terörü yoğunlukla kullanıldı. Daha önce soruşturmaların bu yoğunlukta yaşanmadığı bir okulda, örneğin Hacettepe Üniversitesinde, her eylem ve etkinlikten sonra, insanların bu etkinliklere katılıp katılmadığına bakılmaksızın birer ikişer soruşturma gönderildi. Ya da Ankara Üniversitesinin Cebeci ve Dil Tarih Coğrafya fakültelerinde aynı yoğunlukta soruşturmalar zinciri başlatıldı. Soruşturmaların birçoğu gülünç gerekçelere dayanıyordu. Kasım ayında 6 Kasım eylem ve etkinlikleri benzer saldırılara maruz kaldı. Tek tek okullardaki etkinliklerde polis ya da jandarma önceki senelere oranla daha saldırgan ve tacizci bir tavır takındı. Şehir merkezlerinde yapılan eylemler ise yoğun polis ablukası altında gerçekleştirildi. Polis İstanbuldaki eyleme vahşice saldırırken, Ankaradaki eyleme deyim yerindeyse saldırma şansı bulamadı. Her iki ilde de yüzlerce öğrenci ya da öğrenciye benzeyen kişiler gözaltına alındı. İçinde bulunduğumuz Ramazan ayında bir dizi üniversitede sivil faşist saldırılar yaşandı. Bunların hemen hepsi polis ve idare işbirliği ile gerçekleşti. Saldırıların hedefi hep aynı; oruç tutmayan öğrenciler. Daha Ramazan ayının başlangıcında Gazi Üniversitesinde yaşanan (her sene yaşananların bir tekrarı) gerginlik, ilerde neler olabileceğini işaret ediyordu. Kantinde yemek yiyen öğrencilerin dışarı çıkmalarına kapının önünde bekleyerek engel olan faşistler, uzun bir süre orayı terk etmediler. Akşama kadar süren beklemenin ardından öğrenciler polis kordonu eşliğinde dışarı çıkabildiler. Ardından, iki öğrenci bu nedenle bıçaklandı, biri hayatını kaybetti. Gaziantep Üniversitesinde yaşananlar ise sivil faşist, polis, okul idaresi işbirliğinin ek açıklama yapmayı gereksiz kılan bir kanıtı niteliğinde. 30 Kasım günü bildik sataşmalarla başlatılan gerilim, faşistlerin birkaç öğrenciyi dövmesiyle had safhaya ulaştı. Ardından 4 Aralıkta üniversitedeki faşist saldırılar protesto edilirken çıkan kavgada 32 öğrenci gözaltına alındı. Daha sonra 32 öğrenciden 13ü nöbetçi mahkemeye çıkarılarak tutuklandı. Tüm bunların ardından Rektör Hüseyin Filiz üniversitedeki durumun sakin ve güvenli olduğunu, hiçbir öğrencinin mağdur olmadığını beyan etti (!) Yine benzer bir saldırı Zonguldak Karaelmas Üniversitesinde gerçekleştirildi. Saldırının arkasından devrimci-ilerici öğrenciler 100 kişilik bir basın açıklaması yaptı. Son olarak Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinde yaşananlar, sivil faşist terörün alabileceği boyutları göstermesi açısından açıklayıcı olmuştur. Öğleden sonra cuma namazından çıkıp geldiklerini söyleyen yaklaşık 100 kişilik faşist güruh üniversite kantinine saldırdı. Burada bulunan herkesi çivili sopa, bıçak, satır ve demir çubuklarla dayaktan geçiren faşistler, öğrenci öğretmen, yemek yiyen, yemeyen ayrımı gözetmeksizin herkesi dayaktan geçirdiler. Bu saldırı sırasında yaklaşık 100 kişinin bulunduğu kantindeki 11 kişi yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Saldırının ardından Fen Fakültesinde ve Yüksel Caddesinde yapılan yaklaşık 150-200 öğrencinin katıldığı eylemlerle sivil faşist terör protesto edildi. Bu tabloyu son olarak bir süredir Kürtçe eğitim talebiyle başlatılan kampanyaya yönelik saldırı furyası tamamlıyor. Birçok üniversitede bu talep ekseninde açılan standlarla imza toplanmasına sert müdahaleler gerçekleşti. Bu saldırılar, YÖK Başkanı K. Gürüzün bu kampanyayı PKKnin siyasallaşma çabası olarak niteleyen yönetmeliğinin ardından gelişti. Bu yönetmelikte, dilekçelere imza atan ve standları açanlar yasadışı örgüte yardım ve yataklıkla suçlandı ve bu öğrenciler hakkında bir dönemden bir yıla kadar uzaklaştırma cezası talebiyle soruşturmalar açılacağı duyuruldu. Bu tehdidin ardından devam eden kampanya bir dizi okulda polisin saldırılarına maruz kaldı. Bir hafta kadar önce Ankara Üniversitesi DTCFde açılan standa sivil polisler saldırdı. Tam bir terör estiren polis iki kişiyi gözaltına aldı, stanta bulunan eşyalara el koydu. Ardından okulda yapılan çalışmalara müdahale eden ÖGBlerle öğrenciler arasında tartışmalar yaşandı. Fakülte dekanının muhatap olarak polisi adres gösterdiği tartışmalarda, öğrencilerin kararlı tavrı sonucu polis ve dekanlık geri adı atmak zorunda kaldı. İmza kampanyasının sürdürüldüğü bir başka üniversite olan Dicle Üniversitesinde ise, toplanan 1500 imza rektörlücurren;e verilmedin bu çalışmayı yapan 3 öğrenci gözaltına alındı. 19 Aralıktaki büyük zindan direnişi ve katliamının yıldönümümde yaşanan bu faşist saldırılar, sermaye iktidarının, faşist zoru sistematik bir biçimde kitleler ve devrimciler üzerinde uyguladığının yeni bir göstergesi oldu. Saldırılara direnişle yanıt verilebildiği oranda devletin geri adım atmak zorunda kaldığı ortadadır. Bu açıdan 19 Aralıktaki büyük devrimci direniş büyük bir önem taşımakta ve yolumuzu aydınlatmaktadır.
Gaziantep Üniversitesinde; Polis-idare ve sivil faşist işbirliğinde faşist saldırılar! Gaziantepn Üniversitesinde son birkaç hafta içerisinde ilerici, demokrat ve devrimci öğrenciler üzerindeki baskılar yoğunlaştı. Öğrencilerin örgütlenme yönlü attığı adımlar saldırıların ana nedeni durumundadır. Üniversitede gelişebilecek her türlü örgütlenme girişiminin önünü almak isteyen devlet, polis-idare ve sivil faşistlerin ortak saldırılarıyla bu hedefine ulaşmaya çalışıyor. Üniversitedeki 13 öğrencinin tutuklanmasıyla sonuçlanan olayların gelişimi şöyle: * 30 Kasım günü Yabancı Diller Bölümü kafeteryasında, sivil faşistler sol görüşlü bir öğrenciyi "neden oruç tutmuyorsun, burası bizim yerimiz, buradan hemen kalk" dediler. Daha sonra bu öğrenciyi zor kullanarak kafeteryadan çıkardılar. * Bu olayla başlayan saldırılar 3 gün sonra GÜ öğrenci yurdunda iki sol görüşlü öğrencinin dövülmesiyle sürdü. * 4 Aralık günü 100 kişilik bir öğrenci grubu saldırıları protestosu ederken sivil faşistler eylemci öğrencilere yeniden saldırdılar. Saldırı sonrasında bildik olaylar yaşandı. Polis saldırganlar yerine, sol görüşlü öğrencileri gözaltına aldı. Arkasından rektörlük öğrenciler hakkında soruşturma açtı. Sivil faşistler ise ellerini kollarını sallayarak uzaklaştılar. Saldırılar bununla da sınırlı kalmadı, gözaltına alınan 32 öğrenciden 13ü birkaç gün sonra çıkarıldıkları mahkemede tutuklandılar. Böylelikle yargı da saldırıda yerini almış oldu. Gaziantep Üniversitesi diğer taşra üniversitelerinde olduğu gibi faşist baskıların yoğun yaşandığı bir üniversite. Sermaye devleti, üniversitelerdeki faşist kurumlaşması olan YÖK aracılığıyla sistematik olarak gençliğin her türden mücadele girişimini daha başından ezmeye çalışıyor. Taşra üniversitelerinin hem örgütlülük planında yaşanan zayıflıklar, hem de öğrencilerin çoğunluğunun emekçi sınıflardan geliyor olması faşist baskı ve terörün çok daha kesintisiz ve kaba biçimlerde kullanılmasının önünü açıyor. GÜ öğrencileri bu saldırılar sonrasında yaptıkları açıklamada; üniversitelerindeki her türlü zorluğa ve teröre karşın ısrarlı ve kararlı bir biçimde örgütlendiklerini, bu saldırıların kararlılıklarında zerre kadar zayıflığa yolaçmadığını ve mücadelelerinin süreceğini bildirdiler.
Faşist terör çetesi Armutludan sonra Gülsuyuna saldırmaya hazırlanıyor Sermaye devleti 11 Eylül sonrasında dizginlerinden boşaltılan faşist terör dalgasına binerek devrimci mevzileri söküp almayı hedefliyor. Armutluya yapılan katliam ve sonrasında yaşanan olaylar bunun kanıtıdır. Katliamla sınırlı kalmayan saldırılar, polisin mahalleye yerleşmesiyle yeni bir evreye girdi. Küçük Armutluda yaşanan rutin aramalar, keyfi gözaltılar, devletin gözü dönmüşlüğüne örnektir. Armutluda bir direniş evi polis karakolu yapılarak güya devletin gücünü göstermiş, mahalleyi kurtarmışlaradı. Bu devletin devrim davası karşısındaki acz ve zavallılığının yeni bir kanıtı oldu. Bununla beraber Armutlu saldırısı sembolik bir değer taşıyordu. Öyleki emniyet müdürü Hasan Özdemir burada yaptığı açıklamada İstanbulu süt liman yapacaklarını ilan ediyordu. Bu açıktan faşist terörünhedeflerini gösteriyordu. Armutluyu yeni katliamlar, kirli operasyonlar takip edecekti. Nitekim sosyalist, devrimci basın ve DKÖlere düzenlenen baskınlar bunun devamı oldu. Armutlu kahramanı katil ve işkenceci emniyet müdürü Hasan Özdemir, şimdi de Gülsuyunu hedef seçmiş durumda. Bu sicilli kanlı katil Gülsuyu meydanına gelerek tehditler savurdu. Gülsuyundaki terörü bitireceğim, burayı da Armutlu gibi huzurlu bir hale getireceğim diyerek, halka gözdağı vermeye çalıştı. Bu katilin huzurla ne anlattığı ise açık. Gülsuyunu Armutluya çevireceklerdir. Katliam, işkence, gündelik terör koyulaştırılacaktır. Bu düzen bekçileri F tipi işkence evlerinden sonra, F tipi mahalleler planını hayata geçirmeye çalışıyorlar. Ancak bilmelidirler ki, açlık ve sefalet sürdükçe, insanlar çöplükten beslendikçe Armutlular, Gülsuyular bitmez. Bitmediği gibi korudukları kirli ve kanlı düzenleriyle beraber bu uşak takımının da sonunu getirir. Yani biten, tükenen onlar olacaklardır. Döktükleri kan denizinde boğulacaklardır. Katil polis Gülsuyundan defol! Faşizme karşı omuz omuza! Gülsuyundan genç bir komünist |
|||||