15 Aralık '01
Sayı: 39


  Kızıl Bayrak'tan
  Direniş, katliam ve düşen maskeler
  İlk etapta yüzbin kamu emekçisini sokağa atmaya hazırlanıyorlar... Kamu işçisi bu oyunu bozmalıdır!
  "Genel grev genel direniş"i tabandan örgütleyelim!..
  DGM'lerin kapsamına ilişkin yasa ikinci kez kabul edildi... Hortumcular, çete-mafya ve kontr-gerilla elemanları kapsam dışı
  Üniversitelerde faşist terör dalgası
  Filistin halkıyla dayanışmaya!..
  ABD ve İsrail'in sinsi planı
  Gece çalışması üzerine
  Aymasan işçilerinden direniş değerlendirmesi: Direniş mücadele eden işçiler lehine bitmiştir
  Devrimci irade teslim alınamaz
  19 Aralık'ta: Katliamcılar yenildi
  19 Aralık'ta: Bir kez daha biz kazandık!
  "Sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya için, işçilerin birliği halkların kardeşliği!
  Devrim yürüyüşümüz sürüyor!..
  Şan olsun Yeni Ekimler'in partisine!
  Yaşasın devrimci dayanışma!
  Gelecek umudunu Türkiye işçi sınıfına bağlayanlara...
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İlk etapta yüzbin kamu emekçisini sokağa atmaya hazırlanıyorlar...

Kamu işçisi bu oyunu bozmalıdır!

Hükümet 1 Aralık eyleminin hemen ardından kamuda zorunlu emekliliğe ilişkin bir genelge yayınladı. Bu genelgeyle kamuda çalışan işçilerden 50 yaşını geçmiş olanların “her türlü yasal hakları ödenerek” zorla emekliye sevkedilecekleri bildiriliyor, yani zorunlu emeklilik süreci resmen başlatılıyordu.

Aradan sadece 3-5 gün geçtikten sonra Başbakan Ecevit yeni bir açıklama yaparak, kamuda hiç kimsenin zorla emekli edilmesine ihtiyaç olmadığını, gönüllü olarak emekli olmak için başvuran işçilerin sayısının kendileri açısından yeterli olduğunu, bu nedenle de yayınlanan genelgenin uygulanmasına gerek kalmadığını söyledi.

Zorla emeklilik genelgesi yayınladıktan sonra bu konuda dişe dokunur tek söz etmeyen Türk-İş Başkanı Bayram Meral, Ecevit’in açıklamasından sonra nihayet sahneye çıkarak genelgenin iptal edilmesini istedi. Hemen peşinden de Türk-İş Başkanlar Kurulu genelgenin iptali talebiyle bir eylem takvimi açıkladı.

Bütün bunlar kamu işçisini kapsamlı bir tasfiyeye razı etmek, planlanan sömürü ve yıkım saldırısı karşısında örgütsüz, dağınık ve dolayısıyla tepkisiz bırakmak için sermaye hükümeti ve sendikal ihanet çetesinin yeni bir danışıklı dövüşün içine girdiğini gösteriyor. Sermaye, son olarak 1 Aralık eylemi vesilesiyle sınıf hareketinin tabandaki tüm tepkiye rağmen önemli ölçüde sendikal ihanet çetesinin denetiminde olduğunu gördü. Sermaye iktidarının bundan çıkardığı en somut ders, kamudaki kapsamlı tasfiye saldırısında sendikal ihanet çetesinden etkin olarak yararlanabileceğiydi.
Son gelişmeler, sınıf hareketinin saldırılara karşı tepkisini boşa çıkaracak sinsi oyunun bir kez daha buradan kurulduğunu bütün açıklığıyla gösteriyor.

Ecevit’in yalanı

“Kamu kesiminde çalışan işçilerden gönüllü olarak ve tüm haklarını alarak emekliye ayrılmak isteyenlerin sayısının genelge ile beklenen emekli sayısına ulaşacağı anlaşılmıştır. O nedenle işçiler açısından herhangi bir zorlama veya sorun olmayacaktır.”

Bunlar başbakanın sözleri. Ecevit, zorunlu emeklilik genelgesinin uygulanmasına gerek olmadığını, çünkü gönüllülerin sayısının yeterli olduğunu söylüyor. Bu su katılmamış bir yalandır. Herkes de biliyor ki İMF ve Dünya Bankası kamudan en az 100 bin kişinin atılmasını istiyor. Bunu imzalanacak yeni stand-by anlaşmasının bir önkoşulu olarak hükümete dayatıyor. İMF heyetinin Türkiye’ye son gelişinde, İMF’nin en az 100 bin kişinin atılmasında ısrarlı olduğu açıkça belirtildi. Hükümetin İMF’nin sözünden çıkması düşünülemeyeceğine göre en az 100 bin kişinin atılmasının planlandığını rahatça söyleyebiliriz.

Bugüne kadar emeklilik için başvuranların sayısına baktığımızda ise 25-30 bin civarında bir rakamla karşılaşıyoruz. Gönüllü olarak emeklilik başvurusu yapanların sayısı atılması gerekenlerin sayısının üçte biri kadar. Bu da Ecevit’in “zorunlu emekliliğe gerek yok” sözünün yalan olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

İşçilerin kafasını karıştırarak
tepkileri azaltma taktiği

Sermayenin has adamı Ecevit, “zorunlu emekliliğe gerek yok, gönüllüler yeterli” sözünü laf olsun diye söylemiş değildir. O da biliyor ki planlanan büyük tasfiye saldırısını kamu işçisine kolayından kabul ettirmek mümkün değildir. Bu konuda kamu işçileri arasında yaygın bir duyarlılık ve hükümet politikalarına karşı önemli bir tepki vardır. Saldırı somutlanmaya başladığında, bu tepkinin mücadele kanallarına akması, yüzbinlerce işçinin içinde yeralacağı kitlesel eylemler yapılması ihtimali büyüktür.

O nedenle de bugünden işçilerin kafasını karıştırmaya, sanki zorunlu emeklilik gibi bir şey yokmuş, bu konuda kaygılanmak gereksizmiş gibi bir hava yaymaya çalışıyorlar. Sendika bürokratlarıyla yapılan görüşmeler birbirini izliyor, başbakan ve bakanlar birbirini tutmayan açıklamalar yapıyorlar. Tıpkı mezarda emeklilik yasasının oldu bittiye getirilmesinde olduğu gibi hükümetin gerçek niyetini son ana kadar gizlemeye, işi laf kalabalığına getirmeye uğraşıyorlar.

O nedenle kamu işçisinin havada uçuşan açıklamalara bakarak kendi tutumunu belirlemeye çalışması kadar yanlış bir şey olamaz. Kamu işçisi İMF sözcülerinin ağzından çıkan lafa bakmalı, kendi duruşunu da ona göre belirlemelidir. İMF heyeti “en az 100 bin kişi atılmalı” diyor. Kamudaki tasfiye saldırısında sermayenin planlarının en özlü ifadesi budur ve herkes buna göre tutum almak durumundadır.

Sendika bürokrasisi bir kez daha o
uğursuz rolünü oynamaya hazırlanıyor

Başbakan Ecevit’in sözünü ettiğimiz açıklamasından sonra Bayram Meral ortaya çıktı ve “İMF’nin dayatmalarına boyun eğmeyeceğiz. Hükümet bu genelgeyi iptal etmelidir” diye alışıldık nutuklarını atmaya başladı. Dikkat çekici olan ise, Bayram Meral’in bu sözleri genelge yayınlandıktan sonra değil de Ecevit’in açıklamalarından sonra etmesiydi. Ecevit topu Bayram Meral’in önüne yuvarladı, o da boş kaleye gol atmış oldu.

Fakat gene de Bayram Meral’in açıklamasını böyle bir paslaşmadan ibaret görmemek gerekir. Dikkat edilirse, Bayram Meral ateşli nutuklarının eksenine zorunlu emeklilik genelgesinin hükümet tarafından iptal edilmesini koyuyor. Türk-İş’in açıkladığı eylemlerin temel talebini de Başbakanlık genelgesinin iptali oluşturuyor.

Burada sinsi bir oyun vardır. Sanki hükümet sadece zorunlu emeklilikle ilgili genelge yayınlamış gibi, sanki kamudaki tasfiye saldırısı sadece zorunlu emeklilikle sınırlıymış gibi, sendika bürokratları “genelge iptal edilsin” talebiyle sınırlı bir eylem takvimi oluşturmuşlardır. Köy Hizmetleri gibi bir dizi kamu kurumunun kapatılması, işçilerin bu yıl alacağı ikramiyelerden birinin 2003 yılına ertelenmesi ve daha birçok başka ekonomik ve sosyal hakkın sermaye tarafından gaspı konusunda, açıklanan eylem takviminin talepleri arasında hiçbir şey yoktur. Bayram Meral ve onun gibiler, “İMF’ye boyun eğmeyeceğiz” diye bağırarak, bir bakıma İMF politikalarının kazasız belasız uygulanması için yolu düzlüyorlar. Sınıf hareketini bir kez daha ihanet çemberi içine almaya çalışarak, gerçekte mensubu oldukları sermaye sınıfına hizmet ediyorlar.

İhanet çetesi genel grevden çark ediyor

Sendikal ihanet çetesinin elemanları 1 Aralık’tan önce “genel grev” lafını ağızlarından eksik etmiyorlardı. Söylediklerine göre 1 Aralık’tan sonra sıra genel grevdeydi. Şimdi ise, genel grevi örgütlemeye girişmek bir yana, adını bile anmaz oldular. Örneğin Türk-İş’in açıkladığı eylem takvimi, bölgesel toplantıları saymazsak, merkezi bir Ankara mitinginden ibaret!

İşçilerin önemli bir kısmının da açıkça bildiği gibi bu sendikal ihanet çetesi aslında hiçbir zaman bir genel grev örgütleme niyeti taşımadı. Henüz sınıfın nabzını tam olarak ölçmemiş oldukları için Kasım eylemleri öncesinde genel grevden bol bol söz ettiler, atıp tuttular. Çünkü her ihtimali gözetmek durumundaydılar. Kasım eylemlerinde ve 1 Aralık’ta sınıf hareketi cephesinden sendikal ihaneti aşmaya dönük güçlü sinyaller gelmeyince, uğursuz rollerini en azından bir süre daha çok sorun yaşamadan sürdürebileceklerini anladılar. Bugünkü tutumları 1 Aralık eyleminden bu yönde sonuçlar çıkardıklarını gösteriyor.

Türk-İş’in Ankara mitingine
hazırlanma sorumluluğu

Sermayenin giderek yaygınlaşan ve şiddetlenen saldırıları karşısında işçi sınıfının ve emekçilerin önündeki tek çözüm yolu, birleşik-militan mücadeleyi örmektir. İMF politikalarına karşı, emperyalist savaş çığırtkanlığına karşı gücümüze güvenerek harekete geçmektir. Hükümetin ve cumhurbaşkanının kafa karıştıran açıklamalarından da, sendika bürokratlarının esip savurmalarından da bize hiçbir fayda yoktur. Son günlerdeki gelişmeler bir kez daha bize bunu göstermiştir.

1 Aralık’ta yapamadığımızı Türk-İş’in Ankara mitinginde ortaya koyabiliriz. Saldırılara ve sendikal ihanete dönük sınıfın gerçek talepleri üzerinden örgütlü bir tepki ortaya koymak için bugünden hazırlıklara girişmek gerekmektedir. Sınıf devrimcileri ve öncü işçiler, bulundukları bütün alanlarda şimdiden bu yönlü bir hazırlığı gündemlerine almalıdır. Sendikal ihaneti teşhir eden ve yığınları bu ihaneti aşmaya çağıran anlamlı bir ileri müdahalenin mitingin havasını değiştirmekten öte sonuçlar yaratabileceğini bilmek gerekir.