DGMlerin kapsamına ilişkin yasa ikinci kez kabul edildi...
Hortumcular, çete-mafya ve Nasıl ki salt ordu ve polisin varlığı sermayenin ihtiyaçlarını karşılamıyorsa, özel güvenlik birimlerine, kontra-gerillaya ihtiyaç duyuyorsa; hukuk alanında da bu böyle. Türkiyede DGMlerin kurulma nedeni budur. Son zamanlarda AB üyeliği süreciyle gündeme gelen DGMler, yargılama alanlarının sınırlandırılmasıyla yeniden düzenlendi. Bu düzenleme medyada da hararetli tartışmalara vesile oldu. DGM nedir, ne işe yarar? Devlet Güvenlik Mahkemeleri ilk olarak 20 Mart 1973 tarihinde kuruldu. Yasanın amacı ...devleti korumak ve onun güvenliğini sağlamak olarak tanımlandı. Bu görev ancak süratli ve isabetli kararlar verebilen uzman-özel mahkemelerce yerine getirilebilir‚ ibaresi eklendi. Bu uzman mahkemelerin özellikleri ise şunlar: DGMde görev alan iki asli üyeden birinin ve iki yedek üyeden birinin ve savcı yardımcılarının bir bölümünün askeri savcı olması. İkinci özellik, DGMlerde özel yargılama yönteminin uygulanmasıdır. Yani savunma hakkının sınırlandırılması, gözaltında avukat görüşünün yapılmaması, hapishanelerde avukatla yapılan konuşmaların dinlenmesi, davaların gıyabında sürdürülmesi, işkence altında alınan polis ifadelerin delil olarak kabul edilmesi, vb. gibi. Ancak DGMlerin kurulması beraberinde muhalefeti de yükseltti. DİSK başta olmak üzere demokratik kitle örgütleri DGMlerin kapatılması için kampanya düzenlediler. DİSK İşçi Sınıfı ve Kamuoyuna DİSKin Uyarısı başlıklı bir bildiri yayınladı. Bildiride DGMlerin sıkıyönetimsiz sıkıyönetim olduğu, işçi sınıfının sendikal, siyasal ve düşünsel mücadelesini hedef aldığı, savunma hakkını ortadan kaldırdığı vurgusu yapıldı. İşçi sınıfının DGM saldırısının bilincinde olması ve DGMlere karşı aktif mücadelenin içinde yer alması 1976da DGMlerin kapatılmasıyla sonuçlandı. Ancak DGMler toplumsal muhalefeti ezmek için bir ihtiyaçtı, bu nedenle her fırsatta gündeme getirildi. 1979da TİSK DGMlerin tekrar yasallaştırılarak muhalefetin bu özel mahkemelerce etkisizleştirilmesini istedi. Bu istek ancak 12 Eylül darbesie devrimci muhalefet ezildikten sonra yerine getirildi. 1982 Anayasasına dayanarak oluşturulan DGMler varlıklarını sürdürüyorlar. AB tarafından bağımsız yargı ilkesini ihlal ettiği gerekçesiyle tekrar yapılandırılması istenen Devlet Güvenlik Mahkemelerinde bir takım biçimsel değişiklikler yapılmıştı. Şimdi yetki alanlarını sınırlandıran yasa çıkmış bulunuyor. Burjuva medya neyin kavgasında Meclis ekonomik suçların ve çete-mafya suçlarının ağır ceza mahkemelerinde görülmesi yasasını ikinci kez kabul etti. Bu yasayla söz konusu suçlar DGM kapsamı dışına çıkarıldı. Sermaye medyasının bu yasaya yaklaşımı tam bir arsızlık ve utanmazlık örneği. Sabah gazetesi yazarı Güngör Mengi 9 Aralık tarihli yazısında DGM kapsamının daraltılmasının kamu yararına alkışlanacak bir adım olduğunu söylüyor. Böylece ekonomik suçlar ve çete üyeleri DGMnin özel yargılama usullerinden kurtularak CMUK hükümlerince yargılanacak. Ona göre Adaleti linç hukukundan kurtaran bir yasa bu. Ama bu linç hukuku muhaliflere uygulandığında sorun yok. Sorun bu hukukun çetelere, hortumculara uygulanmasıyla ortaya çıkıyor. Yasayı alkışlayan köşe yazarları, ekonomik suçların kapsam dışına çıkarılmasını özellikle öne çıkarıp, çetelerin kapsam dışında bırakıldığını gizlemeye çalışıyorlar. Sabah gazetesinden Yavuz Onat da, çetelerin adını anmadan, ekonomik suçların cezasının ekonomik olması gerektiğini dillendiriyor. Milyarlarca doları hortumlayan-gasp eden soyguncuların kapsam dışına çıkarılmasını hararetle destekliyor. Dahası bu insanların hapishaneye girmemelerini, evlerinde devletin uzaktan denetimiyle normal yaşantılarını sürdürmelerini talep ediyor. Mehmet Yılmaz ise Milliyet gazetesindeki 6 Aralık tarihli yazısında; Sanıkların DGMlerde kullanamadıkları haklarını kullanabilecekleri, hızlı ve adil yargılama yapacak delilleri hızla toplayıp suçsuz insanların uzun süre tutuklu kalmalarını önleyecek bir yargılama biçimi istiyor. O da bunu elbette siyasi tutsaklar ve muhalifler için değil, hortumcular için istiyor. Düşüncelerini açıklamak, bu düşünceler çerçevesinde örgütlenmek, temel hak ve özgürlükler için mücadele etmek, sömürü ve soygun düzenine karşı çıkmak vb. suçların DGM kapsamında olmasının sermayenin çanak yalayıcısı bu kalemşörleri rahatsız etmemesi son derece anlaşılır. Çünkü çürümüş ve kokuşmuş bir düzenin çöplüğünden besleniyorlar. DGM kapsamında yargılanmaktan kurtulan faili meçhul cinayet sanıkları, uyuşturucu kaçakçıları, kontra-gerilla elemanları, mafya babaları, hortumcular da bu çürümüş ve kokuşmuş düzenin öz çocukları. Onları savunmak için sergiledikleri arsızlığın gerisinde bu var. DGMler işçinin idam sehpasıdır söylemi 1976da işçi sınıfının DGM karşıtı kampanya da kullandığı şiarlardan biriydi. Bu şiar işçi sınıfı tarafından tekrar sahiplenildiğinde DGMler de sermayenin üzerine yıkılacak. S. Doğan
Kısa kısa... Sistematik terör, işkence ve katliam sürüyor Faşist rejimin İnsan hakları bilançosu her zamanki gibi kabarık. İHDnin 2001 yılının ilk 9 ayına ilişkin hazırladığı rapor, sermaye devletinin baskı, terör, işkence ve katliama dayalı kanlı ve kirli sicilini tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor. * Rapora göre ilk 9 ayda 762 kişi işkence görmüş. Bu son derece eksik rakam sadece başvurular ve ispatlanan olaylardan oluşuyor. Oysa ki yine aynı 9 ay içinde 35 bin 389 kişi gözaltına alınmış. Gözaltına alınan hemen herkesin, sadece siyasi değil adli olaylarda da, maddi ve manevi işkence gördüğü herkesin bildiği bir gerçektir. Gözaltına alınanlardan 2 bin 634ü tutuklanmıştır. * 9 ay içinde 43 yargısız infaz, 124 faili meçhul cinayet gerçekleşti. 86 kişi devlet güçlerince çatışmalarda öldürüldü. * Çok sayıda sendika, devrimci yayın bürosu ve kitle örgütü basıldı. Baskınlar çoklukla terör ve talan halinde gerçekleşti. Yaşadığımız Vatan dergisine gece baskını Devlet, Dünya İnsan Hakları haftasında terörist yüzünü bir kez daha göstererek, Yaşadığımız Vatan dergisinin İstanbul Şişlide bulunan teknik servisini hiçbir gerekçe göstermeden keyfi bir şekilde bastı. 10 Aralık sabah saat 04:30da baskına gelen polis kapıları ve duvarları kırarak içeri girdi. Büroyu dağıtarak kullanılmaz hale getirdi. İçeride bulunan Vatan Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Metin Yavuz, Yazı İşleri Müdürü Hatice Ruken Kılıç, muhabirler İsmail Özmen ve Yılmaz Kaya, misafirler Ali Ercan Gökoğlu ve Kudret Sarıgül işkenceli sorgulardan geçirilmek üzere vahşice dövülerek gözaltına alındılar. Gözaltındakiler yayına girdiğimiz sırada hala mahkemeye çıkarılmamışlardı. İzmirde İnsan Hakları Haftası etkinlikleri Bu yılki İnsan Hakları Haftası, Baro, TİHV, ÇHD, İHD, İTO gibi DKÖlerin yaptığı etkinliklere sahne oldu. Konferans, sergi, film gösterimi, basın açıklaması ve söyleşilerin de yapıldığı etkinlikler zincirinde İHD geleneksel İnsan Hakları Yürüyüşünü gerçekleştirdi. İHD önünde başlayan yürüyüş Konak Sümerbank önünde son buldu. Yürüyüş sırasında ve alanda Devrimci tutsaklar yalnız değildir!, İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Yaşasın halkların kardeşliği!, İçerde dışarda hücreleri parçala! vb. sloganları atıldı. 200ü aşkın insanın katıldığı eylem, hafta içi olmasına rağmen, uzun bir süredir suskunluğa gömülen İzmir sokaklarını coşkusuyla da selamlamış oldu. Basın açıklamasında F tipi saldırısı, 19 Aralık operasyonu, Kürt halkına yönelik saldırılar, çalışma yaşamına yönelik hak gaspları ve diğer insan hakları ihlallerine de değinildi. Uşakta 5 anarşiste tutuklama Uşaktaki 1 Aralık mitinginde Anarşist Otonom imzasıyla bildiri dağıtan 5 anarşist, birkaç gün gözaltında kaldıktan sonra tutuklanarak cezaevine konuldu. Dosyaları İzmir DGMye sevkedildi. Anarşistler, yasadışı örgüt üyeliği ve bildiri dağıtmaktan suçlanıyorlar. Şu anda Uşak Cezaevinde tutulan anarşistlerin Nazilliye gönderilmeleri ihtimali var. (Bu haber OTONOMEDYAnın açıklamasıdır...) |
|||||