ARSIVANA SAYFA
 
12 Ağustos '00
SAYI: 29
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Belediye işçileri de ortak mücadeleyi örmek zorundadırlar!
Sosyal yıkım programına "demokratikleş me" cilası ve tahkimatta yeni açılımlar
Devlet depremzede halkı ortada bıraktı
Aradan geçen bir yıl içinde depremzedelerin hiçbir sorunu çözülmedi
17 Ağustos depremi çürüyen düzen gerçeğini tüm çıplaklığıyla gosterdi
Deprem yıkımının sorumlularından hesap soralım!
Belediye işçilerinden grev kararlılığı
Sendikal bürokrasinin belediye işçilerine ördüğü kıskaç
Amerika'da onbinlerce haberleşme işçisi grevde!.
Hacıbektaş'ta Hızır Pasalardan hesap soralım!
"Enflasyona karşı mücadele" masalı
Adana TİS Bülteni ve dönemin sorumlulukları
Programda tarım ve köylü sorunu/4
Adalet Bakanlığı'nın F tipi kampanyası
F (hücre) tipine karşı mücadele ve sermayenin tuzakları
Sendikalardan hücre sistemine karşı eylem
Hücre saldırısını püskürtmenin sorunları ve sorumlulukları
Parti programı ışığında çevre ve kapitalizm
Çevre sorunu ve küçük-burjuva muhalefeti
Moğolistan seçimlerinin gösterdikleri
Ekim Gençliği'nden
Saygon zindanlarında mücadele
Sınıfı ve devrimi örgütlemede parti kadrosunun tayin edici rolü
Yazılı materyallerin etkisi üzerine fabrika gözlemleri
Mücadele Postası
 



 
 
Parti programı ışığında
çevre ve kapitalizm


F. Yılmaz


Doğa üretim sürecinde emeğin konusudur. İnsan doğayı, onun üzerindeki etkinliği ile dönüştürdü. Kendisi de bu sırada dönüştü, insanlaştı. İnsan doğadan ayrı, ona karşıt bir varlık değil, onun bir parçası ve ürünüdür. Karşıtlık doğayla insan arasında değil, kapitalist üretim biçimi ile insanı da kapsayan doğa arasındadır. Kapitalizm doğaya ve insana karşıdır. Kapitalist üretim kâr amacına dönüktür. Kişileşmiş sermaye olan kapitalistin kendisi de sermayenin hükmü altındadır.

İnsan faaliyetinin doğa dengeleri üzerinde yıkıcı etkiler yaratmaya başlaması kapitalizmle birlikte oldu. Kapitalizmle birlikte üretim insan gereksinimlerinden koptu. Sermaye birikiminin gerçekleştirilmesi ve kapitalist kârın garanti altına alınmasına kilitlendi. İnsan kendi ürününün hakimiyeti altına girdi. Üretimin amacı azgın kâr hırsını tatmin etmek olunca, doğa kaynakları ve emek, kapitalizm için ucuza maledilmesi gereken üretim girdileri olmaktan başka bir anlam ifade etmez oldu. Kapitalist üretimin plansız, anarşik ve rekabete dayalı yapısı, insanı ve doğayı yıkıma uğrattı. Bu aynı zamanda doğanın ve emeğin azgınca yağmalanması, hem emekçilerin hem de doğanın yoksullaştırılmasıdır.

Çevre kirliliği gelişmiş ülkelerde kapitalizmle birlikte ortaya çıktı. Kapitalizm dünya genelinde yaygınlaştıkça, onunla birlikte çevre sorunları da yaygınlaştı. Emperyalizm, bağımlı ülkelere yalnızca meta ve sermaye değil, aynı zamanda çevre sorunlarını da ihraç etti. Teknolojinin gelişimi ile birlikte, geri ve çevreye zararlı teknoloji ve üretim dalları bağımlı ülkelere kaydırıldı. Bunun yanında, zehirli ve nükleer atık turizmi olarak tanımlanan bir ticaret alanı da doğdu. Zehirli ve nükleer atıklar, bağımlı ülkelere ya açıktan ya da farklı ticari mal görüntüsü altında aktarıldı. Gıda yardımı vb. adı altında da bu atıklar bağımlı ülkelere atıldı. Bu durum, bağımlı ülkelerin egemen sınıflarının, kendi halklarının sağlığını hiçe sayarak, ülkelerini emperyalistlerin çöplüğü haline getirecek kadar onursuzlaşabildiklerini gösterdi.

Geri kalmış ülkelerde kapitalizmin emperyalizme bağımlı bir şekilde gelişmesi, bu ülkelerdeki emek ve doğa sömürüsünü, yıkımını azgın bir yağmaya dönüştürdü.

TKİP Programı’nda bu durum şöyle tanımlanır:

Emperyalizm çürüyen ve asalak kapitalizmdir. Emperyalist tekeller, azami kârın gerektirdiği her durumda teknik gelişmeyi sınırlayarak ya da yıkıcı alanlarda kullanarak, üretici güçlerin özgürce gelişmesini engellerler. Bilim ve teknikteki muazzam gelişmelere rağmen, sermaye tekeli, bunun sonuçlarının insanlığın büyük çoğunluğunun yararına kullanılmasına engeldir. Açlık, hastalık ve bakımsızlıktan yüzmilyonlarca insanın perişan olması ve kitlesel ölümler, sistemdeki aşırı çürümenin trajik yansımalarıdır.

Bilim ve tekniğin kapitalist kâr hırsı çerçevesindeki kullanımı, doğanın da sınırsızca ve acımasızca yağmalanmasına yolaçtı. Böylece uygarlık ve insan soyu için tehlikeli boyutlara varan bir ekolojik yıkıma neden oldu.” (TKİP Programı, Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci, madde 21)

Emperyalist burjuvazinin kriz yönetme yöntemlerinden biri, krizin faturasını işçi ve emekçi sınıflara, asıl olarak da bağımlı ülkelere, dolayısıyla bu ülkelerin işçi ve emekçi sınıflarına fatura edilmesidir. Kapitalizm bir dünya sistemi halini aldığından bu yana artık çevre sorunları da ekolojik kriz boyutuna varmıştır. Kapitalist küreselleşme, çevre kirliliğinin küreselleşmesini, bu ise ekolojik sistemin bir bütün olarak çökme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasını getirdi. Emperyalizm iktisadi ve mali bunalımlara nasıl dünya ölçüsünde bir karakter kazandırdıysa, çevre sorunlarına da yine öylece dünya ölçüsünde bir karakter kazandırdı. Çevre ve emek yıkımı, kapitalizmin krizi dönemlerinde çok daha üst boyutlarda yaşanır.

Parti Programı’nın “Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci” bölümünde (19. madde) buna şu açıklık getirilmiştir: “Emperyalizm iktisadi ve mali bunalımlara dünya ölçüsünde bir karakter kazandırdı. Onları çok daha şiddetli ve yıkıcı hale getirdi. Sistemin hiyerarşik yapısı, bunalımların zayıf ve bağımlı ülkelere fatura edilmesini kolaylaştırdı. Böylece bağımlı ülkelerin iktisadi ve toplumsal yaşamında kronik sorunlara ve ağır yıkımlara neden oldu.

İktisadi ve mali bunalımlar için yapılan bu belirleme, çevre sorunları için de aynen geçerlidir.

Ekosistem dinamik bir yapıdır. Bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı olan bu yapı içinde bir noktada yaşanan bozulma, zincirleme bir biçimde diğerlerini de etkilemektedir. Kapitalizm ekosisteme tüm alanlarda birden yüklenmektedir. Bugün doğa dengeleri her noktadan birden alarm vermektedir:

Tarımsal alanlarda çölleşme ve aşırı sulama sonucu tuzlanma, sera etkisi, küresel ısınma, iklim değişikliği, buzulların erimesi, seller, erezyon ve toprak kaybı, Ozon tabakasının delinmesi, ormanların yokedilmesi, hava kirliliği, asit yağmurları, göl, nehir, yeraltı suları ve denizlerde kirlenme, biyolojik çeşitliliğin yokolması (bitki ve hayvan
Parti Programı’nda
çevrenin korunması sorunu


* “Ormanlar, göller, akarsular, içme suyu kaynakları ve tüm öteki doğal zenginlikler kamu malıdır. Bu zenginliklerin doğal park, gezi, eğlence ve dinlenme tesisleri olarak tüm toplumun hizmetine sunulması için gerekli önlemler alınır.”

(TKİP Programı, II. BÖLÜM, V- Türkiye Devrimi,
Ekonomik Alanda’
ki önlemler alt bölümü, madde 6)


* “Çevrenin korunması: Çevre sağlığını gözeten bir üretim, kentleşme, enerji ve ulaşım politikası izlenir. Bu, toplum sağlığının vazgeçilmez koşulu sayılır. Kapitalizmden miras çevre tahribatının giderilmesi, doğal çevrenin, toprağın, suyun ve havanın korunması için köklü önlemler alınır.”

(TKİP Programı, II. BÖLÜM, V- Türkiye Devrimi, Toplumsal Sorunlar Alanında’ki önlemler alt bölümü, madde 7)

türlerinin azalması), yeraltı sularının kirlenmesi sonucu temiz içme sularının her geçen gün azalması, dünya genelinde ve bölgesel düzeylerde yaşanan savaşların insan ve doğa üzerinde giderilemeyen tahribatları, nükleer ve zehirli atıklar sorunu, çarpık kentleşme, evsel, sanayi ve tarımsal atıklar sorunu vb., vb.

Bütün bunların hepsi zincirleme bir şekilde birbirini etkilemekte, koşullamaktadır. Hepsi de kapitalist özel mülkiyet düzeninin kâr ve rekabete dayalı üretim tarzının dolaysız sonucudur. Bugün tüm bu sorunlar bir yumak gibi içiçe geçmiş, “çözümsüzlük” içinde, trajik bir sona doğru bulunduğumuz gezegenle birlikte yol almaktayız:

Günümüz kapitalizminin asalaklaşması ve çürümesinin aldığı bu korkunç ve yıkıcı boyutlar, “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!” ikilemini herzamankinden daha yakıcı bir biçimde insanlığın önüne koymaktadır. Uluslararası proletarya önderliğinde zafere ulaşabilecek olan dünya devriminden başka hiçbir çözüm, insanlığı kapitalizmin barbarlığından, emperyalizmin baskı, sömürü ve köleliğinden, savaşların yıkım ve felaketlerinden kurtaramaz.” (TKİP Programı, Emperyalizm ve Dünya Devrimi Süreci bölümü, madde 23)

Yukarıdaki “çözümsüzlük” ifadesi, sorunların kapitalist sistem içinde kalındığı sürece çözülemeyeceğini, ancak sistem aşılarak çözümün mümkün olduğunu anlatır. Sistem kendi iç çelişkilerinde çözümünün olanak ve güçlerini de barındırır. Üretimin, emeğin toplumsallaşması ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişki, proletarya devriminin itici gücüdür: “Kapitalist gelişme emeği, üretim araçlarını ve üretim sürecini toplumsallaştırarak sosyalist toplumun maddi ön koşullarını da yaratır.” (TKİP Programı, Toplumsal Devrim, Sosyalizm ve Komünizm bölümü, madde 9)

İnsan ihtiyaçlarından kopuk, aşırı kâra dayalı üretim, doğa kaynaklarının sınırlılığı ile de gelişmektedir. Kapitalizm doğa kaynaklarını sınırsızca tükettikçe, kendi sınırlarına dayanmakta, bu yanıyla da sonunu hazırlamaktadır. Sınırlı kaynaklarla sınırsız üretim yapılamaz. Kapitalizmin sonunun tüm insanlığın sonu olmaması için proletaryanın iktidarı alması zorunludur. Sınırlı kaynakların merkezi planlama, insan ihtiyaçlarının belirleyici olduğu üretimde kullanımı, kapitalist sistemin aşılması ile olanaklıdır. Aynı zamanda doğadan alınanın yerine konması da ancak doğa dengelerinin gözetildiği, kâr güdüsünün değil insan ihtiyaçlarının belirleyici olduğu bir sistemde mümkün olacaktır. Sosyalizmde “... Kâr amacına yönelik kapitalist meta üretiminin yerini, tüm toplum tarafından ve toplum hesabına yapılan, onun üyelerinin refahını ve çok yönlü gelişimini amaçlayan mal ve hizmet üretimi alır. Toplumsal üretimdeki plansızlık, anarşi ve rekabet, yarattığı tüm yıkıcı sonuçlarla (buhranlar, işsizlik, toplumsal servetin israfı, savaşlar, çevre tahribatı vb.) birlikte ortadan kalkar.” (TKİP Programı, Toplumsal Devrim, Sosyalizm ve Komünizm bölümü, madde 12)

Marx’ın anlatımıyla, doğa insan için hammadde değil hayattır.