ARSIVANA SAYFA
 
12 Ağustos '00
SAYI: 29
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Belediye işçileri de ortak mücadeleyi örmek zorundadırlar!
Sosyal yıkım programına "demokratikleş me" cilası ve tahkimatta yeni açılımlar
Devlet depremzede halkı ortada bıraktı
Aradan geçen bir yıl içinde depremzedelerin hiçbir sorunu çozülmedi
17 Ağustos depremi çürüyen düzen gerçeğini tüm çıplaklığıyla gösterdi
Deprem yıkımının sorumlularından hesap soralım!
Belediye işçilerinden grev kararlılığı
Sendikal bürokrasinin belediye işçilerine ördüğü kıskaç
Amerika'da onbinlerce haberleşme işçisi grevde!.
Hacıbektaş'ta Hızır Pasalardan hesap soralım!
"Enflasyona karşı mücadele" masalı
Adana TİS Bülteni ve dönemin sorumlulukları
Programda tarım ve köylü sorunu/4
Adalet Bakanlığı'nın F tipi kampanyası
F (hücre) tipine karşı mücadele ve sermayenin tuzakları
Sendikalardan hücre sistemine karşı eylem
Hücre saldırısını püskürtmenin sorunları ve sorumlulukları
Parti programı ışığında çevre ve kapitalizm
Çevre sorunu ve küçük-burjuva muhalefeti
Moğolistan seçimlerinin gösterdikleri
Ekim Gençliği'nden
Saygon zindanlarında mücadele
Sınıfı ve devrimi örgütlemede parti kadrosunun tayin edici rolü
Yazılı materyallerin etkisi üzerine fabrika gözlemleri
Mücadele Postası
 



 
 
Belediye işverenleri saldırıda birbirleriyle
ve devletle ortaklaşıyorlar...

Belediye işçileri de ortak mücadeleyi
örmek zorundadırlar!



Belediye işkolundaki toplusözleşmelerin hemen hepsi uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Sendikaların uzlaşma arayışları sürmekle birlikte, prosedür gereği pek çok belediye işyerinde grev kararı asıldı, asılmaya devam ediyor. TİS görüşmeleri ülkenin dört bir yanında, çok farklı il-ilçe belediyelerinde sürse de, sorunlar/uzlaşmazlık noktaları birebir denecek kadar aynı. Öncelikle, işverenler sıfır ya da sıfıra yakın zam dayatıyorlar. İkinci olarak, geçmişte kazanılmış tüm sosyal hakları geri alma kararlılığı sergiliyorlar. Üçüncüsü ise, özelleştirme-taşeronlaştırma plan ve projeleriyle TİS’leri takip edecek bir işten çıkarma furyasını şimdiden ilan ediyorlar.

Belediye işverenlerini böylesine pervasızlaştıran, aynı zamanda ortaklaştıran, kuşkusuz devlet politikalarıdır. Sermaye devletinin özelleştirme politikası salt devlet mülkiyetindeki KİT’leri, devlet tekelindeki kamu hizmetlerini kapsamıyor. Yerel yönetimlerin işletme ve hizmetleri için de dayatılıyor. Belediyelerdeki çeşitli hizmetlerin yarıdan fazlası halihazırda taşeronlaştırılmış durumda. Yerel yönetimlerin, sadece özelleştirme konusunda değil, devletin işçi-emekçilere yönelik tüm saldırı politikaları konusunda da siyasi iktidarla tam bir uyum içinde olduklarını, İMF patentli saldırı programına sonuna kadar ve “eylemli” destek verdiklerini, bu TİS dayatmaları da göstermiş bulunuyor. Tüm bunlar, Türkiye’de yerel yönetimlerin demokratik hiçbir yapılanma ve işleyişe sahip olmadığını, siyasal iktidarla birebir örtüştüğünü de ortaya seriyor.

Belediye işverenlerinin birbirleri ve devletle, sınıfa saldırı konusunda böylesine ortaklaştığı/aynılaştığı bir ortam, belediye işçilerinin de ortaklaşmasını zorluyor. TİS’leri önceleyen süreçte taslakları, talepleri ortaklaştırmak gerekiyordu, bu fırsat kaçırıldı. Ancak, içinde bulunduğumuz süreçte ortaklaşma çok daha acildir ve çok daha etkili sonuçlar yaratabilecektir. Çeşitli belediyelerde ardı ardına asılan grev kararları, ardı ardına başlayacak grevlerin ilanı demektir. Grev ve eylemlerin ortaklaştırılması, güçlerin birleştirilmesi anlamına gelecektir. Belediye işverenlerinin sırtını İMF-TÜSİAD saldırı hükümetine/programına dayayarak ortaklaştıkları TİS saldırısını püskürtmenin, güçleri birleştirmekten başka bir yolu da yoktur.

Sorunlar ortak olduğuna göre, talepler doğallığında bir ortaklığa sahiptir. Mesele bunların merkezi olarak formülasyonu ve hareketin önüne konulmasındadır. İşçilerin hangi belediyede yüzde kaç zam istediği bu açıdan çok önemli değildir. Tüm belediye işçileri, tıpkı diğer işçi ve emekçiler gibi, “insanca yaşamaya yetecek bir ücret” talep etmektedirler. Ortak talep bu şekilde formüle edilebilir, edilmelidir. Belediye işçileri özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya hayır diyorlar, çünkü işsiz kalmak, aç gezmek istemiyorlar. Öyleyse, “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi!” ortak talebi etrafında birleşmelidirler. Belediye işçileri TİS’lerde dayatılan kölelik koşullarının İMF istikrar programıyla ilişkisinin farkındalar. Demek ki, “İMF, Dünya Bankası vb. emperyalist mali kuruluşlarla kölece ilişkilere son!” ortak talebi etrafında birleşmelidirler.

Belediye işçilerini greve götüren TİS saldırısı sadece işyerine özgü sorunlardan ibaret olmadığı gibi, karşı karşıya oldukları saldırı da salt TİS’lerde dayatılanlardan ibaret değil. Onlar da tüm diğer işçi ve emekçiler gibi, İMF-TÜSİAD saldırı programının tüm yaptırımlarının doğrudan muhatabı durumundalar. Belediyelerdeki özelleştirme-taşeronlaştırma ile işlerini kaybetmek istemiyorlar. Yanısıra, eğitimde, sağlıkta, sosyal güvenlikte özelleştirmelerle onların da tüm yaşam alanları daraltılıyor. Mezarda emeklilik onları da kapsıyor. Onlar da kentlerin varoşlarında en berbat ve sağlıksız konutlarda yaşamaya mahkum edilmiş durumdalar. Devletin sopası sadece devrimci tutsakların, tutsak yakınlarının kafasında kırılmıyor. Her grev ve direniş, her miting ve yürüyüş, kısaca her türlü hak arama eylemi de bu sopanın tehdidi altındadır. Belediye grevlerinde ortaklaşma, en kolay, temel sınıfsal talepler altında birleşmekle mümkün olacaktır. Belediye grevlerinde, TİS maddelerinde somutlanan nispeten özgün taleplerin yanısıra, temel sınıfsal talepler öne çıkarılmalıdır. Bu, sadece belediye işçileri arasındaki dayanışma/ortaklaşmayı kolaylaştırmakla kalmayacak, yanısıra, sınıfın belediye grevleriyle dayanışmasının da yolunu açacaktır.

Örneğin, sendikal özgürlük ve grev özgürlüğü talebi, “Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı. Sınırsız grev ve genel grev hakkı. Lokavtın yasaklanması” genelliğinde ifade edildiğinde, öncelikle belediyelerdeki işçi-emekçi dayanışması için, dahası, tüm işçi ve emekçilerin dayanışması için, belediye grevleriyle sınıf dayanışmasını örgütlemek için ilk adım atılmış olacaktır. Örnekler ve şiarlar çoğaltılabilir. Önemli olan belediyelerdeki sorunların hiç de özgün olmadığının bilincinyle davranmak, ve talepleri formüle ederken, hem belediye özgülünü içerecek hem de sınıfın genelini kesecek ifadelere kavuşturmayı başarabilmektir.

Belediyelerde örgütlü iki sendikanın (Genel-İş ve Belediye-İş) ortak tutum konusunda çok katı davranmadıklarının işaretleri vardır. En azından İstanbul’daki tablo bu yönde olumlu bir görüntü sunmaktadır. Ancak sendikalardaki bu eğilimin somut eylem birliklerine ulaşması, tabanın örgütlü birliğiyle mümkün olabilecektir. İçinde bulunduğumuz aşamada bu, grev komitelerine denk düşer. Yani, greve hazırlanan her belediyede işçiler, zaman geçirmeden grev komitelerini kurmalıdırlar.

Grev komitelerine birkaç açıdan yaklaşmakta yarar var. Sendikal işleyiş konusunda olumlu yönden; sendikanın işyerinde sağlam bir ayağı olacaktır. İlgili sendika ya da şube yönetimi, eylem kararı almakta daha cesur ve tereddütsüz davranabilecektir. Olumsuz yönden; sendika veya şubede atıl bir yönetim varsa, komite yönetimi harekete geçmeye zorlayacaktır. TİS’ler ve grevler, işçilerin aktif katılımıyla yürümelidir. Ancak böyle yürürse kazanımı garantiye alınabilir. Bu da işyerindeki örgütlülükle mümkündür. Grev komiteleri tüm işçileri birleştirir, grev için görevlendirir, bilinçlendirir. Grevlerin işçi sınıfı için okul işlevini görebilmesi, işçilerin greve aktif katılımıyla mümkündür. Sermaye bu okulları kapatabilmek için, ‘80 darbesinde grev çadırlarını söktürdü, grev yerinde toplu beklemeyi yasakladı. Bir bakıma, grevleri grev olmaktan çıkardı. Grev komiteleri, grevleri yeniden gerçek birer grev haline getirmek için de zorunludur.

Fakat bu süreçte grev komitelerinin en önemli işlevlerinden birisi, grevler arasındaki ortaklaşmayı ve grevlerle sınıfsal dayanışmayı sağlamak olmalıdır. Dolayısıyla, grev komitelerinin en etkin birimleri, çeşitli belediyelerdeki grev komitelerinin birbiriyle ve sınıfın diğer bölükleriyle ilişki ve iletişimini sağlamak için faaliyet gösteren, dayanışma alt komiteleri olmak durumundadır. Öncelikle, her kent içinde greve hazırlanan belediyelerdeki komiteler ortak bir üst komitede birleşmelidir. Bu diyalog, giderek ülke çapında da geliştirilmek ve sağlanmak zorundadır.
Ortak komite-ortak grev, yani işçilerin birliği, ilk başta grev hareketi kapsamındaki belediye işçilerinde, giderek sınıfın genelinde bir özgüven gelişmesine yol açacaktır. İşçi ve emekçiler birlikten kuvvet doğduğunu bildikleri için, yıllardır, “İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!” şiarıyla yürüyorlar. Ancak bu, bugüne dek örgütlenme ve eylem birlikleri halinde somutlanamadığı için, sınıf hareketinde nasıl bir atılım sağlayacağı da fiiliyatta görülemedi. Belediye grevleriyle başlayacak ve büyük ihtimalle metal ve tekstil ile boyutlanacak bir hareketlilik içinde, sınıfın bu birliği yakalayabilmesi için, sınıf bilinçli tüm işçi ve emekçiler, sınıf devrimcileri elbirliğiyle seferber olmak durumundadırlar. Özellikle bazı belediyelerdeki (bazı sendika ve şubelerdeki) “aman bir an önce uzlaşma sağlayalım, çatışma boyutlanmadan, grev başlamadan bu işi bitirelim” eğilimi kırılmak zorundadır. İşçi sınıfı daha fazla çatışmadan kaçınamaz, kaçınmamalıdır. Her geri adımın bir sonraki çekilmeyi koşulladığı ortadadır. Her kayıp on kayba yol açmaktadır. Artık sorun çatışmayı derinleştirip derinleştirmemekte değil, ona en iyi biçimde hazırlanmakta ve kazanmaktadır. Kazanmanın yolu ise, herkesin bildiği ve sözle de olsa kabul ettiği “birlik”ten geçecektir.