ARSIVANA SAYFA
 
12 Ağustos '00
SAYI: 29
İçindekiler
Kızıl Bayrak'tan...
Belediye işçileri de ortak mücadeleyi örmek zorundadırlar!
Sosyal yıkım programına "demokratikleşme" cilası ve tahkimatta yeni açılımlar
Devlet depremzede halkı ortada bıraktı
Aradan geçen bir yıl içinde depremzedelerin hiçbir sorunu çözülmedi
17 Ağustos depremi çürüyen düzen gerçeğini tüm çıplaklığıyla gosterdi
Deprem yıkımının sorumlularından hesap soralım!
Belediye işçilerinden grev kararlılığı
Sendikal bürokrasinin belediye işçilerine ördüğü kıskaç
Amerika'da onbinlerce haberleşme işçisi grevde!.
Hacıbektaş'ta Hızır Pasalardan hesap soralım!
"Enflasyona karşı mücadele" masalı
Adana TİS Bülteni ve dönemin sorumlulukları
Programda tarım ve köylü sorunu/4
Adalet Bakanlığı'nın F tipi kampanyası
F (hücre) tipine karşı mücadele ve sermayenin tuzakları
Sendikalardan hücre sistemine karşı eylem
Hücre saldırısını püskürtmenin sorunları ve sorumlulukları
Parti programı ışığında çevre ve kapitalizm
Çevre sorunu ve küçük-burjuva muhalefeti
Moğolistan seçimlerinin gösterdikleri
Ekim Gençliği'nden
Saygon zindanlarında mücadele
Sınıfı ve devrimi örgütlemede parti kadrosunun tayin edici rolü
Yazılı materyallerin etkisi üzerine fabrika gözlemleri
Mücadele Postası
 



 
 
Programda tarım ve köylü sorunu/4

Tarımsal Eylem Programı/3


Yarıcı ya da ortakçı ilişkiler
içindeki köylüler

8- Sömürge olmayan tüm ülkelerde ise, az topraklı kır halkı, büyük toprak sahiplerinin toprak ve arazideki özel mülkiyetlerinden dolayı en ağır sömürüye maruz kalmaktadır. Az topraklı köylüler işgüçlerinden tam istifade edebilmek, hatta hayatta kalabilmek için büyük toprak sahiplerine sefalet ücretine çalışmak veya çok yüksek fiyatlara toprak kiralamak ya da satın almak mecburiyetinde kalmaktadır- bu suretle çalışan köylülerinin ücretlerinin bir bölümü gaspedilerek büyük toprak sahiplerine aktarılmaktadır. Toprak kıtlığı bu köylüleri modern şekiller altında ortaçağ köleliği altına girmeye zorlamaktadır. Bu yüzdendir ki, komünist partisi, toprak ve arazilere üstündeki teçhizatıyla birlikte el konulması ve onu gerçekten işleyenlere tahsis edilmesi için mücadele eder. Bunlar proleter devrim ile kazanılana kadar komünist partisi, aşağıdaki taleplerin elde edilmesi için yoksul köylülerin mücadelesini destekler:

a) Toprak sahiplerinin paylarının düşürülmesi suretiyle yarıcıların yaşam koşullarının düzeltilmesi.

b) Küçük toprak kiralarının düşürülmesi vb. Komünistlerin önderlik ettikleri tarım işçilerinin sendikaları, yarıcıları bu mücadelelerinde destekleyecektir. Örneğin kira sözleşmesi anlaşmazlıklarından dolayı toprak sahiplerince yarıcılardan geri alınan tarlalarda çalışmamak vb. yollarla.

c) Yoksul köylülere yaşamlarını idame etmesini güvenceleyecek koşullarda toprak, hayvan ve üretim aracı tahsis edilmesi. Sahiplerini ata toprağına bağlayan ve açlık ücretine komşu toprak sahipleri veya zengin köylüler için çalışmak zorunda bırakan toprak kırıntıları değil, fakat tüm tarladan istifade edebilme hakkı tahsis edilmesi. Burada özellikle tarım işçilerinin çıkarları gözetilmelidir.”

Bu nispeten uzun maddede bizi, özellikle yarıcılarla ilgili ortaya konulanlarla, topraksız ya da az topraklı köylülerin toprak ve tarımsal araç ihtiyacının karşılanması istemleri ilgilendirmektedir. Küçük köylülerin kira sözleşmeleriyle toprak kiralaması uygulaması bizde fazla rastlanmayan bir durumdur, bu nedenle bunun üzerinde durmak gerekli değil. Yarıcılık ya da ortakçılık ise, bildiğimiz toprak kiralama işleminden tümüyle farklı bir ilişki biçimidir ve gerçekte tümüyle bir feodal kalıntıdır. Bu elbette Türkiye kırında hala belli bir önemi olabilen bir uygulamadır ve bu çerçevede bizi de yakından ilgilendirmektedir. Yarıcıların yaşam koşullarının düzeltilmesi, topraksız ya da az topraklı yoksul köylülere yaşamlarını idame etmelerini sağlayacak ölçüde toprak, hayvan ve üretim aracı tahsis edilmesi vb. istemleri biz de ileri sürebiliriz. Toprak ihtiyacı ve istemi içinde bulunan ve halihazırda yarıcılık, ortakçılık vb. ilişkilerle geçimlerini sağlayan yoksul köylülere, kendi geçimlerini sağlayacak kadar üretim aracı ve toprak verilmesini talep etmek, son derece mantıklıdır. Bu aslında bu köylülerin zaten fiilen işlemekte oldukları toprakların kendilerine devrini istemekten başka bir şey değildir. Nitekim metin bunu açıklıkla böyle tanımlıyor; “Bu yüzdendir ki, komünist partisi, toprak ve arazilerin üstündeki teçhizatıyla birlikte el konulması ve onu gerçekten işleyenlere tahsis edilmesi için mücadele eder” diyor.

Burada sözkonusu olanın yarıcı ya da ortakçı ilişkileri içinde olan köylü kesimleri olduğuna dikkat etmeliyiz. Bu, topraklarda geri ilişkilerin, dolayısıyla geri bir tarımsal üretim biçimi ve tekniğinin egemenliğini anlatır. Bu topraklar elbette ki büyük toprak sahiplerinin elinden alınarak, onları zaten fiilen işlenmekte olan köylülerin tasarrufuna verilecektir. Kaldı ki biz iktidarı ele geçirdiğimizde, kırda uygulayacağımız ilk önlemlerden biri olacaktır bu. Metin de zaten sorunun önce proleter devrime dayalı bu çözümünü formüle ediyor ve ardından, “Bunlar proleter devrim ile kazanılana kadar...” diyerek, sözü tarımsal bir eylem programı kapsamında savunulabilecek istemlere bağlıyor.

Dolayısıyla, Komünist Enternasyonal’in bu belgesinde sorunun ortaya konuluşu çerçevesinde çok fazla tartışmalı bir nokta görünmüyor. Dahası, buradaki yaklaşımlar ve öneriler, nispeten geniş bir eylem alanı da açıyor.


Burjuva tarım reformlarının aldatıcı niteliği

Metnin izleyen maddesinden devam ediyorum:

9- Egemen sınıflar burjuva bir tarım reformu ile, yani köylülüğün öncü unsurlarına toprak tahsisi ile kır hareketinin devrimci karakterini dumura uğratmaya çalışmaktadır. Bununla devrimci hareketin geçici bir sönümlenmesini başarmaktadırlar. Fakat her burjuva tarım reformu kapitalizmin bariyerlerine çarpmaktadır: Toprak ancak bir tazminat karşılığı ve zaten bu toprakları işletecek üretim araçlarına sahip kişilere verilebiliyor. Bir burjuva tarım reformunun saf proleter ve yarı-proleter unsurlara sunabileceği kesinlikle hiçbir şey yoktur. Burjuva bir toprak dağıtımında yeni toprak sahiplerine kaçınılmaz olarak dayatılan ağır şartlar (ki bunlar durumun iyileştirilmesine değil, tersine, toprak alan köylülerin ağır bir borç köleliği altına girmesine yol açar) devrimci hareketin sürdürülmesinin ve zengin ile yoksul köylüler ve yanısıra -toprak almayan ve büyük çiftliklerin parçalanması nedeniyle çalışma olanağını da kaybeden- tarım işçileri arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin temelini oluşturmaktadır.

O dönemin Romanya’sı burada özellikle bir örnek. Komünist Enternasyonal’in konuya ilişkin tartışma tutanaklarında, bu Romanya örneğinin özellikle verildiğini ve irdelendiğini gördüm. Bu ülkede, Ekim Devrimi’ni ve emperyalist savaşın bitimini izleyen o çalkantılı dönemde, kısmi bir burjuva tarım reformu yapılıyor, anlaşıldığı kadarıyla. Köylülere burjuva tarım partilerinin çabalarıyla toprak dağıtımı yapılıyor. Bunda hiç kuşkusuz Ekim Devrimi’nin ve Orta Avrupa’da, Almanya, Macaristan ve Avusturya’da onu izleyen devrimlerin ya da devrim girişimlerinin çok özel bir rolü olmalı. Bu, köylülüğü reformlarla yatıştırma taktiğinden başka bir şey değil. İrdelemekte olduğumuz metin buna zaten bu açıklıkla işaret ediyor; “Bununla devrimci hareketin geçici bir sönümlenmesi” hedefleniyor, deniliyor.

Bunu izleyen gözlem de dikkate değerdir.“Fakat her burjuva tarım reformu kapitalizmin bariyerlerine çarpmaktadır:..” Bunu bizde ‘70’li ilk yıllarda gündeme getirilen ve ardından fiyaskoyla sonuçlanan ve rafa kaldırılan, bir daha da gündeme getirilmeyen “toprak reformu” oyunu üzerinden de görebiliriz.

Burjuva tarım reformları kapsamında, genellikle, büyük toprak mülklerine tazminatsız el koyma ve dolayısıyla yoksul köylüye de karşılıksız olarak dağıtma sözkonusu değildir. Tazminat ödenerek sağlanan topraklar neticede köylüye de bir parasal bedel karşılığında veriliyor. Yoksul köylülerde herhangi bir nakit sermaye zaten olmadığı için, doğal olarak toprak borç karşılığı veriliyor. Bu borcu ödeme güçlükleri ise hem köylüyü kölece çalışmak zorunda bırakıyor, hem de köylü tam da bu aynı güçlük nedeniyle bir süre sonra bu toprağı yeniden kaybetmek akıbeti ile yüzyüze kalıyor.

Burjuva tarım reformu oyunuyla amaçlanan hiç de köylünün toprak ihtiyacı sorununu çözmek değildir. Bu, politik koşulların zorladığı politik bir oyundur, aldatıcı ve oyalayıcı bir manevradır. Tazminat ödenerek el konulmuş toprakların köylülere verilmesi yoluyla toprak talebi geçici olarak karşılandığı için, köylülüğün toprak açlığı, dolayısıyla buradaki devrimci enerji bir dönem için bloke ediliyor. Ama bir süre sonra kapitalizm, kaçınılmaz olarak sorunu yeniden üretiyor. Köylüyü yeniden yıkıma ve topraksızlığa sürüklüyor. İşin ve sürecin doğasında var bu.

Bir yoldaş maddenin son satırlarına soru işareti düştüğü için söylüyorum; anlaşıldığı kadarıyla, üzerinde ücretli işçi de çalıştırılan bir kısım büyük topraklar parçalanarak köylülere dağıtıldığı için, toprak dağıtımı da herkese yetmediği ya da yapılmadığı için, böylece işsiz ve topraksız kalan tarım işçilerine, onların sorunlarına işaret ediliyor.

Tuna: Soru işaretini koymamın nedeni şu; hazine arazisi olan toprağı parçalayıp satmanın bir kolaylığı vardır, burjuvazi mecbur kaldığı ölçüde, şu veya bu nedenle bunu yapar. Nitekim bu geçmişte zaman zaman bizde de yapılmıştır. Ama, tarım işçisi de çalıştıran bir tarımsal çiftliği parçalayıp toprağı köylülere dağıtmak daha farklı bir durum. Buna büyük toprak sahipleri ne diyor? Nasıl bir tarihsel konjonktürde, nasıl gerçekleşiyor, anlamak, öğrenmek için not düşmüştüm.

Cihan: Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi’nde (1922’de) böyle bir meseleye yer verildiğine göre, mutlaka o çalkantılı devrim döneminde, toprak açlığı içinde bulunan köylülüğün devrimci enerjisini bloke etmek için, hükümetler normal zamanlarda atamayacakları türden bir takım adımları atarak, onu tatmin etmek yoluna gitmiş olabilirler. Orada bir tarihsel deneyimden, bir uygulamadan hareketle, bu mesele üzerinde durulduğu çok kesin. 1920’de bazı burjuva hükümetler, devrimci sarsıntının köylülüğü kapsamasını engellemek için, köylülüğün Ekim Devrimi ile, Avrupa’daki bir takım devrimlerle depreşen toprak talebini bu yolla yatıştırmak yoluna gitmiş olabilirler. Durum normalleştiği andan itibaren de, borçlarını ödeyememelerinin karşılığı olarak, ya da başka yollarla, bu toprağı gerisin geri köylülerin ellerinden almışlardır. 1922 tarihli bir değerlendirme olduğu düşünülürse, bu olayı anlamak zor değil.


Eylem programından devrim programına...

Ve metnin son maddesine gelmiş bulunuyoruz:

10- Kırda tüm çalışanların gerçek kurtuluşunu, ancak büyük toprak sahiplerinin (üstündeki tüm teçhizatıyla birlikte) toprak ve arazisine karşılıksız el koyan, fakat çalışan köylünün toprağına dokunmayan (yani tasarruf hakkını onda bırakan) ve üstelik tüm yüklerden, kira faizlerinden, ipoteklerden, feodal kısıtlamalardan kurtaran ve emekçi köylüyü her yönden destekleyen bir proleter devrim gerçekleştirebilir.

Dördüncü Kongre’de ortaya konulan tarımsal Eylem Programı, İkinci Kongre’nin sorunu tümüyle proleter devrim programı açısından ortaya koyan kararlarına bağlılığını bildirerek söze başlamıştı. Ardından, ilk üç maddesinde, tarım ve köylü sorununun proleter devrimi açısından çözümünü bir de kendisi yinelemişti. Ancak bunun ardından ve bu perspektife sıkı sıkıya bağlı olarak, tarımsal eylem programına ilişkin önerilerini sıralamıştı. Ve şimdi bakıyoruz, 10. ve son maddede, sorun bir kez daha gerisin geri stratejik bakışaçısına ve buna dayalı istemlerin formülasyonuna bağlanıyor.

Aslında bütün eylem programıyla sonuçta varılmak istenen nokta da yine bu. Dolayısıyla burada eylem programıyla devrim programı arasındaki kopmaz bağı ve bütünlüğü görüyoruz. Amaç, köylülüğe eylem içerisinde bunu anlatabilmektir; kendi özdeneyimleriyle onu esas meseleye, çözücü meseleye doğru yönlendirip ilerletebilmektir. Köylüye hitap ederken; topraklar senin olsun diyoruz, vermiyorlar; borç yükü ve ipotekler kalksın diyoruz, kaldırmıyorlar; senin emeğinin gerçek karşılığı verilsin diyoruz, vermiyorlar; sana kredi, modern makina, tarımsal girdi sağlansın diyoruz, sağlamıyorlar. Bütün bunların ardından dönüp emekçi köylüye, oysa devrimci bir işçi iktidarı bütün bunları sana sağlayabilir, diyeceğiz. Küçük köylüye bu tür bir propaganda tarzı ile gideceğiz.

Ama tüm bunlar köylülüğe ancak mücadele ve eylem içinde anlatılabilir. Soyut propangandayla, salt propaganda broşürleri, bildirileriyle burada sonuca gitmek, köylüyü ikna etmek ve kazanmak mümkün değildir. Bütün bu gerçekleri ancak eylem ve mücadele içerisinde köylülüğe anlatabiliriz. Onu da ancak kendi özdeneyimleri temelinde eğiterek proletaryanın devrimci iktidar davasını destekleme tutumuna kazanabiliriz. Ve zaten tarımsal bir eylem programı ihtiyacı tam da bu zorunluluktan ve gereklilikten doğmaktadır.

Ancak bu eylem programı kapsamındaki istemlerin gerçekleşmesi uğruna mücadele edip, ama burjuvazinin bu konudaki tutumunu eylem içerisinde küçük köylüye göstererek, onun desteğini kazanabiliriz. Ya da örneğin orta köylülüğü ancak bu yolla tarafsızlaştırabiliriz. (Modern orta köylü katmanlarını kastediyorum, yoksa geleneksel ilişkiler içerisindeki orta köylü katmanlarına bizim götüreceğimiz talepler tümüyle başka. Bu sayede, tarafsızlaştırmaktan öteye, bu türden orta köylü katmanları kazanma olanağımız da tümüyle farklı.)

10. maddenin devamında, “Toprak sahiplerinin elinde bulunan toprakların bundan sonra (devrimin zaferinin ardından demek oluyor bu) nasıl işletileceğine çalışanların kendisi karar verecektir” deniliyor ve bu konuda Komünist Enternasyonal İkinci Kongresi kararlarından uzun bir aktarma yapılıyor:

Bu soruna İkinci Kongre Tezleri’nde şöyle bir açıklama getirilmektedir:

“‘Komünist Enternasyonal, en gelişmiş ülkelerde, tarımsal büyük işletmelerin korunmasını ve bunların Rusya’daki sovyet işletmeleri tarzında yürütülmesini doğru görmektedir.

Aynı şekilde, kollektif işletmelerin (kolhozların, komünlerin) kurulmasının desteklenmesi de amaca uygun olacaktır.

Büyük tarım işletmelerinin korunması, kır nüfusunun devrimci tabakasının, geçimlerini büyük oranda büyük işletmelerde ücretli işçi olarak çalışarak yaşamlarını idame ettiren mülksüz tarım işçileri ve yarı-proleter küçük toprak sahiplerinin çıkarlarını en iyi bir şekilde gözetmektedir. Bunun ötesinde, büyük işletmelerin ulusallaştırılması, şehir nüfusunu en azından kısmen iaşe sorununda köylülüğe bağımlı olmaktan çıkarmaktadır...

Kongrenin gerekçesi, gerek kendi orijinal metninde, gerekse tartışma tutanaklarında var ve özetle şöyle:

Kırsal alan, köylülüğü karşıya itmemenin yanısıra, kentlerin gıda ihtiyacını düzenli olarak karşılayabilmek bakımından da önemlidir. Bu durumda biz, bu modern çiftlikleri sosyalist işletmeler olarak ne kadar çok muhafaza etmeyi başarabilirsek, köylünün bu alandaki geriye dönük özlemlerini ne kadar dizginleyebilirsek, o kadar iyi olur. Çünkü, böylece modern çiftlikler sayesinde sağlanan gıdayla kentlerin ihtiyacını bir parça olsun doğrudan güvenceye almış oluruz. Bunların sayısı ne kadar çok olursa, bizim de köylülüğe bağımlılığımız o kadar azalır. Ayrıca bunun kırsal nüfusun en devrimci tabakasının çıkarlarına da en uygun çözüm yolu olduğu bütün bunlara ekleniyor.

Buradaki temel düşünce ve kaygı bu. Yineliyorum, metin tarımsal eylem programı üzerine olduğu halde, bu son maddede konu artık proleter devrimin tarım programı sorununa kaymış bulunuyor. 10. madde buna ilişkin uygulamanın sorunlarını tartışıyor.

Devamına geçmeden şu noktayı da hatırlatayım. Kongre, Lenin’in kongreye sunulmuş “İlk Taslağı”na temelde bağlı kalmakla birlikte; az önce üzerinde durduğumuz konuda, tarımsal büyük çiftliklerin mümkün mertebe korunması ve bunun kentlere gıda temininde köylüye aşırı bağımlığa karşı bir güvence olarak görülmesi noktasında, bazı güçlendirici değişiklikler yapmak ihtiyacı duyuyor. Lenin’in taslak metni ile kongrede benimsenmiş metni karşılaştırırsanız, çubukların biraz farklı yönlere büküldüğünü görürsünüz. Lenin, Ekim Devrimi ve yenilgiye uğrayan Avrupa devrimleri deneyimlerini de gözeterek, bu konuda daha ihtiyatlı ve esnek davranıyor Taslak Tezler’inde. Aslolan proleter devrimin yakıcı ihtiyaçlarıdır, politik önceliklerdir, bu çerçevede köylülüğün desteğini kazanmak ya da korumaktır; bu desteği kazanmak ya da korumak için, gerektiğinde kapitalist ilişkilerin egemen olduğu toprakların bile yer yer dağıtımına gidilebilir, diyor. Kongre ise bu konuda, kentlerin tarımsal gıda ihtiyacının doğrudan karşılanmasına ve bu arada tarım proletaryasının çıkarlarına vurgu yapmayı gerekli görüyor. Bunu ara bir kısa not olarak hatırlatıyorum.

... Öte yandan, ortaçağ kalıntısı Fron-sisteminin veya Servitute sisteminin veyahut da yarıcılığın veya benzeri sistemlerin kalıntılarının bulunduğu ve bunların sömürünün özel biçimlerine yol açtığı yerlerde, belli koşullarda, büyük çiftlik topraklarının bir bölümünün köylülere devredilmesi gerekebilir...

“Büyük tarım işletmelerinin nispeten düşük bir rol oynadığı ve buna karşılık toprak sahibi olmak isteyen çok sayıda küçük köylülerin çoğunlukta bulunduğu ülke veya bölgelerde, büyük toprak sahiplerinin topraklarının köylülere dağıtılması köylüleri devrime kazanabilmenin en emin yolu olacaktır -eğer buralarda büyük işletmelerin korunması şehirlerin ihtiyaçlarının giderilmesinde özel bir öneme sahip değilse.
“Büyük toprak mülkiyetinin paylaşımının gündeme geldiği her durumda, kır proletaryasının çıkarları öncelikle gözetilmek zorundadır.

Ortaçağ kalıntısı geri üretim ilişkilerinin ve dolayısıyla tarımsal tekniklerin egemen olduğu büyük toprak mülklerinin sözkonusu olduğu her durumda, bunların bu toprakları fiilen işleyen köylülere dağıtılması çok doğal; zira buradaki tarımsal teknik ve örgütlenme, zaten bunların kamulaştırılmasına, ya da sovyet çiftlikleri haline getirilmesine zaten uygun değil.

Metin bu kadar. Pratik görevlere çağrı yapan bir sonuç bölümü var, ama günümüz için çok anlamlı olmadığından onu geçiyorum. Metni incelediniz ve muhtemelen konuya ilişkin belirli notlar da çıkardınız. Ben tartışmalara geçmeden önce metnin kısa bir açıklamasını, bir tür ön sunuşunu yapmış oldum. Bu metin ve öteki tartışmalar, bir tarımsal eylem programının ne olup olmadığı sorununun anlaşılmasını ve bizim de ortaya bir tarımsal eylem programı koyabilmemizi epeyce kolaylaştıracaktır herhalde.


Engels’in uyarıları çerçevesinde tarımsal
eylem programı sorunu

Aynı konuda Engels’e, onun küçük köylü sorunundaki titiz yaklaşımlarına da yeniden ve kısaca değinmiş olayım. Engels’in titizliği şuradan geliyor; dönemin Fransız ve Alman oportünistleri ortaya hiçbir alternatif devrimci program koymuyorlar, bu meseleyi hiçbir biçimde proleter devrime bağlamıyorlar. Kurulu düzen tabanı üzerinde köylülük ne talep ediyorsa, onunla sınırlı bir tarımsal program ortaya koyuyorlar. Bu tarımsal programın birçok maddesi temelde zengin köylünün çıkarlarına uygun düşüyor, sonuçta ancak ona ya da daha çok ona yarayan maddelerden oluşabiliyor.

Komünist Enternasyonal Dördüncü Kongresi’nin tarımsal eylem programı ile tarımsal devrim programı arasında kurduğu titiz ilişki, Engels’in uyarılarının önemle gözetilmeye çalışıldığını gösteriyor. Eğer siz, tarımsal eylem programınızı, her adımda, kapitalizm ayakta kaldıkça sorunun çözümünün imkansız olduğunu göstermeye yönelik olarak formüle eder, bu kaygıyla hareket ederseniz, bu hiç de küçük köylünün kapitalizme bağlaması sonucu yaratmaz.

Temelde ilkesel bakışaçısında, stratejik bakışaçısında kusurluysanız, mücadeleniz her adımda, köylülüğü bu düzen taban üzerinde kendi durumunu düzeltebileceğine ilişkin hayallerle sersemletir durur. Bu hayalleri yaymak bizim işimiz olamaz, tersine, her adımda biz buna ilişkin beklentilerin sonuçsuz kalacağını emekçi köylüye anlatmaya çalışırız.


İşçi tüketim kooperatifleri ile köylü
üretim kooperatifleri

Tuna: Konumuzla doğrudan ilgili değil, metinde yer aldığı için değiniyorum. Tarımsal üretim kooperatifleri ile işçi tüketim kooperatiflerinin birleştirilmesinin tarihsel olarak fazla örneğini bilmiyoruz. Teorik planda, bunun tarım alanında kapitalist şirketleşmeye dönüşmesinin önüne geçmesi noktasında ne tür bir mekanizma geliştirmiş oluyorlar? Bunu tam anlayamadım.

Cihan: Sanırım burada şöyle bir düşünce var; işçilerin tükettikleri temel besin maddelerini, işçi tüketim kooperatifleri, doğrudan küçük köylünün üretim kooperatiflerinden satın alacaklar. Böylece aracı kârını ve spekülasyonu ortadan kaldıracaklar. Hem küçük köylü malını az-çok değerinde satacak, hem de işçi yerinde ucuza almış olacak. Dahası ve en önemlisi de, bu ilişkiler içinde işçi sınıfı ve köylülük arasında bir yakınlaşma, bir dayanışma gelişecek.

Tuna: Burada sistemin pazar işleyişinin bir parça boşa çıkarılması, mal mübadelesi gibi bir şey sözkonusu.

Cihan: Sanayi işçisinin iyiniyetini ve dostluğunu köylülere göstermenin bir yöntemi olarak düşünülmüş, gibi geliyor bana. Yani daha çok politik kaygılara dayalı bir öneri. İşçi tüketim kooperatifleri ile köylü üretim kooperatifleri arasındaki bu doğrudan ilişki, çok gerçekçi görünmedi bana.

Nadir: Tersine, devrim sonrasında sistem bir parça oturduğunda bana çok mantıklı geldi.

Cihan: Fakat buradaki öneri devrim öncesi için. Burada sözkonusu olan bir tarımsal eylem programı. Kapitalizm koşullarında, politik sonuçları üzerine hesaplar yapılsa bile, spekülasyona ve aracı tüccar kârına karşı mücadelenin bir yöntemi olarak öneriliyor bu burada.

Nadir: Devrim öncesi dönemde yoksul ya da küçük köylünün kendi başına bağımsızlığı, böyle kooperatifler kurabilmesi mümkün değil, bunun bir örneği de yoktur.

Tuna: Ama bu bizim bu talebi ileri sürmemizi ortadan kaldıran bir şey değil. Eğer biz bunu zaten devrimden sonra gerçekleştirmeyi düşünüyorsak, bunun bir işleyiş olarak yaşayabileceğini söyleyebiliyorsak, şimdiden de savunabiliriz.

Cihan: Peşinen küçük köylünün ayrı örgütlenmesi yoluna elbette gidebiliriz. Bizim küçük köylüyü zengin köylünün etkisi ve denetimi dışında örgütlemek gibi temel bir sorunumuz zaten var. Özellikle üretici köylü örgütlenmeleri ancak tarımsal kooperatifler biçiminde olabildiği ölçüde, aracı, tefeci kârını ortadan kaldırmaya bir çözüm olarak değil de, küçük köylünün örgütlenmesinin bir biçimi olarak, onu dağınıklıktan kurtarmanın bir yolu olarak, küçük köylü kooperatiflerini geliştirmek için elbette çaba harcarız. Küçük köylülük üzerindeki politik etkimiz ölçüsünde, onun kendi gücünü kooperatif örgütlenmesinde birleştirmesini isteriz. Bu bir birleşme ve örgütlenme zemini olur. Fakat kapitalizm koşullarında ve büyük tekeller karşısında ticari ilişkiler alanında bu ne kadar bir işe yarar, bu ayrı bir sorun.

Bu tür küçük köylü kooperatifleri sermayenin, somutta tüccarın, tefecinin sömürüsünden, ona olan bağımlılıktan kurtulmanın bir aracı olarak oluşturulduğu ölçüde, bu bir bilinç ilerlemesine tekabül eder. Karşıt sınıflara karşı köylülüğün bir kümelenmesine hizmet ediyorsa, onun devrimci bilincini artıran bir örgütlenmeyse, biz bu işten elbette kazançlı çıkarız. Ama, bunlar ancak deneyimle açıklığa kavuşturulabilir.

Gidip toptancıdan peşinen ucuza alan tüketim kooperatifleri küçük köylülüğün birleşmesine yol açıyorsa, onun yaşam koşullarında belirli bir rahatlama yaratıyorsa, aman bu düzende senin rahatlaman iyi değil diyerek biz ona karşı çıkma yoluna gidecek değiliz herhalde. Kaldı ki, hiçbir zaman da böyle bir rahatlama da yaratmaz zaten. Belki bir ölçüde aracı kârını ortadan kaldırıyor, ama sorunun özünü değiştirmiyor.

Temmuz: Engels’in bu konudaki kayıtlarını ve oportünizme yönelik eleştirilerini, sadece köylünün belirli taleplerinin kendi içinde mutlaklaştırılması ve bir devrim-iktidar hedefine bağlanmaması sınırlarında mı düşünmek gerekir?

Cihan: Engels; “Küçük köylüyü, kendi mülkiyeti içinde koruma girişiminiz, onun özgürlüğünü değil, ama sadece köleliğinin özel bir biçimini korur; içinde ne yaşayabildiği, ne de ölebildiği bir durumu uzatır...”, diyor. (Fransa’da ve Almanya’da Köylü Sorunu, Köylüler Savaşı içinde, Sol Yayınları, s.141-42)

Program varolan gerçeklerden hareket eder, diyoruz. Nedir kapitalizmin bugünkü gerçeği? Küçük mülkiyetin sürekli bir şekilde zayıflaması, güç kaybetmesi ve sonuçta yıkıma uğraması. Köylüye yaşatacağı acılar ne olursa olsun, bu iktisadi sonuç tarihsel olarak ilerici bir gelişmedir de. Zira üretici güçlerin gelişmesi, üretimin toplumsallaşması anlamına gelir. Tarımdaki geriliğin giderilmesi, üretimin modernleşmesi ve verimliliğinin görülmemiş ölçüde artması anlamına gelir. Biz elbette bu gelişmenin karşısına, küçük mülkiyetin kapitalizm koşullarında kendi tabanı üzerinde korunması gibi bir taleple çıkamayız. Böyle bir şey formüle edemeyiz, böyle bir şey bekleyemeyiz, böyle bir şeyin olabileceğine inanmayız, bu inancı köylülükte hiçbir şekilde yaratmaya da kalkmayız.

Aykut: Engels’in bu çerçevedeki vurguları yeterince açık. Ama, borçların silinmesi, pancar alım fiyatının yükseltilmesi, mazot fiyatlarının düşürülmesi, uygun gübre fiyatı vb. taleplerin her birinde alınacak mesafe, doğallığında onun küçük toprağı ile ayakta kalması sürecini uzatan, onun hayallerini nesnel olarak besleyen bir süreç olmayacak mı?

Cihan: O mesafenin alınabilineceğine inanmak için bir neden yok ama kapitalizm koşullarında. Engels’in eleştirisinin ve uyarısının ideolojik özünü burada göz önünde bulunduralım. Bir kere Fransız partisinin kendisi böyle bir sakat inançtan hareket ediyor. Eğer ona inanırsanız, köylülüğe de buna uygun bir propaganda yaparsınız, köylünün taleplerini de buna uygun formüle etmek yoluna gidersiniz.

(Devam edecek...)