Newroz, Beyazıt, Gazi, Kızıldere...
Baskı ve zulüm karşısında yaratılan
bir direniş geleneği!
Şehir yeni yeni uyanıyor güne. Umudun ve özgürlüğün ateşini harmanlıyor demirciler. Kan ve gözyaşını dindirmiyor hiçbir güç. Sefaletin ağır sessizliğidir Mezopotamyada yaşanan. İrkiliyor demirci Kawa, son çocuğunun da krala kurban edileceğini duyunca. Kapıyor çekici giriyor saraya. Elindeki çekici patlatıyor Dehakın kafasına. Koskoca bir ateş yakıyor şehrin ortasında. Ardından dağlarda saklanan çocuklar karşılık veriyorlar Kawanın ateşine. O gün bu gündür Newroz ateştir bu topraklarda. Ateşse ayaklanma...
Gün harmanlanıyor. Güneşin doğuşunu bekliyor köy sokakları. Anadolu bir sessizlik imparatorluğu, patlamaya hazır bir volkan gibi. Fırtına öncesi sessizlik de diyebilirsin. Issız tüm sokaklar. Hafiften yağmur çiseliyor, kara dönüştürebilir. Sokaklar ne güzel oysa, umutlu duvar yazıları doldurmuş kenar mahalleleri, fabrikaları. Mevsim doğurgan, "baldırı çıplaklar" kaynayıp duruyor. Fabrikalarda grev çadırları ve isyankar sloganlar kaplamış ortalığı. Gün doğmak üzeredir şimdi Kızıldere üzerine... İçerde ise direnişin ateşini harlayanlar var. Sermayenin katliam çeteleri sarmışlar bir evi ve bağırıyorlar ağızlarında salyalarla. Teslim olun! İçerden gelen ses çok net: Biz buraya teslim olmaya değil, ölmeye geldik li olacak? Yankılanıyor bu ses yıllar sonra nice yerlerden beslenerek. 19 Aralıkta hapishae duvarlarında Devrimci irade teslim alınamaz! diye yankılanıyor. Susturmaya çalışıyor bu sesi burjuvazi. Kanla boğmaya çalışıyor yarınları. Bu ülkedeki devrim ve sosyalizm özlemlerini sindirmeye çalışıyor. Bu direniş ruhu ve geleneği oldukça, bırakalım ulusunlar çakallar...
Daha da yakındayız sanki şimdi. Amfilerden sesler yükseliyor. Beyazıt bir semboldür şimdi. Okulun bahçesinden çıkmış üniversite öğrencileri. Martın en karanlık günü sanki. Umudun çocukları adım adım ilerliyorlar yan yoldan meydana doğru. Birden bir karanlık el uzanıyor masum umutlarına doğru. Ellerinde bombalarla sermaye devletinin uşakları, çekiyorlar pimi. Patlama sesleri, yerde yatan öğrenciler. 7 gencecik insan can veriyor oracıkta. Martın 16sında...
Gecekondu mahallelerinden birinde bir kahvedeyiz şimdi... İşçiler ve emekçiler aydınlığı uğurluyor sanki. Birden yine aynı eller. Sermaye devletinin yıllardır emekçilerin yüreğine korku salmak için giriştiği katliamların tetikçileri. Direniş geleneği şekillendiriyor bir mahalleyi şimdi. Gazi direniyor sistemin topuna tüfeğine karşı taşlarıyla...
***
İşte kapitalizm böyle ayakta duruyor. Herbiri birbirinden vahşi katliamlarla... Gazi, 16 Mart ve Kızıldere...
Sermaye devletinin katliamları sokakların ısınmaya başlandığı, sınıf-kitle hareketinin yükseldiği dönemlerde yaşanmıştır hep. Hedef ve mesaj çok açık ve nettir: Uslu durun, yoksa sizi de katlederim!
Sermaye devleti en son bu oyunu 19 Aralıkta yeniden oynamıştır. Yüzlerce devrimciyi yaralayan, onlarcasını öldüren ve her operasyonda işkence tezgahları kuran, yıllar önce Kızıldereyi ardından 16 Martı ve en son Gazi katliamını yaratan sermaye devleti ve onun kapı köpekleridir. Fakat asıl vurgulanması geeken, yılları bulan bu katliam geleneğinin karşısındaki direniş ruhudur.
Katliamların ne için yapıldığını çok iyi bilen devrimciler, yıllarca bu katliamlara büyük bir direngenlikle karşılık durmuşlar ve hala durmaktadırlar. Kavga alanlarında, zindanlarda, her yerde devrimciliğe yakışır bir çizgide ısrar etmişler, kırılmış ama bükülmemişlerdir.
Mart ayı direniş ve katliamlar ayıdır. Nasıl ki katliamlar kapitalizmin çözümsüzlüğünün ve bitişinin dışa vuruşu ise, direnişler de sosyalizmin haklılığının ve yenilmezliğinin kanıtıdır.
Burjuvaziyi şaşkına çeviren bu direniş geleneğini kuşanalım. Saldırıları örgütlü gücümüzle göğüsleyelim ve direnişleri zaferlerle taçlandıralım. Enerjimizi ve devrimci heyecanımızı partili kimlikle buluşturalım.
|