Soruşturma kurulları MGK emriyle harekete geçti...
Üniversitelerde büyük kıyım
Üniversite öğrencilerinin her dönem karşılarına çıkan soruşturma terörü en yoğun biçimde yeniden gündemde. Anadilde eğitim talebini dile getirmek, Newroz kutlamalarına katılmak, Kürtçe okuma masası açmak, 19 Aralıkı ve Maraş katliamını protesto etmek, Savaşa hayır! demek, YÖK protestosuna ya da alternatif şenliğe katılmak, F tipi cezaevlerine karşı çıkmak, soruşturmaları protesto etmek için basın açıklaması yapmak, YÖK yasa tasarısına karşı bildiri dağıtımı ve basın açıklaması yapmak soruşturma gerekçelerinin bazıları. Nefes almayı bile izne tabi kılan bu gerekçelerle; İÜde 231, Ankara Üniversitesinde 28, ODTÜde 400, Hacettepede yaklaşık 500, Anadolu Üniversitesinde 60, Dokuz Eylülde 477, Çukurovada 1030 öğrenci hakkında soruşturma açıldı. Bunlar son d¨nem açılan soruşturmaların sadece bir bölümü. Özellikle taşra üniversitelerinde basına yansımayan binlerce soruşturma, ceza alan yüzlerce öğrenci var. Kısacası üniversitelerde tam anlamıyla bir kıyım yaşanıyor. Bu kıyımın uygulayıcısı ise kendilerine bilim adamı süsü verilmiş profesörler!
Demokratik bir işleyişe sahip, bilim üreten merkezler olması gereken üniversiteler, uzunca bir süredir gençliğin geleceğini karartan düzenin baskıcı yapısının en açık görüldüğü yerler olma özelliğini taşıyor. Halihazırda polisin ve diğer şiddet birimlerinin sınırsız yetkilerle harket ettiği okullarda ipleri bizzat MGKya bağlı olarak rektörler tutuyor.
19 Şubatda toplanan Üniversitelerarası Kurul, daha önce açılan soruşturmaları gerekçelendirdi ve anadilde eğitim talebi başta olmak üzere bölücülük propagandası yapmaya yönelik her türlü eylem ve teşebbüsün cezalandırılması kararı alarak, tüm üniversitelerden bunun uygulanmasını istedi. Böylece zaten harıl harıl çalışan üniversitelerin soruşturma kurulları tüm kapasitelerini bu işe sevkederek, yoğun bir saldırı dalgası başlattılar. Elbette ki onların bu icraatlerinde de kolluk güçleri bilfiil yeraldılar.
Üniversitelerarası Kurul yayınladığı sonuç bildigesinde şunları söylüyor: Hiçbir uluslararası anlaşma ve belgede devlete her isteyene istediği dilde eğitim verme yükümlülüğü getiren veya bu şekilde yorumlanabilecek bir madde yoktur. Uluslararası ilişkilerini daima ahde vefa ilkesi ile yürütmüş olan Türkiye Cumhuriyetinin bu yönde bir taahhüdü de yoktur. Bütün bunların bilinmesine rağmen, böylesine bir kampanyanın başlatılmış olması, dilekçe verme hakkının suistimali, bunun da ötesinde cinayet ve terörün bu tür eylemle ikamesidir.
Bu üslup onların nasıl MGKya bağlı çalıştığını gözler önüne seriyor. Öyle ki, birkaç tehdit savurmayı da ihmal etmiyorlar: Bu yönlü her türlü girişim ve düşünce Türk üniversitelerini karşısında bulacaktır.
Üniversitelerde yoğunlaşan bu saldırıların meclis komisyonlarında görüşülen yeni YÖK yasa tasarısıyla bağlantısı gün gibi açıktır. Kemal Gürüzün bağırta bağırta geçirteceğiz biçimindeki sözleri zaten bu gerçeği doğrudan ifade ediyor.
Kıyım boyutuna varan soruşturma terörü, işçi ve emekçi çocuklarının yasaya yönelik tepkilerinin ve öğrenci hareketinin mücadele dinamiklerinin önden boğulması çabasıdır. Bundan dolayıdır ki, üniversitelerin paralı hale getirilmesi karşısında sergilenecek tutum bu terör aygıtlarına karşı verilecek mücadeleyle birleştirilmek durumundadır.
Geçmişte meydanlarda haraç senetlerini yırtan öğrenciler, doğru bir çalışma yürütüldüğünde, bugün de soruşturmaları aynı kadere mahkum edeceklerdir. Ferman da bizim üniversiteler de! şiarıyla yürümek, buradan alınacak güçle tüm duvarları parça parça etmek, başta genç komünistler olmak üzere öğrenci hareketini bekleyen büyük bir sınavdır. Genç komünistlerin görevi, önderlik iddiası, bilinci ve sorumluluğuyla hareket etmek, parasız bilimsel, demokratik ve anadilde eğitim isteyen öğrencilerin haklı taleplerini sahiplenmek ve mücadeleyi örgütlemektir.
|