Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Mart '02
Sayı: 51
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  Emperyalist savaş ve gençlik
  Emperyalist saldırganlık Ortadoğu halklarını tehdit ediyor
  Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez!
  Soruşturma terörü dalgası ve güncel sorumluluklar
  Üniversitelerde büyük kıyım
  Dünyada ve Türkiye'de neo-liberal eğitim politikaları
  İşletme hesabı üzerine
  YÖK yasa tasarısı ve orta öğretim
  Yeni YÖK yasası nedir, ne değildir?
  Üniversite-sermaye işbirliği üzerine/2
  ODTÜ'de bir eylem ve bir panel!..
  İTÜ Paralı Eğitime Hayır Bülteni'nden...
  Saldırıya karşı işçilerden anlamlı duyarlılık
  Anadolu ve Osmangazi üniversitelerinde yasa karşıtı etkinlikler...
  Üniversiteler çürüyen düzenin aynasıdır!
  Türkiye eğitim politikalarıyla da Arjantin'in yolunda!
  Liselerin har(a)ç landırılmasına izin vermeyeceğiz!
  Kürtçe eğitim kampanyasının sonuçları
  Baskı ve zulüm karşısında yaratılan bir direniş geleneği!
  Okur mektupları



 
 
İTÜ Paralı Eğitime Hayır Bülteni’nden...

YÖK yasa tasarısı: Paralı eğitimde son darbe

Merhabalar,

Yazımıza YÖK yasa tasarının kısa bir incelemesiyle başlayacağız. Yeni YÖK yasa tasarısı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 5.12.2001 tarihinde görüşülmeye başlandı.

Yasa tasarısının 4. maddesi şöyle diyor:

“ (...) önlisans ve lisans düzeyindeki programlara kayıtlı olan TC uyruklu öğrenciler tarafından yapılacak katkı payı (harç) ödemelerinin miktarları YÖK’ün tespit ettiği öğrenci başına cari hizmet ödeneği miktarının yarısını geçmemek kaydıyla üniversite ve ileri teknoloji enstitülerinin yönetim kurullarınca tespit edilir...”

Bugünkü eğitim koşullarında yıllık maliyeti YÖK’ün tespit ettiği rakama göre 6 milyar olan öğrenciler bunun 3 milyarını kendileri ödemek zorunda kalacaklar. Tasarıda sınıf tekrarı durumunda kalan öğrencilerden %50, ikinci kez sınıf tekrarı yapan öğrencilerden ise %100 zamlı katkı payı alınması da var. Yani ilk dönem başında dönemlik harcınız olan 1.5 milyarı yatırıyorsunuz; ikinci dönem başında da 1.5 milyar yatırmanız gerekiyor. Eğer sınıf tekrarı yapmak zorunda kalırsanız, bir dahaki sene dönem başında yatırmanız gereken miktar 2 milyar 250 milyon.

Yasanın 10. maddesi:

“Paralı eğitime kabul edilecek öğrencilerin ödeyecekleri öğretim ücretleri, öğretim dallarının niteliklerine, yüksek öğretim kurumlarının özelliklerine ve sürelerine göre öğrenci maliyetlerini de dikkate alarak üniversite yönetim kurulu tarafından tespit edilir. Bu ücretler aynı adı taşıyan normal örgün öğretim programları için belirlenen katkı paylarının 3 katından düşük olamaz. Öğretim ücretleri hiçbir suretle kredi olarak verilemez.”

Tasarıyla beraber okullarımıza belirli bir kontenjanda paralı öğrenci alınması da planlanıyor. Bu madde ile bu paralı öğrencilerin harç miktarları da belirlenmiş. Senelerce çalışıp kazanmaya uğraştığımız üniversitelerimizde artık parayı bastıran da okuyabilecek; tabii bu para, harçların çok büyük miktarlarda artacağını hesaba katarsak onun 3 katından da aşağı olmayacağına göre, özel bir üniversitenin aldığı paraya denk bir miktar olacak.

Madde 24:

"(...) üniversiteler veya ileri teknoloji enstitülerinin açmış oldukları yaz okullarından alınacak yaz okulu öğrenim ücreti, bir dönemlik toplamı Yükseköğretim Kurulu’nca tespit edilen en yüksek öğrenci başına cari hizmet ödeneğinin yarısını geçmemek üzere ve kaydolunan kredi saati itibarıyla üniversite veya ileri teknoloji enstitüsü kurullarınca belirlenir.(...) İkinci öğretime kayıtlı öğrenciler için tespit edilen yaz okulu öğrenim ücreti, normal örgün öğretimde kayıtlı öğrenciler için belirlenen yaz okulu öğretim ücretinin beş katını geçemez."

Yaz okullarında da dönemlik aldıkları yüksek miktarlardaki harca denk bir parayı almayı öngörüyor bu yasa. İlginç olan kısmı ise, ikinci öğretimden normal öğrencilerden bile alınacak yüksek miktarların beş katı bir parayı almayı planlıyor olmaları.

Madde 3:

“(...) üniversitelerin ve bağlı birimlerin öğrenim kapasitesinin rasyonel bir şekilde kullanılmasında ve geliştirilmesinde, öğrencilere gerekli sosyal hizmetlerin sağlanmasında, gerektiği zaman güvenlik önlemleri alınmasında, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayın faaliyetlerinin devlet kalkınma plan, ilke ve hedefleri doğrultusunda planlanıp yürütülmesinde, bilimsel ve idari gözetim ve denetimin yapılmasında ve bu görevlerin alt birimlere aktarılmasında, takip ve kontrol edilmesinde ve sonuçların alınmasında birinci derecede yetkili ve sorumludur.”

Bu madde yasa tasarısının rektörlerin yetkilerini özetleyen maddesidir. Bu maddeyle beraber üniversitedeki rektör egemenliği daha da artacak. Bu maddeye göre Senato ve Üniversite Yönetim Kurulu rektörlerin emir eri konumuna gelecektir. Öğrencilerin üniversite yönetiminde değil söz sahibi olması, yeni yasayla öğretim üyeleri hatta dekanlar bile üniversite yönetiminde söz sahibi olamayacaktır.

Yeni yasayla harçları belirleme yetkisi de rektörlere ait olacak. Tabii bu farklı üniversitelerde farklı harç uygulamalarını da beraberinde getirecek. Yani artık üniversitelerde uygulanan standart harç uygulaması ortadan kaldırılacak, her üniversitede okumanın farklı bir faturası olacak. Bu şekilde elit devlet üniversitelerinin kapıları yoksul çocuklarına kapatılacak.

Oysa eğitim toplumun her bireyinin koşulsuz bir hakkıdır. Üniversitelerin de toplumun daha iyi bir geleceğe sahip olabilmesi için bilim üreten yerler olması gerekir. Ülkemizde senelerdir uygulanan liberal politikaların bir sonucu olarak üniversiteler ticari birer kuruma dönüşmektedir.

Yeni YÖK yasa tasarısı böyle bir ortamda gündeme girmiştir. Tasarıyla beraber amacı toplumsal hizmet olması gereken eğitimin karşılığı, topluma hizmet etmekten çıkarılarak paraya dönüşecek. Bu yasa tasarısıyla amaçladıkları, senelerdir adım adım hayata geçirdikleri paralı eğitimde son darbeyi vurmaktır.

(İTÜ’de Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenciler’in çıkardığı bültenden...)



Üniversite AŞ’ye doğru...

Üniversite sanayi işbirliği, içyüzünün hepimizce mutlaka özümsenmesi gereken önemli bir konudur. Yıllardır üniversitelerimizin sermayeleşmesi süreci adım adım örülmektedir.
Bu süreci anlayabilmek için geçmişe kısa bir bakış atmakta fayda var!
‘70’lerde başlayan ve sonlarına doğru yaygınlaşan ekonomik krize paralel olarak neo-liberal politikalar adı altında haklarımıza yönelik yeni saldırılar da dünya genelinde uygulanmaya başlandı. ‘89 yılında Doğu Bloku ülkelerinde yaşanan çöküş ile beraber “sosyal devlet” anlayışı terkedilmeye başlandı. Başta eğitim ve sağlık olmak üzere toplumun ihtiyacını karşılayan tüm hizmetler sistemin istekleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmaya başlandı. Ve bu sosyal hizmet alanları, parasız ve tüm toplumun hizmetinde olmaktan çıkarılarak paralı bir hale getirilmeye başlandı.

Bu uygulama liberaller tarafından şu şekilde savunulmaktadır; “Bir kişinin yüksek öğrenim görmesi toplumun yanı sıra kendisinin de çıkarınadır. Dolayısıyla bireysel fayda elde eden kimse onun maliyetini de ödemek zorundadır.” Esasında çok basitçe çürütülebilecek bir mantıktır bu. Toplumu kazandığı fayda bireyin kazandığı faydadan bağımsız değildir. Birey eğitim görerek belli bir nitelik kazandığı koşullarda, bu tüm toplumda etkisini bulacaktır. Diğer sorun ise, fayda elde eden üniversite öğrencisi diploma alabilmek için yoğun bir emek harcamaktadır. Emeğin sonucudur bu “fayda”. Sen zaten üniversiteye girebilmek için çalışıyorsun, sınavları geçebilmek için çalışıyorsun, bir de annen baban vergi veriyor; karşılığını veriyorsun aldığın hizmetin. Senin üniversiteden aldıkarın da yarın bu topluma yararlı olacaktır. Bunlar birbirinden bağımsız ele alınamaz.

Eğer bu şekilde düşünülmez de, “her birey kazandığı faydanın karşılığı”nı para ödeyerek karşılarsa, bu yarın sınavın düşük geldiğinde “Ben para ödedim niye sınavım düşük geldi” ya da “Para ödedim diploma alamadım, bu haksızlık değil mi” deme hakkını sana sağlayacaktır. Bu mantık içerisinde karşıdaki insan da bilim adamı veya öğretim görevlisi değildir. Pazardan domates alırken nasıl ki ödediğin paranın karşılığını isteyeceksen, yani “iyilerinden seçeceksen”, aynen eğitim sisteminde de bunun karşılığı olacaktır; yani “O kadar para verdim, bana en iyisinden bir diploma sar!”

Diğer bir yanda da araştırma profesörlüğü uygulaması ile beraber okullarımızın sermaye güdümüne girme süreci hızlandırılmaktadır. AR-GE laboratuvarlarında zaten yıllardır özel şirketlerin çıkarları doğrultusunda araştırmalar yapılmaktaydı. Bunun sebebi AR-GE’nin şirketlere pahalıya mal olması; üniversitelerde ise bu işi devlet destekli ve deneyimli bilim adamları yardımıyla yapma imkanının olmasıdır. Son uygulamayla hocalarımız şirketler tarafından kiralanıp kendi araştırmalarında kullanılmak üzere görevlendirilebilecek. Bu süre içerisinde de üniversite tarafından ücretsiz izne ayrılmış sayılacak. Bu şekilde şirketler en değerli bilim adamlarını kendi ihtiyaçları için ayırabilecek, biz de o insanların bilgisinden ve deneyiminden mahrum bırakılacağız.

Bilimin üretimde kullanılması güzel bir şeydir. Ama bu toplumun hizmetinde değil de belli çıkar odaklarının hizmetindeyse buna karşı çıkmak gerekir. Biz bilgiyi öğrenmek isteyen herkesin ona ulaşmasını savunmak zorundayız. Yoksa bilgi belli bir kesimin elinde toplanır ve milyonlarca yoksul insan cahil ve bilgisiz kalır. Bu sürecin önüne set çekmek gerekir.

(İTÜ’de Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenciler’in çıkardığı bültenden...)



Tasarıya karşı ne yapmalı?

Bu ülkede egemenler, kâr getirecek her alanı kendi çıkarları doğrultusunda düzenlerler. Üniversitelerin kâr getiren bir kurum olarak düzenlenmeye başlanması bilimin sermaye hizmetinde yoğun olarak kullanılmasıyla arttı. Bu düzenleme sürecinin önemli halkaları, eğitimin paralılaştırılması ve üniversitelerin ticarileştirilmesidir.

Yeni YÖK yasa tasarısı bu iki halkanın geliştirilmesine hizmet etmektedir. Bu yasa üniversitelerin ticarethane, rektörlerin patron, öğrencilerin de müşteri olması demektir. Geniş yoksul halk kesimlerinden gençlerinin üniversitelerin dışına itilmesi demektir. Yeni yasaya mümkün olduğunca kitlesel ve iradeli bir şekilde karşı duralım.

Öğrenci arkadaş, lütfen bu yasa tasarısının yarattığı dehşetle “yok canım bu kadarı da olmaz” deyip bu gelişmeye tepkisiz kalma. Bu yasaya karşı çıkmazsak, bu yasa meclisten geçecek. Yapmamız gereken şey konuyu incelemek, zararlarını anlamak ve çevremize anlatmak, bu yasaya tüm gücümüzle karşı durmaktır.

Unutmamamız gereken şey, bu yasa meclisten geçtiği koşullarda birçoğumuzun ve geniş yoksul kitlelerin çocuklarının, belki kardeşlerimizin belki de kuzenlerimizin veya yeğenlerimizin üniversitedeki eğitimden men edileceğidir.

Peki biz ne istiyoruz? Biz parasız, YÖK’ün olmadığı, öğrencinin, öğretim üyelerinin ve üniversite çalışanlarının yönetimde söz hakkı olduğu, herkesin eşit bir şekilde imkanlardan yararlanabildiği, bilimin sermayenin değil toplumun hizmetinde olduğu, çağdaş ve bilimsel eğitimin verildiği, anadilde eğitimin yapıldığı, polis-ögb-jandarmanın giremediği, soruşturmaların öğrencilerin tepesinde gezmediği bir üniversite istiyoruz. Eminiz ki isteklerimiz ortaktır; öyleyse artık birşeyler yapmanın vakti geldi.

(İTÜ’de Paralı Eğitim Karşıtı Öğrenciler’in çıkardığı bültenden...)