İçindekiler:

29 Ağustos 2025
Sayı: KB 2025/11

Kriz, işçi hareketi ve engeller
Zorbalık, "Saray entrikaları."
"Yeni süreç" komisyonu ve hayaller
Erdoğan'ın timsah gözyaşları
1 Eylül Dünya Barış Günü
Savaşların gölgesinde 1 Eylül
"Yeni süreç" ve Rojava çıkmazı
Kapitalizmin ve barış mücadelesi
Talan düzeni yoluna devam ediyor
Ormanlar yanıyor, sermaye kazanıyor
Kamu sözleşme sürecinin gösterdikleri
TPI grevi ve zorlukları üzerine
Demokrasi mücadelesi ve toplumsal devrim-2
Engel'in ölümünün 130. yılı
Emperyalizmin paylaşım masası
Soykırımcı küstahlık dorukta
Filistin'de enerji kaynakları
Tianjin zirvesi ve güç dengeleri
Kapitalizm ve iklim çıkmazı
Zengezur Koridoru ve kuşatma
DGB İstanbul yaz kampı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Zengezur Koridoru ve emperyalist kuşatma

A. Vedat Ceylan

 

Zengezur Koridoru, Azerbaycan ile Nahçıvan Özerk Bölgesi’ni, oradan da Türkiye’yi doğrudan bağlayacak bir kara ulaşım hattı olarak 2020’deki Dağlık Karabağ savaşından sonra gündeme getirilmişti.  

Savaş sonrasında imzalanan ateşkes anlaşması, Ermenistan topraklarından geçecek bir ulaşım koridoruna izin verilmesini öngörüyordu. Bu hat, Güney Ermenistan’ın Sünik bölgesinden geçerek Azerbaycan’ı doğrudan Türkiye’ye bağlamayı amaçlıyordu.

Başlangıçta yalnızca “Azerbaycan’ın Batı ile ticaretini kolaylaştıracak bir ulaşım projesi” gibi sunulan bu girişim, kısa sürede bölgesel güçler açısından stratejik bir çatışma başlığına dönüştü. 

Özellikle Türkiye’nin “Orta Koridor” stratejisiyle uyumlu hale getirilen bu proje, Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne Batı destekli bir alternatif oluşturma hedefi taşıyor. 

Ancak son haftalarda, koridorun işletmesinin 99 yıllığına ABD’ye bağlı bir özel şirkete devredilmesi teklifi ve bu şirketin güvenlik amacıyla 1000 kişilik paralı asker konuşlandıracağı iddiası, koridorun yalnızca bir ticaret hattı değil, aynı zamanda emperyalist bir tahkimat aracı olduğunu da ortaya koydu.

Koridorun şimdiden “Trump Köprüsü” diye anılması ve ABD-Türkiye-Azerbaycan üçgeninde bir anlaşmayla gündeme gelmesi, projenin arkasındaki siyasi hedefleri daha görünür kıldı. Ortadoğu’da İran’a karşı sürdürülen savaş ve Ukrayna’da Rusya’ya karşı yürütülen NATO müdahalesi, Güney Kafkasya’daki bu girişimi daha büyük bir kuşatma planının parçası haline getiriyor.

ABD’nin, bir özel şirketi kullanarak koridorun kontrolünü devralmak istemesi, bu hattın bir tür askeri-siyasi üsse dönüştürülmesinin önünü açıyor. 

Trump yönetiminin bu hamlesi, haliyle İran ve Rusya’nın sert tepkilerine yol açtı. İran, bu koridor aracılığıyla Güney Kafkasya’daki etkisinin zayıflatılacağını, İran’daki Azeri nüfusun kışkırtılarak iç istikrarının hedef alınacağını ve kara bağlantılarının kesilerek jeopolitik kuşatmaya tabi tutulacağını düşünüyor.

İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in danışmanı Ali Ekber Velayeti’nin son açıklamaları da bu kaygıları açıkça yansıtıyor.

İran, sınırına asker yığıyor ve “aktif önleme” politikasına geçtiğini duyuruyor. Rusya da bu planın, Ermenistan’ı Batı’ya entegre ederek Güney Kafkasya’da kalan son etki alanını yitirmesine yol açacağının farkında. 

Ne var ki, Ukrayna’daki savaşla boğuşan Moskova, bölgeye etkili bir müdahalede bulunamıyor. 

Ermenistan’da Paşinyan hükümetinin Rus askerlerini ülkeden çıkarması, Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) üyeliğini askıya alması ve Batı’ya yaklaşması bu süreci daha da hızlandırıyor.

Ermenistan’daki son gelişmeler bu koridorun yalnızca jeopolitik değil, iç siyasi bir kriz başlığına da dönüştüğünü gösteriyor. 

Hükümetin, bu planlara karşı çıkan Ermeni Kilisesi temsilcilerini ve muhalif siyasi figürleri ‘darbe hazırlığı’ gerekçesiyle tutuklaması, ülke içinde ciddi bir meşruiyet krizini tetiklemiş durumda.

Koridorun ABD’ye devredilmesi ise, çoğu Ermeni tarafından bir tür ‘ulusal ihanet’ olarak değerlendiriliyor.

Bu proje, Azerbaycan’ın Batılı emperyalist merkezlerle ilişkisini de derinleştiriyor. Soykırımcı İsrail ile geliştirdiği askeri iş birliği, İran’a karşı siyonist rejime istihbarat sağlaması, Türkiye üzerinden petrol sevkiyatına devam ederek Gazze’de devam eden soykırım savaşına destek sunması ve Avrupa’ya Rus gazı yerine alternatif gaz kaynağı olarak öne çıkması, Azerbaycan’ı Washington ve Tel Aviv için önemli bir taşeron haline getiriyor. 

“Aliyev hanedanlığı”, üslendiği bu alçaltıcı rol karşılığında “ABD/İsrail/Saray rejimi” cephesinden aldığı hem ekonomik hem siyasi destekle iktidarını tahkim etmeye çalışıyor.

Zengezur Koridoru’nun şekillendirdiği yeni bölgesel denklem, yalnızca Kafkasya’ya değil, küresel jeopolitik çatışmalar zincirine doğrudan bağlı bir gelişmedir. 

Bu proje, yalnızca bir ulaşım hattı değil, Batılı emperyalistlerin Çin, Rusya ve İran’a karşı yürüttüğü kuşatma politikasının yeni bir ayağıdır. Bundan dolayı kaçınılmaz olarak savaş, istikrarsızlık ve yeni emperyalist müdahaleler üretecektir.

***

Türkiye ve Azerbaycan rejimleri, bu projenin taşıdığı saldırgan karakteri bile bile, onun aktif uygulayıcısı rolünü üstlenmiştir. 

NATO’nun, ABD-İsrail ekseninin ve bölgesel müttefiklerin desteğiyle geliştirilen bu koridor, halklara refah değil, savaş, yıkım ve bağımlılık getirecektir.

“Bir bölgeye barış değil, çıkarlar hâkim olduğunda; yollar köprü değil, çatışma alanı olur.” (Arundhati Roy)

Zengezur Koridoru da bir çıkar koridorudur ve ardındaki planlar, Güney Kafkasya’da açılmak istenen yeni bir cephe için hazırlık yapıldığını ortaya koymaktadır.

Bu da bölge halkları için yeni acılar ve yıkımlar anlamına gelecektir. Bu belayı önlemenin tek yolu, bölge halklarının emperyalist müdahalelere ve projelere karşı ortak ve kararlı bir tutum sergilemesinden geçmektedir.