İçindekiler:

29 Ağustos 2025
Sayı: KB 2025/11

Kriz, işçi hareketi ve engeller
Zorbalık, "Saray entrikaları."
"Yeni süreç" komisyonu ve hayaller
Erdoğan'ın timsah gözyaşları
1 Eylül Dünya Barış Günü
Savaşların gölgesinde 1 Eylül
"Yeni süreç" ve Rojava çıkmazı
Kapitalizmin ve barış mücadelesi
Talan düzeni yoluna devam ediyor
Ormanlar yanıyor, sermaye kazanıyor
Kamu sözleşme sürecinin gösterdikleri
TPI grevi ve zorlukları üzerine
Demokrasi mücadelesi ve toplumsal devrim-2
Engel'in ölümünün 130. yılı
Emperyalizmin paylaşım masası
Soykırımcı küstahlık dorukta
Filistin'de enerji kaynakları
Tianjin zirvesi ve güç dengeleri
Kapitalizm ve iklim çıkmazı
Zengezur Koridoru ve kuşatma
DGB İstanbul yaz kampı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Talan düzeni yoluna devam ediyor

E. Bahri

 

Sarayın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kur Korumalı Mevduat (KKM) uygulamasının sona erdiğini duyurdu. Bu uygulamanın sonlanmasıyla “finansal istikrarın daha da güçleneceğini” öne süren Şimşek, sahte umut pazarlamaya devam etti. Saray rejimi KKM uygulamasını gündeme getirdiğinde de aynı sahte vaatleri pazarlamıştı. Rejimin “fıtratında” yalancılık/sahtekarlık olduğu için, bir uygulamayı aynı söylemle hem başlatmak hem sonlandırmaktan utanmıyorlar.   

Tayyip Erdoğan Mehmet Şimşek’i önce kovmuş bir süre sonra “kurtarıcı” diye pazarlayarak yeniden bakan yapmıştı. Kovulduğu Saray’a ikinci kez kapılanmakta sakınca görmeyen Şimşek, saltanatın ve sermayenin adamı olduğunu her icraatıyla ispatladı. Hem Saray hem sermaye tarafından “kurtarıcı” olan birinin işçi ve emekçilere daha derin sefalet dışında bir şey sunması beklenemezdi. Onu görevlendiren Saray rejiminin tüm ekonomi politikalarının esas amacı da emekçilerden çalıp sermayeye aktarmaktır. Dolayısıyla Şimşek, kapılandığı Saray rejiminin “ekonomideki tetikçisi” gibi hareket etti. Saray rejiminin kovulan ya da görev başında olan tüm bakanları gibi.

Saray rejimi, “enflasyonu kontrol altına almak”, “döviz kurunu düşük tutmak”, “sermayenin rekabet gücünü artırmak” gibi söylemler eşliğinde kapsamlı bir sosyal yıkım programı uyguluyor. Bu programla hedeflenen ise kriz içindeki ekonomiye çıkış aramak, işsizliği düşürmek, gelir adaletsizliğini azaltmak değil. Tersine, her koşulda kapitalistlerin, özellikle de “faiz lobisinin” kârlarını arttırmayı güvence altına almaktır. Kapitalistlere transfer edilen serveti tahsil etmek için emekçilere “kemer” değil “boğaz” sıkma programı dayatılıyor. Açlık sınırı altına çekilen asgari ücreti “ortalama ücret” haline getiren Saray-Şimşek programı, emekçilerden çalıp sermayeye transfer etme çarkını hiç olmadığı kadar hızlı çeviriyor. 

***

KKM, 21 Aralık 2021’de “dövizdeki aşırı oynaklığa çözüm” adı altında uygulanmaya konulmuştu. Uygulama başladığında dolar kuru 18 liradan 12 liraya gerilemişti. Ancak bu düşüş geçici oldu ve Aralık 2022’de dolar kuru yeniden 18 lirayı aştı. Mayıs 2023’te yeniden ekonominin başına oturtulan Şimşek, KKM uygulamasına yeni ivme kattı. Ne de olsa Şimşek, sermaye kodamanları nezdinde “makbul” bir figürdür. Nitekim göreve başlamasından sonra yatırılan para rekor seviyeye çıktı: 18 Ağustos’ta 2023’te KKM hesaplarındaki mevduat 3 trilyon 407 milyar TL’ye (143 milyar dolar) ulaştı. 

Uygulama kurun yükselişini durduramadı. Doların 41 TL’ye ulaşması bunu kanıtlıyor. Nitekim Şimşek bakan olduktan kısa süre sonra uygulamayı sonlandırma hazırlığına başladı. KKM hesaplarındaki para zirveye çıktıktan sonra düşüşe geçti. 15 Ağustos itibarıyla 440,6 milyar TL’ye (11 milyar dolar) geriledi. Şimşek yeni hesap açılmayacağını açıklayarak, uygulamayı sonlandırdı. Merkez Bankası da 23 Ağustos’tan itibaren KKM hesabı açılmayacağını, var olanların ise yenilenmeyeceğini duyurdu. 

Bu modelle TL ya da döviz cinsinden açılan mevduat hesaplarındaki paraya hem faiz hem döviz kuru farkı ödendi. Yani “faiz karşıtı” nutuklar atmaya meraklı olan AKP şefi, bu uygulama ile “faiz lobisini” ihya etti. “Faiz karşıtı” Erdoğan, her icraatıyla “yerli” ve yabancı mali sermayeye hizmet etti. Zaten kendisi de bunu sık sık dile getirerek, grevleri yasaklamakla, asgari ücreti açlık sınırının atlına çekmekle, kapitalistlere “sınırsız sömürü alanı açmakla” övünmektedir. Kendisi, yakınları, akrabaları kapitalist sınıfın organik birer parçası haline geldikleri için, mensup olduğu sınıfın çıkarlarını korurken, pervasızlıkta faşist cuntayı bile fersah fersah geride bırakmaktadır.

*** 

Son yıllarda sermayeye servet transferi bakımından en fütursuz uygulama KKM oldu. Örneğin kur farkını ödeyen Merkez Bankası, 2022 yılında 72 milyar TL kâr etmişken 2023 yılında 818,2 milyar TL, 2024 yılında ise 700,4 milyar TL zarar etti. 2025 yılındaki zarar henüz açıklanmadı. Zararın bu kadar yüksek olması, halkı soyup soğana çevirerek toplanan paranın “faiz lobisine” nasıl transfer edildiğini ayan-bayan ortaya koyuyor. 

44 ay süren Kur Korumalı Mevduat uygulamasının ne kadara mal olduğu tam bilinmiyor. Ekonomistlerin değerlendirmesine göre, KKM’nin yarattığı zarar 60 milyar dolara (güncel kur ile 2 trilyon 456 milyar 201 milyon 826 bin TL) ulaştı. Kimi tahminlere göre gerçek miktar bunun iki katı olabilir. 

KKM, Nureddin Nebati döneminde başlatılmıştı. Kovulan Şimşek göreve geri çağrılınca, uygulamaya yatırılan para zirve yapmış, sonrasında adım adım azaltılmıştı. Bu uygulamanın sona erdiğinin duyurulduğu günlerde, Erdoğan’ın Nebati ile yeniden görüştüğüne dair haberler çıkmaya başladı. Şu günlerde “Şimşek kovulup Nebati yeniden bakan mı yapılacak?” tartışmaları yapılıyor. Elbette burada kişiler birer figürandan ibarettir. Şimşek, Nebati ya da başkası, hepsi emekçilere düşman sermayeye uşaktır.  

***

Tayyip Erdoğan’ın kimi kovduğu kimi göreve atadığından bağımsız olarak, AKP-MHP rejiminin “sistematik yoksullaştırma” icraatlarında hiçbir değişiklik yaşanmıyor. Her icraatla işçilerin emekçilerin yoksulluk ve sefaleti derinleştiriliyor, kapitalistlere özellikle de Saray rejimine yakın olanlara büyük servet transferleri yapılıyor. 

Erdoğan’la müritleri, bu konuda tüm emsallerinden daha pervasız daha gözü dönmüş olduklarını döne döne gösterdiler. Bu küstahlık bu pişkince vurdum duymazlık, yazık ki sınıf hareketinin zayıf olmasından da güç alıyor. Keza işçi sınıfı hareketi hem AKP-MHP rejimine hem kapitalistlere karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmediği sürece bu gidişatın değişmesi mümkün değil. İşçi sınıfı ve emekçiler ya birleşik, fiili ve meşru mücadeleyi yükseltecekler ya da bu yağma ve talan düzeninin çarkları acımasızca dönmeye devam edecek.