15 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/26

Yıkılmayı bekleyen bir iktidar: Dinci-gerici AKP iktidarı
Dinci iktidar dışarıda çark ediyor, içeride azgınlaşıyor
Devletin “çok amaçlı” Suriyeli politikası
Gerçek suçlular, Suriyelileri fırsata çevirenlerdir!
Kürt coğrafyasında katletme ve direnme geleneği
Hurşit Külter nerede?
Ekonomik yıkım saldırısı yaşamın bütününü hedefliyor!
Greif işçisi Eylül için kırmızı çizgilerini belirlemeli!
Kamu Emekçileri Forumu’nun düzenlediği kamp üzerine
Park Termik’te TİS bilmecesi!
NATO Varşova Zirvesi: “Savaşa hazır olun!”
Avrupa’da ve Almanya’da yeni bir döneme doğru
Fransa’da kavga sürüyor ve sürecek
Toplumsal cinsiyet rolleri ve artan gericilik
Yaz sıcağını kavganın ateşine çevirmek için...
Suruç’tan bugüne katliamlar ve korku toplumu
“Demokrasi cephesi” çağrıları üzerine
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi üzerine
Cehennemi cennete çevirmek için: Birlik!
Dolmabahçe Direnişi 48. yılında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Toplumsal cinsiyet rolleri ve artan gericilik

 

Tayyip Erdoğan geçtiğimiz haftalarda kadınların en önemli görevinin çocuk doğurmak olduğunu, doğurmayı reddeden kadının eksik olduğunu belirterek yeni bir halka daha ekledi yavelerine. Dinci-gericiliğin, kadınları hedefleyen hakaretamiz açıklama ve aşağılamalarında bir yenilik yok elbette. Her gün farklı kanallardan benzer fetvaları duymaktayız. Bu fetva ve kadın kimliğine yönelik saldırılara karşı tartışmalar yapılırken, karşımıza toplumsal cinsiyet rolleri ve kökenleri çıkmaktadır.

Bir toplumun kadına ve erkeğe yüklediği, atfettiği davranışlara, duygulara, görevlere toplumsal cinsiyet rolleri denilmektedir. Örneğin kadın dediğin duygusaldır, şefkatlidir, annedir, ikinci cinstir, pasiftir. Erkek ise atılgan ve cesurdur vb. Çeşitli platformlarda toplumsal cinsiyet rolleri son dönemlerde daha çok konuşulur, tartışılır oldu. Ancak bu tartışmalar daha çok mevcut toplumsal cinsiyet rollerine itiraz şeklinde olmakta, en fazla bu rollerin farklı toplumlarda farklı şekilde geliştiği şeklinde tespitleri içermektedir. Toplumsal cinsiyet rollerinin oluşmasına neden olan asıl etkenler ve kaynaklar bilinerek ya da bilinmeyerek gözden kaçırılmakta, sığ değerlendirmeler yapılmaktadır.

Günümüzde bu cinsiyet rollerinin nasıl şekillendiğiyle ilgili yapılan bilimsel çalışmalar/araştırmalar sonucunda yeterince bilgi ve veri mevcuttur. Başlangıçta kadınlar, erkeklerin bu alandaki kültürel çalışmalarını daha çok eril bir bakış açısıyla yaptıkları yönlü eleştiriler yönelttiler. Daha sonra kadın ve erkek antropologların yaptıkları bilimsel çalışmalar toplumsal cinsiyet rollerinin bu toplumların geçim yollarıyla, üretim şekli ve ilişkileriyle yakından bağlantılı olduğunu tespit etti. Bu tespitleri şöyle sıralayabiliriz:

-Mülkiyetin ve devletin olmadığı avcı toplayıcı toplumlarda kadın ikinci cins değildi. Erkekle eşit toplumsal statüye sahip ve toplumsal cinsiyet rolleri belirgin şekilde farklılaşmamıştı.

-Bahçe tarımının yapıldığı toplumlarda kadınlar tarımsal faaliyetle daha fazla uğraştığı için kamusal alanda da daha güçlü ve aktiftiler. Bu toplumların çoğunda soy anneden geçmekte, evlilik, alışveriş vb. konular kadınlar tarafından yürütülmektedir. Kadın saygın bir konumdadır.

-Sabanın kullanılmaya başlandığı tarım toplumlarında erkeğin saban kullanımı için daha elverişli kaslara sahip olmasından kaynaklı, üretimde erkek aktif bir rol oynayarak kadını kamusal alandan uzaklaştırdı, daha çok ev içi alana hapsederek pasif bir rol dayattı.

-Yine kaynakların kıt olduğu çoban toplumlarında sürülerin ve kaynakların korunması için savaşçı özelikler gerektiğinden, bu toplumlarda da erkekler daha baskın, kadınlar erkeğe tabi ve daha pasiftirler.

Ayrıca bu kadın antropologların çalışmaları, Engels’in “Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni” adlı kitabında belirtmiş olduğu, “kadın her zaman ikinci cins değildi” tespitini de yeniden doğrulamış oldular.

Günümüzün kapitalist toplumu da toplumsal cinsiyet rollerini sanayinin ihtiyaçları çerçevesinde ele almakta, örneğin ucuz işgücüne ihtiyaç duyduğu zamanlarda kadına evden çıkıp çalışmasını öğütlemekte, ihtiyaç olmadığı zamanlarda “kadının yeri evidir, evde oturup çocuk doğurup bakmalıdır” vb. telkinlerinde bulunmaktadır.

Bütün sınıflı toplumlarda olduğu gibi kapitalist düzen de kadının doğurganlığını sıkı bir şekilde kontrol etme ihtiyacı duymaktadır. Çünkü kadın ucuz işgücünü ve malın varisini doğurmaktadır. AKP şefinin kadınlara yönelik söz konusu hakaretinin nedeni genç nüfusun azalmaya başlamış olmasıdır. Gerçi genç nüfusun azalma tehlikesi sermaye düzeninin bütün kesimlerini rahatsız etmiş olacak ki son dönemlerdeki bütün TV dizilerinde kadınlar evlenip çocuk doğurmak için can atmaktadırlar. Yine tecavüzcüsü ile evlendirilme projesi ve iyi aile profilleri ile boşanmaların önüne geçme çabaları da bu minvalde alınan kararlardır.

Yine kapitalist toplumda kadının mensubu olduğu sınıfa bağlı olarak toplumsal cinsiyet rolleri değişmektedir. Eğer zenginse kamusal alanda da aktif olmakta, yönetim, idare gibi işleri yapmakta; ev işi, çocuk bakımı gibi işleri işçi ve emekçi kadınlara yaptırmaktadır.

Kültürel çalışmaların bir diğer tespiti de kapitalist üretim tarzının işçi ve emekçi kadınları her geçen gün daha fazla yoksullaştırmasıdır.

Bu yoksullaşmanın en önemli nedenlerine baktığımızda kapitalist gelişmenin kadına dayattığı eşitsizlikleri görüyoruz. Kadınların daha çok yaptığı el işi örgüler, terzilik vb. işlerin makineleşmenin yaygınlaşmasıyla artık para kazandırmaması, yaşamını sürdürebilmek için kadınları fabrikalara yöneltmekte, fakat kadınlar bu defa da emeklerinin daha ucuz olması gerçekliğiyle karşılaşmaktadır.

Bilindiği gibi sınıflı toplumların başından itibaren gelenekleşmiş yargılardan biri de kadın emeğinin yetişkin emek olarak değerlendirilmemesidir. Çünkü kadınlar toplumsal emekten dışlanarak ev içine hapsedilip artı değer yaratmadıkları ölçüde, kadın emeği yetişkin emek sayılmıyordu. Kapitalizm bu durumu en iyi şekilde kullanarak, kadını toplumsal emek içinde de ucuz iş gücü olarak değerlendirip büyük kârlar elde etti. Erkek işçilerle aynı fabrikada aynı işi yapan kadınlar günümüzde hala da daha az para kazanmaktadırlar.

Kapitalizm, kadını kendi sisteminin devamı için bir güç olarak değerlendirmektedir. Çocuk bakımı, aile vb. görevlerle kadının mevcut toplumsal normlara, değerlere daha çok sahip çıkmasını sağlayarak onu muhafazakâr hale getirmekte ve gelişimini, ilgilerini büyük oranda sınırlandırmaktadır.

Tüm bunlar bize kadın ve erkeğin eşitsizliğini aşmanın yolunun ev içi emeğin; yemek yapma, temizlik çocuk bakımı vb. işlerin toplumsallaştırılmasından geçtiğini göstermektedir. Kapitalist sistemde bu işlerin toplumsallaşmasının gerçekleşmesini beklemek büyük saflık olur. Çünkü sermayenin kâr getirmeyen bir işi yapması doğasına aykırıdır. Kapitalist sistem daha önce kamusal hizmet kapsamına alınmış işleri bile paralı hale getirme derdindedir.

Kapitalizm önceki sınıflı toplumsal yaşam biçimlerinden gerici ataerkil kültürü devralarak, toplumsal cinsiyeti kendi ihtiyacına göre şekillendirmiştir. Sorunları işçi ve emekçi kadınlar için iyice derinleştirmiştir.

Cinsler arasındaki yabancılaşma ve farklılaşmanın panzehri, aynı amaçlar etrafında kadını-erkeği ile birlikte örgütlenerek sınıfsız-sömürüsüz bir dünya için mücadele etmektir.

F. Can

Kaynaklar:

1- Kadın Antropolojisi, Rayna R. Reiter

2- Ailenin, Özel Mülkiyeti ve Devletin Kökeni, F. Engels

3- İnsan Çeşitliliğine Bir Bakış (Antropoloji), Conrad Phillip Kottak


 
§