15 Temmuz 2016
Sayı: KB 2016/26

Yıkılmayı bekleyen bir iktidar: Dinci-gerici AKP iktidarı
Dinci iktidar dışarıda çark ediyor, içeride azgınlaşıyor
Devletin “çok amaçlı” Suriyeli politikası
Gerçek suçlular, Suriyelileri fırsata çevirenlerdir!
Kürt coğrafyasında katletme ve direnme geleneği
Hurşit Külter nerede?
Ekonomik yıkım saldırısı yaşamın bütününü hedefliyor!
Greif işçisi Eylül için kırmızı çizgilerini belirlemeli!
Kamu Emekçileri Forumu’nun düzenlediği kamp üzerine
Park Termik’te TİS bilmecesi!
NATO Varşova Zirvesi: “Savaşa hazır olun!”
Avrupa’da ve Almanya’da yeni bir döneme doğru
Fransa’da kavga sürüyor ve sürecek
Toplumsal cinsiyet rolleri ve artan gericilik
Yaz sıcağını kavganın ateşine çevirmek için...
Suruç’tan bugüne katliamlar ve korku toplumu
“Demokrasi cephesi” çağrıları üzerine
Suriyelilere vatandaşlık verilmesi üzerine
Cehennemi cennete çevirmek için: Birlik!
Dolmabahçe Direnişi 48. yılında
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt coğrafyasında katletme ve direnme geleneği

 

Bu ülkede Kürt halkının her kuşağının zihnine kazınan bir devlet geleneği var. Katliamlarla, işkencelerle, baskınlarla, köy yakmalarla, tecavüzlerle, faili meçhullerle dolu bu gelenek, şimdilerde yine en vahşi haliyle sürdürülüyor. Son olarak Lice’nin yakıldığına, “kenevir yetiştiriciliği ile mücadele” adı altında halkın evlerinin bombalandığına, köylerinin boşaltıldığına, ormanlarının yakıldığına şahit olduk.

Kuşkusuz bu kenevir meselesi köy yakmanın, boşaltmanın gerçeği örtmeye yetmeyen iğreti bir kılıfıdır. Vurgulamak gerekir ki, bizzat devletin bilgisi dahilinde yıllardır, diğer yerlerde olduğu gibi, Kürt illerinde de uyuşturucunun ekilmesine göz yumulmuş, uyuşturucu zehriyle Kürt halkının mücadele dinamikleri yozlaştırılmak istenmiştir. Silah ve bombalar yetmediğinde böylesi yozlaştırıcı araçlardan her daim medet uman egemenlerin, Lice’de şimdi “kenevir yakmaya” kalkması hiç de inandırıcı değildir. Biliyoruz ki bu, hem Kürt hareketini “uyuşturucu üretiyor” yalanıyla karalamak hem de köy ve orman yakmaya görünür bir neden bulmanın zavallıca dışa vurumudur.

Devlet bir kez daha imha ve inkâra dayalı Kürt politikasının “rutinini” gerçekleştirmektedir. Rutindir, zira Türk sermaye devletinin tarihi Kürt halkına yönelik türlü saldırıların örnekleriyle doludur. Her türden kirli savaş uygulamalarını yaşamak zorunda kalan Kürt halkı ve yaşam alanları bir kez daha hedef tahtasındadır. Kürt halkını katliamlarla, işkencelerle yargısız infazlarla öldüren bu devlet geleneği, evleri yıkarak, ormanları, tarlaları yakarak da Kürde yaşam alanı bırakmak istemiyor.

Devlet, geleneğine sahip çıkıyor!

Bu geleneğin “çözüm” aldatmacası döneminde geride kaldığını sananlara “beyaz Toroslar” hatırlatılmıştı. Sermaye devleti gerçeğinde beyaz Torosların yerini Ranger markalı araçların alması dışında değişen bir şey olmadığı görüldü.

Tekrar koyu karanlık bir döneme girildiğini ise Diyarbakır’da ve ardından Suruç’ta patlatılan bombalar ile işaretlemişlerdi. Devamında Tahir Elçi’nin katledilmesi ise faili meçhul geleneğinin de devam ettirildiğini gösterdi. Kirli savaş yöntemlerinde “ustalaşmış” bir devlet tabii ki kayıplar politikasını da tekrar hatırlatacaktı. Bu kirli savaş politikalarının bir devamı olarak, Hurşit Külter kaybedilmek istenmekte, kendisinden 27 Mayıs’tan bu yana haber alınamamaktadır.

Devlet kirli geleneğine sahip çıktığını kadın ve çocuklar üzerinden de göstermeye devam ediyor. Ne de olsa “kadın da olsa çocuk da olsa gereği” yapılmalıydı. Örneğin Ekin Wan’ın işkence edilmiş çıplak bedeninin teşhiriyle Kürt kadınları üzerinden bir toplumu teslim almaya çalışan psikolojik savaş yöntemleri tekrar denenmektedir. Tacizlerle, tecavüzlerle bu kirli yöntemler sürdürülmektedir.

Çocuklar da Kürt halkının geleceği olarak hep hedefteydiler. Devlet Uğur Kaymaz gibi öldürmediği Kürt çocuklarını cezaevlerine göndermektedir. Cezaevlerinde çocukların türlü işkencelere, cinsel saldırılara maruz kalması da savaş konseptinin bir parçasıdır.

Kuşkusuz bu politika sadece cezaevlerinde yaşanmamaktadır. Kürt çocuklarına cinsel istismarın daha çok siyasi olduğu, asker ya da korucular tarafından gerçekleştirildiği insan hakları örgütlerinin araştırmalarında kayda geçmektedir. Psikolojik savaşın bir boyutu olarak kadın ve çocukların uğradığı cinsel istismar davaları da bundan dolayı yasal hiçbir yaptırımla sonuçlanmamaktadır.

Kürt halkı da geleneğine sahip çıkıyor!

Fiziki imha, psikolojik teslim alma, kitleler önünde karalayıcı türlü yalanlar… Tüm bunlar Kürt halkının bitmek bilmeyen direncini kırmak içindir. Ancak sonuçlar ortadadır. Kürt halkı bu ülke kurulduğundan beri inkâra dayalı politikalarla yok edilmek istenmiş, gelinen yerde önemli bir direnme geleneği yaratmıştır. Şimdi de böyle olmakta, Kürt halkı da geleneğine sahip çıkmaktadır. Cizre’de, Silopi’de, Lice’de ve diğer kentlerde insanlar katledilse, evler yıkılsa, tarih yok edilse, köyler boşaltılsa, ormanlar yakılsa, işkenceler sürse de orası Kürt coğrafyasıdır ve Kürt halkı eninde sonunda kendi kaderini tayin hakkını kullanacaktır.

 

 

 

 

Cizre’de en az 196 kişi katledildi”

 

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), sıkıyönetim uygulamalarının 79 gün sürdüğü Şırnak’ın Cizre İlçesi’ne ilişkin hazırladığı raporunu yaptığı yazılı açıklama ile kamuoyuna duyurdu. Devlet güçlerinin engellemelerine rağmen hazırlanan raporda, sivillerin yaşam hakkının elinden aldığı, zorla yerinden göç ettirildiği ve özel mülklerin tahrip edildiğine yer verildi. Raporda, saldırılar süresince yaşamını yitiren insan sayısı ile ilgili nihai bir sayı elde edilmediği ancak daha önce yayınlanan raporlarda 251 insanın yaşamını yitirdiğine yer verildiği kaydedildi.

Raporda, kirli savaş süreci ile birlikte en az 338 sivilin yaşamını yitirdiği ve Cizre’de ise 14 Aralık ile 11 Şubat tarihleri arasında aralarında 11 çocuğun da bulunduğu en az 66 kişinin ateşli silahla vurulma veya havan topu patlaması sonucu, vahşet bodrumlarında ise 130 civarında insanın öldürüldüğüne yer verildi. Raporda, ayrıca hükümetin son çıkardığı yasa ile suç işleyen personelleri korumak istediğinin altı çizildi.

Ayrıca, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarının engellendiği, hendeklerin olmadığı mahallelerde de çok sayıda sivilin öldürüldüğü, hastanelerin karargah olarak kullanıldığı, yargısız infaz ve evlerin yıkılmasına ilişkin etkin soruşturma yapılmadığı, cesetlerin yakıldığı ve uzuvlarının olmadığı, vahşet bodrumları tahliye edilirken devletin saldırı gerçekleştirdiği de raporda yer aldı.



 


Hasta tutsak Avcı tahliye edildi

 

Mide kanseri olan hasta tutsak Kemal Avcı, 11 Temmuz’da Silivri 2 No’lu L Tipi Hapishanesi’nden tahliye edildi.

Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden 2013 yılında savcılık kararı ile tahliye edildikten sonra Nisan 2016 tarihinde 12 yıllık cezası Yargıtay’ca onanan Avcı yeniden tutuklanarak Silivri 2 No’lu L Tipi Hapishanesi’ne götürülmüştü.

CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş’ın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a durumu iletmesinin ardından, mide kanseri olan Avcı hakkında Adli Tıp Kurumu’na sunulan sağlık raporları İnfaz Savcılığı’na verildi.

Savcılık, Avcı’nın “cezasının ertelenerek tahliye edilmesine” karar verdi.

Avukatı Şükriye Erden, karar üzerine Avcı’nın tahliye edildiğini bildirdi.


 
§