Sermaye iktidarı Kürt halkına karşı onur kırma savaşı yürütüyor
Özgürlüğü uğruna direnen halklar teslim alınamaz!
“Kürt açılımı”, “Oslo süreci”, “Çözüm Süreci” adı altında Kürt halkını yıllarca oyalayan dinci-gerici AKP iktidarı, geçen yılın Temmuz ayında maskelerini bir kenara attı. Yozlaşmış, rüşvetçi, zorba iktidar toplumsal meşruiyetini yitirince ırkçı-şovenizme sarılıp Kürt halkına savaş ilan etti. Hiçbir kural, yasa veya değere bağlı olmadan yürütülen kirli savaşın hedefi kaçak sarayın tiranı tarafından “ya baş eğecekler, ya baş verecekler” şeklinde ilan edildi.
Irkçı-inkarcılık devletin Kürt sorununa dair resmi politikasıydı. Din istismarını esas alan AKP ise resmi çizginin dışında olduğunu iddia ederek, Kürt sorununu çözeceğini ilan etmişti. Oysa riyakarlıkta diğer sermaye partilerini fersah fersah geride bırakan dinci-gericilik, iktidarı ele geçirince ırkçı-inkarcılıkta da birinci olduğunu kanıtladı.
‘Onursuz teslimiyet ya da imha’ dayatıyorlar
Seçim hezimetinden sonra başlatılan kirli savaşın saraydaki tiran tarafından ilan edilen hedefi, Kürt halkının eşitlik ve özgürlük özlemlerini boğmaktır. Bu niyetlerini fütursuzca ilan etmekten çekinmeyen iktidarın efendileri, “ya teslim olup onursuz bir yaşama razı olacaksınız, ya sizi hendeklere gömeceğiz” türünden iğrenç nutuklar atıyorlar.
Artık maskesizler, rezil niyetlerini açıkça ilan ediyorlar. Bu hedeflerine ulaşmak için ölçüsüz vahşet, iğrençlik, küstahlık sergiliyorlar. İlan ettikleri hedefe ulaşabilmek için sadece kirli savaş timlerini değil savaş suçlusu medyalarını, kalemşörlerini, tarikatlarını, aktrollerini, tecavüzcü vakıflarını ve bilumum linç kıtalarını kullanıyorlar. Görünen o ki, kaçak saray tiranından alta doğru yayılan bu “seferberlik ruhu” sağlam bir özgüvenden çok korkuya dayalı saldırganlıktan feyz alıyor.
Kürt halkı şahsında insanlığa karşı suç işliyorlar
“Hendekleri kapatma” söylemiyle Kürt hareketinin kitle desteğinin güçlü olduğu mahalleleri hedef alan devlet, aylarca devam eden kuşatma ve sokağa çıkma yasakları uyguluyor. Kuşatılan mahalleler, IŞİD’e özentinin yansıması olan “Esadullah Timi” gibi isimler kullanan özel savaş güçlerinin “insafına” terk ediliyor. Tecavüz etme ve öldürme yetkileri olduğunu söyleyen bu timler Türk ordusunun tank ve topları eşliğinde saldırıyorlar. Yüzlerce genci sığındıkları bodrumlarda yakan timler, cesetleri sokaklarda çürümeye terk ediyor, tahrip ettikleri yapıların duvarlarını ise iğrenç ırkçı-faşist yazılarla dolduruyorlar.
Toplu cinayetlerin işlendiği kirli savaşta Kürt halkının onurunu hedef alan sistemli bir psikolojik savaş da icra ediliyor. Polis araçlarına bağlanmış ceset sürüklemek, çıplak kadın cesetlerini teşhir etmek, yatak odalarında çekilen silahlı fotoğraflar yayınlamak, enkaza çevrilmiş okullarda tahtalara ırkçı mesajlar yazmak, evlerde kadın iç çamaşırları sergilemek, gözleri oyulmuş, kafaları tanklarla ezilmiş cesetleri sokaklara atmak vb…
Vahşetle iğrençliğin aynı karelere sığdırıldığı bu kuralsız savaşta Kürt halkı şahsında ağır bir insanlık suçu işleniyor. Bir halkı katlederek bitiremeyeceğini bilenler, işgalci İsrail ordusunun Filistin halkına karşı izlediği savaş taktiklerini kullanarak Kürt halkını onursuz bir teslimiyete zorluyorlar.
İsrail ordusunun taktikleriyle Kürt halkına karşı yürütülen savaşa güzellemeler dizen dinci medya da bu suça aktif bir şekilde ortaklık ediyor. Savaş suçu işleyenler, dinci-gericiliğin etkisi altındaki toplum kesimlerini kirli savaş destekçisi konumuna düşürerek dipsiz bir yozlaşama batağının içine itiyorlar aynı zamanda.
Kanlı rant peşindeler
Kuşatılan mahallelerde sağlam ev bırakmayan özel savaş timleri, AKP iktidarının rant katarı TOKİ’ye alan da açıyorlar. Halkı sürgün eden, evinde kalanı katleden, evleri yağmalatan dinci iktidar, yıktırdığı mahalleleri kamulaştırıp TOKİ’ye havale etmekten de utanmıyor. Diyarbakır’ın Sur ilçesini kamulaştırma çalışmalarına başlayan iktidar, Kürt halkına karşı icra ettiği kuralsız savaştan bile kanlı rant devşirecek kadar düşkün olduğunu dünya-aleme gösteriyor.
Kürdü Kürde kırdırmak istiyorlar
Mahalleleri binlerce özel tim, komando, asker ve polisle kuşatan sermaye devleti, Deniz Kuvvetleri muharip birliklerini bile savaşa sürdü. Hem orduyu hem ‘polis ordusu’nu savaşa sürenler, buna rağmen on binlerce “kent korucusu” istihdam etme hazırlıklarını da sürdürüyorlar. 90’lı yılların kirli savaşından baki kalan 70 bini aşkın köy korucusuna, on binlerce kent korucusu ekleme çalışmalarının başlatıldığını İçişleri Bakanlığı duyurdu. Son dönemde özel savaş timlerinin girmek istemedikleri “tehlikeli sokaklara” korucuları önden göndererek ölüme sürdükleri bildiriliyor. Yansıyan haberlere göre korucuların bir kısmı savaşa katılmayı reddederek istifa etti. Buna rağmen binlerce kişiyi “bekçi” adı altında işe almaya hazırlanan AKP iktidarı, Kürdü Kürde kırdırma planını uygulamak için girişimlerini sürdürüyor.
Diz çöktürme hevesleri kursaklarında kalacak
Sermaye devletinin devam eden kuralsız savaşı Kürt halkına ağır bedeller ödetiyor, tarifsiz acılar yaşamasına yol açıyor. İnsani yardım çalışmaları yürüten demokratik kitle örgütleri göçe zorlananların sayısının 300 bini aştığını belirtiyorlar. Öldürülen çocuklarının cesetlerini bulamayan çok sayıda aile var. Bu halkın yaşam alanları, tarihleri, kültürleri yağmalanıyor.
Yaşanan tarifsiz acılara, ödetilen ağır bedellere rağmen Kürt halkının onursuz teslimiyete razı olacağına dair hiçbir veri yok. Bu durum kuralsız savaşı icra eden dinci iktidarı daha da kudurtuyor. Oysa bu ortaçağ zihniyetlilerin bilmeleri gerekiyor ki, eşitlik ve özgürlük uğruna direnen bir halka hiçbir zorba diz çöktüremez. Bundan dolayı diğerleri gibi dinci-faşist iktidar da Kürt halkının direnişine çarpacak ve kazanan kirli savaş değil, özgürlüğü ve onuru için direnen Kürt halkı olacaktır. |