12 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/06

Sosyal yıkım saldırılarını ve kirli savaşı durduralım!
Çözüm birleşik devrimci mücadelede!
Kanunsuzların kanunları hükmünü yitirmiştir!
Büyük sessizliği bozmak için...
Greif yeni dönemin buz kıranıdır!
DEV TEKSTİL 1 yaşında
Bölge işçilerinin ihtiyacı; güven ve cesaret!
EKU Fren’de sözleşme süreci
Bir direniş deneyimi: LCW - Meha Giyim
TKİP V. Kongresi Açılış Konuşması...
Mücadele tarihinden: Novamed Grevi
Kadın cinayetleri bizzat devlet eliyle devam ediyor
“Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” sloganını yükseltelim!
Ortadoğu’da savaş kışkırtıcılığı
Libya’ya saldırı hazırlığı
Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
Greif Direnişi: Sınıf hareketinin devrimci geleceği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

EKU Fren’de sözleşme süreci

 

EKU Fren Kampana işçileri iki seneyi aşkın süredir haklarını geliştirmek için çeşitli yöntemler deniyor. 2013 sonbaharında sendika değiştirme yoluna giden işçiler patronun işten atma, baskı ve hak gasplarına rağmen geri durmadılar. Birleşik Metal-İş Sendikası fabrikadaki gelişmeleri hukuki sürece endekslemişti. Bu dönem öncü işçiler işten atılmış, içerde kalan işçiler ise sürekli bir çaba içerisinde idi. Bu çabalar içerde kalan işçilerin bir kısmını hareketli oldukları için öncüleştirdi. Yönetim bu işçilerin üzerinde de baskı kurmak için yoğunlaşmış, öne çıkan işçileri de işten atınca sonuç alabileceğini düşünmüştü. Ancak işten atmalar ve baskılar sonuç vermiyordu. İşçiler sürekli içlerinden yeni öncüler çıkarıyordu. Birlikte hareket etmek artık öğrenilmişti ve herhangi bir hak gaspında işçilerin çoğunluğu bir arada davranmaktan geri durmuyordu.

Diğer taraftan sürekli kırılmalar da yaşanıyordu. Geçmiş dönemin bazı öncü işçileri Çelik-İş ile çalışmaya başlamış, bu da diğer işçileri mücadeleden soğutmuştu. Bu durumun ortaya çıkmasında Birleşik Metal-İş’in süreci hukuki sonuca endekslemesi büyük bir rol oynamıştı. EKU işçileri iki seneye yakın mahkeme sonucunu bekledi. Patronun istediği olmuş yetki Çelik-İş’e çıkmıştı.

TİS görüşmelerinde %3-5 zam oranlarıyla işçilerin karşısına çıkan patrona EKU işçileri eylemle karşılık verdiler. Vardiya giriş çıkışlarında eylemler yapan işçileri sendika sürekli dizginlemeye çalışsa da bir faydası olmadı. Feniş’te olduğu gibi işçilerle sürekli üst perdeden konuşuyor, işçileri ikna etmeye çalışıyordu. Geçmiş dönemde oluşan eylem kültürü, birlikte hareket etme bilinci ve hak alma arayışı kendi düzeyinde sonuçlarını veriyordu. İşçilerin büyük bir kısmında bu geçerli olsa da her şeye razı olan bir kesim de yok değildi. Sendikanın uzun bir süre eylemlere katılmaması, geri durması, patronun verdiğine ikna etmeye çalışması etkili olmuştu bu kesimde. Bu işçiler ‘sendika arkamızda durmuyor’ diyerek geri duruyorlardı. Tüm bunlara rağmen eylemler sonuç veriyor, patron zam oranını arttırıyordu. Aynı zamanda toplantılarda işçiler kendi iradelerini ortaya koymaktan geri durmuyordu. Bu arada Çelik-İş işçileri zapt edemiyor, işçilerle sürekli bilgilendirme toplantıları adı altında ikna toplantıları yapmak zorunda kalıyordu.

EKU işçilerinin kararlı duruşları sonucunda zam oranları %3-5’lerden %13’e kadar çıkmıştı. Bunun için bir oylama yapılmış %13 işçilerin yüzde seksenden fazlası tarafından reddedilmişti. Grev için ise yüzde 50’den biraz fazla evet oyu çıkmıştı. İşçilere “grevde SGK primi yatmıyor, maaş alınmıyor” diyerek grevden caydırma politikaları izleyen EKU yönetimi ve sendika bu fırsatı değerlendirerek %15’e imza attı. %17,5 kırmızı çizgisinden geri düşülmesine karşın, eylemler sonucunda bir kazanım olduğunu söyleyebiliriz. Eğer bu olmasa idi ilk görüşmede bir ihanetle karşılaşmak kaçınılmazdı. Geçmiş dönemin birikimlerine dayanarak gerçekleşen eylemler, ödenen bedeller sınırlı da olsa karşılığını bulmuştur.

Çoğunluk tarafından kabul görmese ve tepkiler gerçekleşse de kısa süre sonra başlayacak TİS dönemine kadar sular durulmuş gibi görünüyor. Geçmiş iki dönemin TİS’i imzalandı ve gelecek dönemin TİS görüşmeleri bir süre sonra başlayacak.

Bu dönem zarfında MİB, hangi sendika olursa olsun ipleri işçilerin ele alması, söz, yetki ve kararın işçilerde olduğu bir sendikal anlayışın hakim olması için çalışmıştır. İki seneyi aşkın süredir hangi sendikada olduğuna bakmaksızın işçilerin çıkarları doğrultusunda birlikte kararlar alınması zorlanmış, işçi iradesi ve demokrasisi geliştirilmeye çalışılmıştır. Bundan sonrası için EKU’da ve diğer fabrikalarda MİB’in bu tutumu değişmeyecek, hatta birliği daha da güçlendirecektir. EKU’da önümüzdeki döneme ilişkin öncelikli görevimiz; birliğimizi güçlendirmek, bir, iki aya kadar başlayacak TİS’e hazırlanmak, eylemlerde ön plana çıkan arkadaşlarımıza yönelik herhangi bir baskı karşısında veya işten atmaya karşı birlikte hareket etmek olmalıdır.

 

 

 

 

Fırtınalar da derin sessizliğin ardından kopar!

 

Türkiye’de bir yandan multi zenginlerin sayısı artıyor. Fiyatları biz işçilerin ömrümüz boyunca kazanabileceğimiz paranın kat ve kat fazlası olan lüks araçların, rezidansların, villaların satışları artıyor. Diğer yanda ise fabrikalarda gece gündüz çalışmamıza rağmen bizlerin yaşam refahı dibe vuruyor.

Bu uzlaşmaz bir çelişki olan emek ve sermaye çelişkisini daha da derinleştiriyor. Sermaye sınıfı olan patronlar kârlarını katlamak namına sonu gelmez ekonomik ve sosyal saldırılarla bizlerin çalışma koşullarını katlanmaz hale getiriyorlar. Uzun çalışma saatleri, ağır çalışma koşulları ile fabrikalar bizler için yaşanmaz hale geldi. Yanı sıra yeni düzenlemelerle sahip olduğumuz tüm sosyal haklar bir bir elimizden alınıyor. Emeklilik yaşı 65'e çıkarıldı, sağlık ve eğitim tam anlamıyla paralı hale getirildi. Çıkardıkları torba yasalarla var olan haklarımızı bir bir budadılar. Şimdi de sıra elimizde kalan son hak olan kıdem tazminatında. Bunlara ek olarak da her geçen gün katlanılmaz hale gelen hayat pahalılığı bizlerin belini büküyor. Asgari ücreti 1300 TL (AGİ dahil) yaptılar, ama bu para daha yılın ilk maaşını almadan ardı arkası kesilmeyen zamlarla cebimize girmeden eridi. Kaşık ile verip bol kepçe ile aldı patronlar ve onların temsilcisi olan sermaye devleti.

Tam anlamıyla biz işçilerin çalışma ve yaşam koşulları cehenneme dönmüş durumda. Bu da doğal olarak biz işçileri hak arama mücadelesinin içerisine itiyor. Emeğimizi korumak için örgütleniyor, bir araya geliyoruz. Sermaye sınıfı bizim emeğimizle büyürken bizler de ekmeğimizi büyütmeye çalışıyoruz. Bu hak arama mücadelelerinin en büyüğü Bursa’da başlayan ve ülkenin dört bir yanına yayılan Metal Fırtınası oldu.

Bu fırtınanın altında yatan temelli neden de aslında tam da bu uzlaşmaz çelişkinin kendisi. Sermaye büyürken bizler daha da fakirleştik. Bu da doğal karşıtlık olarak bizleri mücadelenin içine itiyor. Fabrikalar bu açıdan yeni fırtınalara gebe. Şu anda birçok fabrikada sessizlik durumu hakim görünüyor. Bu durum kimseyi yanıltmamalı. Şunu unutmayalım, işçiler fabrikalarda bir arayış içerisinde.

Şimdi yapılması gereken bu biriken ve gittikçe derinleşen öfkeyi örgütlemektir. Sınıf; güvenebileceği, omuz omuza yürüyebileceği odak arıyor. Şimdi yapılması gereken, verdiğimiz mücadele ile sınıfın bu biriken öfkesinin, emek sermaye karşıtlığı zemininde devrimci bir mücadeleye dönüştürmek.

Trakya’dan bir metal işçisi

 
§