12 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/06

Sosyal yıkım saldırılarını ve kirli savaşı durduralım!
Çözüm birleşik devrimci mücadelede!
Kanunsuzların kanunları hükmünü yitirmiştir!
Büyük sessizliği bozmak için...
Greif yeni dönemin buz kıranıdır!
DEV TEKSTİL 1 yaşında
Bölge işçilerinin ihtiyacı; güven ve cesaret!
EKU Fren’de sözleşme süreci
Bir direniş deneyimi: LCW - Meha Giyim
TKİP V. Kongresi Açılış Konuşması...
Mücadele tarihinden: Novamed Grevi
Kadın cinayetleri bizzat devlet eliyle devam ediyor
“Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” sloganını yükseltelim!
Ortadoğu’da savaş kışkırtıcılığı
Libya’ya saldırı hazırlığı
Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
Greif Direnişi: Sınıf hareketinin devrimci geleceği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hesap vermekten kurtulamayacaklar!

 

Kırşehir’de 8 Eylül 2015’te Gül Kitabevi’nin yakılmasına ilişkin davanın ikinci duruşması geçtiğimiz günlerde Kırşehir Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmada, Gül Kitabevi’nin avukatları reddi hâkim talebinde bulundular ve ilk duruşmadan bir gün sonra serbest bırakılan üç kişinin delilleri karartabileceği gerekçesiyle tutuklanmalarını talep ettiler.

Reddi hâkim talebinin Nevşehir Ağır Ceza Mahkemesi tarafından değerlendirilmesine, üç faşistin tekrar tutuklanması talebinin reddine, tutuklu Mustafa Tekte’nin tahliyesine, Ramazan Doğan ve Ramazan Akçakaya’nın tutukluluk halinin devamına karar verildi. Bu karar kimseyi şaşırtmadı. Başından itibaren mahkeme, dört dörtlük bir devlet operasyonu olan 8 Eylül’ün “mağduru” faşistleri salıvermeye odaklanmıştı. Nitekim ilk mahkemede üç tahliye kararıyla faşistlere tam destek verdiğini göstermişti. Son olarak bir faşist daha serbest bırakıldı.

Sanıkların avukatlarından MHP İl Genel Meclis Üyesi Bülent Demirbaş, Gül Kitabevi emekçilerinden Eşref Odabaşı’nın politik kimliği üzerinden demagoji yaptı. Odabaşı’nın Facebook sayfası üzerinden PKK’yi öven paylaşımlar yaptığını iddia etti. Bu faşist avukata göre sorun etnik değildi. Galeyana gelen beş bin kişi PKK’ye tepki göstermek istemişti. Maksatları kimseye zarar vermek değildi. Gül Kitabevi emekçileri şehit cenazelerine tepki için toplanmış “vatanseverleri” tahrik etmişlerdi.

Gül Kitabevi önünde toplanmış faşistler kitapları hastalıklı bir coşkuyla yakmışlar, insanlar yanarak ya da dumandan boğularak yaşamlarını yitirmekten son anda kurtulmuşlardı.

Bülent Demirbaş da diğer avukatlar da hem Kırşehir’i yakanları, hem de bu sürece göz yuman kolluğu çok iyi tanıyorlardı. Karanlıktan beslenen faşistlerin dört dörtlük devlet operasyonu için mobilize olduklarını biliyorlardı. Tüm bu yapılanları meşru gördükleri için avukatlıklarına soyunmuşlardı.

Onlara göre, halkların kardeşliği mücadelesi veren herkes suçluydu. Eşref Odabaşı’nın Türk milliyetinden emekçi bir ailenin çocuğu olarak Kürt sorunu konusundaki duyarlılığı, Kürt legal partilerinde il başkanı konumuyla yıllarca görev alması, seçimlerde aday olması ise en büyük suçtu.

Bülent Demirbaş’lar ne yaparlarsa yapsınlar, hırsızlık, tecavüz, uyuşturucu kullanma, uyuşturucu kullandıktan sonra sağa sola saldırma vb. suçları işleyen faşistlerin yaptıklarını ve devletlilerin alkış tutan yaklaşımlarını ne haklı çıkarabilir, ne de karartabilir. Onlar tarihin karanlık sayfalarında yerlerini çoktan almışlardır ve er ya da geç emekçilere hesap vermekten kurtulamayacaklardır!

 

 

 

 

Ankara Katliamı dördüncü ayında lanetlendi

 

Ankara Katliamı’nın dördüncü ayında katledilenler anıldı, katliam lanetlendi.

10 Şubat günü KESK, DİSK, TTB ve TMMOB’un çağrısı ile Ankara Tren Garı önündeki anmada yaklaşık üç yüz kişi yer alırken, Tunus, Paris ve Türkiye’de devlet katliamı ile yitirilenler için saygı duruşu yapıldı. Ardından Cizre’de, Sur’da katliamların hala devam ettiği vurgulanarak bunun bir devlet geleneği olduğu söylendi. Anmaya, Fransa, Belçika, Hollanda, İspanya ve İtalya’dan da katılımlar olurken Avrupa Sendikalar Konfederasyonu adına konuşmalar yapıldı. Konuşmalarda Türk sermaye devletinin Ankara Katliamı’nın sorumlularını bildiği halde cezalandırmadığına dikkat çekildi. Yine katliam sonrası yapılan eylemlere de devletin saldırdığına değinilerek hükümetin diktatörce yönettiği vurgulanırken işçi ve emekçilerin haklarına yönelik saldırılar yaşandığına da dikkat çekildi.

Aynı gün İstanbul Emek ve Demokrasi Koordinasyonu da, Galatasaray Lisesi önünde eylem yaptı. Yapılan konuşmalarda Diyarbakır ve Suruç katliamlarında olduğu gibi Ankara Katliamı’nın faillerinin de bilindiği belirtilerek hesap sormada kararlı olunduğu vurgulandı. Baskılara rağmen katliamlara, çocuk ve sivil ölümlerine karşı mücadelenin süreceği ifade edildi.

Failler korunuyor”

Basın açıklamasında katliamların adli bir olaya indirgenmeye çalışıldığı, sadece bombacıların suçlu tutularak faillerin göz ardı edilmeye çalışıldığına dikkat çekildi. Açıklamada, “Canlı bombalar harekete geçmeden bir şey yapamayız” sözü teşhir edilirken katliamın ardından sözde ulusal yas ilan edilirken katliam protestolarına katılanlara davalar açıldığına dikkat çekildi. Yine Ankara Katliamı’nın gerçekleştiği yerde hiç polis olmadığı ifade edilirken Kürdistan’a yığılan asker, özel tim ve nereye bağlı olduğu belli olmayan katliam timlerine dikkat çekildi. Yargının da Cumhurbaşkanı gibi devlet sözcülerine göre işlediğine vurgu yapılan açıklamada bu yargıdan adalet beklenmediği belirtildi.

Eylem öncesi Galatasaray Lisesi’ne çıkan bütün yollara TOMA, çevik kuvvet ve sivil polis yığınağı yapıldı. Basın açıklaması henüz başlamamışken polis “Pankartlarınıza ve sloganlarınıza dikkat edin” minvalinde anons yaparak kitleyi taciz etti. Yine eylem bittiği anda “dağılın” anonsları yapıldı, kitlenin boşalttığı alan çevik kuvvet tarafından hızla doldurularak kitleye saldırı fırsatı kollandı.

İzmir’de ise valilik Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin anma yapmasını yasakladı. Alsancak Garı’nda yapılmak istenen anma öncesi garın içerisi ve dışarısı polis barikatı ile kapatıldı. Kurumların polisle görüşmesinde, temsili bir grubun karanfil bırakması önerisi de reddedilirken, görüşmeden bir sonuç çıkmadı. Kurum temsilcilerinin eylemi konuşmak için toplandığı esnada polis garın içerisine girdi. Temsilciler adına yapılan açıklamada eylemin yapılmaması kararı alındığı belirtildi. Ardından, Halkevleri yolu trafiğe kapatıp anma yapmak istedi. Bunun üzerine ise polis kitleye saldırarak onlarca kişiyi gözaltına aldı.

Mersin Emek ve Demokrasi Platformu tarafından Forum havuz başında yapılan açıklamada, Türk sermaye devletinin başta Kürt halkı olmak üzere ilerici-devrimci güçlere yönelik her türlü barbarlığı uyguladığı, bunun ötesinde devletin kirli çıkarları için Ortadoğu’da da saldırganlıkta sınır tanımadığı vurgulandı. Eylemde Suruç’ta ve Ankara katliamında yaşamını yitirenler anılırken, Sur’da, Cizre’de yaşanan katliamlara ve sokağa çıkma yasaklarına da dikkat çekildi. Bu katliamlara ancak mücadelenin yükseltilmesiyle son verilebileceğinin altı çizilerek eylem sonlandırıldı.

 
§