12 Şubat 2016
Sayı: KB 2016/06

Sosyal yıkım saldırılarını ve kirli savaşı durduralım!
Çözüm birleşik devrimci mücadelede!
Kanunsuzların kanunları hükmünü yitirmiştir!
Büyük sessizliği bozmak için...
Greif yeni dönemin buz kıranıdır!
DEV TEKSTİL 1 yaşında
Bölge işçilerinin ihtiyacı; güven ve cesaret!
EKU Fren’de sözleşme süreci
Bir direniş deneyimi: LCW - Meha Giyim
TKİP V. Kongresi Açılış Konuşması...
Mücadele tarihinden: Novamed Grevi
Kadın cinayetleri bizzat devlet eliyle devam ediyor
“Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!” sloganını yükseltelim!
Ortadoğu’da savaş kışkırtıcılığı
Libya’ya saldırı hazırlığı
Hesap vermekten kurtulamayacaklar!
Greif Direnişi: Sınıf hareketinin devrimci geleceği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Büyük sessizliği bozmak için...

 

Türk sermaye devleti Kürdistan’da imha ve yıkım saldırılarını pervasızlıkla hayata geçiriyor. Katliamlar, sokağa çıkma yasakları, infazlar sürerken, insanlık dışı her yol ve yönteme başvuruluyor. Bir yandan da medya eliyle Kürt halkının haklı ve meşru istemleri maniple ediliyor, yalan haberler eşliğinde Türkiye işçi ve emekçilerinin beyni adeta zehirleniyor. Irkçı-milliyetçi eğilimlerin beslendiği bu süreç halklar arasındaki köprülerin birer birer yıkılmasına yolaçıyor. Toplumsal planda kutuplaşmayı körükleyen politikalar yaşam buluyor.

Kürt halkı özgürlüğü için büyük fedakârlıklar ve bedeller ile direnmeye devam ediyor. Bugün Kürt halkının ihtiyaç duyduğu destek, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri ile ilerici, devrimci güçlerden gelecek olan dayanışma eylemleridir. Ne yazık ki bu destek ve dayanışma tablosu oldukça yetersiz. Destek ve dayanışma eylemlerinin baskı ve zorbalıkla bastırılması, dayanışmanın yükseltilmesini güçleştiriyor.

Toplumun çoğunluğunu oluşturan Türkiye işçi sınıfı ve emekçileri “sessizliğini” korumaktadır. Kürdistan'da neler olup bittiğinde dair konuşmaktan bile kaçınılan, çocukların ölmesi, yaralıların imha edilmesi karşısında bile “insanlık” adına ses çıkarılamayan bir süreç yaşanıyor. “Türk” kimliğine sahip işçi ve emekçiler Kürt kardeşine sahip çıkacak bir tutum ve bilinçten oldukça uzak bir durumda.

Tüm bunlar sermaye devletinin imha ve inkâra dayalı politikalarının ne denli topluma nüfuz ettiğinin göstergeleri. Devlet böl-yönet politikasında sağladığı başarıyla, işçilerin birliğinin ve halkların kardeşliğinin önüne geçebiliyor.

Bu durum yalnızca ve yalnızca toplumsal bir hareketliliğin gelişmesiyle kırılabilir. Türkiye’nin işçi ve emekçileri sınıf mücadeleleri içine çekilemediği sürece, düzenin dayattığı gerici kutuplaşmaları, kökleşmiş önyargıları kırmak kolay değildir. Bu gerçek, tutulması gereken yolu göstermektedir. Bu yol, işçi sınıfının siyasal sınıf mücadelesine çekilmesidir. Ancak o zaman işçilerin birliği ve halkların kardeşliği yaşam bulabilecektir. Siyasallaşmış bir işçi sınıfı hareketinin toplum genelinde yaratacağı olumlu atmosferde, ırkçı, mezhepçi vb. türden ayrımcılıklar karşılık bulamayacaktır. Bugün sermaye devleti ve düzeninin her türden baskı ve sömürüsüne boyun eğiliyorsa, Kürt halkının imhasına sessiz kalınıyorsa, siyasallaşmış bir işçi hareketi yaratılamadığı içindir.

Katliamlar karşısında “büyük sessizliğin” bozulması, Türkiye işçi sınıfının Kürt halkına kardeşlik elini uzatabilmesi için devrimci sınıf mücadelesinin yükseltilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla sınıf devrimcilerinin sınıfa siyasal müdahale görev ve sorumlulukları çok daha fazla önem kazanmaktadır.

 

 

 

 

Bodrumlarda insanlığı katlettiler

 

İlk önce devletin, hatta yaşanan gerçekliğinde söyleyelim, AKP’nin resmi kanalı TRT “Cizre’de bodrumlarda 60 teröristin ölü ele geçirildiğini” söyledi. Yani insan dilinde tercüme edecek olursak 60 insan katledildi. Ama sonra görünürde AKP’nin başı olan Davutoğlu bu haberi yalanladı. Daha doğrusu haberdeki rakamları yalanladı. Yalanlarında aynı rakamı yakalayamayan AA ölü sayısını 8 olarak açıklarken, Şırnak Valiliği 10 olarak açıkladı.

Sonraki gün HDP Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız “Bodrumlarda katledilenler, oradan alınıp yıkık evlere dağıtılıyor” dedi. Bunu kesin bilgi olarak söyleyemedi. Ama katliam yerinin yakınlarındaki insanların gözlemine dayandırarak söyledi. Devletin resmi olarak söylediği rakamların bile farklı olması, yani yalan söylediklerinin açık olması, Cizre’dekilerin gözlemlerinin kesinlikle doğru olduğunu gösteriyor.

İlk önce Cudi Mahallesi 23 numaralı binanın bodrumundan, “orada sadece teröristler vardı” yalanlarına kitleyi inandırabilecek sayıda, muhtemelen ağır silahlı “teröristler” ölü ele geçirilicek. Ardından utanmadan, “bakın söylemiştik, orada yaralı yok terörist vardı” diyecekler. Sermaye medyasının tümü bu yalan korosunun bir unsuru olacak. Ölü sayısı 60 çıkmayabilir. Kim bilir belki 10’u da bulmayabilir. Ama yıllar sonra Cizre yakınlarında bir toplu mezar bulunacağı kesin. Söylediklerimiz şu an somut bilgi değil. Ama kirli savaşta neredeyse kesin diyeceğimiz tecrübeyle sabit bir bilgi.

İlk önce 60 kişinin öldürüldüğünü söyleyen TRT’ye AKP’nin resmi kanalı dedik. Evet, aynen böyle. Ama buradan hareketle bodrumda insanlığı katleden sadece AKP demiyoruz. AKP bu katliam(lar)da sermayenin baş tetikçisi. Sermaye medyasının tümünde bu rakam karmaşasını bile, bir yalanın işareti olabilir diye ele alan yok. Sonraki günlerde katliamı gizlemek için hazırlanan senaryoyu hepsi de ağız birliği ederek söyleyecek. Yarın Cizre yakınlarında toplu mezar bulunduğunda, AKP eğer o gün hükümet değilse, belki de hepsi AKP’ye katil diyecek.

Bodrumlarda insanlığın katledildiği nasıl ki kesin doğruysa, AKP’nin katliamın tetikçisi olduğu, katliamın asıl sorumlusunun sermaye devleti olduğu başka bir kesin doğrudur. Bu açık katliama karşı öfkenin büyüdüğü ise bir başka doğru. Bu öfke sadece AKP’ye karşı değil, sermaye devletine karşı büyümeli. Öfkeyi AKP ile darlaştırırsak CHP bile kurtarıcı gibi görünebilir. Ama AKP’nin tetikçisi olduğu sermaye devletine yöneltirsek, devrimden başka kurtuluş olmadığı görülür. Ki gerçek anlamda barış da devrimle gelecektir.

M. Kurşun


 
§