6 Kasım 2015
Sayı: KB 2015/41

Seçim oyununun kazananı sermaye düzeni oldu
Parlamenter hayaller ve iki sonuç
Seçimlerin ardından...
Patronlar: Önümüz açıldı
Düzenin seçim oyununda ayak oyunları
MGK: Devlet terörünün “yasal” koordinatörü
Basına baskı özgürlüğü dağıtıyor
G20 Zirvesi için lüks oteller ve gözaltı merkezi
Şakran’da Ankara Katliamı’na öfke
“Kazanana kadar direneceğiz”
“Taleplerimiz kabul edilene kadar fabrika önündeyiz”
MİB ‘Metal Fırtınası Sempozyumu’ düzenliyor
‘Kaleler düşerken’ yazısına cevap!
1 Kasım seçimleri
"Buz kırılmış, yol açılmıştır!"
Ekim Devrimi yol göstermeye devam ediyor!
Hegemonya krizi derinleşiyor
Mültecilik üzerine bir deneme!
Dış basında 1 Kasım değerlendirmeleri
Üniversite çalışmasında pratik bir deneyim üzerine
Kapitalizmin gençlere gelecek vaadi: İşsizlik
Devrimci Gençlik Birliği Türkiye Meclisi Sonuç Bildirgesi
Kadının tarihsel ezilmişliğinin ve köleliğinin en zorlu halkası: Din
Kadın cinayetleri devam ediyor
Kadınlar ve yağmurlar - K. Ehram
Devlet hapishanelerde daha da saldırganlaşıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Kazanana kadar direneceğiz”

 

Gebze’de sürdürdükleri direnişlerinde 2 ayı geride bırakan IFF işçileri, kararlı bir şekilde gece-gündüz direniş çadırında beklemeyi sürdürüyor. Ağır mobbing uygulamalarına karşı sendikalı olduklarını ifade eden işçiler her gün eylemli bir süreç izliyorlar.

Direnişi sürdüren bir IFF işçisi, örgütlenme sürecini ve fabrika yönetiminin sendikal örgütlenmeye karşı tutumunu gazetemize anlattı:

Kazanana kadar direnmeye devam edeceğiz”

- Örgütlenme ve direniş sürecini anlatabilir misiniz?

- Ben buraya geldiğimde sendika isteme, sendikaya üye olalım muhabbeti yeni yeni başlamıştı. Onu da kısaca şöyle anlatayım. İçeride birçok çifte standart vardı. Bunu isteyen arkadaşlarımız genelde haksızlığa uğrayan insanlardı, ki çok fazla insan bunu istiyordu ve demek oluyor ki çok fazla insan içeride haksızlığa uğruyordu. Burada bizim sendikayı isteme sebebimiz genelde ücretlerle ilgilidir ama burada ücretlerle ilgili istemedik biz sendikayı. Dediğim gibi haksızlıklardan dolayı istedik. Sendikaya üye olmamız doğrudan ücretlerle alakalı değildi. İçeride hem çifte standart hem bazı sorunlar vardı. Normalde sorunlarınız olduğu zaman bunu şefinizle, müdürünüzle konuşursunuz böyle böyle bir problem vardı, böyle iyileştirmeler yapalım diye. Yalnız ben buraya girdim gireli müdürlerle ya da şeflerle hiçbir şekilde toplantı falan yapılmadı. Yani bizim burada içeride hiç kimse ne sorunumuzu dinliyordu, ne bir derdimiz-problemimiz var mı diye soruyordu. Hiçbir şey sormuyorlardı yani. İçeri girdik öyle kendi başımıza çalışıyoruz.

Sorunlarımızı da çözecek birisi varsa
yine kendi arkadaşlarımız”

Bizi bir çalıştığımız bölüme soktular sen bu işi yapacaksın. Bize işi öğreten de kendi iş arkadaşımız. Sorunlarımızı da çözecek birisi varsa yine kendi arkadaşlarımız. Yani bizim üstlerimiz hiçbir şekilde yardımcı olmadı bu konuda. Dediğim gibi içeride hakkınızı arayabileceğiniz hiçbir merci hiçbir şey yok. Hiçbir makam yok. Hani bir problem yaşadığınızda, bir yerde bir terslik gördüğünüzde en fazla iş güvenlik uzmanına söylüyorsunuz. O da bir şeye yaramıyor. Bir yaptırımı olmuyor. Murat adlı arkadaşımız bu işi başlatmıştı. Yani dedi sendikaya üye olalım en azından bunlar belli bir haklar sağlıyor, hakkımızı arıyor. Tek Gıda-İş’e ulaştık işte, alternatiflerimizden bir tanesi oydu. Onunla bu yola çıkmaya karar verdik. Toplandık. Biz kendimiz üyeliğimizi yaptık birkaç arkadaş. Sonra içerideki diğerlerine söyledik. Dedik böyle böyle… Hakkımızı arayacağımız bir yer burası. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyorsanız gelir siz de üye olursunuz. Bizim hakkımızı arama yöntemimiz bu. Yasal olarak. Yaklaşık 74 tane arkadaşımız sendikaya üye oldu. Bu da demek oluyor ki bu 70’inin 72’sinin içeride problem yaşadığı anlamına geliyor. Zaten toplam 80 tane falan işçi vardı içerde. Gerisi beyaz yaka. Ki 80 işçinin 74’ünün problem yaşadığı bir ortamdan bahsediyoruz. Neyse gittik üyeliğimizi yaptık.

İşverenin tavrı iyice sertleşti”

Biliyorsunuz Türkiye’de yaygındı. Yani işveren sizin sendikaya üye olduğunuzu anladığı andan itibaren size düşman gözüyle bakar. Sizi oradan defetmenin yollarını arar. Bizde de aynı şekilde oldu ama bizim şöyle bir avantajımız oldu. Biz gidip üyeliğimizin yeterli çoğunluğu sağladığını bakanlığa gönderdik. Bakanlıktan yetki alana kadar işveren hiçbir şekilde duymadı. Zaten o zamana kadar her şey normaldi. Normaldi derken bahsettiğim şekilde normaldi. E tabi bakanlıktan yazı geldi işverene. Biraz gecikmeli oldu, yanlış adrese gitti falan. Ama eninde sonunda o yazı ellerine geldi. O günden sonra işverenin tavrı iyice sertleşti. İnsanlara gözünün üzerinde kaş var diye tutanak yazmaya başladılar. Normalde 5 dakika geç kaldığınız zaman ya da çaya çıkarken 1-2 dakika gecikirsiniz ya da hiçbir suçunuz olmamasına rağmen daha önce hiç problem yapmadıkları şeylere tutanak yazmaya başladılar insanlara. Ondan sonra insanları normalde çalıştığı bölümlerin haricinde farklı bölümlere yollamaya başladılar. Yani yapabilecekleri ne kadar mobbing varsa, ne kadar baskı varsa uygulamaya başladılar. Bunlarla bizi yıldıracağını düşündüler. Hatta tehdit etmeye başladılar hani “sendika üyeliğinden istifa edin yoksa şöyle olur, yoksa böyle olur” diye. Burada 2 ay deneme süreciniz var, işe ilk girdiğiniz zaman. Ki ben de o süreçten geçtim. İki ay deneme sürecinden sonra bir problem olmazsa sizi kadroya alıyorlar normalde. Bizim bölüm şefleri formenler, 2 aylık deneme sürecinde olan arkadaşları kenara çektiler. Denildi ki “Kadro kâğıdınız elimde. Eğer ki sendikaya üye olursanız ben bu kâğıdı yırtıp atacağım. Siz kadroya giremeyeceksiniz. Arkanızı dönüp bu fabrikadan gideceksiniz. Eğer bana üye olmayacağınıza dair söz verirseniz, namus, şeref sözü verirseniz ben sizi kadroya alacağım.” Hatta ilk işten çıkarılan arkadaşımız bu şekilde çıkarıldı. Soydan adlı arkadaşımızdı. Zaten sendikaya üye olduğunu öğrendiklerinde hiç öyle bir teklif yapmadılar. Direk çocuğun iş akdini feshettiler. Yani gerekçeleri de şuydu: İş ekipmanlarını, güvenlik ekipmanlarını kullanmamış. Halbuki alakası yok. Biz şahidiz. Gidip kendisi iş güvenliği uzmanından sürekli maskesini, gözlüğünü kendisi isteye isteye alıyordu. Sonuçta içeride yaptığımız üretim insan sağlığı açısından zararlı. Kimyasal gazlar falan var bazı bölümlerde ki kimse size gelip maske bile vermiyor, siz gidip istemezseniz. O şekilde bir ortam olmasına rağmen, çalışan arkadaşımız bütün ekipmanlarını kendisi isteyerek almasına rağmen sendikaya üye olduğu için hiçbir şey ispatlama gereksinimi duymadan çıkardılar. Böyle toplam 30 kişi işten çıkarıldık. Bu adamlar yazan yasalara karşı geldi.

Elbette ki biz yasal yollardan elimizden geleni yaptık. Davamızı açtık, suç duyurusunda bulunduk. Ama sadece yargı yoluyla çözülecek bir şey yok. Haksızlıkları bunların üstlerine de anlattık. Hollanda’dan gelecekler olacak. Bizler de bugün 51. gün oldu çadırımızla buradayız. Kazanana kadar da, haklarımızı alana kadar da direnmeye devam edeceğiz.

Kızıl Bayrak / Gebze

 

 

 

 

IFF işçileri direnişi Taksim’e taşıdı

Hollanda menşeli IFF Aroma fabrikasında işten atılan işçiler direnişlerini 4 Kasım günü İstanbul’daki Hollanda Konsolosluğu önüne taşıdı.

İşçiler konsolosluk önüne geldiğinde çevik kuvvet ve sivil polisler konsolosluğun önünü kapattılar. 59 gündür işsiz olduklarını, Tek Gıda İş Sendikası’na üye oldukları için sendikadan istifaya zorlandıklarını, istifa etmeyen 30 işçinin ise işten atıldıklarını söylediler. 59 gündür Gebze OSB’de çadırda direndiklerini ifade ettiler.

Ardından işçiler konsolosluk önünde bir süre halay çekerek slogan attılar. Halaydan sonra Fatih isimli işten atılan bir işçi basın açıklamasını okuyarak patronun süreci yargıya taşıyarak niyetini açıkça belli ettiğini dile getirdi. İşçiler basın açıklamasının ardından taleplerini içeren bir mektubu konsolosluğa vererek eylemlerini sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul


 
§