27 Şubat 2015
Sayı: KB 2015/08

Kitlelerin devrimci isyanı engel tanımaz!
Sermayenin yasa ve yasaklarına karşı fiili-meşru mücadeleye!
İç Güvenlik Paketi'ne karşı emekçiler sokağa çıktı
Faşist zorbalığa karşı eller şaltere!
Türkiye’nin “eğit-donat” hevesi
‘Kahramanlık destanı’nda IŞİD parmağı
Türk-İş hava boşaltıyor
Yol-İş Genel Kurulu ve gösterdikleri
Haribo’da taşeron sistemi
Polis devleti için grev yasağı
Maltepe’de işgale polis saldırısı
Kamu Emekçileri Forumu işleyiş ve ilkelerini belirledi
Kadın sorunu tarihsel ve toplumsal bir sorundur - H.Fırat
Kürt hareketinin kısır döngüsü ve devrimci çıkış
Troyka'nın paketi Syriza'nın zaferi mi?
Almanya: Refah toplumu masalının sonu
Ev içi emek tartışmaları üzerine
'Kadınlar Özgecan için sokakta'
AKP sorunu çözdü
Üniversitelerde faşist terör!
DLB: 9-13 Mart Berkin Elvan Haftası
Liseli gençlik deneyim kazanıyor
Türkiye'de ol(ama)mak
Nadejda Krupskaya geleceğe ışık tutuyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türk-İş hava boşaltıyor

 

Hizmet alımının tümden kaldırılmasına hükümet olarak doğru bakmıyoruz’

Sizin hakkınız neyse o hakkı 15 yıl işverene değil sizin kendi bireysel hesabınıza yatıralım’

İşsizlikten bahsediliyor, 2014’te resmi rakam, 1 milyon 400 bin istihdam gerçekleşti. Bunun 450 bini kadın istihdamı, bunu bizler gerçekleştirdik’

AKP’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in ağzından çıkan bu sözler Bakanlar Kurulu toplantısı veya sermaye örgütlerinin yaptığı bir toplantıda değil bir işçi sendikasının genel kurulunda sarf edildi. Bakanlığı döneminde iş cinayetlerinde katledilen 5 bini aşkın işçinin kanını elinde taşıyan Çelik, bu sözleri sarf edip AKP’nin “başarılarıyla” övünürken, bürokrat takımı ise yandaşı oldukları AKP’nin bu başarılarını alkışlıyorlardı. Üstelik göstere göstere yaptıkları bu yandaşlığa, karayollarında binlerce taşeron işçisinin yargı kararlarına rağmen kadro hakları gasp edilirken cüret edebildiler.

Yol-İş Sendikası Genel Kurulu’ndan yansıyan bu tablo elbette o ana özgü değil. Benzer fotoğraflar, Erdoğan’ın yakın süreçte Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türk-İş’i ziyareti sırasında sendika bürokratlarının verdiği mutluluk pozlarına da yansıdı. Sendikal harekette yaşanan çürümenin en ileri örnekleri olarak bu sahneler sınıfın hafızasına kazınıyor.

Suya sabuna dokunmayan program

AKP şeflerinin, ağızlarını her açışlarında gündeme getirdikleri kıdem tazminatının gaspı planı karşısında Türk-İş bürokratlarının bulduğu çözüm ise tabanın havasını almak. AKP’li bakanların yeni dönemdeki saldırı programlarıyla ilgili yaptıkları açıklamalar karşısında tabandan yükselen tepkiler nedeniyle oluşturulan eylem programı da tıpkı öncekiler gibi suya sabuna dokunmayan cinsten. Bu kapsamda, Türk-İş’in son başkanlar kurulu toplantısında, gelen tehlikeyi sezerek yasak savan bir eylem programı çıkartan Türk-İş ağaları, bu program kapsamında şimdiye kadar çeşitli bölgelerde yürüyüşler gerçekleştirdiler.

Türk-İş’e bağlı sendikaların on binlerce üyesinin bulunduğu sanayi havzaları ve kentlerde yüzlerle ifade edilebilecek katılımla gerçekleşen eylemler, Türk-İş bürokratlarının gaz alma manevralarına yerellerdeki işbirlikçilerinin de uyduğunu gösterdi.

Açıklamalarda, kıdem tazminatı ‘kırmızı çizgi’ olarak nitelendirilirken bu hakka el uzatılması durumunda ortaya konacak mücadeleye dair ise tek satır laf söylenmedi. Örneğin, ‘genel grev’ sözü ağza dahi alınmadı. ‘Genel grev’ söyleminin dillendirildiği İstanbul’daki eylemde ise kıdem tazminatının gaspı planlarına karşı öfkelerini dövizlerine ve attıkları sloganlara yansıtan işçilerin basıncı etkili oldu.

Sermaye örgütlerinin talebi doğrultusunda hayata geçirilmek istenen kıdem tazminatının fona devir adı altında gaspı ve diğer saldırı başlıklarının yürütücülüğünü yapan AKP’nin adını dahi anan yok.

Son yıllarda bu söylemlerden iyiden iyiye kaçınılmasının en büyük etkenlerinden birisi de; AKP’nin hükümet koltuğuna oturduğu günden bu yana Türk-İş bürokrasisini tamamen yandaşı haline getirmesidir. Hatta, AKP’nin hükümet koltuğuna oturduğu 2002’den sonra da Türk-İş’in yönetim koltuğunda kendisine yer bulan çeşitli “muhalif” sendikaların bu koltuğun yanından dahi geçemeyecek duruma gelmesi, bu durumun en somut kanıtıdır.

Elbette, Türk-İş ağalarının AKP’ye koltuk değnekliği görevini üstlenmelerinin tek nedeni sadece kıdem tazminatı değil. Yaklaşan genel seçimler öncesinde kıdem tazminatı gibi tarihi bir kazanımı bir çırpıda gasp edip şimşekleri üzerine çekmek istemeyen AKP, seçimlerin ardından bu planı hayata geçirmenin hesaplarını yapıyor. Bunu yapıyor ama bu hakkı gasp etme niyetini dillendirmekten de geri durmuyor. Türk-İş ağaları da ortaya koyduğu hava boşaltma eylemleriyle tabanına böylelikle "güven" veriyor. Yani yarın öbür gün bu hak işçi sınıfının elinden alınıp gasp edildiğinde Türk-İş ağalarının, “Bakın elimizden geleni yaptık ama başaramadık” diyeceklerinden kimsenin şüphesi bulunmuyor.

Sınıf hareketinde yeni dönemde gelişen örgütlenme eğilimi ve artan direnişler yaklaşan 1 Mayıs öncesinde Türk-İş bürokratlarını kaygılandırıyor. Ancak, Türk-İş tabanındaki tüm atıllığa rağmen güvencesizlik ve taşeron köleliğiyle karşı karşıya kalan işçilerin doğal çıkışları Türk-İş ağalarını zorluyor.

Binlerce karayolu işçisinin yargı kararlarına rağmen kadro hakkının gasp edilmesine karşı AKP ve Yol-İş’in yer aldığı bir komisyon oluşturma manevrası, hiç kuşku yok ki Türk-İş ağalarının etkisi ve bilgisi dahilinde hayata geçiriliyor.

Ancak, taşeron işçilerinin yer yer ortaya koyduğu çıkışlar Türk-İş bürokrasisini de bu tür manevralar yapmaya itiyor. Keza, Türk-İş’in Taksim’de gerçekleştirdiği yürüyüşte, Türk-İş’in genel başkanlık koltuğunda oturan Ergün Atalay’ın başında bulunduğu Demiryol-İş’e üye taşeron işçilerinin de kadro talebiyle eylemde yer almaları, işkolundaki güvencesizlik dayatmalarına karşı işçilerin kıpırdanışlarına işaret ediyor.

Türk-İş bürokrasisi cephesinde tablo buyken ‘mücadeleci’ sendikacılık söylemleriyle Türk-İş yönetiminin karşısına çıkan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) bileşenleri ise tam bir acz içerisinde. İstanbul’daki Türk-İş eylemine SGBP bileşeni sendikaların katılımı bu cephedeki ruh hali hakkında fikir vermeye yetiyor.

Türk-İş cephesinden yansıyan bu tablo, önümüzdeki dönemde sermayenin saldırıları karşısında işçi sınıfı hareketinin önündeki temel engelin sermayenin işçi sınıfı içerisindeki ajanı konumunda olan sendikal bürokrasi olduğuna işaret ediyor.

 
§